Kategoriler

Arşivler


Tarih 4 Şub 2012 Kategori: Onur BİLGE

ADIN SAKLIMDADIR

ADIN SAKLIMDADIR

Adın saklımdadır dallanır yakar dilimi çeliyor diyemiyorum
… Tadın aklımdadır ballanır akar dilimi geliyor yiyemiyorum

Taşkını çağlara sızan ürkeğim isminle seslenme cesaretim yok
Aşkını dağlara yazan erkeğim cisminle hislenme esaretim çok

Özlemim yakacak bedenini kor buharlaşacaksın dokunduğumda
Elemim akacak nedenini sor baharlaşacaksın okunduğumda

Yüzümü yıkayan yağmurlarınla ellere sarılma ağlayacağım
Düzümü tıkayan çamurlarınla sellere karılma çağlayacağım

Beter bağlanmışım vuslatla güldür vazgeçip inattan güzel al bağla
Yeter dağlanmışım pusatla öldür az geçip in attan gazel ol ağla

ADIN SAKLIMDADIR

Adın saklımdadır; dallanır, yakar
Dilimi çeliyor, diyemiyorum.
Tadın aklımdadır; ballanır, akar
Dilimi* geliyor, yiyemiyorum.

Taşkını çağlara sızan ürkeğim
İsminle seslenme cesaretim yok.
Aşkını dağlara yazan erkeğim
İsminle hislenme esaretim çok.

Özlemim yakacak bedenini, kor…
Buharlaşacaksın dokunduğumda.
Elemim akacak, nedenini sor!
Baharlaşacaksın okunduğumda.

Yüzümü yıkayan yağmurlarınla
Ellere sarılma, ağlayacağım.
Düzümü tıkayan çamurlarınla
Sellere karılma, çağlayacağım.

Beter bağlanmışım, vuslatla güldür
Vazgeçip inattan; güzel, al bağla!
Yeter, dağlanmışım; pusatla öldür
Az geçip, in attan; gazel ol, ağla!

Onur BİLGE
www.kafiye.net


Tarih 4 Şub 2012 Kategori: Gürhan OLCAYTÜRKAN

MAHREMİMSİN

MAHREMİMSİN

Efkâr bastı yüreğime sıkkın gecede,
Sana koştum ilk solukta gene,
Yi…ne Üzgünüm,
Yine yaralıyım,
Yine bir yanlışa düştüm, sevda adına,
Ne çok yanlışlar birikti göz damlalarıma.
Sarar mısın?
Yaralı yüreğimi gelse sana,
Tutup kaldırır mısın?
Düştüğüm yerden.
Damlaların çağladığı gözlerimde,
Hıçkıra hıçkıra ağlamak istediğim anlarda,
Sen düşüyorsun o an aklıma.
Yaptığım bir şey yok aslında sevda adına,
Her tarafım kalabalık,
Düşüyorum yanlışlara.
Sen benim mahremimsin,
En özel yanım, güzel yanımsın,
Yaşamak seni,
Güneşe ve aya dokunmaktır,
Nefesini duymaktır.
Nedenli nedensiz ağlarken,
Gözler ne kadar dolsa da yaşlara,
Tebessüm olursun,
Suskun dudaklarıma.
Sen benim dara düştüğümde,
Elimi uzattığım elsin,
Kırılmayan,
Sarsılmayan,
Uçurumdan alan.
İçim yanarken yanlışa kayarken,
Gözlerimdeki damlara karışansın.

Gürhan Olcaytürkan
www.kafiye.net


Tarih 4 Şub 2012 Kategori: Hatice HANTAL

Gizemcan

Gizemcan

Hasret yakar,gözyaşımla gözümden
Damla damla dökülürsün Gizemcan
Güneş batar uyuyamam sızımdan
Şafaklarla sökülürsün Gizemcan.

Her baharla yüreğimde bağıma
Hüzün hüzün ekilirsin Gizemcan
Albayraksın kutlu gönül dağıma
Zirvesinde dikilirsin Gizemcan.

Bir ukde´sin, kaldın içimde kaldın
Hep fikrime takılırsın Gizemcan
Reva mıdır? Mali- hülya´ya saldın
Hayal- meyal bakılırsın Gizemcan.

Hatice de,küstü bahtına küstü
Hançer gibi çakılırsın Gizemcan
Felek gülmez, bitmez devranın kastı
Naçar ağıt yakılırsın Gizemcan.

Hatice Hantal
www.kafiye.net


Tarih 4 Şub 2012 Kategori: Hatice HANTAL

Ebed Payidar

Ebed Payidar 

Sene geçti gece-gündüz sayarken
Yıldızlar geceden bir, bir kayarken
Cümle canlar tek, tek yeni ayarken
Düşüncem sizsiniz ebed, payidar.

Şafaklar sökülüp hicran kovarken
Kalbim yerli yersiz korku savarken
Asumanda mahmur gözün ovarken
Düşüncem sizsiniz ebed, payidar. 

Çatlamış topraklar suya kanarken
Gizli hülyalarda özlem yanarken
Güzel isminizi eller anarken
Düşüncem sizsiniz ebed, payidar. 

Bir hastalık beni sona sürürken
Canım bu devasız dertle yürürken
El ele dolaşan çiftler görürken
Düşüncem sizsiniz ebed, payidar.

Hatice HANTAL
www.kafiye.net


Tarih 4 Şub 2012 Kategori: Fatih ÜNVER

Hani Bir Yanı Vardır ya İnsanın..

Hani Bir Yanı Vardır ya İnsanın..

Hani bir yanı vardır insanın,kendi gibi
Şehrin son tramvayında mesela
Korkuyla saydamlaşan karanlıkta
Bir yanı vardır insanın, kendi gibi…
Kuytu ve soğuk bir koltukta,
Mevsimi gelmiş bir çiçek gibi sere serpe
Öyle ürkek, öyle mutlak, öyle muallak 

Hani bir yanı vardır insanın,film gibi
Bağlandığı kıyıları döverken bir ezgi
Diline dolaşan sözleri
Suyuna karışan…!
Sözüne karışan…!
-‘Her şeyi yapabilirdim
Ama hiç bir şey yapmadım’
Öyle tadında filmin, öyle uzak… 

Hani bir yanı vardır insanın, gizlide kalan
En büyük kozunu oynanamışken henüz,
Papirüse perçinlenmiş sır gibi
Tebessümünü taşırken, kendine dair,
Arkasında kalan gözlerin
Bir yanı vardır gizlisinde… 

Hani bir yanı vardır insanın, aşka dokunurken!
Düşlerine kavuşup tutarken,
Ve adanmış hayatların yeminini ederken bilfiil
Kendinden vazgeçen, bir yanı vardır.
Öyle masum, öyle içten,öyle saf…! 

Ve bir yanı vardır insanın,hep kendiyle beraber…
Öyle yalnız, öyle serkeş ve öyle saklı içinde..
Bir yanı vardır,ötesinde…

 Fatih  ÜNVER
www.kafiye.net


Tarih 4 Şub 2012 Kategori: M. Zeki AKSOY

Çocukluğumuzda Yaz Tatilleri

Çocukluğumuzda Yaz Tatilleri

 Gece toprak damlarda yatarken ayın şavkı vururdu yüzüme. Gökyüzünün perdesini nakış nakış süsleyen yıldızlara bakarken, nakışın nakkaşına sığınırdım sessizce. Ateş böceklerinin önce sesi gelirdi inceden ve hemen ardından kuyruklarında yanıp sönen kor renkli lambalarıyla gözümün önünden geçerlerdi. Bir yandan kurbağaların akortsuz senfonisi, öbür yandan billur akan çeşmenin nağmeleri derken köyümüzün dibinden geçip giden ırmak da sesiyle karışırdı geceye.

Yün yatak, yün yorgan, yün yastığa uzanarak ve cazibesine kapılarak seyrettiğim gökyüzünün güzelliğinde dinlerdim kulaklarıma gelen armonide nağmeleri. Gecenin ilerleyen saatlerinde köpek havlamaları bozardı mutluluğumu; her köpek havlamasında içime bir korku düşerdi. Onlarla çok kavgalarım olurdu, çok kez beni ısırmışlardı; bu yüzden ilk havlama sesinde içime irade dışı bir korku girer belli bir süre sonra geçerdi. Allah’tan imdadıma kavak ağaçlarının arasından gelen kuş cıvıltıları ve esen rüzgarla gelen ağaçların hışırtıları yetişirdi; geceyi tekrar güzelleştirir ve tekrar güzel hayaller kurmaya başlardım. Gündüzün verdiği yorgunlukla nasıl uykuya daldığımı bilmezdim.

Duraklı Köyü’nde yaz tatillerimizi dolu dolu yaşamak için genellikle arkadaşlarla bir gün öncesinden ertesi günü nerelerde nasıl geçireceğimizi kararlaştırırdık.
Sabahın ilk ışıklarında yataktan fırlar, doğrudan köyün altındaki çeşmeye koşar, çeşmenin serin suyunda yüzümüzü yıkardık. Kahvaltılarımızı çoğunlukla evde yapmazdık. Evlerimizden getirdiğimiz tandır ekmekleriyle kendimizi köyün aşağısındaki kavaklıklara, meyve ve sebze bahçelerinin gölgelerine atardık. Çocukluğumda köyün dibinden geçen ırmağın suyu boldu, hem girer serinlerdik hem bolca balık yakalayıp yerdik. Ayrıca evimizden getirdiğimiz dikiş iğnelerini iyice ısıtıp yamultarak olta niyetine kullanırdık. Yakaladığımız balıkları. söğüt ağacından kestiğimiz çubukların arasına yerleştirirdik. Irmağın kenarında gölgelik bir yerde ateş yakar, ateşin etrafını üç büyük taşla çevirip bahçeden kopardığımız biber ve domatesleri köze atardık, balıkları da söğüt çubuklarına takıp taşların üzerinde pişirirdik.

Çoğu zaman bahçe sahipleri tarafından kovalandığımız olurdu; kovalanmamıza sebep küçük meyve hırsızlığımızdı elbette. Bazen komşularımız kendileri de ikram ederlerdi ya çoğu kez de macera yaşamak hoşumuza giderdi. Bahçesine fazlaca giremediğimiz, köyümüzün yaşlı amcalarından ve aynı zamanda filozoflarından olan Rahmetli ‘’Mehmede Seyda’nın’’ meyve bahçesi bu bahçelerden en güzeliydi. Rahmetli, ağaçtan yaptığı makete kendi elbiselerini giydirirdi; bizler de çoğu kez ters köşeye yatan kaleciler gibi gol yerdik. En güzel meyve bahçesi de onun olduğu için vazgeçmiyorduk onun bahçesinden.

Bazen bahçe sahiplerinden izin isteyerek bazen istemeyerek karnımızı bir şekilde doyurduktan sonra öğlen sıcaklığında serinlemek için ırmağın serin suyuna bırakırdık kendimizi; sonra toparlanıp kararlaştırdığımız komşu köye doğru yol alırdık. İkindi vaktine kadar aramızda maç yapar geri gelirdik.

Yaz tatillerinde Duraklı Köyü’nde çocukluğumuz hemen hemen aynı tempoda akıp giderdi. Bazen büyüklerin anlamsız münakaşaları kara bulut gibi çökse de çocukluğumuzun üzerine, gizli bir el uzanırcasına bu kara bulutları çekip alırdı fırtınalı bir yağmur başlamadan. Yeniden bir güneş doğar ve güneş, ara sıra gelen parçalı bulutların yağmur bırakmasına izin vermezdi.

Biz büyüdükçe her şey değişmeye başladı; kavak ağaçları azaldı önce ve sonra suyunda yıkandığımız, balık yakaladığımız ırmak da bereketini çekti topraklardan. Ardımıza bakarak ayrıldığımız Duraklı Köyü, nice hatıralarımızı bağrında gizleyerek içli bir ah çekiyordur kimbilir…

Mehmet Zeki AKSOY
www.kafiye.net


Tarih 4 Şub 2012 Kategori: Onur BİLGE

ÂLEMLERİN SERVERi (S A V)

ÂLEMLERİN SERVERi (S A V)

İnce uçlu parmağın bir sabır abidesi!
Bir başına İslâm’ın özetidir, simgesi…

Doğar doğmaz, bu parmak: ”Tektir! ” demiş, ”Allah tek! .. ”
Secdeye kapanarak; ilk örneksin, ilk örnek!

Bu parmaklar okşamış süt kokan bebeleri
Bu parmaklar sulamış binlerce cengâveri!

Bu eller, eller tutmuş, söz almış Akabe’de
Bu eller kılıç tutmuş, can almış her darbede!

Bu parmaklar uzanıp ayı bölmüş ikiye!
Bu parmaklar kazanıp dağıtmış ahaliye.

Bu avuçlar açılmış, yağmur boşanmış yere!
Nice gözler açılmış, dokununca bir kere!

Kapanmış yara bere, okşayınca bu eller
Göz nakli yapmış köre, derde deva bu eller!

Nasıl bu kadar güzel olabilir, bir insan? !
Sen seçilmiş, sen özel, bedeninden nur akan…

İri kirpikli gözler; yumuşak, sevgi dolu…
Şefkatle bakan gözler, bu bakış İslam yolu!

Bir damar uzanıyor iki kaş arasından
Yavaş yavaş akıyor içinde mübarek kan…

Dudaklarında Kur’an, yakınlık, gülümseyiş…
Dudaklarından çıkan, en anlamlı özdeyiş!

Görür görmez sevdiğim, sonsuz saygı duyduğum!
Önünde eğildiğim, yoluna baş koyduğum!

Hiç kimse bana öyle sevgiyle bakmamıştı
Konuşan gözleriyle kalbimi yakmamıştı.

Milyarlar, kadın erkek; bir kez görmek isterken
Sen bana lütfederek göründün, kimim ki ben?

Ben, kendini bilmeyen, ümmetinin hakiri
Önünü göremeyen, dini bilgi fakiri…

Sen, İslam Peygamberi, İns-ü Canın Önderi
Kâinat Efendisi, Âlemlerin Serveri! ..

Ben gafil, ben uykuda; ben günahkâr, ben asi…
Bir karanlık kuyuda ışık arayan, aksi…

Sen en merhametlisin, Merhûm’dur diğer adın
Çok ağladım; acıdın, hatamı bağışladın.

Affetmesen gülmezdi herkesten güzel yüzün
Pişmanlığım bitmezdi, yerdi beni bu hüzün!

Anlamlı bir bakışla bambaşka bir tebessüm…
Sonsuz bir anlayışla bir müjde oldu düşüm!

Yirmi yıldır beynimde, gözlerimde nakışsın
İçimdesin, kalbimde sımsıcak bir bakışsın!

Beynim çekmiş resmini, ruhuma işlemişsin
Necip Fazıl’ca beni yazmışsın, fişlemişsin.

Her ne kadar ben lâyık değilsem de Resul’üm
Lütfet, görün bir anlık, bedelse gelsin ölüm!

 
Onur Bilge
www.kafiye.net


Tarih 4 Şub 2012 Kategori: Onur BİLGE

ARZA HOŞGELDİN

ARZA HOŞGELDİN

………………..Güneşin Şairi’nden
… ………………..Asla batmayacak
………………..Kureyş Güneşi’ne…
………………..Şefaat ümidiyle…

Ruhlar âleminde ilk yaratılan
Ey mükemmel doğan, arza hoş geldin!
Bitmez yalnızlığa, hüzne atılan
Ey, seçilmiş insan, arza hoş geldin!

Tutunduğu dallar elinde kalan
Nurla aydınlanan tek yola dalan
Allah’ın elinden risalet alan
Ey Hafiz-i Kur’an, arza hoş geldin!

Çılgınca fışkıran, ruhta çağlayan
Allah aşkı ile yürek dağlayan
Anlaşılamayan, gizli ağlayan
Ey sabırda sultan, arza hoş geldin!

Cihatta cepheden cepheye kayan
Askeri, gaziyi, şehidi sayan
İlimler sahibi, gizli ve ayan
Ey rakipsiz hakan, arza hoş geldin!

Ölümünden sonra yeri dolmayan
Onurlu taze gül, asla solmayan
Kureyş’in Güneşi, eşi olmayan
Ey canlara canan, arza hoş geldin!

Onur BİLGE
www.kafiye.net


Tarih 2 Şub 2012 Kategori: Nur UYGUN

EL VER SEVDAM

EL VER SEVDAM

Zemheri ayazlarda ürperen yüreğime dokunan kadın!
Sen, yıllardır kilit vurduğum dilimi azat eden kadın!
Ne zaman aklıma gelsen, bu gönül döner gül-i zar-e.
Bir gülüşün olur yarama çare.

Etme
Bir tek gülüşünden mahrum etme.
Sensiz dünya bana dar geliyor,
Sensizlik ağır geliyor.
Ezildikçe eziliyorum.
Yok olup gidiyorum.

Atma
Beni ateş-i nara atıp gitme.
Üzerime hasret tomurcukları serpme.
Bu divaneyi kapına kul ettin,
Sonrada bırakıp gittin.

Ay yüzüne hasret kaldım.
Kömür saçlarını koklayıp okşamadan,
Her gece sensiz uykuya dalıyorum.
Sevdan kor gibi içimde yanıyor.

Kadınım!
El ver sevdama.
Mevsimimiz bahar olsun,
Bende ki bu suskunluk çaresizlik.
Bir el ver sevdam yüreğime dokun.
Bu divane aşkından bitap düştü çok yorgun…

Düğüm düğüm bağlandığım,,
İlmek ilmek örüldüğüm,
Tel tel işlendiğim,
Satır satır yazıldığım,
Seni çok seviyorum…

01–02–2012/01:49
Nur UYGUN

www.kafiye.net


Tarih 2 Şub 2012 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

Yağan Karı

Yağan Karı

Bembeyaz güzelliği ile yağan karı,
Saçakları buz  tutturmadan yağan karı,
Sevgili  düşüne  inmeden yağan karı,
Aşk ateşi ile yakmadan yağan karı,
Bardan bardan tüm  dünyaya yağsa neylerim!

Saflığın timsali gelinliği andıran,
Sadakatin  tüm bağlılığını andıran,
Yalanları bir iz gibi resmi andıran,
Sevdada yalanı  meşaleyi  andıran,
Doğruluk aşkına  gevher  yağsa neylerim!

Sokaklara yağan karı izliyorum ben,
Hesaba çekiyorum kendimi oda ben,
Yanlışlarımın hesabını aradım  ben,
Üstüme kar gibi yağan yalan buldum ben,
Teselli  için başa akik yağsa neylerim!

Özlemim yavrularımda kaldı yıllarca,
Torunum olmuş yeni,  duydum kar yağınca,
Sılamdan  darbe yemişim, beni yakınca
Sokaklar  sığıntım olmuş zulmü duyunca,
Kar  şimdi  başıma derman yağsa neylerim!

İzmir/02.02.2012 Perşembe
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Yazar Şair
Kafiye Dergisi Sahibi