Kategoriler

Arşivler


Tarih 24 Tem 2011 Kategori: Yasemin ÜNLÜ

DELİRİYORUM

DELİRİYORUM2

Yine uykusuz bir gecenin sabahından sesleniyorum sevgili..
Acınabilirlik korkusu ile sıralanıyor kelimeler satırlarıma..
Ucu ucuna ekleniyor dumanlar..
…Uykulu gözlerle figüran eşyaların gölgelerliyle dertleşiyorum..
Bitimsiz bir hasretle dualarıma dualar ekliyorum..

Avazıma takılıp kalan çığlıkların reprikleri
Kulaklarımın örsünü dövüyor demirci edasıyla
Çın çın çın
Galiba deliriyorum…

Bütün geçmişimi silecek devasa bir güç bekliyorum…
Mat diyorum şahı bulamıyorum..
Ruhum da ha düştü ha çıkacak…

‘’Zehirli bir öpücüktü beni alt üst eden..
Dergahımdan firar edecektin de ne diye gönül hanemi yıkıp geçtin!’’

Bilirim pas tutar da kin tutmaz gönlüm..
Her masalın bitişi gibi sende bit artık çek git düşlerimden!!…
Birazdan bu boşluğunu dolduramadığım evden
Bu kasvetli şehrin sokaklarına vuracağım kendimi..
Kaçmalıyım..
Beynimde bir tümör sancısı gibi sızlayan
Senli herşeyden kaçmalıyım…
Gürültülü bir sokağın tam ortasında kalmalıyım…
Bir taraftan Çingene kadınlar raks etsin diğer tarafta naralar kol gezsin..
Karmaşık şeyler içine karışmalıyım…
Ayak Sesleri yükselsin…
Tık tık tık galiba deliriyorum…

Neresinde sussam içimin , neresinde konuşsam sana
Karışıyor bütün sözlerim…
Aah benim yarasını saramadığım Sevgili’m..
Zehrini akıttığın günden beri…
Samaşıkları boynuma dolandı sensizliğin…
Kalbimin ritmi ,, beynimin düzeni bozuldu…
Notası şaştı şarkılarımın arabesk besteler çıkıyor dudaklarımdan..
Avuntusuz kederler ne zormuş…
Hangi yaramı
Hangi yaramı sarayım ben şimdi..?

Gecenin ardına sığınan iflah olunmaz asi kaLbim
Heyy sana diyorum gitti o…
Bak şiirlerin de ölüyor
Serzenişler yükselmekte..
Dehşetin çığlıkları bogazında düğümlendi…
Senin sevdan düze cıkmaz artık..
En iyisi gözlerini kapa…
Yuhalanmış iç kırışlıklarına yenilerini ekleme
Ölümcül feryatlar..
Birikmiş hüzün tufanları..
Öznesi gizlenen aşkının firarını göm uykunun kuyusuna..
Sahipli sahipsiz kaygıları
İnkârların yeltenişlerini bırak uykuya……
Bitir mazide kalan her ne varsa
Uyu uyu uyu galiba deliriyorum….
Sensizlikten deliriyorum deliriyorum……

-Yasemin ÜNLÜ
www.kafiye.net


Tarih 23 Tem 2011 Kategori: Doç Dr. Zerda ONURLU

HAYATIN ANLAMINI ARIYORUM

HAYATIN ANLAMINI ARIYORUM

Hayatın anlamını arıyorum. Ve gece içinde yağmur olmasa,hani şöyle rüzgar odalarımın perdelerini havalandırmasa ve karanlık bir hayalet gibi ortalıkta zamana karşı ağlamasa anlayacağım. Ayrılık birbaşına yalnızlığı anlatıyor bana. Dinliyorum. Hani bir nokta bulur insan dalıp gittiği yerde. O nokta ona konuşuyormuş gibi gelir. O anlatır sen hep ona bakarsın. Aklına takılmayan jenerik yoktur.

Bir ucu yanık teknoloji mektuplarının son durağıdır ayrılık. Düşünürümde hep aynı yerde durur. Biten her cümlenin en sonunda. Biri başlar biri biter. İçimden ne kuşlar göçer oysa. Mevsimi darmadağın eden yaz gecelerinin terasta oturduğum ve yıldızlarına karıştığım cümleleridir ayrılık bana. Hüzün anlamsızdır oysa ki. Hep beklersin hayatında birşeyleri. Sanki o çok uzaklardan yolları katlayıp sana gelecekmiş gibi tatlı bir tebessümle imzalar gözlerini. Her gece aynı yerde oturup seyrederim gecenin ışıklarını. Ayrılmak bitip gitmekmidir acaba. Yitip yokolmak mı. Her gece perdelerimi uçuran rüzgar yoktur oysa. Oysa sabah yine aynı sabah,akşam yine aynı akşam.

Kaldırımlarda kilometre taşına vurulan bedenimin katettiği yolculuklara alışması gibi birşey bu. Alışmak en zorudur düşündüğüm. Alışırsın,kaptırır gidersin kendini yelkenlerine martılar konan teknelerin hızında hayata.

Dalgaları aşıp sığınacak bir liman bulduysan sana umut vardır. Ayrılığı unutmaktan yana. Zaman ister bu. Sadece yaşabileceğine emin olmak istediğin masum bir zaman. İlerisini hayal etmek istediğin ve paylaşılmak kavr***** kendini adapte edebildiğin bir zaman.

Psiko dengelerin alt alta,üst üste sıralanıp her yüzün kendisine ait olan odalarında uykusuzluktur ayrılık. Bana öyle gelir ve dengelerin yarışı başlar, ne gece ne sabah dinlemeden. Yüreğim acıya çoktan alışmıştır oysa.

Alışkanlık zor dedirten ayrılığın son noktasındadır. Bakar durur gözlerinin içine ama sen anlayamazsın. Kimse anlamak zorunda değil beni diye düşünürüm bende çoğu zaman. Hem anlasa ne olur, anlamasa ne olur. Okusada okumasada unutulur gider insanın içinde o kendisini kabul ettirmek isteyen zamanın kabul edilemez dürtüsü.

Bağırırsın ya belki duyan olur. Duysa ne olur onuda bana söyle. Kaç karış büyürsün bu hayata. Kaç karış mezarın olur. Herşey gözlerimin önünde işte. Duvarların yalnızlığı, ışıkların anlamsızlığı, karamsarlığın yüreğine saplanan bir bıçak gibi yalpalayıp duruyorum kendi cümlelerimin içinde. Bu kadar karamsar olma demek, hayat devam ediyor diyebilmek yarına sende kimsin demekten başka birşey değildir oysa.

Anlayan varsa cümlelerin başına geçsin. Ayrıldım demek zor,ve bir o kadar ayrılıyorum, bitiriyorum demek. Bunu başlarken düşünmek yada düşünememek daha zor aslında.

Bakıyorumda nelerle uğraşıyorum ben. Dünya almış başını gitmiş, yer yerinden oynuyor bense hala aşkın ağlarına takılmış bir sevda kuşunu oynuyorum. Yaşamak nedir hadi anlatın kendinize. Cümlelerin ardına sığınarak ağlayın hayata.

Seviyorum deyin, yarın nefret edin. Bugün yaşıyorum deyin,yarın yaşaşamaktan bıktım deyin. Ne derseniz deyin bende anlarım sizi. Kendimi anlamadığım kadar.

Şiirlerde yazılarda kuralsızlığı yükleyin sırtınıza çıkın yollara bakalım. Hep ayrı bir yüzde ayışığı, hep aynı yüzde ayrılığı tadacaksınız. Yaşadıkça bu korkunun içine sürüklenip acıyı ellerinden tutacaksınız. Mutlaka vardır bir yerlerde, herhangi bir cümle arkasında, alalade bir kelimenin kimsenin farkına bile varamadığı başlangıcında.

Hayatın anlamını bulamıyorum.
Ayrılık içinizde en çok beni vuruyor.
Ben ayrılık oluyorum.
Ancak hafifliyorum.

Dr. Zerda ONURLU
www.kafiye.net


Tarih 23 Tem 2011 Kategori: Doç. Dr. Zerda ONURLU

YÜREĞİM KALEMDEN ÖNCE TİTRER

YÜREĞİM KALEMDEN ÖNCE TİTRER

MERHABA hasretimin ötesindeki yar yar, yar ,yar,
Yaralıyım içim dökülüyor atığım her adım bizi nereye alıp götürür. Damlalar göl göler sonunda çöl olmasın güzel Yaradanım. Hep içim kanıyor gözyaşlarımı kağıtlara döküyorum hayat için umut için sarılmak olaydı. Ben isteğimde sevdiklerimi gururumu yıkmayan onuruma sahip çıkan asi değil asil yaşamak. Kanımdadır be canım her şey titrer lambalar yüreğim titrer titrer ben yazmadım namertliği ve yazmadım kaleşliği. Ben yoklukta baş eğmeyi hiçbir insanın yani bu hayat kavgasında aç olmadan ekmek çalmayacağını anladım ve çözdüm şu an elim titrer yoruldum peşinden koşmaktan.

Herkesin bir hikaye bir aşkı vardır her sevdiğini aldı herkesin bir ülkesi var yağmalanmış olsa bile bir benmiyim yar ,yar, Off OFF gözlerime bakıp ta gittin kahır zamanlarını çok çektim güller neden kan kırmızıdır gözleri uzak yağmurlarım yağsın hasretir benim ki ve hasretlerin ötesinde şimdi elerim titrer. Yüreğim kalemden önce titrer ve tüm gecelerde yıldızlar benimle yandı söndü.

Ay ışığı sonsuzdan başlamış, bükülmüş bir boynun çatık kaşlı bakışlarında son buluyor. Boşlukta savrulan düşüncelerin iç kanamaları devam ederken, Malzeme eksikliğinden pansumanı yarım kalmış duygular, Şeffaf bir bilinmezliğe yolculukta olan bulutların ardından iç geçiriyor. Sebebi bilinmeyen, dağılmış şaşkınlıklar ortalıkta kol gezerken, Aydınlığa vurmaya niyetsiz gökyüzü yine sana doğru tütüyor. Yaşlı birkaç yıldız tarafından izlenmenin yanıp sönen huzuru hissedilirken, Yüzyıllardır aynı yolda yürümenin yorgunluğuyla, Pervasızca esen rüzgarın sırt sıvazlarcasına dokunuşu eksik olmuyor. Rengi solmuş fotoraflar yavaş yavaş tekrar canlanırken, Çerçevelerin kırık camları iyicene kendini belli ediyor.

Hava basıncı katran dolu ciğerleri zorlarken, İnadına yükseliyor sigaranın dumanı, ardına da bakmıyor, Ahenkli şekiller çizerek bulutlara katılmaya çalışıyor. Boylu boyunca uzanmış omuzuna uzanmış ümitsizlikler, Kanter içinde daha da çökertmeye çalışıyor. Hava tahmin raporlarının hepsi de yanılmış, Kuzey, güney, doğu, batı, her yandan gelen alçak hava basıncı,
Bütün bedeni etkisi altına almış, parçalı bulutlu yalnızlıkları ıslatıyor. Rüzgara esaretliğini kabul etmiş bir ağacın zayıf düşmüş kolları, Bir o yana, bir bu yana savrulurken, kendisini izleyen bir çift gözden utanıyor.
Tuzu kurumuş bir gözyaşı, yer çekimine yenik düşmüş yavaş yavaş kendini bırakırken boşluğa, Karanlık belli ediyor rengini yavaş yavaş. Saatler, ay dedenin mesai sonunu işaret ederken, Gece sessizce, garipcene, kimseye duyurmadan can çekişiyor. Yeni bir günün sensiz saatlerine üç beş adım kala, Gece sen diyerek, canını veriyor…

Dr. Zerda ONURLU
www.kafiye.net


Tarih 23 Tem 2011 Kategori: Doç Dr. Zerda ONURLU

VE YOKSUN

VE YOKSUN

Ve yoksun… Kaç zaman oldu, hatırlayamıyorum. tesbihlere gömdüm sayısını yokluğunun. ne oynaşmaya davetkar kahkahaların duyuluyor, ne de içimi ürperten dokunuşların yakıyor tenimi. akşamsefalarının paylaşılan güzelliği, bir taraftaki tabakları kirlenmeyen iki kişilik şamdanlı sofralara yansıyamıyor. aç kalıyor gözbebeklerim. çıplak kalıyor seni örtünemeyen yüreğim. ay’a ahkâm kesemiyorum küçümseyen bakışlarımı gönderip, odamdan kovamıyorum perdeleri örterek. çünkü yoksun. çünkü ayın şavkını solduran yüzün yağmıyor odama. ellerinin kıvrımlarında gezinemiyor ellerim. ellerim boş.. bomboş…

Ve yoksun… iki çam ağacının gece karanlığındaki ay ışığının yansıttığı karartılarının, birbirlerine kenetler gibi duruşlarında düşüyor aklıma, duygusallığımızın kenetlendiği anlar. başlar omuzlarda unutulmuş gibi… odamın perdelerini çekmeye korkuyorum. ordayız. iki ağacın kenetlenmiş siluetinde. varoluşumuzun en büyük nedeni olarak inandığımız bizli anlardan gelmişiz. meydan okur gibi duruyoruz geceye karşı. umarsız, korkusuz. karanlığa yansıyan eksiğimizi tamamlıyor ve mırıldanıyorum türkümüzü: ” gökyüzüne çizilmiş resimlere benzerdik rüzgarın peşine takılan bir nefes gibiydik kırdı dallaımızı fırtınalar boranlar kaldı bahar çiçekleri üzerinde sevdamız”

Ve yoksun… artık kavgalarımı anlatacağım kimse yok. artık sokak sokak polislerin kimlik kontrollerine yakalanmadan eve gelişlerimi anlatacağım kimse yok. tüm günün yorgunluğunu unutturan, tüm koşuşturmalarıma açıklık getiren, kapının açılışıyla gördüğüm ela gözlerin artık yok. isli ve kızgın bir tencereye dokunur gibi oluyorum kapının kolunu tutarken, eve dönüşlerimde. ellerim yanıyor. ellerimi sensizliğin dağlıyor.

Ve yoksun… gözlerimi üzerinde unuttuğum mimozaları toplayıp, yüreğimi uzatır gibi uzatamıyorum sana ve onları kucaklar gibi alışında gözbebeklerinin pırıltısını göremiyorum artık. sonrasında, adetten ya da içten, ama yansımasında sevgiyle karınan öpüşünü tadamıyorum. çünkü yoksun… çünkü uzak bir kentin kuytusundaki bir evin ışığı ölgün odasındasın. uzaklardasın…

Ve yoksun… dudaklarından yanan bir sigarayı devam ettirme hazzından yoksunum. parmakuçların yüz hatlarımda gezinmiyor artık. saçlarımı okşamıyorsun annemden sırayı devralıp. okşayışlarında, herşeyi silip gözkapaklarımın ardına salamıyorum kendimi. ha şimdi, ha şu an deyip, heyecanla öpüşünü bekleyemiyorum senli zamanlardaki. çünkü yoksun… ışıltıları baş döndüren bir şehrin gecesinde unutulan bir ezginin cılız notalarına saklanmışsın.

Ve yoksun… uyumalarını fırsat bilip, saatler boyunca fark ettirmeden yüzümü yüzüne yaklaştırarak içemiyorum soluğunu. doyasıya seyrine varamıyorum cemalinin. benim oluşunun muazzam egosunu tadamıyorum artık. çünkü yoksun… ve dokunma isteğiyle kıvrandığım halde, uyandırmamak için sadece seyrinle yetindiğim kıvrandıran anları tadamıyorum artık.

Ve yoksun.. yok-sun.. yok.. yoksunum… yoksulunum…

Dç. Dr. Zerda ONURLU
www.kafiye.net


Tarih 23 Tem 2011 Kategori: Doç Dr. Zerda ONURLU

HAYALİNİ KURDUM

HAYALİNİ KURDUM

Hayalini kurdum binlerce yıl uzaktan. Bir tebessümüne hasret kaldı günahkâr bakışlarım. Sen bir serap gibisin içimin çöllerinde; yaklaştıkça uzaklaşan, uzaklaştıkça yaklaşan ve yakan… Hayalin bile serinliktir kavrulan ruhum için, hayalin bile tat verir acıyan yüreğime. Adın geldiği ve ismin can olduğu zaman cümlelerimin özüne, yok olur bütün düşmanlıklar ve savaşlar. Gel, bir gece yarısı cesedime can olmak için gel, damarlarıma aşkınla dolmak için gel!
Keşke hep aşkınla oturup aşkınla kalksam. Ruhlar gibi yükselip de ufkunda dolaşsam. Bir yolunu bulup gönlünden içeri aksam Keşke hep aşkınla oturup aşkınla kalksam. Keşke hep aşkınla oturup aşkınla kalksam. Aşkının odunda pervaneler gibi can verip yansam. Ürkek ceylan misali yanına sokulsam.
Keşke hep aşkınla oturup, aşkınla kalksam.. Anlasam vuslata ne zaman ferman gelecek Hicranla yanan gönlüm durmadan inleyecek İnleyip en taze hislerle hep bekleyecek Anlasam vuslata ne zaman ferman gelecek? Anlasam vuslata ne zaman ferman gelecek? Beni de çağırır mı çağları delen sesin? Bir dua sonrası ay yüzünle yüzüme bakıp, ” gel!” der misin? İçimdeki sancının adı nedir?
Nedir beni bu zamansız mekânsız hasrete çeken, bu yüreğimdeki ağırlık, bu mücrim halimle ötelere duyduğum iştiyak da ne? ‘Kalbim bir güvercin kalbi gibi titrerken ardından Ne olur sana ulaşmam için kanadından Bir tüy ver, pervaz edeyim hep ardından Kalbim bir güvercin kalbi gibi titrerken ardından.
Bedenim kafes, kalbim tutsak bir güvercin gibi titriyor kafesinde. Uzaklığın çekilesi dert değil. İsmini ansam gecenin ıssız saatlerinde, bir cuma sabahı uykuyu beyninden vurarak duaya dursam, gül kokan bir muştuyla gelir mi melekler? Korkuyorum bu gurbette Sensiz kalmaktan. Yüreğim Sensiz karanlık, yüreğim Sensiz gece… Sana doğru kayıyor gönlümün göklerinde yıldızlar. Bir gece kirpiklerim kapansa; Sen, gül kokunu yüklenerek bir bahar edasıyla gelsen güneş gibi ısıtsan buzdan duygularımı. Rüyalarım şeref bulsa .
Ey kupkuru çölleri cennetlere çeviren gül. Gel o bayıltan renklerinle gönlüme dökül! Vaktidir, ağlayan gözlerimin içine gül. Ey kupkuru çölleri cennetlere çeviren gül. Mecnun gibi arkanda koşan kulun olayım. Bir kor saç içime ocaklar gibi yanayım Sensiz geçen bu acı rüyâdan kurtulayım Mecnun gibi arkanda koşan kulun olayım. Eğer dünya bir nefeslik dar mekânsa ve bu mekâna gelmek imtihansa kul için, Mecnun eyle beni. Şehadet olsun sensizliğin bedeli. Bir kor saç ki içime, ocaklar gibi yanayım. Bu can yoluna kurban olsun. Aklım Senden uzakta kaldığı günleri saymakta. Ruhuma sisli-dumanlı bir kasvet yaymakta. Göster çehreni ki güneş gur uba kaymakta. Aklım Senden uzakta kaldığı günleri saymakta. Kalbimin çekirdeğinde inceden bir sızı; bu sızı Senden . Sensizlikle imtihan etmesin beni Yaradan.
Sana ulaşmak zor olsa da Sana ulaşma arzusunu, Senden uzak kalma korkusunu içimden almasın. Bu diyarlarda vakit dolmadan, ölüm meleği emanetini almadan, güneş guruba kaymadan vaslına ermekle müjdelesin. Beni bensiz bıraksın; ama Sensiz bırakmasın. “Kefenimi saçlarımdan giymeye başladığım şu demde”, Sana döndüm yüzümü. “Zaifem, bîkesem âcizem, .” Dualarım, hep Senden yana. Fidanları bile yeşertir gözyaşlarım. Kapanırken bu âlemde gözlerimde perdeler, Sen tut ellerimi. Öyle bir alayla gel ki beni almaya, sümbüller, nergisler, lâleler eşlik etsin end*****.
Her tarafta tamburlar çalsın, neyler duyulsun, rüzgâr gül kokunu kâinata savursun. Ağaçlar, yapraklar bu neşveyle düğün meclisi kursun. Bari son demimde ruhum huzurla dolsun. Neyin eksik olur Ya Rabbim, bu da benim düğünüm olsun…
Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes… “Üşüme” diye seslenmeni isterdim… Bir el olmanı isterdim, bir kol… “Özledim” deyip sarılmanı… En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim. Kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma…
Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna, ağlasaydım doya doya … Geçerdi üşümesi yüreğimin, geçerdi üşümesi içimin, kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı biliyorum… Seninle suları yeşil bir ırmağın kıyısında buluşmak, saçlarının kokusundan öpmek, içime çekmek ve serin soluğundan içmek, sana sarılmak, kucaklamak, uçmak isterdim…
Yokluğun buz gibi soğuk… Üşüyorum… Yüreğim de donmuş sanki. Gözlerimde… Ateşler içinde bedenim… Öyle bir üşüme ki, hiç bir şey ısıtmıyor artık. Bütün uzuvlarım uyuşmuş. Ezip geçiyor ruhumu acılar…
Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi. Kirpikleri kırılan bir zamanın teninde, ağrılı şiirler topluyorum gecelere şimdi… Bilirim, sevmek ve özlemek bir ateşe dokunmaktır; yakmaktır yüreğini yangınlarda. Ama ben üşüyorum. Yokluğun buz gibi soğuk. Yakacak bir şeyimde yok… Ağlıyorum, buza dönüşüyor gözyaşlarım… Ağlıyorum, akıp gidiyor gözyaşlarım çağlayanlara… Bakakalıyorum ardından çaresiz…
Ah! bir el olsan dokunsan alnıma, okşasan saçlarımı bir anne şefkatiyle.. Geçerdi ağrısı başımın, geçerdi biliyorum… Bir gül olsaydın bahçemde, koklasaydım nefes nefes, çekseydim içime derin derin… Bir göz olup baksaydın gözlerime, çekip alsaydın içindeki hüznü… Ah! bir bilsen nasıl sevinirdi yüreğim, nasıl sevinirdi dudağımdaki gelincik, kapımdaki akasya… Susuyorum artık derin derin… Ve sessizce soluyorum bir hazan yaprağı gibi… Oysa ne kadar çok hasretim konuşmaya, anlatmaya anlaşılmaya… Oysa ne çok istiyorum, tüm bedenimden söküp almanı yalnızlığımı, hicranımı bir tılsımla…
Gel. Yüreğim ol seher gülüm, her ölümümde bana yeniden hayat ver. Elim ol, ayağım ol, canım ol… Gecem – gündüzüm ol… Ağlayan gözlerim ol her damlada yeniden doğur beni, yeniden doğur umudumu. Her öldüğümde yeniden yarat ki, seni ne kadar özlediğimi anlatayım yeryüzündeki bütün canlı cansız varlıklara, ne kadar çok sevdiğimi … Önce sen gel sevgilim solmadan resimler, şiirler sislenmeden… İslenmeden geceler … Sonra ölüm gelsin… Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi.

Bodrum1998
Dç. Dr. Zerda ONURLU
www.kafiye.net


Tarih 23 Tem 2011 Kategori: Doç Dr. Zerda ONURLU

Sen Benim Düşünce Suçumsun

Sen Benim Düşünce Suçumsun

Kurşuna dizilmiş yanlarımı gecenin günahkar sesine asarak aşka beraat sunuyorum. Dilsiz karanlıkların ucubeliğinde düşüyorum hayat hattından, vurgunluğun satır aralarına. Derme-çatma bir hayatın gönüllü yeniğiyim. Eylül bulaşığı saçlarımda ebabil kuşları… Düş vardiyalarımda, ele avuca sığmaz kabuslar… Susarken kentin gözleri elemli üşümüşlüklerde, ben lacivert kanıyorum yıldızların koynunda. Sen bilmiyorsun…

Ben Aşk gözlü deli… RÜZGAR… Sensizlikten üşüyen ellerimi en kızıl acılara batırırken acımadan, nefes nefese yanıyorum. Yalan yok, acımda yanıyor. Kırgın ve kötürüm kahkahalar kadar açmazda umutlarım… Yüzümün düştüğü yerde katlediyorum dokuz’a denk düşen tekmil baharları. Kendimden büyük sözcüklerle kanıyorum sensizliğin alfabesinde. Mor defterlere düşüyorum, kefenlere gizlediğim tebessüm kırıklarını. Suretimde cellatlardan kalan yarım bir ölüm… Ey Aşk! Melekler beni çağırıyor. Ağrılı sancılarla dokunupta kirpiklerine, ağlama. Ölümümden ben sorumluyum…

Eyvah bir nakarattan yatıştırılamayan cümleler alırken günceme, dilimdeki yaralı hecelerde vuruyorum esişimi. İsimle ateş arasındakinden vazgeçmişken ben, zevalin ötesinde gözlerim. Sevdiğim! Başa sardım ömrümü, yeniden ölmek için. Oysa elden düşme bir ağlayış değildi, içimin karanlık koridorlarında oyalanan yalnızlık… Bilirim, sen beni yaralarımdan tanırsın en çok. Ve bilirsin ki sevdiğim, hiçbir ayrılık ödeyemez bu aşkın bedelini. Dört duvar hayata sığmaz bu kent soylu aşk. Ömrüm! Saçlarında boğ beni. Gülüşlerimiz buz tutmasın dudaklarında, kan dilli bir keder üstü. Ağlama bizi yedi iklimin berisinde, ay düşünce denize…

Şiirlerimden başlamışken beni silmeye, göğün yakınındaki sana nefti yakalanmalar ayakta hala. Nefesi çatlayan sürgün bir akşamsa sensizlik; bedeli ömür olan altı susuştur aşk. Yeşil gözlüm ey! Hüznümden başla enkazımı taşlamaya. İpe götür bu sicilli suretsizliği. Kır zincirlerimi! Sana azatlığımı esirgeme benden. Ama şimdi ölsem, beş para eder mi denenmemiş intiharlarım? İstanbul kadar ağlasam, kafi gelir mi suçüstü suskunluğuna? Ey Aşk! ”Sen bende cennet. Cinnete en yakın…” Geldim Molla Cünun’un delilik kapısına. Ateşimde ateşlerde. KURTARMA!..

Bütün dönüş biletlerini yaktım aşkın. Yüreğimin zifiriliğinde kayıpsada rüyalar şimdi, Mecnunluğuma senden özge Leyla Çölü bulamam. İsmim isminle bilinir. Bense sana ancak önsöz. Çatırdasın gökkubbe. Kahrolsun, yatağını üşüten ırmak. Paralansın, kitabesi dikilmeyen şaibeli aşklar. Kendinden habersiz ıslansın mağrur yağmurlar, ben esişime sığabileceksem eğer!..

Sevdiğim! Sabaha, kan kırmızı tan yerine ve aşka andolsun ki; benim bildiğim tek ben, sensin. Hoş geldin yokluğunun varlığına. Hoş geldin, ateşimin gül yüzü…

Dç. Dr. Zerda ONURLU
www.kafiye.net


Tarih 23 Tem 2011 Kategori: Doç Dr. Zerda ONURLU

GELMENİ İSTERDİM

GELMENİ İSTERDİM

Gelmeni isterdim görmeyi istediğimde seni. Görmeni isterdim yalnızlığı dinlediğimde beni. Duymanı isterdim yalnızlığa anlatırken seni. Okumanı isteridim sana yazdığım şiirleri. Her gün yeni bir umuttu seni görebilmek için. Her gün yeni bir umuttu duygularımı sana anlatmak için. Çekindim sana açılmaktan, korktum hayır demenden. Korktum çünkü, yıkılırdım hayır demenden. Bir daha konuşamazdim bakamazdim sana. Umut ettim çaresizliğe düştüğümde. Hayal ettim seni özlediğimde. Senin için hissettiklerimi anlatmak istededim. Ama olmadı bir türlü, O ilk sözcüğü bulamdım. Belkide hiç yazmamalıydım bunları, unut boş ver diyemiyorum ama. Zaten olmaz diyeceksin, sakın cevap yazma diyemiyorum. Sadece bil geceleri sen uyurken adının sayıklandığını.

Sadece düşünüldügünü bil bir yerlerde. Ama biliyorum seni görmeden yapamam. Uzaktan sezsizce izlerim seni ama sen farketmeden. Düşünüyorum yarinlar var, üzülüyorum sensiz yarinlar olur diye. Her zaman gönül ilişkilerim ters gitti. Her zaman bir bakış aradım, bir ses aradım taki o güne dek. Daha önce duygularımı anlatmak istedim ama hissettiklerimden emindeğildim. Şimdi eminim ama umarim artik çok geç degildir. O gün senle konuştuktan sonra hiç şansimin olmadigini anladim. Ama içimdeki haykırışa dur diyemedim. Bilsem ki bir daha beni görmek istemesende. Yinede sana duygularımı ifade etmek istededim.

Hayır da bir cevap değilmidir. Zaten kendimi her türlü cevaba hazırladım. Yazmayı bırakamıyorum sanki seni bana daha çok yakınlaştırıyor. Bilmiyorum benim sana karşi hissettiklerimi bana karşi hissedecekmisin. Ama emin olduğum bir şey varki yazdıklarımı okuduktan sonra. Hiç bir şey ayni olmayacak iyi veya kötü. Hayal ettim bir gün bir yerde seninle bir güzel günü. İsminin baş harflerinden şiirler yazdım sana okumak istedim okuyamadım. Her yıldız kaydığında bir dileğim vardı senin için. Radyoda çalan her şarki sanki seni anlatiyordu, seni hatirlatiyordu. Sana yazdığım son şiir yarıda kaldı bir eksik var gerisini yazamıyorum. Bir gün eğer senden uzak kalırsam karanlık bir yağmur gibi. Canımı sıkarsa yaşamak yine resmine bakarak hayal ederim seni.

Doç. Dr. Zerda ONURLU
www.kafiye.net


Tarih 23 Tem 2011 Kategori: Doç Dr. Zerda ONURLU

PEMBE BİR DÜNYA

PEMBE BİR DÜNYA

Gökyüzü zifiri karanlıkken, pembe bir dünyada el ele bu sevdanın içineydik. Dünyada el ele bu sevdanın içindeydik. Biz seninle ve hep birlikte olmaktı temennimiz. Pembe düşlerimiz vardı, içinde sadece ikimizin bulunduğu. Bu kısacık aşkımızda en güzel akşamları en güzel sevinçleri paylaştık. Sevmeyi öğrettin sen bana. Yüzün gülerken, içinde mutlu olabileceğini öğrettin. Yaşamanın seninle güzel olduğunu gösterdin.

Sevdim ben seni, kimsenin sevemeyeceği, can verip kan dahi olamayacak kadar çok. Uykularımızı paylaştık. Bir gece değil gecelerce uykusuz kaldık sevdamız için. Ben seni düşledim hep ışıl ışıl gözlerinle yanımda. Dünyalara sığmayacak aşkımızı küçük yüreklerimize sığdırdık. Ayrı geçen dünümüze yaşanmamış saydık. Hep birlikte olmalıydık biz, öyle güzel oluyordu hayat. Sözler verdik birbirimize, tutamayacağımızı bile bile. Bir sen söz vermedin sigarayı bırakamayacağına. Oysa her eline alışında yüreğim hançerlendi benim. Çiçeğimdin sen, incinirsin boyun bükülür diye dokunmaya dahi kıyamazken ben, o seni zehirliyordu. Bir bunu anlatamadım sana.

Ayırmaya kalktılar bizi. Kimse benim yüreğimi yakan sevdamı düşünmedi. Sensiz hayat yoktu, söz vermiştim sevdama, daha önemlisi sana. Yaşayamazdım, ikimizi içime gömüp seni bırakamazdım. Aldırış etmedim kimseye, ayrılmadım senden. Çünkü yaşarsam, senin için yaşarsam, sevdam için yaşayacaktım.

Ama sonra sen beni istemedin bana sevdamın taşıyamayacağı şeyler söyledin. Yüreğimi hançerledin. Benim kadar düşüp “sevdiğim ne yapar?” demedin. Şimdi ise ayrıldığın ikinci yılında kara sevda oldu aşkımız. Sen beni unutmadın, benim seni unutma gibi bir çabam olmadı zaten.

Ama birlikte olmamız için çaba sarf etmemiz, dünyayı hiçe saymamız, boşuna. Düşlerimizde kaldı bizim sevdamız. Sözümüzü tutamadık. Sevdamız ve bir birimiz için yaşamadık.

Şimdi ikimizde başkaları için yaşıyoruz, sevdamız da sadece içimizde yaşıyor. Ben sana söz vermiştim, sevdamla ve seninle yaşayacağıma. Sen kendi çıktın hayatımdan. Sevdam hala yaşıyor. Bir gün üzerine çimenler bitiğinde yine yaşıyor olacak sevdam. Beni öldürdüğün gibi onu öldürmedin. Sevdayı öldürmek kolay değil. Hiç öldüremesin ki zaten.

Dç.Dr. Zerda ONURLU
www.kafiye.net


Tarih 23 Tem 2011 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

Başımıza Gelenler

Başımıza Gelenler

Değerli dostlarım, nasılsınız bakalım? Ne âlemdesiniz? Yüzünüz güleç, gönlünüz hoş, umutlarınız daim olsun efendim. Umarım duygu ve düşüncelerinizin olumluluğu, mutluluğu, başarıyı da yanında getiriyordur. Başarısızlıklarla karşılaşırsanız sakın karamsarlığa kapılmayın. Bir gülümseme yapın ve yarın daha iyisini yaparım, başarısızlığımı yarın yenerim diyerek gülümseyin efendim. Çünkü ben hep öyle yapıyorum. Başıma gelen olumsuzluk ve terslikler gerçekten pişmiş tavuğun bile başına gelmez dedikleri gibi anlatsam insanların inanası gelmez. Ne yazık ki yaşıyorum ve inanılması zor tersliklerle ar başı yaşamımı devam ettiriyorum.

Çok ilginç olaylar yaşıyoruz sevgili dostlarım. Hem de baş döndürücü bir şekilde gelişip gidiyor. Daha biri bitmeden bir başkası karşımıza çıkarken hangisinin önemli, hangisinin öncelikli, hangisinin daha sonra ele alınacağını bile şaşırıyoruz ve sonunda neresinden koparsa kopsun diyerek salla gitsin diyoruz.

Geçen hafta yaşadığımız olayların başında sigara yasağının uzatılıp uzatılmayacağı, meslek liseleri katsayıları ki bu konuda bir yok üyesi görevinden ayrıldı, bunu da anlamış değilim ona bakarsanız. İdil Biret Hanımın konserine yapılan saldırı. İşçilerin maaş zamları. Anayasa mahkemesine başvurular. Hakim, yargıç ve savcı atamalarının yapılamaması, öss sınavı sonuçları, kpss sınav sonuçları. Bu arada YÖK interneti ağırlığı kaldıramadığı için geçici olarak durakladı.

Basında çok seslilik çok güzel ama insanlara taraflı ve yanlı bilgi vermek, haber vermek, konular üzerinde yorum ve anlatımlar inanın kafaları ise asıl karıştıran sanırım bunlar. Ne yazık ki basınımız kendisinin yanlı ve taraflı yayını yaparken zarar vereceğini bildiği halde inanın kasıtlı olarak haberleri yayına vermeye devam ediyorlar. Bir haber ulusal kanallarımız ile yerel kanallarımızda inanın öyle bir veriliyor ki, ben doğrusu biraz da yargısız infazlarında var olduğunu görüyorum. Daha saymak mümkün değerli dostlarım.

Biliyorsunuz İdil Biret Hanım’ın Topkapı Sarayındaki konserini bilmeyen yok. Konsere çağrı biçiminde suç işlenmiş. Ancak bu durum yasal yollarla suç duyurusunda basın haberlerde hiç bildiride bulunmamış. Ancak konserin olduğu gece, Alp Eren Ocakları konser salonunu basıp afişleri yırtınca kıyamet koptu. Bu durumu onaylıyor musunuz diye sorarsanız kesinlikler hayır dostlarım. Onaylamıyorum. Hani Nasrettin Hocanın; “ Hırsızın hiç mi suçu yok komşular.” demiş ve kendini savunmuştur. Konserde de şarap doğal hakmış gibi verilip yanlışı yapanlar ise inanın yargısız infaza alındılar. Aslında bu olay yasalar çerçevesinde suç duyurusunda bulunulsaydı daha iyi olurdu benim kanaatim bu. Sonuçsuz bir kavga ve sonuçsuz bir haber trafiği sonunda neyin ne olduğu anlaşılamadan kapandı gitti.

Biliyorsunuz memurlarımız ve memur emeklileri ile işçi emeklileri yasa gereğince yılın ikinci dilimindeki zamlı maaşlarını aldılar. Yine bir sürü konuşma, bordro yıkma, kısa eyleme kalkışan sendika üyeleri. Peki zam azdı da siz neden maaş zammına okey dediniz kardeşim? Evet şuan emekliler gerçekten alçak sürünme yapmaktan bellerinde fıtık oluştu. Kabahatlisi kim bunun, bana söyler misiniz? İşçiler için masaya yılbaşından beri oturdunuz durdunuz. Her seferinde anlaşamadan kalktınız. Ne hikmettir ki tv karşısındaki tavırlarınız sanki çok kararlı gibiydi ve verdiğiniz o demeçler; “İşçinin hakkı kutsaldır. İşçinin alın terini kimseye harcatmaz ve yedirtmeyiz. İşçinin hakkı olan %20-25 zammı almadan hiçbir anlaşmaya imza atmayız. Bunu her kes böyle bilsin. Hükümet artık kendine çeki düzen versin…” dediler ve bunun üzerine basın aldı eline davulu ve tokmağı tınlattı da tınlattı.

Görüşmeler, görüşmeler, görüşmeler. Karşılıklı restleşmeler. İstediğimiz zam verilmezse iş yavaşlatma ve gerekirse greve bile gideriz. Derken karşılıklı restleşmeler. Araya giren işçi işveren temsilcileri. Anlaşma olmadığı için Türkiye genelinde iş yavaşlatma eylemleri başladı. Hükümet; “ Benim verebileceğim zam % 3.5+5.0 Bunun dışında vermem mümkün değil. İsterlerse greve gitsinler.” dedi. Bir restleşme yaşandı. Ne odluda bu restleşmeden sonra bir baktık ki o kadar yaygara, o kadar kıyametler, o kadar tv haberlerinde eleştiriler. Hükümetin verdiği maaş zammını işçi sendikaları kabul etti ve gerv ortadan kalktı. Kalktı ama o ulusal tv habercileri, o yanlı haber kritik yorumcuların bu anlaşmadan sonra ağzı bile açılmadı. Bıçak keser gibi kesti. Zam vermiyor diye hükümeti baş aşağı alan basın, ki hükümetin verdiklerini ve yaptığı bir çok yanlışları da onaylamıyorum. Neden hiç işçiyi satan işçi sendikalarının başkanlarını eleştirmedi acaba? Anlaşmadan sonra ortalık süt liman oldu. O yürüyen işçiler istediklerini almadıkları halde ki, istediklerinin çok çok altındaki zam karşısında sokağa çıkmadı, grev kararı almadı. İşçinin hakkını yedirmeyeceğim diye haykıran o sendika başkanları işçilerin haklarını; “ işçinin hakkını bizden başka kimse yiyemez.” mi demek istediler. Ne dersiniz sevgili dostlarım? Zamdan sonra sendika başkanlarının seslerini duydunuz mu hiç? Şimdi hangi sahilde, hangi villada, kimin şerefine kadeh kaldırıyor dersiniz, ne dersiniz?

Değerli dostlarım. Ne çalışanlar, ne basın, ne siyasetçiler, ne de sendikacılar olması gereken bir davranışın içerisinde bulunmuyorlar. Çok çabuk dolduruşa geliyoruz. Okuma yok, araştırma yok, inceleme yok. Kafamıza uyan kanaldaki haberler en doğrusudur diyerek kabulleniyoruz. Olayların üzerine benzin ve körükle gidenler!!!! Bu arada değerli dostlarım. Eğitimde görev yaptığım sürece çok uğraştım adam gibi ama insanlar yalnız kalınca başarı olmuyor. Öğretmenlerin görev sırasında; “ Aman, bu ülkeyi ben mi kurtaracağım? Devlet bana ne veriyor ki? Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın.” felsefesi ile çalışılırken bu felsefe aynı zamanda üniversitede de olduğu için ne yazık ki bu ülkeyi yönetecek gerçek çalışanları yetiştiremedik. Biz eğitimciler bu işi sağlam bir şekilde yapıp üniversiteye gönderemedik ve üniversite de kendi içerisinde bu işi yapmadığı için maaşlarımıza yeteri zammı yapacak ne yönetici ne de bakan yetişmesine neden olamadık. Ne diyeyim sevgili dostlarım.

Kalın sağlıcakla.

İzmir. 18.07.2009
Hüseyin DURMUŞ
www.kafiye.net


Tarih 23 Tem 2011 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

Sıcak Havalar

Sıcak Havalar

Merhabalar dostlarım. Hayırlı pazarlar. Bu yaz sıcağında nasılsınız bakalım? Bu arada tatilde olanlar, tatiliniz nasıl geçiyor? Bana tatile ne zaman çıkacağımı sormayın dostlarım. Ben zaten emekli biri olarak alçak sürünme vaziyetinde tatile devam ediyorum. Olduğum yerde 24 saat inanın tatildeyim. Bir de şu İzmir’in kavurucu, bunaltıcı sıcakları olmasa, inanın daha iyi olacak. Bereket akşamları İzmir’in imbatı bunalan yaşantımıza bir itfaiye gibi yetişiyor da; “ es bire yiğidin bağrına bağrına.” diyerek neredeyse bütün geceyi balkonda geçireceğiz.

Sıcaktan bahsetmişken yine sıcak gelişmelerden bahsedelim. Ülkemizin havası sıcak, insanı sıcak, yaşantı sıcak. Bir taraftan tatil telaşları, bir taraftan ramazan telaşı. Ekonomideki sıcaklık ise inanın insanın elini yakıyor. Ramazan geliyor diye sebze ve meyvede fiyat artışı olmayacakmış. Karpuz büyük marketlerde 15 tl, diğer yerlerde 30-50 tl arasında dolaşıyor. Kavun da aynı durumda. 40-90 tl arası dolaşıyor. Tavuk eti insanımızın elini yakmaya başlayacakmış. Kırmızı ette aynı. Hoş benim gibi emeklilerin aldıkları harika (!) maaş zammından sonra ki, bir aylık maaş zammı ile bir kilo et, bir kilo tavuk eti ve bir kilo çiçek yağı bile alamıyorum. Benden daha beter olanları var. Yani biz emeklilerin alçak sürünmesine karşın memur arkadaşlar da ayaklarını sürüye sürüye yaşama devam diyor. Babadan ve atadan destekleri olanlar ekonomik sıkıntıyı duymuyorlar. Çünkü ekonomik sıkıntı onları teğet geçiyor. Hadi gelin bu ekonomik şartlarda harika bir tatil ve yarınından şüphe etmeden bir ay geçirin de göreyim sizleri!

Otobüste, yolda, dost sohbetlerinde bir de iktidar savaşı varki sormayın dostlarım. İster istemez bazılarına kulak misafiri oluyorum. Herkes iktidar partisinin yaptıklarından seçimden önce neredeyse şikayetçiydi. Bakıyorum yerel seçimlerden sonra iktidar partisi yine oyunu koruma durumunda oldu. Diğerleri de oylarını aynı düzeyde tuttular. Fakat ne yazık ki bizde siyaset hep yanlış yapılıyor. Neden biliyor musunuz dostlarım? Biz kendimiz dışında alınan başarıya hiç tahammül edemiyoruz. Yine parti liderleri; sensin, bensin, sen sahtekarsın, sen hırsızsın, sen vatan hainisin, sen şerefsizsin, sen namussuzsun…” İnanın bende gına getirdi. Bir birlerine bunca hakaret edilen siyasilerimize de şaşırıyorum. Hani adamın yüzüne biri tükürmüş, yüzüne tükürülen adam; “ Şükür Allah’ım, yağmur başladı. Bu senede güzel gelirler elde edeceğiz.” demiş. İşte siyasilerimizde bir birlerine halkın önünde hakaretin an harikasını yapıyor. Bizler de bunu hak bayram sanıyoruz. Ama siyasi kulislerin arkasına giremediğimiz için o bir birlerine hakaret edenlerin nasıl kolkola dolaştığını göremiyoruz. Arka planda neredeyse o sözleri söyleyenler onlar değil. Vur patlasın çal oynasın devammmmm. Ya bizler?

Değerli dostlarım. Bu arada ilköğretim ve liselere de kayıtlar başladı. Kulak misafiri olduğum bir konu da okullara kayıt yaptıran vatandaşların resmi makamlara değil de çevreye söylemleri. “Benden 500 tl aldılar. Vermesem kayıt olamayacaktı çocuğum. Okul müdürleri soyguna çıkmış. Dünyanın parasını topluyorlar. Sonrada kendilerin lüks makamlar yaptırıyorlar. Bunların Allah belasını versin. Nereye gitsek soyuluyoruz. Bir de çocuğun kıyafetleri var ki….” devam edip durur söylemler.

Dostlarım. Bir zamanlar ben de hasbel kader yöneticilik yaptım. İnanın okullarımızın bakanlık tarafından tüm gelirleri karşılanamıyor. Eğer okul aile birlikleri kaynak bulmazsa gerçekten çocuklarımızın eğitimi asla verimli olamaz. Bakanlığın gönderdiği para samimi söylüyorum okulun bir yıllık elektrik, su, kağıt parasına yetmez. Hani temizlik? Hani okulun temizliğini yapacak eleman. Çünkü bir çok okulda hizmetli de kalmadı. Temizlik hizmetleri okul aile birliklerince özel temizlik şirketlerine yaptırılmaktadır. Şunu da açıkça belirtmeliyim ki, bazı okul müdürleri toplanan paralar ile odalarının yenilenmesini yapmaktadır. Bazı yanlış harcamalara yönelmektedir. Ne yazık ki böyle yöneticilerimiz de vardır. Bunun önüne geçmek kolay. Veliler bunun en güzel denetçisi olmalıdır. Çünkü Çocuklarının bir aylıktan fazla mutfak masrafını, ihtiyaçlarını sıkıntıya sokarak verdikleri paranın nasıl harcandığını da denetleme yetkisine sahiptir. Bakacaksınız, denetleyeceksiniz, masraflar nerelere gidiyor bizzat göreceksiniz. Fakat bir çok velimiz dışarıda yaygara koparır, ancak yapılan usulsüz harcamaların denetlenmesi konusunda Milli Eğitim Müdürlüklerine iki satırlık bir dilekçe yazmazlar, yazamazlar. Çünkü korkarla. Çocuklarına sonra bir kötülük bulaşır ve çocuklarına okul yönetimi kafayı takar ve çocuğumun eğitim hayatı kararır düşüncesi ile köşesine çekilir ve kedi gibi tırmalamaya çalışır. Yani dedikodu yapar ve çevreye bir şeyler söyler. Ama aslan gibi kükremesini bilmez. Aslan gibi kükreyip usulsüz harcamaları yapan okul müdürlerinin görevden alındığını geçmiş yıllardan da biliyorum. Yani dostlarım; “ Kedi gibi tırmalayacağınıza aslan gibi titreyin” olmaz mı?

Bugünlükte bu kadar dostlarım. Sıcaklar beynimize vurmadan, düşüncelerimizi sulandırmadan harika bir yaşamın içerisinde günümüzü geçirmeye çalışalım. İş Yapacaksak adam gibi yapalım. Sağda solda işe yaramayan eleştiri yapmaktansa, işin başına kendimiz geçelim. Siyaseti adam gibi yapalım. Bileğinin hakkı ile gelenleri bileğimizin hakkı ile iktidardan yollayalım. Gücümüz yeterse tabiî ki. Siyasi yoldan iktidara gelemediğimiz zaman, vatanımızın gerçek güvencesi olan askeri ayaklanmaya çağırmayalım. Askerin gölgesinde iktidara gelmek için hiç çalışmayalım. Bu haksızlık olur. Ne demişler; “ Bükemediğin eli öpeceksin.” değil mi? Dedikodu değil, gerçek siyasi dayanışmayı sandıkta yapalım ve gerçek siyasi güç ortaya çıksın.

Yüzünüz güleç, umutlarınız daim, gününüz bereketli, sağlıklı ve sıhhatli bir günü tüm sevdiklerinizle geçirmenizi dilerim can dostlarım. Sağlıcakla kalın görüşünceye kadar.

Saygılarımla.

İzmir 09.08.2009
Hüseyin DURMUŞ
www.kafiye.net