şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
ИБРОҲИМБЕКНИНГ ВАТАНГА ҚАЙТИШИ
Адиб
Эшмуҳаммад Донохоновга
Бир ўқ кифоядир қутулмоқ учун
Виждон азобию қайғу, қирондан.
Аммо худкушлик ҳам номардлик эрур
Ватанга қайтмаслик каби Афғондан.
Аму соҳиллари
алвон тус олди,
Жангда шаҳид кетган улус қонидан.
Ватан осмони ҳам қуюнга тўлди
Лақай улусининг дод-фиғонидан.
Ё Тангрим, ким деган одамман энди
Ватанни хўрлаган душман олдида.
Мени деб қон тўкди неча минг одам
Қандай номим қолар халқнинг ёдида?!
Ё, Тангрим, сен ўзинг тўғри йўл кўрсат,
Ўзинг мадад бергил содиқ қулингга.
Ай, она элима, мени авф этгин
Нафрат билан боқма содиқ ўғлингга.
Ай, она элима авф айла мени,
Қайтма деб ғов солма менинг йўлимга.
Сенинг номусингни сақламоқ учун
Ўзимни топширгум душман қўлига.
Бир ўқ кифоядир қутулмоқ учун
Виждон азобию қайғу, қирондан.
Аммо худкушлик ҳам қўрқоқлик эрур
Ватанга қайтмаслик каби Афғондан.
Ай, она элима, мени авф айла…
2012 йил
Hasanboy Goyib
www.kafiye.net
Bahor Tuni
Bahor tuni. Havosi nafis.
Quyiladi qamar shu’lasi
Mavjlanar jannatiy hissiyot,
qadamsiz tushlarning ko’lkasi
To’lqinlatar yel dilbar tunning
kavkab anbar kokillarini
Shahrisabz uxlaydi masrur
quchib ma’vo sohillarini
Sohir onlar musiqasida
anglaydi dil ezgu uzroni…
G’unchalarning badani esa
afsun etar oshiq dunyoni…
Zuhra Ochilova Zuhro
www.kafiye.net
Dünyadaki tüm kadınlara çağrı
Yazan: Arelis Danger de la Cruz
Küba
Kimse bizi
susturmasın, İNKARCILIĞA HAYIR!
Bugün, 8 Mart,
günümüz toplumunda kadınlar olarak karşılaştığımız ilerlemeleri ve
karşılaştığımız zorlukları yansıtmak için önemli bir tarih olan Dünya Kadınlar
Günü’nü anıyoruz. Bu vesileyle herkesi, bizi tehdit eden, susturmaya çalışan
inkarcılığa karşı sesini yükseltmeye ve birleşmeye davet ediyorum.
Kadın hakları
alanında inkarcılık çeşitli şekillerde kendini göstermektedir. Toplumsal
cinsiyet eşitliğinin önemini küçümsemekten, cinsiyetçi şiddetin varlığını inkar
etmeye kadar, tarihsel mücadelelerimizi ve taleplerimizi geçersiz kılmaya
çalışan bir akımla karşı karşıyayız.
Eşitlik ve
saygı talebimizde birlik ve kararlılığımızı korumamız çok önemli.
Gerçekliğimizi inkar etmeye çalışanların bizi susturmasına izin veremeyiz.
Sesimizi yükseltmeli, adaletsizlikleri kınamalı ve hak ve özgürlüklerimizi
garanti altına alacak gerçek değişiklikler talep etmeliyiz.
Bu günde, daha
adil ve eşit bir dünya için mücadele eden ve etmeye devam eden tüm kadınların
cesaretini ve kararlılığını kutlayalım. Tüm seslerin duyulduğu ve saygı
duyulduğu bir gelecek inşa etmek için çeşitliliğimizde birleşerek ilerleyelim.
Gelin bu 8
Mart’ta sesimizi yükseltelim ve bizi tehdit eden inkarcılığa karşı çıkalım!
Birlikte daha güçlüyüz ve birlikte tüm kadınların ayrımcılığa ve şiddete maruz
kalmadan yaşayabileceği bir dünyaya ulaşacağız. Dünya Kadınlar Günü kutlu
olsun!
Arelis Danger de la Cruz
www.kafiye.net
MEFTUN,
EFTELYA..
Bir akşam vakti Eftelya, Karşıyaka’nın bir kumaş gibi uzanan, insana sonsuzluk hissini veren denizini seyrederken dışarıda fırtınadan eğilip bükülen ağaçların hışırtısını her bir hücresinde hissediyor, gözleri gittikçe maziye dalıyor, ikinci kattaki odasının kapısından bin bir gıcırtıyla sızan rüzgarın onu üşütmesine izin veriyordu.. Henüz ömrünün en körpe zamanlarını yaşıyordu.. 22 yaşındaydı. Bu yaşının aksine kalbinde birikmiş pek çok hatıra ve gözlerinde sakladığı hüzünlü geceleri vardı.. Ağlamaklı, simsiyah badem gözlerini fırça müjganları örtemiyordu. Saçları gece gibiydi. Gece kadar güçlü, gece kadar karanlık.
2001 yılının Aralık ayıydı. Sabahın seherinde koyu bej perdesinden sızan güneş buğday tenini sarartıp yakıyordu. Gözlerini saatinden önce açtı. Başucundaki Ezgi’ye –kırmızı küçük balığına bu ismi geçen yıl vermişti- “Günaydın balım” diyerek hem kendini yeni güne hazırlıyor hem de balığının minik fanusunda hızlı hızlı turlamasına tatlı tatlı bakarak kendisini yeni güne hazırlıyordu. Griyle beyaz arasında bir yerlerde dolaşan battaniyesini yatağının ucuna savurup rüya çelenkli kapıya koştu. Ayakları altında gıcırdayan ahşap merdivenlerin gıcık sesine aldırmadan korkuluklara tutunarak aşağı indi. Annesi her sabah olduğu gibi bu sabah da kahvaltı hazırlarken pencere önündeki fesleğen ve nergislere konserini veriyordu. Ona göre “Ben Gamlı Hazan”ı Müzeyyen Senar’dan sonra en güzel söyleyen annesiydi. Hayranlıkla bakan gözlerle annesinin yanına seğirtti:
-Günaydın anneciğim!
-Günaydın kızım. Nasılsın bu sabah?
Eftelya bir yandan sofradan aşırdığı iki zeytini ağzına atarken bir yandan da annesine cevap verdi:
-Yine alarmdan önce uyandım, harikayım.
Annesi biraz şaka biraz da didikleyici bir ses tonuyla:
-Tek sebep bu değil bence. Ne dersin?
-Meftun’u mu diyorsun?
Meftun, Eftelya’nın tarih öğretmeniydi. Bugün ödevinin sunum günüydü. Eftelya’nın heyecanının sunum dışında bir nedeni daha vardı. Eftelya, ona sırılsıklam aşıktı. Hikayesini en baştan anlatmak icap ediyor belki de. Bu saf sevgiyi hissetmeniz çok da zor olmayacak. Eftelya’nın gözlerine baksanız uçuşan kelebekleri, her şeyin cıvıl cıvıl olduğu bahar bahçelerini görür, hayatın tekdüze akışına karşı Eftelya’nın gözlerindeki bu parıltıya şaşkınlıkla bakardınız.
Yaz ayları o kadar güzel geçmişti ki üniversiteye gitmek için can atmasına rağmen tatilin biteceği fikri ona hiç cazip gelmiyordu. Bütün yazı Menderes taraflarındaki Develiköy’de geçirmişti. Küçük havuzlu, küçük çatılı, pencereli bir yazlıkları vardı. Tüm bu küçüklükler bu küçük malikaneye bol bol şirinlik katıyordu. Eftelya, burayı çok seviyordu. Yaz kadar hızlı gelip geçen ardından gelen bütün mevsimlerde kendisini aratan bir de yaz aşkları tabii ki. Yan komşuları o genç: Ege. Görenlerin gözünü kamaştıran bu kumral genç Eftelya’ya neredeyse iki yıldır tutulmuştu. Aşkını ilan edeli çok olmuştu ama Eftelya, Ege’nin hissettiklerini karşılıksız bırakıyor; onu tatiline, gezmesine, havuzuna eşlik eden bir arkadaş olarak görüyordu. Ege, Arnavut göçmeni, tiyatrocu, zarif ve müziğe ilgili biriydi. Bu kadar renkli biri olmasına rağmen Eftelya’nın derinlerinde bir yerde Ege’ye karşı iyi, sevecen bir arkadaşlığın ötesine geçememe hali vardı.. Yoksa kim hayatına bu kadar rengi birden katmak istemez? Ege için yaz aylarının bitmesi dert değildi çünkü denize girmeyi Eftelya’yı her gün görmeye tercih etmezdi..
Eftelya edebiyata, şiire, müziğe kısaca sanatın her alanına ilgi duyuyor; ona hediye alınan bir kitapla dünyadaki en mutlu insan olabiliyordu. Bu yüzden üniversite için de edebiyat bölümünü tercih etmişti. İlk gün uyuşukluğu tutmuş ve okula epey geç kalmıştı. Ne aklındaki makyajı yetiştirebildi ne de dünden planladığı saç modeli. Evden bir rüzgar gibi çıkıp birkaç sokak ilerideki otobüs durağına doğru esti. “Allah’ım! Ne olur gelsin şu otobüs, ilk günden geç kalamam.” Gözü sürekli onu bir zarafet kraliçesi yapan inci detaylı saatine kayıyordu. Üstünde açık şeftali, kahverengi ve bordo tonlarında ayak bileklerine kadar uzanan sıfır kol bir elbise, beyaz çizmeler, saçları dalga dalga ve topuz bir halde, yüzünde sabah pembeliği…
En sonunda yokuşun başında beklediği otobüs göründü. Kendi dışında başka bir ağızdan “Şükürler olsun” mutluluğunu duyunca şaşkınlıkla soluna baktı. Solunda mavi gömleğine siyah kol düğmeleri takmış, sakallı, saçları yaşına nazaran seyrek ve epey uzun boylu bir “İstanbul beyefendisi” duruyordu. Adam Eftelya’yla göz göze gelince elini selam verme maksadıyla yüzünün hizasına kaldırdı. Aralarındaki iki adımlık mesafeyi iri adımıyla kapatıp elini uzattı:”Eftelya selam. Kendimi hatırlatmama gerek yoktur umarım.” Eftelya gözlerini kısarak elini sıkması için uzatan adama uzun uzun baktı ve bir anda kafasında bir şimşek çaktı:”Aaa! Meftun. Meftun değil mi? Meftun Ahzen.” “Evet ta kendisi!” dedi gülümseyerek. Bu konuşmalar sürerken otobüs durağına varmıştı. Eftelya’nın Meftun’la herhangi bir yerde okuyabileceğiniz bir aşk romanında geçen, herhangi bir yerde izleyebileceğiniz bir aşk filminde geçen bir tanışmaları olmuştu yaz aylarında. Eftelya, rafa uzanmak isterken Meftun’un başına iki kitap birden düşürmüş bir de basamaktan inmeye çalışırken yere kapaklanıvermişti. O mahcubiyeti hayatı boyunca hissetmeyeceğine emindi.
Otobüse binerken Meftun Eftelya’ya eliyle kapıyı işaret edip öncelik verdi. Kütüphanede yere düştüğünde onu kaldırmak için yere eğilip uzattığı eldi bu.. Eftelya da başını yere eğip teşekkür ederken tam bir hanımefendiydi. Otobüse adımını atar atmaz Eftelya’nın telefonu çaldı. Arayan annesiydi ve sesi tıknefesti. “Kızım geç mi kaldın? Uyandırmayı unuttum seni. Ben de geç kalmıştım işe.” Cümleleri bir nefeste, alelacele söylemişti annesi. Peş peşe sıralanan bu cümlelere Eftelya’nın tepkisi dingindi: ”Önemli değil anneciğim. Otobüsteyim. Geç kalacağım muhtemelen ama olsun. Sıkıntı değil. “ Tamam kızım. Dikkat et. Güle güle.” Telefon kapandı ama ekran hala açıktı. Gece en son dinlediği şarkının ismi ekranda sola doğru kayıyordu. Meftun yavaş bir şekilde, hecelemeye yakın bir tonda ekranı okumaya başladı. “Keman öğretmeni, Özdemir Erdoğan.” Seninle birlikte göz göze geldiğimiz anlarda bir garip oluyorum. Bilmem ne olacak sonum? Sana ders vermek için günleri sayıyorum. Aşık mı oluyorum 20 yaş farka rağmen? Her dinlediğinde “Hayır olamazsın.” deyip cevap verirdi Özdemir’e. Ona göre aşık olmak, bir çift göze karşın kalbin taşikardi geçirmesiydi evet ama 20 yaş farkı olan biriyle bu taşikardinin gerçek olabileceğine inanmıyordu. “Mutlaka bir çıkar yol vardır.” diye düşünürdü. Meftun şarkının ismini hecelerken yine bunları düşündü. O aşkı bilirdi. Şairdi nihayetinde. Aşkı görüp geçirmişti. İlk aşkı lisede kalmıştı. Yıllar o ilk aşkına dair birçok şiir ve hatırası olan birkaç şarkı dışında bir şey bırakmamıştı. İlkti ve üniversitenin ilk gününe kadar sondu. Meftun:” Bayılırım ben bu şarkıya.” “Ah! Ne güzel.” İnsanlarda kendine ait şeyler arayıp bulduğunda, tesadüfen rastladığında yüzünde cennetle müjdelenmiş bir ifade ortaya çıkardı. Yine o tatlı masum gülücüğü ve gamzeleri yüzündeydi.
-Bu şarkıyı bir sahafta duymuştum. İsmini sorup orada öğrenmiştim. Keman çalıyorum ismi de dikkatimi çekti. O günden beri aralıksız dinliyorum.
-Keman demek, ben de çalıyorum. Yan flüt ve piyanoyu da ekleyebiliriz peşine, dedi çabasına tepeden bakarken.
-Çok güzel, dedi Meftun’un şakasına eşlik ederek. İnmesi gereken durağa varmıştı.
Eftelya:
-Güzel bir tanışma olmasa da sohbet güzeldi. Burada iniyorum, dedi ve elini uzattı.
Meftun:
-Eee ben de burada iniyorum, vedalaşmak için erken henüz, dedi Eftelya’nın uzattığı elini tutarak. Eftelya şaşkındı ve şaşkınlığını saklamıyor, saklayamıyordu.
-Burası üniversite durağı, yoksa öğrenci misin?
-O kadar genç duruyorsam beni öğrenci olarak tanımaya devam et lütfen.
Eftelya dört gözle onu izliyordu. Yere doğru bakıp gülümsediğinde bu adam gerçekten de inanılmaz güzel görünüyordu.
-E neden burada indiniz o halde?
-Öğretmenim ben. Edebiyat fakültesinde tarih derslerine giriyorum.
Eftelya şoke olmuştu.
-Öğretmen mi? Edebiyat fakültesi mi?
-Evet! Neden?
-Ben edebiyat okuyorum. Bu ilk senem.
Meftun kahkaha atıyordu.
-Demek ikimiz de geç kaldık. Hangi blokta sınıfın?
-B blokta.
-Süper. İlk dersin benimle, dedi göz kırpıp. Koşar adım turnikeleri aşıp okula girdiler. Neyse ki edebiyat binası girişte solda kalıyordu. Karşıda otopark, biraz daha ileride kocaman bir kantin. Merdivenleri çıkmak üzerelerdi ki içeriden sürüyle öğrenci kendini sıkıntıyla dışarı attı. Meftun saatine baktı.
-Görünüşe bakılırsa ilk dersi kaçırdık.
Eftelya bir anda sessizleşti ve yüzü asıldı. Meftun aralarındaki renkli taşları yine tek adımıyla aşıp Eftelya’ya yaklaştı.
-Emin ol ki birkaç ay sonra okula gelmemek için bahane arayacaksın. Badem gözlerin gülüp kısıldığında, yumuk yumuk olduğunda daha güzel görünüyor, dedi eli omzundayken.
Meftun Eftelya’yı kütüphanede gördüğünden beri ona aşıktı. Yaş farkları, Eftelya’nın hala ondan bihaber olması, bu aşkı hem imkansız hem de daha yoğun hissetmesine neden oluyordu.Bu karşılıksız duygular belki de karşılığını bulmak üzereydi. Meftun’un eli Eftelya’nın omuzlarındayken yanakları alev alıyor, gözleri büyüyor ve teni kızarıyordu. Aşık olabileceği fikri aklına gelmiyor, belki de gelmesini istemiyordu. Tenine de ruhuna da söz geçiremezken bir de gözünün kararacağı tutmasın mı?
Meftun boyuyla orantılı çok hızlı ve çok büyük adımlar atıyordu. Eftelya’nın geride kaldığını yanından eksilen orkide ve karışık meyveli rüzgardan anladı. Koşup koluna girdi.
-İyi misin; ne oldu birdenbire?
-İyiyim. İlk kez oluyor. Hızlı yürüdüm sanırım.
-Şekerin düşmüştür canım. Sabahtan beri bir şey yemedin ki..
Canım mı? Bu ne hız. Kulaklarına inanamıyor, gözlerini alamıyordu. Yuvarlak, kahverengi gözler…İpek gibi sıralanmış kirpikler.. Aşık olmayı reddediyordu. İçinden, çok derinden bir ses “Eftelya aşık oluyordun” dedikçe başka bir yanı da buna direniyordu. Meftun’un kolunda hiç olmadığı kadar rahattı ama ayakta kalabilecek kadar kendindeydi. Kantine vardıklarında yağmur başlamıştı.
Meftun:
-Hadi bir şeyler yiyelim de gitsin üstümüzden bu halsizlik, dedi Eftelya’nın sandalyesini çekerken. Oturmadan kantin tarafına, yiyecek bir şeyler almaya gitti. Eftelya sakinleşmiş, hala çokça şaşkın, çokça aşık ve çokça güzeldi. Yağmurun kantinin camlarına “Aşık oluyorsun, aşık oluyorsun.” diye çarpıyor oluşunu sadece Eftelya duymuyor, Meftun da duyuyor gibiydi çünkü Eftelya yağmura dalmışken o da Eftelya’nın her santimini bir daha göremeyecek gibi izliyordu. Eftelya’dan tek farkı onun aşkından emin olmasıydı. Kütüphaneye gittiği günlerin çetelesini tutmasından, dolaştığı raflarda Eftelya’nın okuduğu kitapları almasından belliydi. Kabul etmişti artık bunu. Aşkını alıp göğsüne basmıştı.
Meftun nihayet elinde bir tepsiyle yanına geldi.
-Evet. Şimdi nasılsın?
-İyiyim. Çok mahcubum.
-Tamam şu utangaçlığı bırak da şu demlenmiş güzel çayı iç bakalım, dedi Meftun babacan bir tavırla. Aklına bir anda bir şey gelmiş, bir şeyi keşfetmiş gibi konuşmasına devam etti:
-Ha Eftelya. Bu arada bana ‘hocam’ ya da ‘siz’ diye hitap etmeni istemiyorum. Yaş farkını gözüme sokmaları hoş olmuyor, dedi gülümseyerek.
Birkaç poğaça yedikten ve biraz daha utandıktan sonra Eftelya:
-Artık kalkalım. İkinci ders başlayacak Zaten bugün üç ders vardı, dedi. Öfkeli bir yağmurun ardından dingin ve tatlı bir güneş doğmuş, gökkuşağının yedi rengi de her yerden görünmeye başlamıştı.
Sınıfa girdiler. Eftelya sınıfların büyük, tavanların yüksek olacağını biliyordu ama yine de bu sınıfı görünce şaşkınlığını gizleyemedi. Serseri gibi ıslık çaldı. Meftun sesi duyunca gülüp:
-O kadar beğendin demek ha, dedi.
-Yakışık almadı değil mi ilk günden. Afedersiniz.
-Yok. Siz yok.
Eftelya aynı mahcubiyetle gülümseme arasında bir yerde:
-Peki peki.
Sınıf gitgide doluyordu. Her giren Meftun’a selam veriyordu. Direkt “Meftun” demelerinden sınıfta kalanları da ayırt edebiliyordu. Meftun önündeki kağıtları incelerken sınıfa Ege girdi. Eftelya’nın cam kenarındaki o sırada olduğunu biliyormuş gibi gözü direkt ona gitti. Yanına oturdu. Meftun onu gözleriyle takip ediyordu. Eftelya’nın yanına oturduğunu görünce de duraksadı. Eftelya, Meftun’un yüzünü dikkatlice izliyordu. Bu yüzden de bu kıskançlık mimiklerini anlamaması imkansızdı. İçinden ”Bir de beni kıskanacak mı bu adam. Yok artık” diye geçirdi. Bazen insan kendisini bile kandırabilirdi. Eftelya da öyle bir anındaydı. Kıskanıldığının farkındaydı.
Ege:
-Eftelya günaydın. İlk derste yoktun ama hoca da yoktu, dedi ve beklenmedik bir şekilde sarıldı. Tam o esnada Meftun kürsüsünden kalktı ve gür bir sesle bir şeylere kızıyormuş gibi, Eftelya’ya kızıyormuş gibi, o anda Eftelya’ya kızamadığı için herkese ve her şeye kızıyormuş gibi sınıfa seslendi:
-Gençler toplanın artık. Çok öfkeli görünüyordu. Kıskanması bir noktaya kadar tatlıydı ve anlaşılabilirdi ama öfkesindeki tonu anlayamamıştı Eftelya. İrkilmişti.
-Adım Meftun Ahzen. Tarih derslerini birlikte işleyeceğiz. Eskilerden aşina olduğum yüzler görüyorum aranızda. Onlar bilir. Bana ‘hocam’ demezler. ‘Meftun’ derseniz sevinirim.
Eftelya bu son cümleye üzülmüştü. Artık Meftun’a sadece ismiyle hitap etmek, ona özgü olmaktan çıkacaktı. Kendini özel hissedememek çok acınası bir durumdu. Özellikle içinde büyüyen, hakimiyeti altına girdiği o duygular iyice ruh dünyasını karıştırıyordu. Meftun’un her sözünde kendisiyle ilgili bir anlam, kendisinden bir şeyler arıyordu.
Meftun, masaya yaslanıp kahvesinden bir yudum aldıktan sonra sözüne devam etmiş olsa da Eftelya, hiçbirini duymadı çünkü bu adam her açıdan çok güzeldi. Eftelya’nın aklını dolduran tek şey buydu.
-Dersler 30 dakika olacak, aralar on dakika. İmza atayım gideyim diyecek olanlar çoktur. Hiç kısa günün karı diye geçmesin o aklınızdan. Çünkü yoklamayı ben alıyorum.
Sınıftan birtakım homurtular duyuldu. Meftun’un açıklamasından kaynaklanan kısık sesli rahatsızlıklar, sızlanma sesleri. İtirazlar ve Meftun’un şikayetleri savuşturma şakalarıyla ders bitti.
Sınıftakiler teneffüsün bir dakikasından bile kaybetmemek için alelacele çıktı. Ege ve Eftelya sıralarındaydı. Ege, Eftelya’ya neden geç kaldığını sorarken bir yandan da aynı okula birlikte gelme teklifinin reddedilişini sitemle hatırlatıyordu. Meftun büyük bir ustalıkla onlar orada yokmuş gibi davranırken bakışlarını alt alta üst üste dizdiği kağıtlardan ayırmadan:
-Eftelya Uraz, gelir misin?
Eftelya ürkek adımlarla amfinin merdivenlerini iniyordu. Ege de onunla birlikte “Efendim!” dedi ama sesi duyulamayacak kadar cılızdı. Meftun, elleri kağıtlardan uzaklaşırken Ege’ye baktı.
-Bizi yalnız bırakır mısın, dedi kaba davrandığını belli etmemeye çalışarak. Ege, Meftun’a ifrit olmuş bir şekilde bakarken göz ucuyla Eftelya’ya “Sınıfta bekliyorum.” dedi. Meftun’dan hemen sert ve buyurgan bir karşılık geldi: “Bekleme, işimiz uzun.” Ege, dişlerini gıcırdatarak gitti.
Eftelya:
-Dinliyorum.
-Neyi?
-Sizi, pardon yani seni.
-Dinleyecek bir şey yok.Uzaklaşsın diye yanıma çağırdım seni. İlk günden kendisine sevgili arayan tipleri gözünden tanırım.
-Ee.. Sana ne bundan peki.Ayrıca ben Ege’yle iki yıldır tanışıyorum.Yakın arkadaşız.
-Anladım. Peki sen bilirsin.Eftelya üstelemedi ve orayı hızlıca terk etti. Tam kapıdan çıkmak üzereydi ki Meftun tekrar seslendi:”Eftelya!”Sınıftan çıkmadan kolunu tuttu. Çıkışına kadar seni bekliyor olacağım, kendimi açıklamama izin ver lütfen.
Eftelya burnundan soluyordu. Kolunu Meftun’dan kurtarıp kapıdan çıktı, kendini bahçeye attı. Kuytu bir bankta buldu kendini. Ağlıyordu ve daha kötüsü nedenini kendisi bile açıklayamıyordu, aşık oluyordu, Ege’ye umut vermekten korkuyordu. Hava çok soğuktu ve sis gözlerini yakıyordu. Yağmur da tekrar başlamışken ağlamayıp ne yapacaktı? Saat geçiyordu ve o farkında bile değildi. Belki derse yine de girmezdi ama en azından geçen dakikaların arkasından bir el, bir mendil sallayabilirdi.
Meftun elindeki iki karton bardakla Eftelya’ya yaklaştı. Bunu anlayınca gözünden akan üç damla yaşı parmaklarıyla yanağından -uçsuz bucaksız vadiden- itti. Meftun konuştu:
-Ağlaman benim yüzümdense, pembe yanakların benim yüzümden ıslaksa, gözlerin benim yüzümden ıslanmışsa ne kadar özür dilesem de, sen kaç kere özrümü kabul etsen de kendimi affedemem. Lütfen başka bir sebep söyle Eftelya, neden ağlıyorsun?
Eftelya konuştu ama ömründe ilk kez bu kadar bağırıyordu.
-Neden Meftun, neden bu kadar iyisin, neden bu kadar ilgilisin?
Meftun sözünü kesti.
-Sadece beni dinle. Hatırlıyor musun sabah keman öğretmenini dinlerken sahafta o şarkının ismini sorduğunu söylemiştin. Arkanda ben vardım. O şarkıyı hangi sahafta, hangi gün, saat kaçta sorduğunu biliyordum. Sadece bu kadar mı? Hayır, başıma kitap devirdiğin gün kasten ordaydım. Başıma kitap düşsün diye değil belki ama beni gör, beni tanı, seni tanıyayım diye oradaydım. Ya duraktaki o karşılaşma? Bilerek oradaydım. Kütüphaneye gide gele bindiğin farklı otobüslerde hangi duraklarda indiğini öğrendim. Ege’yi tanıtıyorsun bana. Sence tanımıyor muyum? Ona doğum gününde “ İyi ki doğdun Egecik” yazılı pastalarla geldiğini bilmiyor muyum? Hep yanındaydım.. Hep seni izledim.. Sen bilmedin..
Meftun’un sesi titriyordu.. Ağlıyor muydu? Eftelya gözlerini açmıştı. Anlaşılan Meftun’un bu hızlı konuşmasındaki hiçbir kelimeyi atlamamıştı.
– Neden, neden peki?
-”Aşığım Eftelya. Sana uzun zamandır, bana göre asırlardır aşığım. Uzun zamandır seni tanıyorum, uzun zamandır tanışıyormuşuz, bir yerlerde buluşmuşuz ve bunu kimse bilmemiş gibi.. Arkanı dönüp gitsen yeri.. Yaş farkımız aklıma geldikçe gözlerimi doluyor. Beni sever misin onu bile düşünmedim. Sadece sevdim.
Bu itiraf Eftelya’yı şoka uğratmıştı. Evet ortada sadece bir günlük belli belirsiz çok şey olmuştu ama bunu tabii ki beklemiyordu. Meftun’un kahverengi, yusyuvarlak gözlerine öylesine dalmıştı ki deli gibi ağladığının farkında değildi. 10 dakikayı aşkın orada öylece kaldılar. Sessizlikte nefeslerinin sesleri duyulmaya başlamıştı. Tam bu sırada Meftun “Soluklarından çıkan o fısıltı bile çok güzel.” dedi iç çekerek. Eftelya bir anda gülmeye başladı. Meftuna söz hakkı verir gibi baktı.
– Seni senin bile haberin olmayan şeylerden dolayı seviyorum.
Aradan birkaç dakika daha geçti. Eftelya bir konuşma yapması gerektiğini düşündü ve söze Meftun için en olmayacak şekilde başladı.
– Meftun, olmaz böyle, şu an olmaz. Eve gidiyorum hoşça kal.
-Araba otoparkta 2 dakika beklersen seni ben bırakayım.
-Hayır teşekkür ederim, hoşça kal.
Resmen kendine gelemiyordu. Aşık olmaya başladığı adam ona çoktan aşık olmuştu. Bu nezaketi, tesadüfler hepsi bu yüzdendi. Çok mutluydu ama Meftun’da da olduğu gibi yaş farkları daha şimdiden gözlerini dolduruyordu. Aklı tıka basa Meftunla, Meftunun gözleriyle, sesiyle, bankta dedikleriyle doluyken sabah onunla konuştuğu durakta indi. İnerken gözünde elini sıkması için elini uzattığı an canlandı. İşte yine ağlıyordu. Neyse ki eve varana kadar gözyaşları kurumuştu.
Anahtarla kapıyı açıyordu ki annesiyle babası kapıda belirdi. “Hoş geldin kızım” diye bir çığlık koptu. Olduğu yerde titredi. Annesi bir yandan babası bir yandan soru soruyor, odasına çıkana kadar Eftelya’ya eşlik ediyorlardı. Kolay vardın mı kızım, yemekhane girişin onaylanmış mı kızım, arkadaşlarınla kaynaştın mı kızım, hocaların nasıl kızım… Arda arkası kesilmeyen soruları sabırla cevaplıyordu ki en son soruda birden parladı. “Her şey iyi, sormayın bir şey, aç da değilim yorgun da.” Aslında öylesine yorgun ve açtı ki 60 gündür yürüyor gibiydi. Sadece yalnız kalmak için durgun cevaplar veriyordu.
Odasında yalnızdı, Ege arıyordu. Açmak istemese de her zamanki gibi ayıp olur düşüncesiyle telefonu yanıtladı.
-Efendim Ege?
-Eftelya, ne dedi bugün o adam sana?
-Ne diyorsun Ege? Bunun için mi aradın akşamın bu saati? Kendinde misin sen? Yarın birlikte gidelim diyecektin sanırım. Hayır gitmeyelim, iyi geceler.
İyiden iyiye hırçınlaşıyordu. Kendini hiç böyle bilmezdi. Telefonu kapatıp yatağa atarken boy aynasından kendiyle göz göze geldi. Derin bir nefes alıp kendini yatağa bıraktı. Bugünün bitip yitişi oldu…
Tuğba ARAS
24.02.2025 / Pazartesi / Karabağlar
www.kafiye.net
АЛЁР
Шукр айтсак
арзир эсди эрк шамоли,
Бу шамолдан чирой очди юрт жамоли.
Насиб этди азиз Ватан истиқлоли,
Кўринг Тангри таолонинг ҳимматини,
Юртга ато қилди тинчлик неъматини.
Синовларда ҳеч синмасин бардошимиз,
Кўкда порлаб турсин мудом қуёшимиз.
Қамишдан бел боғлаб кексаю ёшимиз,
Улуғ Тангри аямасин ҳимматини,
Ато қилсин Алпомишнинг қувватини.
Минбарлардан янграб турсин ўзбек номи,
Эллар ичра юксак бўлсин эҳтироми.
Помир каби баланд бўлсин юртнинг томи,
Худо биздан аямасин ҳимматини,
Қайтиб берсин Темурбекнинг шиддатини.
Ким ёмондир эл ёдида доғи қолар,
Яхшиларнинг бунёд қилган боғи қолар,
Ҳасанбекнинг ашъор битган чоғи қолар,
Оллоҳ сира аямасин ҳимматини,
Ёрлақасин ўзбекларнинг давлатини.
Hasan Xolmirza Goyib
2005-2025
www.kafiye.net
35 YAŞ
Sevgili fesleğen, bugün 35 yaşındayım. Bornova’da kış ayazla geçermiş. Buraya taşınınca anladım. Aralık gerçekten kış ayıymış…
35 yaşındayım. Neler geçti başımdan bir bilsen…öyle çok şey kaybettim ki, öyle çok sevdim, sevildim; sevdim ki nasıl bahsedeyim bilmiyorum. Artık annemi her gün görmüyorum. Artık kavga da yok. Babam eskisi gibi üzemiyor artık beni. Artık farklı bir ailenin üyesiyim. İnan bu düşünce içime hiçbir his vermiyor. Ama yeni ailemle kurduğum düzen dünyalara bedel. Aileme gelirsek Mimozam… Onu tanıdığım günden beri gözlerinde, sesindeydi evim. Şimdi bu mecazlara gerek yok. Hani demişti ya: “ Bu böyle nereye kadar gider bilmiyorum ama yolumuz ayrılsın istemiyorum.” Onca şeye rağmen yol bitmedi. Demek ki buraya kadar gelirmiş. Kendimizi pas geçmemek lazım. Küçük tüylü bebeğim…
35 yaşındayım. Yılar sonra sonunda edebiyat işim oldu. Hâlâ şiirlere aşığım, yazarların hayatı hâlâ acınası ve gizemli. Şiirlerin hâlâ üstü örtülü ve şairlerin aşkı hâlâ tarif bekliyor. Bu yüzden hâlâ şiir… Salonda küçük ünitenin karşısındaki gri ikili koltuğun üzerinde duran raflar bu yüzden sadece şiir kitaplarım var. Tabloların tamamı deniz, ben, Mimozam, daha çok deniz… Bir de büyükçe yazılmış “İstanbul İçin” şiiri. Tabi yanında diğerleriyle birlikte. Sokağım Arnavut kaldırımlı, çarşının tam içinde. Kıyamet kopsa bile hep neşe, gülüşme olan bir sokak. Tarih kokan insanlarıyla tamamen tezat içinde olan bir sokak. Tezatın ise en güzel örneği. Birkaç cadde sonrası deniz hemen karşıda. Mutfaktan görünüyor; martılar, vapurlar… 8 mayısta Mimozamı denizle birlikte gördüğüm ilk gün gelir hatırıma her sabah onu camekan Fransız balkonun önünde görünce. Her gün bu manzarayı görüyor olmanın haklı mutluluğunu duyuyorum. Evde hiç susmayan bir radyo var. Sabah akşam bizim için şarkı söyler. Kimi yenilerin saçmalık vızıltıları kimi de Erkin Koray “Ezginin Günlüğü, Kalben” bir şarkı çıkageliyor 15’ lik Tubik oluyorum. Açık, şair, ağlarken bile gözleri gülen bazen de sadece dinlemeye çalışan Tubik. Bir şarkıyla oluyor hepsi. Sadece bir şarkı, biraz melodi, birkaç söz.
35 yaşındayım. Yetişkin bir çocuğum artık. Evet hâlâ çocuk. Hâlâ ağlarım, susmam saatlerce. Hâlâ yemek yemem. Erken de uyumam. Şimdi karışan da yok. Vay halime.
Bugün ömrümün ilk ve son 35 indeyim. Yüzümdeki kırışıklıklar, sarkmaya başlayan göz altlarım benden hiçbir şey olamaz. Kendimi her koşulda sevebilirim. Akıp giden zaman bana pişman olacağım hiçbir ders veremez. Yaşadığım hayatta beni üzebilecek hiçbir şey yok. Olsa bile ben yine hallederim.
Tuğba Aras / 17 aralık2022 / cumartesi / Karabağlar
www.kafiye.net
SENİN DIŞINDA ÇOĞU ŞEY
Denizler duydu, vapurdakiler baktı
550 gözyaşlarımı saydı tek tek
Şarklar dinledi, şiirler söyledi
Ama bir sen fark edemedin ya
Orhan Veli olsam yazar şimdi?
HABERSİZ
Senin hiç haberin olmadı ama seni sevmiştim aslında
Gözümü zor topladım kimi zaman yoldan
Çok zaman kızıp affettim seni, senden habersiz
Kıskançlıktan öldüm, görmedin
Gördün de anlamadın doğrusu
Anlasan ne kolay olurdu her şey
Artık istesen de anlayamayacaksın
Çünkü göreceğin bir şey kalmadı
Nefesim aniden kesilirken,
Yanaklarımı kırmızı hissederken,
Kalbim göğsümden kaçmak istercesine çarparken,
Saçlarım rüzgara kapılırken,
Düşünürüm, ne sebep bu hallerime?
En sonunda anladım ki hepsi onun eseri
O kadar cevapsız sorunun cevabı meğer benim mimozammış
GÖRESİM VAR
Saksında seni, kavanozda bal göresim var fesleğenim
Bir denis göresim var, dibi görünmeyen
Bir hayat görsim var, kırgınlk ne bilinmesin
Bir de onu göresim var ki, sorma gitsin fesleğen
İSTERDİM
Bazen sevmemiş olmak isterdim, Mimozayı ona layık görmemeliydim
Ama bazense sadece yanında oturmak isterdim
Saatlerce gözlerine bakayım ama o anlamasın isterdim
28 Ekim…
O gün farklı yerlerde olmalıydık
En azından o gün görmemeliydim gözlerini
Kalbimi o gün evde bırakmalıydım
BOMBOŞ
Şiir yazmak için defterimi
Ve öylece izlerken kağıdı
Ağlayasım gelir her seferinde
Zevk alabildiğim bir tek yazı varken
Onsuz kaldığımda ağlayasım, ölesim gelir
Tuğba Aras
08.05.2022 Karabağlar
www.kafiye.net
İLKLERİN İLKİ
Şu an sen gözümün ucundayken yazıyorum bu satırları
Keşke yazmak yerine yanına gelip
Haykırsam sevdiğimi
Yapamam, konuşturma şimdi
Ne demeye çalışıyorsun Mimoza o cümlelerle?
Niçin öyle bakıyorsun o güzel gözlerinle?
Ya ben peki, nasıl böylesine sevebiliyorum?
Sen de 8 mayısı tekrar tekrar yaşamak istedin mi?
Mimozam, güzelim hadi cevap ver bana
Sen de seviyor musun beni?
8 MAYIS
8 mayıs pazartesi
Onu ilk kez denizle aynı karede gördüm
Gözyaşlarımı sayan 550’ de oradaydı
Bebek saçları deniz dalgalıydı, o an çok daha iyi anladım
Gözlerim doldu, çok zor durdum
Nedir bu his?
Neden onu düşündüğümde ağlayası geliyor?
08.05.2022/ Karabağlar
Tuğba Aras
www.kafiye.net
PƏNCƏRƏMƏ
YAĞAN QAR
Nədəndir
üşüdür bu il qar məni?
Bəlkə təsiridir soyuğun yaşa.
Artırır saçımda qırovu, dəni ,
Bənzətmirəm keçən ildəki qışa.
Daha isitməyir xəyallar məni,
Arzular, istəklər buza dönübdür.
Cavabın tapmayan suallar yəni,
Qarın altındakı izə dönübdür.
Pəncərəyə yağan qəlbimə yagır,
Ag rəngi gözümdə qarın qaralıb.
Fəridə, o deyil, olmusan fagır,
Çün dərdin çoxalıb,ömrün daralıb.
Feride Köçerli
21 02 25
www.kafiye.net
PULDAN GİBİ
Sırtını dönmüş
kader’ Mutluluğu yazmıyor,
Hazandayım solmuşum’ Sevdaları dizmiyor,
Gecelerim karanlık’ gündüzümde gezmiyor,
Savrulmuşum çaresiz’ dökülen yaprak gibi,
**
Sevginin özleminde’ yüreğimde gezerken,
Günlerini sayarım’ takvimleri izlerken,
Hayalini düşlerim” yaralarım sızlarken,
Kavrulmuşum çaresiz’ Çatlamış toprak gibi,
**
Aklım fikrim karışık’ rüyaların rayında,
Vuslatımın hayalî silinmiyor koynumda,
Ecelimse taksınlar olsa urgan boynumda..
Durulmuşum çaresiz’ dökülen puldan gibi..
**
Sakın bekleme gülüm’ mutluluk yalan yazdan,
Aksoyum dökülüyor’ boşa inleten sazdan,
Özlemin sevda yolu’ yürürsen ağır hazdan..
Yorulmuşum çaresiz’ Yıkığı yapmak gibi.
18/2/2025
Gülsen Aksoy..
www.kafiye.net