şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
İnsan, insanın dışında arkadaşlar da edinir. Belki de en iyi sırdaşıdır onlar. Kimi dört duvarının arasına aldığı kedi, köpekle kimisi de ben gibi çiçeklerle…
Oğlumun tabiriyle “Anne evimizi botanik parka çevirdin.” biraz öyle gibi oldu. Onlar için uygun yerim olsa daha da artacak gibi görünüyor.
Yoktum
Varlığının en ücra köşesinde bile. Avunduğum şarkılar vardı ezgisinde beleyen. Korkak cümleler düşüyordu aklarımca. Sen, cümleleri görmezden gelip sırtını döndün. Cesareti kırıldı iyiden iyiye…
Olmazların kara kaplı defterinden okudun gün boyu. Sen, bütün güzellikleri tüketen, ben payına düşeni sırtına vuran…Gittim senden ben kadar… Benden de o kadar…
İlk görev yerim Erzurum, o zamanlar kasetler vardı tabiî ki. Türküleri çok seven biri olarak, her Erzurum’a inişimde birkaç kaset ve de ay boyunca okuyacağım kitapları alır, görev yaptığım köyüme dönerdim. Kışı yoğun geçen bu şehirde sık sık şehre inme imkânımız yoktu. İhtiyaçlarımızı aylık alırdık.
Kadın olmanın asil elbisesini takıp üzerime şöyle ortalığı bir toza dumana katmak istiyorum. Ebemkuşağından renklerin içinde raks ediyor ruhum. Kabına sığmaz duyguların şımarık çocuğu çıkıyor içimden. Kırlarda kanatlarını nazenin çırpan bir kelebek edası ile…
Cam kenarı olsun mümkünse. Döküleceğim birazdan karanlığa sığınan düşlerimden. Yine bin bir hayal çizeceğim yollara ve oynayacağım kendi dünyamda, oyuncaklarımla…
Cam kenarı olsun lütfen! Yaslayacağım başımı sessizliğin omzuna. İçsel yürüyüşlerimden şiirler düşüreceğim kirpiklerime. Kahramanlar çizeceğim gözlerimde ve sonra bırakacağım usulca yanaklarımdan…
Parmakları tuşlara değdiğinde nice kelimelere mihmandarlık eden ben, Resulünü yazmak isterken neden bu kadar eksik kalıyor, bu denli duygu yoğunluğuna gömülüyor?
Neden sadece susup bulutlu gözler ardından his dünyasının dinginliğine sığınıyor?
Babam, deyip beklediğim duraktayım şimdi. Bir türlü gidemediğim, geçemediğim… Bedeni ayırıp, ruhu ayıramadığım, her daim taşıdığım, taşındığım yürekteyim.
Babalar, kızlarını bir başka sever. İlk doğduğunda, ilk gülüşünde, ilk yürüyüşünde, ilk tutuşunda elini, gönülden gönüle, yürekten yüreğe, içsel güdüleriyle bağlanırsın sımsıkıca…
‘’Hızla geçti zaman gamzeme aldırmadan ve şimdi gözleri alt yazılı bir kadın aynada bana bakan… A. Eşbah’’
Bir deve kuşu misali gömdük başımızı toprağa. Bütün bedenimiz zamana inat direndi toprağın altında. Kaçıncı direnişin çığlıkları kaldı lügatimizde,kaçıncı ömrün son baharında bir sarı yaprağın arasında.
Hava iyiden iyiye soğumaya başladı. Kaç vakittir parmaklarım tuşların üstünde kırık dökük izler bırakıyor. Hangi sözün elinden tutsam ‘’oynamıyorum’’ diyor. Tek başına oynanacak bir oyun düşünüyorum. Ben ve ben… Ne zormuş benimle oynamak. Mızıkçılık yapıp duruyorum. Baştan ayağa bütün kapris, çocukluk. Oynamıyorum işte, ben, beni oyundan çıkaracağım.
Nicedir beynimde ve ruhumda haramiler dolanıyordu. Tek tek gelmiyorlardı. Çoktular azın karşısında. Az çoğalana dek vurdular can yanasıya… Öyle yaktılar ki, kafamdaki bin düşünceden sıyrılıp bir düşünceyi söze dökmekten aciz ettiler. Çile yumağının bir kedinin patileriyle darma duman edilmesi gibiyiz. Dinginlik bulamayan ruhun güzelliklerden bahsetmesi muktedir midir sizce?