şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Düşlerimde, biraz sarı biraz yeşil bir ormandayım. Uzun uzun ağaçlar sonsuzluğa kafa tutar gibi… Göklere yükselmişler hüzünlü başlarını. Yaprakları arasından güneş yüreğime gönderiyor ışıklarını. Her sızan ışığın değişi, daha da kamaştırıyor hislerimi. Yüreğim coşuyor, ayaklarım yerden kesiliyor sanki.
Göklere uzanıyor bakışlarım, mavi, sonsuz bir huzur karşılıyor benliğimi. Kulağımda yaprak hışırtılarının oluşturduğu
Sonbahara soyunmuş parkta, oturuyorum kimsesiz ıslak bir bankta. Merak etme, yerini ayırdım yanımda. Sarı yapraklar düşüyordu birer birer düşlerime, efsunlu kahverengiye karışma telaşında. Bakışlarımı çevirdim damla damla ağlayan gökyüzüne, sordum seni ona, sessizce. Ağaç titredi, anladım, gökyüzü YOK dedi ve yine yüreğim yalnızlıktan hüküm giydi.
Sevilmek ne ki diye sordum bugün kendime… Sevilmek… Sevilmek… Sevmek… Hissetmek….. Diye diye, düşünce iklimlerime doğru mırıldandım dilimin döndüğünce. Değerli hissetmek kendini…. önemli hissetmek, birileri için yaşamak istemek dedim belki de… Yaşamak önce kendin için olmalı diye öğrenmiştik oysa.. Sevmek önce kendimizden başlarsak haklı bir eylem diye eğitilmiştik yıllarca.. Ama neden ben sevildiğimi hissetmediğim zaman kendim de sevemiyorum kendimi… ve neden
Şiir önce kalpte mayalanır. Cümle her harfiyle yürek kıvrımlarında hissedilir. Sonra yarattığı duygu bıraktığı iz yeni kelimeler çağrıştırır. İşte düşen o çağrışımı yani yüreğin diline takılanları kağıda dökmek lazım ki hemen o an, yüreğe aniden doğması gibi kayıp gitmesi de an meselesidir. En zevkli yanı da bilgisayara geçirme işlemidir. Çünkü kağıttaki her bir duygu tohumu yeni yeni meyvelere gebedir. Her bir cümle, yeni yeni cümlelere kapı açar. Yazdıkça çoğalır, çoğaldıkça çağlar
Bugünlerde geçmişe öyle özlem duyar oldum ki, kimbilir belki de artık yaşlanıyorum. Yaşadığım farklı tatlardaki her ayrıntı, geçmişten farklı kareler seriyor belleğimdeki ekrana. Annemin bazı yadırgadığım davranışlarının da neden kaynaklarını anlıyorum artık. Onu yadırgadığım zaman ki yaşlarındayım belki de onun.
Yanılıyor muyum yoksa kıt aklımla ben. Dur dur hatırladım şimdi; masallar anlatırdı ya annem. Hani aşkı için ağlayan prensesler solardı kederinden. Hiç kavuşma olmazdı o masallarda ama bu ayrılıkla yalan olmazdı aşklar da, acılar da…
Biliyor musun sana dair ne hayaller besledim, karanlık gecelerin koynunda… Düşlerin ısıttı üşüyen yüreğimi, hiç görmediğim gülüşün sardı benliğimi… Gözlerimden akan iki damla yaşa sığdın kimi zaman, kimi zaman da hayal ettiğim gözlerin oldu tüm dünyam…
Kitap okumak bize sunulun en güzel nimetlerden biri belki de… Kitaplarda yaşanılan
olayları okumak yaşamış kadar olmasa bile bakış açımızı değiştirip, ufkumuzu
genişletiyor.Çoğu zaman bunun farkına varmıyoruz ama ön yargılı olmayı bırakıp,
insanlara bir şans daha vermemize, onları anlamamıza yol açıyor. …
Gözüne iki damla yaş düştüğünde hatırla olur mu önüne serdiğim gökkuşağı tarlalarını. Yıldızların aşkımızın ağırlığıyla eğildiği o sihirli anları. Saçlarını rüzgara bırakmış bir kız gördüğünde an ağzına almaya çekindiğin adımı. Dudağına değerse ılık bir yağmur damlası elele yürüdüğümüz kaldırımları düşün. Her kaldırım taşında ara bıraktığım anıları…
Günlerden bir gün bir insan ”Benim o kadar çok günahım var ki demiş neden Allah beni cezalandırmıyor acaba?.. Üstüne üstlük hala nimetler gönderiyor bana.” Bu soruya öyle çok kafa yormuş, öyle çok kafa yormuş ki ama ne yapsa mantıklı bir yanıt bulamıyormuş. Bunu gören Allah şöyle seslenmiş ona; “Ben aslında sana en büyük cezayı verdim. Ama sen farketmedin. Senin en değerli hazineni yani gözyaşlarını aldım. Sen artık asla ağlayamayacaksın.” Gözyaşları bize sunulan en büyük lütuf aslında.