Kategoriler

Arşivler


Tarih 27 Tem 2011 Kategori: Güneş KAYACAN

AĞIT ÇANLARI

AĞIT ÇANLARI

Hırçın dalgaların sahile vuran
Anlamsız kızgınlığı, öfkesi, nefreti
Hala kulaklarımda…
İmrendiği sahildeki altın parçalarına
Attığı her tokat,
Beni ürkütüyor deniziyse güldürüyor.
Rüzgar da şimdi naçar ninni söylüyor
Söylediği ninninin her tümcesinde,
Altın parçaları etrafa savruluyor.

Bir taraftan çalan ağıt çanları,
Bana onu anımsatıyor.
Unuturum sanmıştım, unutamamışım…
Enyakın dostlarım bile bıraktılar
Şimdi başka diyardalar.
Dönemem geri artık çok geç
Yalnızım, yapayalnız…

Keder bulutlarıyla gölgelenen
Yağmurlu havanın altında,
Nereye gittiğimi bilmeden koşuyorum
Belki de üzerime gelen herşeyden
Kaçıyorum…
Nemli gözlerle, içimden gelen sözlerle
Kapıyı çalıyorum ama açan yok.
Önümde aşk kapısı da artık kapanmıştı…

Ardıma baktığımdaysa,
Yine o içimi ürperten karanlık.
Dönemem geri artık çok geç
Yalnızım, yapayalnız…

GÜNEŞ KAYACAN
www.kafiye.net


Tarih 27 Tem 2011 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

Gurbetin Kahrı

Gurbetin Kahrı

Gök gürültüsü sanki kulakları sağır edecek gibi. Rüzgar karma karışık, ağaçlar yıkılmamak için fırtına ile savaşa girmişti. Ahmet Bey, bu doğa olayını salonun camından seyrediyordu. Elinde sıcaccık çay bardağı ve camdan çok uzaklara bakarak oturduğu koltukta düşüncelere dalmış ve kendi kendine konuşuyordu.

Gurbetteydim anam, sesiz ve kimsesiz bir gurbetteydim. Yıllar boyu kar, yağmur, çamur demeden kasabaların, büyük şehirlerin bazen asfaltlarında, bazen kaldırım taşlarında, bazen de çamurlu yollarında yürüdüm. Üstelik çoğu zaman acıları, sızıları, kahırları duyarak ama başkalarına belli etmeden yürüdüm. Şu bir gerçek ki annem; yaşamım süresince üzülmeme rağmen azcık da olsa mutlu olmasını bildim. Başarılarımdan dolayı alkışlandım. Bazen mutluluğu paylaşacak eşim, çocuklarım var dedim ama ancak kendim kendimle sessizce akan ve kimsenin görmediği biçimde acılarla birlikte mutluluğu yaşadım.

Bazen sevdalandım, bazen sevdam nedeniyle kahırlandım, bazen sevdim, bazen sevildiğimi hissettim. Ama sevilmediğimi anladım. Canım, canlarım dediğim yavrularımdan da onlara olan babalık sevdama karşılık bulamadım ve acıları mutluluklarla at başı tadarak yine dört duvar arasında yaşadım.

Gurbet zormuş. Gurbet kahır yuvası, gurbet yalnızların acımasızca horlandığı, yere düşsün de bir tekmede ben yapıştırayım diye bakanların, çirkefliklerin, iftiraların, acımasızların konakladığı kanlı gözyaşlarının yıkamaya, temizlemeye çalıştığı bir bataklıkmış. Sıladan uzak kalınınca bir de biraz düştüğünde herkesin seni terk edip yalnızlığa itilen bir yer olduğunu gördüm gurbetin anam.

Gurbetin iyi yanları da var. Yalnız kaldığını hissettiğinde seni iyi kalpli insanların maddi manevi desteğini görüyorsun. Çok uzaklar da bile olsan sevenlerin sevdiklerine manevi yönden büyük bir destek olduklarını görmek, duymak, hissetmek var ya annem; inan anlatılması, söylenmesi mümkün değil. Onu ancak yaşayanlar bilir ve anlar.

Gurbete kahredenler çok benim gibi. İnsanın elinde olmayan bazı olumsuzluklar gurbette başına gelince ve hele bir de yalnız kalmışsan annem; işte o zaman işin zor. Ne açlığını, ne tokluğunuz, ne yuvanda yanmayan bir sobanın olduğunu, ayakkabıların su alırmış, evde aygazda sıcak bir çorbanın bile zor kaynadığını kimse bilmez, bildirmezsin ve en güzeli annem, evinden sokağa çıkınca her kes seni gülen bir yüzle gördüğünde; “ Maşallah arkadaş. Hep gülüyor, gülümsüyorsun. Ne mutlu sana…” sözlerini de duyunca ondan dolayı duyulan mutluluğun anlamı bir başka oluyor. Bütün acıları, kahırları unutuveriyorsun. Belki biraz Polyannacılık olacak ama, gerçek bu annem.

Evet annem. Sen de çok çekmiştin. Sonunda yorgun vücudun 79 yaşında acılara, kahırlara yenildin. Allah’a can borcunu teslim ederek mezarında kıyameti beklemeye başladın. Acıları, kahırları, mutluluk gözyaşlarınla yıkayıp tüm insanlara mutluluğu dağıtmak istedin. Ben yine gurbette biri olarak senin yanında son nefesinde beraber olamadım. Olamadım annem, olamadım. Gurbet bir daha boynumu büktü ve bir daha beni kahırlar içerisinde acılarla baş başa bıraktı.

Yaşam acıların yanında mutluluğu da aynı anda verdi bana. Evet acılarla yoğrulmuş, pişmişim annem. Bu acıların içerisinde sevmeyi ve sevilmeyi tekrar tattım. Ama yaşamımın artık son demlerine doğru gerçekten büyük bir aşka kalbimi açtım ve bu sevdanın ölümüme dek sürmesini de Allah’tan istiyorum. Yeni bir mutluluk yoluna girdim annem. Sen de biliyorsun bu sevdamı ve sen yaşarken görmeyi çok istedin. Olmadı annem, nasip olmadı ve göremedin. Ben büyük bir sevdanın içerisinde şimdi sevdalıma kavuşacağım günü iple çekiyorum annem Bu sevdam öyle bir sevda ki, ölümün dışında başka bitecek durumu yoktur. Seviyorum, seviliyorum, sevildiğime büyük bir aşkla inanıyorum. Bugün sevdalılar günü. Ben gerçekten aşığım ve seviyorum. Tüm sevenlerin sevgililer günü daim olsun dostlarım.

Saygılarımla.

Hüseyin DURMUŞ
13.02.2009 / İzmir
www.kafiye.net


Tarih 27 Tem 2011 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

Çatalca’da Topal Çoban

Çatalca’da Topal Çoban

“Çatalca’da Topal çoban çatal yapar. Çatalca’da Topal çoban çatal satar.”

Hayret dostlarım. Şaşırdınız değil mi bu cümleye. Hadi bakalım şimdi bu cümleyi hızlı bir şekilde tekrar etmeye çalışın bakalım. Söyleyebilecek misiniz? Hani bir zamanlar “ Bu yoğurdu sarımsaklasak da mı saklasak, sarımsaklamasak da mı saklasak.” Bunun gibi ünlü tv sunucularımız genellikle yarışmalarda yarışmacılara söyletir ve sanki cehennem azabı çektirir gibi kişilerle hem eğlenir, hem alay ederlerdi belli etmeden. Sonuçta söyleyenlerin sayısı parmakla sayılacak kadar az olurdu.

Biliyor musunuz, bugün çok yoruldum iş peşinde koşturmaktan. Beklide yaşlanmaya başlayan vücudumun yüksek tansiyonun da verdiği sıkıntıyla otobüse kendimi zor attım. Aranın orta kısmında aradaki boşlukta dikilmeye başladım. İzmir Atatürk Anadolu Lisesi öğrencilerinin enerjisi hala bitmemişti. Dersler onları yormamış, öğretmenleri ile günlük uğraşıları, derslerin zorlukları, gün içerisindeki arkadaş ilişkilerindeki olumsuzluklar ise hiç umurlarında değil. Yazımın başındaki cümleyi kendi aralarında çevreye rahatsızlık vermeyi istemeyen düşünceleri içerisinde, ancak “Zaman nakittir. O halde zamanımızın her anını öğrenmeye yönelik değerlendirelim. Okuyup yazamıyorsak en azından bir takım beceri ve söyleme yeteneğimizi zor kurulan cümlelerle deneyelim.” dercesine yine de hafif sesli bir biçimde tekrarlamaya çalışıyorlardı.

Bu uğraşıları dikkatimi çekti. Kendilerini imrendim. Cümleyi bir kağıda yazmalarını istedim. İnanın hiç itiraz etmeden ve çok samimi bir yaklaşımla içlerinden bir kızımız yolculuk anında yazıverdi bir çırpıda. Çağımız çok değişti. Eğitimde kesinlikle bilgisayar çağına yönelik değişimleri çocuklarımız çok çabuk kabul ediyorlar. Yalnız her eğitimde teknolojinin ilerlemesiyle birlikte çocuklarımızın söyleyecekleri tekerlemeler de yerini çağa ayak uydurarak devam ediyor. Çocuklarımız da bunu hayıflanmadan, “Ben mutlaka bunu söylemeliyim. Hatasız olarak okumalıyım. Bunu başarırsam diğerlerini de başarırım. Hani öss sınavında bir birinin aynı olan, sadece sözcüklerin yerleri ve şıkları değişmiş olarak kendilerine sunulunca bazen şaşıran öğrenciler başarısızlığı hemen kabullenir.” bu tekerlemeleri devam ettiriyordu.

İki kız ve bir erkek öğrenciden oluşan bu öğrenci grubuna kulak misafiri oldum. Okuldaki yaşamdan, arkadaş gruplarından bahsettiler. Ben onların arkadaşları arasındaki dedikodularını anlatacak değilim. Bu her zaman olan bir durum. Benim asıl dikkatimi çeken, beni bir yerde mutlu eden bu üç gencin yorgunluğu yenmenin ve zamanı çok iyi değerlendirme düşüncelerinin nasıl yapılacağının uygulamalarıydı. Bu durumları inanın beni umutlandırdılar.

Aslında sözü daha fazla uzatarak sizleri sıkmak istemem. Zaten sizler de yorgunsunuz. Bugün kısa bir zaman dilimi içerisinde hala enerjileri tükenmeyen; genç, dinamik, fırsatları değerlendirmesini bilen öğrencileri görmek beni mutlu etti. Bütün terslikler, olumsuzluklar, neredeyse hayata küsecek zorluklar karşısında bıkmadan başarmak için çalışmaya devam ediyorsam. Bu öğrencileri gördükten sonra daha da enerjik olduğumu söyleyebilirim. Bana sanki gençlik aşısı yaptılar kısa zaman içerisinde.

Teşekkürler sevgili çocuklar. Çok sağ olun. Bana harika anlar yaşattığınız için teşekkürler. Zamanın en iyi şekilde değerlendirilmesi konusundaki başarınızdan dolayı teşekkürler. Bu öğrencilerimiz gibi uğraşı veren tüm öğrencilerimizi de kutluyor ve yaşamlarında başarılar diliyorum. Sizleri gözlerinizden öperim.

Kalın sağlıcakla sevgili dostlarım.

Hüseyin DURMUŞ
www.kafiye.net


Tarih 27 Tem 2011 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

Siz Hala Gülemiyor Musunuz?

Siz Hala Gülemiyor Musunuz?

Selam dostlarım. Uzun zaman oldu sizlere seslenmeyeli. Aslında çok seslenmek istedim. Sizlere söylemek istediğim o kadar çok durumlar oldu ki, inanın haylazlık mı desem, sağlık sorunum mu desem, cepte oluşan ekonomik kriz mi desem bilemiyorum. Aslında bunların birer bahane olması mümkün değil ama sizler yine de benim de kültürel bir krize girmeden yavaş yavaş ta olsa sizlere bir şeyler söylemek istiyorum.

Son zamanlarda ülkemiz her yönüyle büyük bir sıçrama gösteriyor. Aslında amacım siyaset yapmak değil. Asla siyasete girmeyeceğim. Ancak değerli dostlarım nefes almamız bile ne yazık ki siyasete bağlı. Nasıl bağlı olmasın ki, zaten yönetim biçimimiz demokrasi. Demokrasinin anası siyaset. Ne yazık ki siyasetin bizdeki anlayış biçimi ise doğru söylediğini sanan sözüm ona siyasetçilerimiz.

Siyaset deyipte geçmeyin. Yönetimde siyaset, ekonomide siyaset, devlet yönetiminde siyaset, öğrenimde siyaset, yürürken siyaset. Televizyonun düğmesini açarsınız hemen siyaset kirlenmesinin tamamı karşınıza çıkıyor. O nedenle bol bol gülün. Yoksa siz hala gülemiyor musunuz? Yapmayın dostlarım. Hava bedava, su bedava, ekmek bedava… Kahkaha atmanıza engel ne var?

Bir alış veriş yapıyorsunuz. Kişiler o kadar gülümsüyor ve o kadar nazik kişiler ki, aslında da öyle. Kibar ve müşterisini memnun etmek için en harika davranışları görüyorsunuz. Size inanın yardım etmek için bütün seferberliklerini yapıyorlar. Sonunda insan olarak size değer verdikleri için üretimden kalkan bir fayansın 19 kutusundan biri sizin için gerçekten bütün bir öz veri ile iki gün içerisinde size teslim ediliyor. Gerçekten takdire şayan bir durum ve Uşak Seramik temsilcisine teşekkür ediyorum. Yalnız bir durum vardı o da hani kadı kızı kusuru diyelim. Oluversin olmaz mı? Bundan sonra sanırım yetkililer gelen kolileri en azından ya siparişin verildiği yerde ya da kişiyi bizzat ilgili depoya bir kişi eşliğinde götürürler. Bu benim acizane önerim. Ama haklarını vereyim. başka zamanlarda, başka bir firma ile böyle bir işlem yaptım ama bu şekilde çözüm bulamamıştım. Bu nedenle Uşak Seramik temsilcisine ve çalışanlarına teşekkür ederiyorum.

Bu arada değerli dostlarım havalar da ısındı. Yollarda araba yıkayanlar, balkon yıkayanlar çok ama çok keyif alıyorlar. Neden almasınlar ki, araba tertemiz oluyor. Balkon tozdan kurtuluyor ve yemekler, sabah kahvaltıları balkonda yapılacak artık. Bütün Türkiye genelinde en iyi çözmüş olduğumuz, beklide Avrupada bizimle yarışacak ülke bile kalmadı diyeceğim kanalizasyon ve pis su atıklarının çözümünü bitirdik (!!!!) o nedenle her tarafta rahat rahat dolaşırız. Araba yıkayan vatandaşın köpüklü suyu asfalta, yola, hele biraz da rampa ise olduğu yer sen düşün artık. Su metrelerce aşağıya akar. Rampa çıkan araç birden sağa sola yalpa. Vatandaş arabasını yıkadı ve araba temiz ya, gerisinin ne olacağı önemli değil. Birde yolda biriken suların içine bir araba girer. Bembeyaz kıyafet giymiş olan bir hanım birikinti suları ile yıkanır. Hanım üzülsün mü, kızsın mı, isyan mı etsin? Üst baş perişan, ıslanan vücudu neredeyse bütün hatlarıyla ortaya çıkar. O arada arabasını yıkayan vatandaş da kıs kıs güler. Oh oh oh….Köralısa elim kırılsaydı da şu arabayı yıkamasaydım demez de, kişiliksizliğinin, terbiyesizliğinin ortaya çıktığına değil; bir de hırsız yavuz misali suyu sıçratan şoföre o da hanım gibi kalayı basar. Hiç suçu yokmuş gibi. Bu arada balkon yıkayan hanım teyzeler. Sizler de suları o kadar hızlı dolaştırıyorsunuz ki balkonda. Balkonun altından geçen yayalar: “ Allahım, şükür, bu sıcak havada bu bölgede yağmur haaaa!!!!” dercesine dua mı yaptığını sanıyorsunuz.?

Değerli dostlarım. Kısacası bugün bir iyi bir kötü oluşumdan bahsettim. Kısa zamanda diğer söyleşilerimde buluşmak üzere.

Gününüz hoş, işlerinizin bereketli, yüzünüzün güleç olmasını dilerim.

Kalın sağlıcakla dostlarım.

29.05.2009/İzmir
Hüseyin DURMUŞ
www.kafiye.net


Tarih 26 Tem 2011 Kategori: Nur UYGUN

TEŞEKKÜR

Değerli Kafiye Dergisi okurları;

01. Haziran. 2011 Çarşamba günü yayın hayatına başlayan Kafiye Dergimiz, siz okurlarımızdan Türkiye genelinde olumlu eleştiriler almış ve bizleri mesajlarıyla, telefon açarak kutlayan tüm okurlarımıza çok teşekkür deriz. Hedefimiz ilk sayımızda gerçekten sizlere en kaliteli, içerikli ve geniş kapsamlı bir dergi sunabilmekti. Bunu da şuan yaptığımıza inanıyoruz.

Kafiye Dergimiz, bundan böyle de kaliteli yayına ve herkesi kucaklayan yazıların olduğu bir dergi olarak siz okurlarının yanında olacaktır. İlk sayımızda da fark ettiğiniz gibi biz biraz farklı olalım dedik. Sessiz yığınların sesi olmayı hedeflediğimizi söylemiş ve bu şekilde de olduğumuza inanıyoruz. Bilhassa çok önem verdiğimiz Genç Nesil olgusunu da siz okurlarımıza anlatmaya, onların çalışmalarını sizlere sunmaya da büyük bir gayret göstermiş bulunmaktayız.

Kafiye dergimizde Türkiye genelinde öğrenim gören tüm öğrencilerin; şiir, öykü, makale, deneme, mektup, masallarına özellikle yer vereceğiz. Sesini duyuramayan öğrencilerimizin, genç nesilin sesi olarak bu dergimiz hizmet sunacaktır. Bütün öğrencilerimiz bize yazılarını yollayabilirler. Kesinlikle yayınlanmaya değer bulduğumuz yazıların tamamı dergimizde yayına alınacaktır. Yazılarınızı bize msn adresinden mail yoluyla yollayabilirsiniz.

Kafiye dergimizde sadece genç nesile değil, yazılarını yazdıkları halde herhangi bir yerde yayınlatma imkanı bulamayan sessiz yığınların da sesi olmayı amaçladık. Çok değerli şair ve yazarlarımızla birlikte sizlerin yazmış oldukları; şiir, makale, öykü, denemelerinize de yer verilecektir. Bu bizim dergimizin yayın ilkeleri içerisinde yer almaktadır.

Kafiye dergimize göstermiş olduğunuz büyük ilgiye teşekkürü borç biliriz. Bundan sonrada her sayımızı büyük bir heyecan, istek ve arzuyla yayınlayacağımız ve sizlerin sesi olmaya da devam edeceğimizi ayrıca belirtmek isteriz.

Saygılarımızla.

Nur UYGUN
Kafiye Dergisi
Genel koordinatörü


Tarih 26 Tem 2011 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

NEDEN KAFİYE?

NEDEN KAFİYE?

“Kafiye” edebiyat terimi olarak; mısra sonlarındaki ses benzerliklerine denir. Oluşumunun Türklerin sözlü Türk edebiyatı döneminden başlayıp günümüze kadar gelen, Türk halk edebiyatında şiir yazan ozanların üzerinde önemle durduğu bir uyumluluk, akıcılık olayıdır.
Başlangıcından günümüze ozanlarımızın yazdıkları tüm şiirlerde göze olduğu gibi kulağa da uyum sağlayan kafiye; aynı zamanda halkımızın da kabul etmiş olduğu günlük yaşam tarzının bir şiir gibi uyum sağlayan yaşam biçimidir. Anadolu şiiri Anadolu halkının yaşam biçimini yansıtan bir yaşam tarzı olduğu için; halkın kendisinin kabul etmeyeceği ne bir yaşam tarzını, ne de kabul etmeyeceği bir şiiri de kendi yaşam tarzı içerisine almaz.
Bu dergiye “kafiye” dedik. Çünkü bu dergide Anadolu insanın yaşamını da bulacaksınız. Anadolu insanının doğa ile uyumunu; doğa ile mücadelesini şiirlerde, öykülerde, türkülerde, fıkralarda bulacaksınız. Bu sayfa Anadolu insanının yaşam tarzı ve biçimi olarak karşınıza çıkacak.
Bu dergide ayrıca insanların sorunlarına yer verilerek çözüm yolları araştırılacak Bu sayfada öğrenci-veli-öğretmen ilişkilerine, sorunların çözümlerine yönelik uygulamalar göreceksiniz. Bu sayfada kendinizi görecek ve aynı zamanda çözüm yollarını da beraber bulacağız.
İnsan yaşamının uyumunu şiirle birleştireceğiz, kafiye ile takviye yapacağız. Ancak şunu asla unutmayacağız ki; yaşam bir uyumdur, doğa ile uyumudur, insanın kendisi ile barışık olmasıdır, çevresi ile uyumudur. Kafiye Dergisi’nin kardeş kuruluşu dediğimiz internet üzerinden erişim sayfaları vardır. Aslında internet üzerindeki erişimin yanı sıra, www.kafiye.net radyosunu da kısa zaman önce internet erişimcisi dostlarımızın dinletisine sunduk. 24 saat kesintisiz yayın akışımız ile dinleyicilerimize edebiyat sayfamızdaki; şiir, öykü, makale, deneme, mektup, masal türündeki yazılardan okunmaktadır. Yayın akışlarımız içerisinde canlı yayınlarımızla siz dinleyicilerimizle sohbet etmenin ayrı bir mutluluğunu da yaşıyoruz sizlerle.
Bizler bu dergiyi tamamen amatör bir ekiple üç aydır hazırlamaya çalıştık. Sonunda siz okurlarımızın beğenisine sunduk. Umarım Kafiye Dergimizi incelerken beğeniniz olur. Bizleri eleştirmenizi isteyeceğiz. Beğenilerinizi dostlarınıza, beğenmediğiniz yönlerini de iletişim adresinden bizlere iletirseniz çok seviniriz sevgili okurlarımız.
Bu dergiye sizlerde katılabilirsiniz. Sizlerin seslerini de bu sayfada başkalarına duyurmak bizim için bir onur ve gurur olacaktır. Eleştirilerinizi, olumlu veya olumsuz her türlü görüşlerinizi almak istiyoruz. Sizlerin bize tutacağı ışık çalışmalarımıza büyük bir azim ve şevk verecektir.
Sonsuz selam ve hürmetlerimizle.

01-06-2011
Hüseyin DURMUŞ


Tarih 26 Tem 2011 Kategori: Nur UYGUN

BAŞLARKEN

Başlarken

Değerli Okurlarımız
Günümüz teknolojisine ve iletişim ağına ayak uydurmak inanın o kadar zor ki.Her yeni güne kalktığımızda yeni bir buluşun, yeni bir teknolojik uygulamanın günlük yaşantımızda kullanım alanına girmesi.Daha birini tanımadan,birini anlayamadan devamlı yenisiyle karşılaşıyoruz.
Çağımız elektronik iletişim ağı ile öyle bir çevrilmiş ki,evimizde kullanmış olduğumuz teknolojinin son ürünü olan araç ve gereçlerin yanı sıra haberleşmede kullandığımız telefon ve internet ağına hala akıl sır erdiremeyenler var.Bu kadar hızlı gelişmenin hatta baş döndürücü ilerlemenin sakıncaları da yanında gelmektedir.Nükleer enerjinin yararlı kullanımlarının yanı sıra zararlarının da bu dünya çernobil faciası ve son depremde Japonya’da hala büyük tehdit unsuru olan nükleer santrallerin olumsuz etkisini unutmak mümkün değil.Bunun yanı sıra günümüz insanını tehdit eden,bilhassa genç nesil dediğimiz çocuklarımızı tehdit eden,büyük yararlarına rağmen kimsenin umursamadığı yüksek kullanım kapasiteli telefonların çocuklarımıza verdiği zararı inanın hiç görmek istemiyorum.
Değerli okurlarımız. Bu gün elimize almış olduğunuz büyük bir itina ile incelemeye başlamış olduğumuz KAFİYE DERGİMİZİ sizlerin beğenisine ve görüşlerinize sunmuş bulunuyoruz.Büyük bir özveri ve uzun süre düşünülerek planlanmış bir şekilde sizlere sunmuş olduğumuz bu dergimiz,teknolojik haberleşmede alanında en güzelini sizlere sunmaya çalışmaktadır.Günlük yaşamda yorulduğunuzda,elinize alarak biraz olsun dinlenmenizde,sizleri duygusal olarak,değişik boyutlara götürmek amacımız.Sizler duygulandıkça,gülümsedikçe,bazı soruların sorularak karşılığının alındığı bir derginin içerisinde olduğunuzu gördükçe bizler çok mutlu olacağız.Bunun içinde elinizdeki dergiyi her defasında daha iyisini,daha güzelini sunmak için büyük bir uğraş verdiğimizi bilmenizi isteriz.
Dergimiz Kültür,Sanat ve edebiyat üzerine siyasetten uzak bir şekilde hazırlanmıştır.Dergimizde siyaset kokan yazılara yer verilmeyecektir.Ayrıca ne etnik, ne dini ne de ırkçılık ayrımına yer verilmeyip 7’den 77’ye herkesin rahatlıkla alıp okuyabileceği bir dergi olarak karşımıza çıkıcaktır.
Bizler bir ekip olarak bu dergiyi hazırladık. Bu dergiyi hazırlarken çok araştırdık. Bu dergide okurlarımıza neler sunalım,neler hazırlayalım ki; sıkmadan sinirlenmeden sizlere güzellikleri okumanızı sağlayalım.Sizlerin içinden birileri olarak hazırladık KAFİYE dergisini.Siz okurlarımızın gözü ile bakarak sunuyoruz sizlere.
Dergimizde ilk sayfalarda bir ayrıcalık yaptık.Bu ayrıcalık “GENÇ NESİL” dediğimiz bir köşeden ibarettir.Bu köşeyi geleceğimizin genç kuşağı olan ilköğretim ve lise öğrecilerine ayırdık.Bu alanda sesini duyurmak isteyen öğrencilerimizin seslerini sizlere duyurmak için çalışacağız.Türkiye’nin neresinde olursa olsun; hiçbir şart koşmadan bize ulaşan yazılar yayın ilkeleri doğrultusunda dergimizde yayına alınacaktır.
Bu dergide sadece genç neslin sesi olmakla kalmayıp içimizden bir çok değerli şahısların gün yüzüne çıkmamış yada çıkamamış olan yazıları bize ulaştırıldığı takdirde dergimizde yayınlayarak sizlerinde duygularına tercüman olacağız.Ayrıca her sayımızda başlangıcından günümüze edebiyatımıza ve şiire bir bakış yapacağız.Önemli şahsiyetleri dergimizde tanıtmaya çalışacağız.
Evet değerli okurlarımız.”GENÇ NESİL” olarak düşündüğümüz öğrencilerimizin; şiir, öykü, makale,deneme,mektup,masal ve fıkradan oluşan yazılarını kendi köşelerinde yayınlamaktan KAFİYE DERGİSİ ekibi olarak büyük bir mutluluk duyacağız.
Dergimizin adı aynı zamanda,internet üzerinden www.kafiye.net edebiyta sayfası ve www.kafiye.net İnternet radyoculuğu ile kardeş kurluştur.İnternet erişimizden sesli erişime ordanda görsel gçrsel erişime diyerek KAFİYE DERGİMİZİ siz okurlarımıza sunmaktan büyük bir mutluluk duymaktayız.
SAYGILARIMIZLA

01-06-2011
Nur UYGUN
Yazı İşleri Müdürü


Tarih 24 Tem 2011 Kategori: Sevgi AKPINAR

SEVMEK

SEVMEK

Bir rüzgâr olsam esip konsam pencerene, İnce uğutumla ses olup, hafif bahar esintimle sarsam.. Beklesem sabahı başucunda. Sonra ilk doğan günle öpücük kondursam merhabana ..Sevgi….

Herkesin kendine göre sevmekle ilgili az veya çok bir görüşü vardır. Sevmenin ne olduğunu hisseder ama bu hissinizi tam olarak karşınızdaki sevgiliye ya da kâğıda yansıtamazsınız. Tamamıyle hissedilen ve içinde yaşayan yaşattığın yüce bir duygu selidir.
Sevmek yokluk deryasından varlık deryasına çıkmaktır.
Sevmek kendisinden de çok sevgiliyi duyumsayarak hissedip yaşamaktır.
Sevmek ben değil biz olabilmek ve bizi yaşatabilmektir. Tek kalp bir beden olabilmektir.
Sevmek karşılaştığımız her zorluk ve olumsuzluklarda kopmak değil affedip görmemezlikten gelmek ve her şeye rağmen sevgisine sahip çıkarak ona bir kez daha sımsıkıca sarılmaktır.
Sevmek emek vermek mücadele etmektir.
Sevmek onu onsuz sevebilme ve özgür olmasını istemektir.
Sevmek onun yüreğini avucun içine alarak o’nun yüreğini yüreğin ile birleştirmektir.
Sevmek sadakattir. Gönül bağıyla bağlanıp kimseyi kalbine ve düşüncelerine almamaktır.
Sevmek depremler ardından tsunamiler yaşasan bile dünyayı yeniden kurup güzelleştirmektir.
Sevmek; onun eli, gözü, kalbi, kısacası onun bedenini ve ruhunu oluşturduğu her zerresi olabilmektir.

Sevmek geriye kalan iki günlük ömründe kuru soğanı paylaşıp huzuru yaşamak ve yaşatmaktır..
Seni seviyorum değil gerçekten yolunu onun yoluyla birleştirip canını onun yoluna adamaktır.
Sevmek sevdiğinin ve sevgisinin arkasında durarak sevgiliye ve dünyaya haykırmaktır.
Sevmek sevdiği için yaşamaktır. Onsuz ölmektir sevmek.
Sevmek sevgiliyi yaşatmak için su damlası olabilmek ve yüzündeki gülücüklerini saçabilmektir.
Sevmek İyiki varsın, İyiki seni tanımışım iyiki bana seni yaşatmışsın diyebilmektir.
Sevmek inanmaktır, yaşamak ve yaşatmaktır..

Kısada olsa bana yaşattığın ve yaşadığım duygularımı aktarmaya çalıştım. Her ne olursa olsun İyiki seni tanımışım ve özlemle bekleyeceğim demektir.

Kaleme alan:
Sevgi Akpınar

23.05.2011 Saat : 10.34
www.kafiye.net


Tarih 24 Tem 2011 Kategori: Sevgi AKPINAR

Sahi Sevmek neydi?

Sahi Sevmek neydi?

Hayatta en önemli şey ne diye düşünüyorum..
Para mı? Aile mi, sevgimi, eğitim mi ?
Bana göre hepsi hayatımızda olmazsa olmazlarımızdan..
Yalnız şu son zamanlarda sevginin o sihirli gücüne inanmıyorum.. Bence sevgi denen şey yok. ailene karşı beslediğin yaşadığın ve yaşattığın kadarıyla gerisi hikaye..
Düşünsenize yıllarca beklediğiniz o eşsiz sevgili nihayet karşınızda, içiniz içinize sığmıyor. Yaşam size ilk defa gülüyor. İçinizde bahar esintilerin sarhoşluğuyla bulutların üzerinde o muhteşem ezgiyle sonsuzluğun koynunda dans ediyorsunuz. Artık hayatımda biri var ben aşığım diye dünyaya haykırıyorsunuz..
Aşkın sarhoşluğuyla sevgiliye ve dünyaya şiirler yazıp okuyor ve sokaklarda sevgiliyle el ele tutarak şarkılar söylüyor, hayat bu işte diyorsunuz. Bir dönem sonra hiçte öyle olmadığını acı bir şekilde tecrübe ediyor ve sizi bulduğu o ilk gündeki kabuğunuza hayal kırıklığıyla yeniden kapanıyorsunuz…
Şu an birden aklıma çocukluk dönemlerinde kitaplarını okuduğum ve hiç unutamadığım bizlere Polyanna’yı yaşatan dünyaca ünlü eğitimci ve edebiyatçı Leo Buscaglia geldi.

Şu elimizden düşürmediğimiz kitapları
Birbirimizi sevebilme
Kişilik/ tümüyle insan olabilme sanatı
Sevgi için doğmak
Sevgi
Sevgi öğütleri
9 numaralı otobüsle cennet’e
Sevgili babam
Yaşamak sevmek ve öğrenmek
Boğanın yolunda

Leo’nun kitaplarından belki sevginin kavramsal olarak ne olduğunu az çok yazdığı kadarı ile öğreniyoruz.. Ama gerçek hayatta öyle olmadığını tecrübelerimiz bizlere kanıtlıyor.
Sevmek; özlemekse,
Kışın ortasında baharı yaşamaksa.
Sevmek yüreğini yüreği ile birleştirmekse,
Göndermemekse onu uzak diyarlara…
Sevmek kıskanıp vermek istememekse başka birilerine..
Dayanamamaksa onu kaybetmemeye
Ve o çekip giderken hayatına başka birini almak istediğini söylerken ölmekse
Nazım’dan; Sabahattin Ali’den, Ahmet Arif’ten yoksun kalmaksa
Ve Onu onsuz yaşamaksa geri kalan ömründe…!! :(((

Sahi sevmek neydi?
Kaleme Alan: Sevgi AKPINAR
19 TEMMUZ 2011
www.kafiye.net


Tarih 24 Tem 2011 Kategori: Kadir KURAN

AŞK

AŞK

İki kişilik bir oyundur bu.
Bir tarafta sen, öbür tarafta o.
Kazanmak amacı yoktur bu oyunda.
Yeri gelir sen kıskanırsın onu, yeri gelir o seni kıskanır.
Birbirinizi yıpratmaktır tek amaç.
Yıprattıkça ehlileşir.
Ehlileşince de
Bir ilkbaharda çiçeklerin açması gibi
Küllerinizden doğarsınız.
Bir sen dem vurursun hayattan, bir de o.
Her şeyde onu görürsün
Bir çiçekte, bir insanda, bir parlayan yıldızda
Engin denizin berrak sularında…
Yüzünü göremesen de
Elini tutamasan da
Sımsıkı sarılamasan da
Yıllar boyu seversin onu.
Umut verirsin ilk önce
Umutlar yıkılır daha sonra…
Çaresizlik yüklenir omuzlarına
Çaresizlikte adamı bitirir…
Seni değiştirip, bambaşka biri olmanı sağlar AŞK!
Büyü yapar adeta
Korkulacak çok şey vardır aslında
Çünkü değişikliğinin beraberinde sana ne getireceğini
Ve neler yaptıracağını asla bilemezsin.
Süresiz, acımasız, akıl almaz bir oyundur bu.
Ona olan aşkın sarhoşken ki haline benzer.
Hangi rüzgarın seni nereye sürükleyeceğini
Ve nerede olduğunu
Aşkın büyüsü geçince farkına varırsın.
Bu yüzdendir ki bu oyunda
Hiçbir kural yoktur.
Çok şey öğretir AŞK!
Onu bir daha hiç göremeyeceğini bilmenin verdiği acıyla
Ateş basar vücudunun dört bir yanını,
Cehenneme düştün sanırsın.
Görülmeyeni sevmeyi öğretir.
Aşılamaz engelleri aşmayı
Ve çizginin öbür tarafına geçmeyi öğretir.
Sitem etmenin,
Kibirin ve gururun ne kadar ne kadar aptalca olduğunu gösterir.
Sorumluluk almayı öğretir.
Unutma ki sevmekte bir sorumluluktur.
Bu yüzdendir ki herkes sevemez!

Kadir KURAN
www.kafiye.net