şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Fışkıran Çeşme’den
Güzelliğin şırıl şırıl akarken,
Bilinmez bir hiçlikten
Ulaşılmaz bir varlığa
Baktım gözüne her zamanki gibi
Tuttum dokundum sordum iyi mi
Ondaki huzur telâşımın yelkovanıydı
Belki o gündü, bu gündü bana bir hâl oldu
Ne kırbaç gibi şaklayan köpükler
Ne de cilveyle göz kırpan kıpır kıpır yıldızlar…
Yarasalar, cırcırböcekleri, havai fişekler,
Öyküler, türküler, besteler…
Hissetmiyorum hiçbir şey.
En iyi seni anlatırım ben.
Gülüşünü mesela,
Bak gördün mü onu bile unutmuşum.
Anlatamıyorum sen gülerken açan çiçekleri,
Yelkovanın akrebi kovaladığını,
Fırının üstünde tencere boşaldığını,
Çiçeklerin çatlayan yüzüyle bana baktığını,
-Hep akşam saati fark ederim.
Çalı, çırpı, kırıntı, döküntü, pislik,
Havlama, miyavlama, hırlama;
Bir de hislerimle duyduğum sessiz ve derin ağlama…
Bahçedeki yığıntının üzerinde onlarca nazar,
Mustafa, sadece kendine gelen davetlere katılmaz, benim de yalnız gitmemden memnun olmazdı. Bunu direk söylemezdi; ama ben bilirdim. Onsuz ne tadı olurdu ki zaten? Annem ve babam gezmemize, dışarı çıkmamıza kısıtlama getirmeseler de, otuz yaşımı geçmiş erişkin bir birey olarak, hiç yalan söylemediğimi hatırlayıp, Mustafa’mla gezeceğimizi değil de, arkadaşlarımla yemeğe gideceğimi söyledim bizimkilere. Mustafa’m bu yaramaz halimi seviyordu; gülümsedi, O da aynı yalanı söyledi evdekilere.
Sanır mısın ki sevmez gül bülbülü
Ve bahçıvan gülü…
Öylesi güzel sarmaşık süsler ki bahçelerini;
Öper yüreğinden her biri
Zehir çeşmesinden zakkum içeli,
İçemedi seni damarlarındaki sıvının kiri.
Yuttu anafor; yolcu yolunda gerek…
Gidilen yol zindanın dibi.
Dudaklarım diyorum,
Bana varlığının anlamını yüklediğin.
Dal kımıldayıp, yaprak düşse üşüyor.
Oysa hiç böyle değildi.