şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Hazır olun ya da olmayın, bir gün sona geleceksiniz. O gün geldiğinde Zenginliğiniz, hıncınız, kininiz, öfkeleriniz, hayal kırıklarınız, umutlarınız, tutkularınız, planlarınız ve yapmak istediklerinizin hiçbir önemi kalmayacak..
Hazır olun ya da olmayın, bir gün sona geleceksiniz. O gün geldiğinde Zenginliğiniz, hıncınız, kininiz, öfkeleriniz, hayal kırıklarınız, umutlarınız, tutkularınız, planlarınız ve yapmak istediklerinizin hiçbir önemi kalmayacak..
Ya Rabbi! Bizi, şeytan ve düşman şerrinden ve nefs-i emmaremizin şerrinden muhafaza eyle! Evimize iyilikler, hayırlı ve bereketli rızıklar ihsan eyle! Ehl-i İslama selamet ihsan eyle! Din düşmanlarını kahr ve perişan eyle! Müslümanlara imdad-ı ilahiyyen ile imdat eyle!
Yolunuz bizim oralara düştü mü bilmem ama, bir Hilal uğruna binlerce yıldızın, binlerce ayın, binlerce güneşin battığı yerdir ÇANAKKALE…
Nice destanların binlerce kez yaşandığı, cepheye gönderdiği beyini hala döner düşüncesiyle bekleyen Gülsüm anaların bulunduğu yerdir ANADOLU…
Kayaların aralarından fışkıran pınarlardan dolayı adını almış olan Köydeyim. Herkeste bir telaş ki sormayın. Yorgunluk çayı içmek için uğradığım kahvede gök gürültüleri ve şimşek çakmaları ile sarsılıyor arz. Koşuşturmalar, traktör sesleri, insan aramalar vs. Meğer otların bağlanma zamanı olduğundan herkesi yağmur yağmadan ot balyalarını kuruluğu koyma telaşı sarmış.
Yolcuyuz dünden bugüne, Hepimiz yolcu değimliyiz? “Ana rahminden geldik pazara, bir kefen aldık döndük mezara” denmiş. Nede doğru söylenmiş. Bebeklikten çocukluğa, oradan özlemle ulaşılmak istenen gençliğe ve ardından ihtiyarlayıp kabre…. Yolculuk devam ediyor, ama zannetmeyin bu yol çok rahat, öyle çetin, öyle kara çalılar ve dikenlerle dolu ki, bazen hızımız azalacak dizlerimizde
Biliyorum senin her doğum günün bizim bayramımızdır. Sen olmasaydın bu alemin yaratılmayacağını da biliyorum. Ve her Kutlu Doğum gecelerinde anneler görüyorum,senin annen gibi olmaya aday, babalar görüyorum senin baban gibi olmaya aday. Ve binlerce gençler görüyorum her biri Mus’ab bin Umeyr olmaya aday.
Hepimizin bir türlü vazgeçemediği bir özelliğimiz vardır. Bu bazılarımızda hemen kendini belli eder,bazılarımızda ise daha bir geç ortaya çıkar. Bir anlık bir öfke yüzünden dağılan, parça parça olan aileler, yuvalar biliriz. Son pişmanlıkların da fayda etmediği anlar yaşanmıştır bazen hayatımızda.
Her an kullandığımız, kullanmamız gereken bir selamlaşmanın, bir hatır gönül sormanın, bir tebessümün ne kadar önemli olduğunu yeterince biliyor muyuz? Yahut gerekli selamlaşmayı, beraberinde gelmesi gereken hoşgörüyü, sermayesi sıfır olan gülümsemeyi toplum olarak yeterince yapıyor muyuz?
Dün sabah yine her zamanki gibi gazetelere göz atıyordum. Bir haber gözüme ilişti. Diyordi ki haberin başlığında “Dua etmekten başka çaremiz kalmadı.”beyin fırtınası yaparak düşünmeye başladım.Hayatın her safhasında dua’dan başka elimizden ne geliyordu sanki!Ama dua sadece dilde mi kalmalıydı? Boğazdan aşağı geçmeyen duaların bir hükmü varmıydı acaba?