Kategoriler

Arşivler


Tarih 25 Oca 2012 Kategori: İmdat GÜMÜŞ

GÖNLÜME GÖLGEN DÜŞTÜ

GÖNLÜME GÖLGEN DÜŞTÜ 

Hayalinle yaşardım bütün zamana inat
Fermanını bilseydi diz çökerdi kâinat
İstersen her solukta, yanan yüreği kanat
Gönlüme düşen gölgen gün geçtikçe büyüyor
Sen güldükçe gül yüzün bende hüküm sürüyor. 

Kefen gibi sarmalar, gözündeki fer beni
Lime lime edipte aslanlara ver beni
İstersen basmak için kilim diye ser beni
Gönlüme düşen gölgen gün geçtikçe büyüyor
Zaman mekân bir olmuş defterimi dürüyor

Dara düşünce başın medettim yettim sana
Zarar gelmesin diye kemiktim ettim sana
Cefan firavuna eş söyle ne ettim sana
Gönlüme düşen gölgen gün geçtikçe büyüyor
Sevda sancısındayım ruhumu gül bürüyor.

Ayak bağımı oldum ben o yâre neyledim
Ayağı taşa gelse ona çare eyledim
İki lafından biri bin pare ol söylerdin
Gönlüme düşen gölgen gün geçtikçe büyüyor
Güneş yolun şaşırmış ardın sıra yürüyor

Ay ışığında akşam izlerini severdim
Sermayem yüreğimdi onu tek sana verdim
O zulümden ördüğün çarmıha beni gerdin
Gönlüme düşen gölgen gün geçtikçe büyüyor
Senden ayrı bu beden inan her gün çürüyor.

İMDAT    GÜMÜŞ
www.kafiye.net
 


Tarih 25 Oca 2012 Kategori: İmdat GÜMÜŞ

GİTMELER

GİTMELER

Zaman sarkacında örselenmiş yalnızlık,
Kendi girdabına düğümlenmiş hüzzamda.
Yorgun avuçlarda yeşeren mavera,
Hülyası bile esrik bir andır. 

Elbet gece küser bir gönül boşluğunda.
Engin mavilerde seversin hasretin yıldızını.
Sonra gölgende kaybolur hoyrat bir çocuk.
Yaprak ta solar şarkının rüzgarında.

Sessizlik ah çığlığında şahlanan,
Bin nal sesinin gümüşten suları.
Sırların alınyazısında büyüyen,
 Asi kırbaç suskunluğudur belki,
Serin seherlerin düşünde uyuyan.

Ey tarihin kucağında, ağlayan beşik,
Gözyaşın imbikten billur damlası.
Şimdi nasıl, nerede, neler edersin?
Hangi seferinde,bir kuş vaveylası,
Sırtına alıp ta öyle gidersin.                                                          

   İMDAT GÜMÜŞ
  YÜCETEPE İLKÖĞRETİM OKULU
 www.kafiye.net


Tarih 25 Oca 2012 Kategori: Kevser DOSTAGÜLER

HANİ BAL DI DİLİN!

HANİ BAL DI DİLİN!

Dün dediğin sözler, bugün uymuyor!
Hani bal dı dilin, zehir akıyor!
Ellerin dediği bana koymuyor,
Hani bal dı dilin, zehir akıyor!

Açtım gönül kapısını gel diye,
Kırdım yasak zincirini gül diye,
Bir gün bana bakmadın ki el diye,
Hani bal dı dilin, zehir akıyor!

Aştım aşılmayan taşlı yolları,
Benim sandım huzur veren kolları,
Senin için yanağımın alları,
Hani bal dı dilin, zehir akıyor!

Kabûslu geceme haz olacaktın,
Hani ayazıma yaz olacaktın,
Aşkı muhabbete saz olacaktın,
Hani bal dı dilin, zehir akıyor!

Eğer gideceksen kal demem sana,
Bana hediyeler al demem sana,
Taşralı’ya mektup sal demem sana,
Hani bal dı dilin, zehir akıyor.!

Taşralı/Kevser DOSTAGÜLER
www.kafiye.net


Tarih 22 Oca 2012 Kategori: Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU

TÜRK SUBAYI İLE ERMENİ KIZIN AŞK ÖYKÜSÜ

TÜRK SUBAYI İLE ERMENİ KIZIN AŞK ÖYKÜSÜ 

           Hüseyin ana doluda yetişmiş, orta halli bir ailenin oğludur. Tek isteği Türk ordusuna mensup bir asker olabilmektir. Bu uğurda çalışır çabalar,  anne ve anne yarısı sayılan ablası Melahat’tan büyük destek görür. Ancak baba İsmet’ten bu konuda destek göremez. Hüseyin çalışmalarının sonucunda Kuleli askeri lisesini kazanır. Baba İsmet, Hüseyin’in askeri lisede okumasını istemediği için, büyük bir hışımla karşı çıkmaktadır. Hüseyin tüm bu karşı çıkmalara rağmen anadoludan Kuleli askeri lisesine kayıt yaptırmak için İstanbul’a gider. 
            Hüseyin nihayet çok istediği Kuleli askeri lisesine kaydını yaptırmıştır. Bu mutluluğunu, yanında kaldığı teyzesi Muammer hanımla paylaşmaktadır. Okullar henüz öğrenime başlamamıştır. Muammer hanım Taksim’deki Elmadağ semtinde bulunan, Akkarga sokağında oturmaktadır. Oturduğu bu sokakta ise, sadece iki Türk ailesi yaşamakta ve aynı sokakta Elmadağ polis karakoluda yer almaktadır. Hüseyin’le teyzesi Muammer hanımın yaşadığı evin tam karşısında, Anuşka isimli bir ermeni kızı ve ailesi oturmaktadır. Anuşka, bir Fransız Okulu olan, Notre Dame de Sion’da okumaktadır. Anuşka hemen hemen her gün, sokakta arkadaşlarıyla oyunlar oynayan küçük bir kız çocuğudur adeta. Ancak yaşına göre davranan, yeri geldiğinde küçük bir kız çocuğu olan, yeri geldiğinde ise genç bir kız olan Anuşka, Hüseyin’i o sokakta gördükten sonra, bir daha hiç sokağa çıkıp oyunlar oynamaz ve Hüseyin’e karşı genç kız edaları takınır.
 Anuşka ile Hüseyin’in oturdukları evler karşılıklı olduğundan, her fırsatta camdan cama görüşüp, konuşuyorlardı. Hüseyin penceresini açıp, Anuşka’yı bekler, onu pencerede göremediği zamanlarda ise, ıslıkla Kuvay-ı Milliye Marşını çalarak, onu pencereye çağırırdı. Bu onların aralarında belirledikleri bir haberleşme yöntemi idi. Karşılıklı olarak izin verilmediği sürece, pencereden geri çekilmek yoktu. Ne Hüseyin, nede Anuşka asla bir başkasına bakamazlardı. Çünkü aşkları kendilerine göre, öyle büyük ve öyle kutsaldı ki, yeryüzünde böyle bir aşk yaşanmamıştı. Öyle ki yaşadıkları bu aşka bir isim bile takmışlardı. “Türk Subayı ile ermeni kızın aşk öyküsü.” 
Anuşka’nın annesi Bayan Lusi, Hüseyin’in askeri okulda giydiği gömleklerin kolasını yapardı ve Hüseyin’in teyzesi Muammer hanımın yakın arkadaşı idi. Bu güzel dostluk, arkadaşlık ve komşuluk ilişkileri tam üç yıl devam etti. Bu üç yıl içerisinde Anuşka ile Hüseyin, birlikte sinemaya gidip filmler izlediler. El ele, göz göze gezdiler.  Birlikte tatile çıkıp, denize girdiler. Hüseyin bir gün Anuşka ile İstanbul’da gezerken, gözleri bir kıza takılır ve bu kıza bakar. Bunu fark eden Anuşka’da nispet yaparak, oradan geçmekte olan genç bir delikanlıya dikkatlice bakar. Hüseyin bunu fark eder ve çok üzülür. Hüseyin bu olay üzerine penceresini açıp, Anuşka’nın penceresine bakamaz olur.  Anuşka penceresinden ne kadar Hüseyin’le konuşmak istese de, Hüseyin konuşmak istemez ve camı büyük bir hışımla Anuşka’nın yüzüne kapatır.
 Anuşka bir gün Hüseyin’e  “beni affet, hatamı biliyorum”  yazılı bir not gönderir.  Hüseyin’de ona cevaben  “hatanı biliyorsan,  mesele yok” yazılı not gönderir. Hüseyin’in gönderdiği bu notu, Anuşka cebine koymuştur ve evde de bu notu cebinden düşürmüştür. Anuşka’nın annesi Bayan Lusi, notu okuyunca Hüseyin’in el yazısından tanımış ve Anuşka’yı sıkıştırıp durumu öğrenmiştir.
 Bu arada Hüseyin, İstanbul Kuleli Askeri Lisesinden mezun olmuş ve Kara Harp okulunda okumak için Ankara’ya  gitmesi gerekiyormuş. Bayan Lusi, Anuşka ile Hüseyin’in görüşmemesi için, Anuşka’yı doktor olan dedesi Martin Azuryan’ın yanına, gizlice  götürmek için hazırlıklar yapmaktadır. Anuşka bu durumu bir şekilde Hüseyin’e bildirip, ondan ayrılmak istemediğini ve olanlardan dolayı çok üzgün olduğunu dile getirmiştir. Hüseyin çok sevdiği Anuşka’yı bir daha hiç görememe duygusuna kapılmış ve yüreğinde bir şeylerin hala var olduğunu hissetmiştir. Bu vesile ile ondan ayrılmanın ne kadar zor olacağını düşünmüş, düşündükçe ona bir adım daha yakın olduğunu ve onu ne kadar çok sevdiğini, onsuz olamayacağını anlamıştır.
 Hüseyin ertesi gün, ilk iş olarak PTT rehberinden, doktor olan Martin Azuryan’ın telefon ve adres bilgilerine ulaşmıştır. Büyükada’da bulunan bu yere, hiç vakit kaybetmeden kalkıp gitmiş ve ailelerden gizli, tam onbeş gün sürekli olarak Hüseyin ile Anuşka buluşup görüşmüşlerdir. Birlikte denize girip, gezip dolaşırlar, pastaneye ve sinemaya giderler. On beş gün su gibi gelip geçer iki âşık için. Hüseyin’in Ankara’ya Kara Harp okuluna gitme vakti gelmiştir. Hüzünlü bir veda yaşanır aralarında. İkiside ıslak gözlerle ayrılmak zorunda kalır birbirinden. Hüseyin subay çıkana kadar, sürekli olarak mektuplar gelir gider aralarında. Bu mektuplarda özlem, hasret, bitmeyen sevgi ve gün geçtikçe çoğalan bir aşk vardır satırlarda.
Hüseyin Ankara Kara Harp okulunu başarı ile tamamlamıştır. Subay çıkmanın haklı gururunu yaşamaktadır kendince. Subay çıktıktan sonra meslek okulu olarak, Tuzla’da ki Piyade okuluna gider ve burada bir yıl süre ile okuması gerekmektedir. Tuzla Hüseyin’e son derece iyi gelmiştir. Bir  gün çarşı iznine çıktığında, sevgisini   yüreğinde   yaşadığı   Anuşka   ile   tesadüfen   karşılaşırlar.  Bu karşılaşmadan sonra, yine gizli gizli görüşmeler ve buluşmalar devam eder. Anuşka anılarını bir anı defterine not etmektedir.  “Türk Subayı ile ermeni kızın aşk öyküsü” bu anı defterinin tüm satırlarını işgal etmiştir. Bayan Lusi, Anuşka’nın odasında tesadüfen bu anı defterini görür ve “Türk Subayı ile ermeni kızın aşk öyküsü” nü okur. Bayan Lusi her şeyi öğrenmiştir. Yıllar önce bitti sandığı bu aşkın, aslında hiç bitmediğini ve zaman geçtikçe daha da büyüdüğünü öğrenir. Öğrenir ve çok üzülür. Yıllar önce kendisinin de yaşadığı böylesi bir imkânsız aşkın, yıllar sonra kızının da yaşaması onu derinden yaralar. Kendisinin çektiği acıları, kızının yaşamasını hiç istememiştir oysaki.   Fakat bunu kızına anlatamamış, açıklayamamıştır.
 Bayan Lusi, Hüseyin’in teyzesi olan Muammer hanımla konuşmak için telaş içinde yanına gider. Hüseyin’de buradadır. Bayan Lusi telaşını gizleyemez ve Hüseyin’e şöyle der:
“Ben sizin aşkınıza saygılıyım oğlum, çünkü zamanında bende bir Türk gencini sevdim ve hala da seviyorum. Ama biz Ermeni cemaatinde bilinen bir aileyiz ve sen de Türk Ordusunun mensubu olduğun için evlenmeniz mümkün değil. Ne olur Anuşka’yı bir daha görme. O seni görmek istese de, sen yolunu değiştir. Senden rica ediyorum oğlum, beni kırma.”
Hüseyin, Bayan Lusi’nin bu sözleri üzerine ona söz verir ve bir daha Anuşka ile görüşmez.  Onunla geçirdiği günler, hatıralarında tatlı bir anı olarak kalmak üzere, ona olan sevgisini yüreğinin en derinlerine gömer.
           Hüseyin’in ilk görev yeri Babaeski’ye çıkmıştır. Burada ilk aldığı maaşı ile, onun askeri lisede okumasını istemeyen ve ona hiç destek olmayan babası İsmet beye bir pardösü almak olmuştur.  Hüseyin onbeş günde bir İstanbul’a teyzesi Muammer hanımın yanına gelmekte, fakat Bayan Lusi’ye söz verdiği için, Anuşka ile hiç görüşmemektedir. Hüseyin Yüzbaşı olana kadar Babaeski’de çalışmış ve Yüzbaşı olunca görev yeri İstanbul’a çıkmıştır.  Mütevazı bir ev hanımı ile evlenmiş, yuvasını kurmuş ve bir kızı olmuştur.
İstanbul’da bir gün, Bayan Lusi ile Hüseyin tesadüfen karşılaşırlar. Bayan Lusi, Anuşka’nın düğün davetiyesini Hüseyin’e vererek, düğüne davet eder. Hüseyin bu davet için teşekkür eder. Her ne kadar gitmek istemese de, yılların hatırı ve onca yaşanmış güzelliklerin hatırına bu davete gitmeye karar verir. Hüseyin Yüzbaşı üniformasını giyip, eşi ve kızını da yanına alarak düğüne gider. Burada Anuşka’ya mutluluklar diler ancak ikisinin de gözü birbirine değmiştir. Bir müddet sonra, bir daha yüzünü hiç göremeyeceği Anuşka’nın düğün töreninden ayrılır.  
 Geçmişte yaşanmış olan “Türk Subayı ile ermeni kızın aşk öyküsü” Hüseyin ile Anuşka’nın yüreğinde en güzel anı olarak yerini almış ve ileride torunlarına anlatacakları güzel bir masaldan öteye gidemeyecektir. 
20.09.2007/Ankara
 Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU
Edebiyat Bilimcisi
Yazar Şair
www.kafiye.net

Tarih 22 Oca 2012 Kategori: Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU

Türkoğlu Türk’leriz

Türkoğlu Türk’leriz

Hain bir sessizlik var ülkemin üstünde
Issızlığında yol alıyor umutsuz yarınlar
Taştan duvar örülmüş sanki düşlere
O düşler ki yok olmuş sessiz gecelerde 

Emanet yürekte saklanır ülkemin değerleri
Ben Türk genciyim iyi bilirim Gençliğe Hitabeyi
İndiremez hiç kimse göklerden bayrağımı
Türkoğlu Türk’üz biz vermeyiz bu vatanı 

İstiklal Marşı’nın her satırı bizim kanımız
Bu vatanın askerleri bizim evlatlarımız
Şehit kanıyla sulanmıştır her karış toprağımız
Öyle yiğitleriz ki göz dikenin gözünü oyarız 

Saygıda kusur etmem şanlı bayrağıma ve sancağıma
İstiklal Marşı okunurken beklerim “hazır ol” da
Türk ordusu bu vatanın en sağlam kalesidir
Türkoğlu Türk’leriz biz gururumuzdur askerimiz 

Bu vatan yavrularımıza tek emanetimiz
Atatürk’ün yolunda giden yılmaz bekçileriz
Biz canız kanız her şeyden önce vatanız
Bu vatanı satanların karşısındayız 

Gözümüz karadır bizim yediden yetmişe dek
Müslüman’ız elhamdülillah inancımız tektir tek
Bu vatan için gerekirse bütün kuşak
Ölür ve de öldürürüz vermeyiz zerre toprak 

Vatanıma göz dikenler çeksin gözünü şimdi
Dadaloğlu Pir Sultan Yunus Emre ile biz
Her iki cihanda da karşı konulmaz askerleriz
Bu vatanı koruyan Türkoğlu Türk’leriz biz                                

09.11.2007 / Ankara

(Düşler Sokağı, Ürün Yayınları, Ankara 2008, s.85)

Emine SEVİNÇ ÇKSÜZOĞLU
www.kafiye.net


Tarih 22 Oca 2012 Kategori: Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU

AŞK-I NİYAZ

AŞK-I NİYAZ 

Hadi tut ellerimden, lehfan dokunuşlar çizsin aşkımız
Gecenin yüreğine düşsün, özlem uyandıran şarkımız
O muamma buseler ki, sarsın fasl-ı gül serinliğini
Ateş-i aşkınla pür eyleye, kalbimin derinliğini

İsmin dilde iki hece, gönül fezasında yankılansın
Dudaklarımın arasında aşk, Bismi-nûr’la aydınlansın
Aşk boğazımda bir düğüm ki, zâtının nûruyla çözülür
Niyet ettim de yar sana, alnımızda yazılan görülür

Ey ay yüzlü sevgili! Gül-i naz çehreni çizdim usuma
Nar-ı aşkta eridim yar, ummana sığar mı bu aşk susma!
Tasvirini yapma hüznün, coştu bu gönlüm sevda telinde
Ahu dilber çaldın gönlümü, soldu ömrüm senin elinde

Aşk yolunda dem aldım, ey sevgili işte bak Araf’tayım
Namazını kıldığımız bu aşkın, sükûtlu taraftayım
Nuruna müştak oldu, sonsuz aşkınla duaya başladım
Secde başında ağlayıp da, seni bu aşka bağışladım 

Emine SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU
www.kafiye.net


Tarih 22 Oca 2012 Kategori: İbrahim ŞAŞMA

DİLİME DOKUNMAYIN.

DİLİME DOKUNMAYIN. 

Ne zemheri ne ateş, yaprağın soldurmadım.
Yar gördüm yaren gördüm, birine yoldurmadım.
Can suyunu vermeden, bardağım doldurmadım.
Gönül bahçem içinde gülüme dokunmayın;
Canımdan can koparın da, dilime dokunmayın.

Oğuzların boyundan oğlu ben, kızı benim.
Orhun’un kitabesi, taşlarda yazı benim.
Uzun ince bir yolda Veysel’in sazı benim.
Kirlenmesin tezenem, telime dokunmayın;
Canımdan can koparın da, dilime dokunmayın.

Zemheride ne ile ısınmıştı bu ocak?
Başımı yasladığım bir anada bir kucak.
Güneşten daha kızıl, kanımdan daha sıcak,
Hilale, yıldızıma, alıma dokunmayın.
Canımdan can koparın da, dilime dokunmayın.

Ateşlerde yanayım, çekeyim de ayazı,
Ondan ayrı düşmemek bu ozanın niyazı .
Cihanın aktan akı, ömrümün kar beyazı,
Ağzımda ak sütüme, balıma dokunmayın.
Canımdan can koparın da, dilime dokunmayın.  

Aslı, Şirinden özge,  bendeki yârlığıdır.
Bir ulusun şerefi, arıdır, arlığıdır.
Bozkırda guzum diyen, anamın varlığıdır.
Şu benim ahvalıma , halıma dokunmayın,
Canımdan can koparın da, dilime dokunmayın. 

Âdem bozmazdı oysa sadakatte andını.
Kaç maraz bulacaksın, bir sorgula kendini.
Bir ulusun gözyaşı, bırak yıksın bendini
Kimliğimin nişanı, selime dokunmayın.
Canımdan can koparın da, dilime dokunmayın.

Şimalimden, serhata, bir güzelin nakışı.
O bir köy çocuğunun ürkek ürkek bakışı.
Türkçemi lisan eyler, Sakarya’nın akışı.
Torosların başında yelime dokunmayın,
Canımdan can koparın da, dilime dokunmayın. 

Hangi aklın emrime sözcükler yoz oluyor?
Cihan rengin yitirmiş , gördüğüm boz oluyor.
Sinemden  vurmaya beni, düşmana koz oluyor.
Yandığım yeter artık,  külüme dokunmayın.
Canımdan can koparın da, dilime dokunmayın. 

Mehmet Beyin oğluyum, gözü gibi sakınan.
Bir fermana uymuşum kaç yüz yıldır okunan.
Yenisey’den Uygur’a çile çile dokunan
Sevdayla düğüm düğüm, kilime dokunmayın.
Canımdan can koparın da, dilime dokunmayın.

İbrahim ŞAŞMA
www.kafiye.net


Tarih 22 Oca 2012 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

Türk Dilli Ülkelerin ve Toplumların Medya Forumu Tarihçesi

İlgili Makama,

Sayın İlgili,

Ekteki metni saygılarımızla bilgilerinize arz ediyoruz.

Türk Dilli Ülkelerin ve Toplumların Medya Forumu Tarihçesi

Türk Dilli Ülkelerin ve Toplumların II. Medya Forum’u 27-30 Ekim tarihleri arasında Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de yapıldı. Açılış oturumunun sonlarına doğru, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti temsilcisi Prof. Dr. Ata Atun söz hakkı alarak Türk Dilli Ülkeler Medya Birliği’nin oluşumu hakkında sizlere tarihçesini anlatmak istiyorum diyerekkonuşmasında şu ifadelere yer verdi.

Prof. Dr. Ata Atun  KKTC Cumhur Başkanı Danışmanı,

“Değerli Türk Dilli konuşan ülkeler Medya Birliği mensupları, bu oluşumun temelleri 2007 yılında Türkiye’nin Yalova kentinde atıldı.

O yıl YAFEM’in, Yalova Folklor Eğitim Merkezi’nin organize ettiği 1. Türk Dünyası Gazeteciler Buluşması Yalova’da düzenlenmişti. Bu buluşmaya YAFEM’in ev sahipliğinde ben KKTC’den katılırken, Batı Trakya, Azerbaycan, Afganistan, Irak, Suriye, Kazakistan, Kırgızistan, Yakutistan, Gagauzya ve Çuvaşistan’dan gazeteci arkadaşlar da katılmışlardı. Güzel bir toplantı olmuş, çeşitli ülkelerden gelen Folklor ekipleri ile neşeli günler geçirmiştik. Kendi aramızda yaptığımızda sohbetlerde, dış ülkelerde yaşayan Türklerle ilgili konularda, o ülkenin devlet ajanslarından gelen haberlerle, Türk meslektaşlardan gelen haberler arasında farklılıklar olduğu konusunu ben açınca sohbet derinleşmiş ve sonucunda “Türk Dünyası Gazeteciler Birliği” kurulması fikri oluşmuştu beyinlerde.

Bu Buluşmaların 2.cisi 2008 yılında Yalova’da tekrarlanınca, “Türk Dünyası Gazeteciler Birliğini” kurmak için bir Tüzük hazırlanması ve çalışmalar yapılması gündeme gelmişti. İçinde “Türk” kelimesi geçen Birlik veya Derneklerin Türkiye’de hemen kurulabilmesine olanak olmadığından derneği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) kurarak hayata geçirmek görevini ben üstlenmiştim. 

KKTC’de yabancıların Dernek veya Birlik kurmaları veya üye olmaları yasak olduğundan “Türk Dünyası Gazeteciler Birliğini”nin “Klüp” olarak kaydının yapılması konusunu 2009 yılında Yalova’da yapılan 3. Türk Dünyası Gazeteciler Buluşması’nda katılımcıların bilgisine getirdim. Bu birliğin Türkiye Cumhuriyeti devleti bilgisi dahilinde ve Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanlığı bünyesinde veya desteğinde kurmanın çok daha sağlam bir yapı oluşturacağı önerim oy birliği ile kabul edilince, T.C. Dış İşleri Bakanlığı ile görüşmek görevi bana verildi. Bu toplantıda şu an salonda aramızda bulunan Batı Trakya temsilcisi BATTAM Başkanı kıymetli dostum Dr. (hc) Özkan Hüseyin bey de bulunmaktaydı.

Dr. Özkan Hüseyin BATTAM Başkanı Ve Batı Trakya Türkleri Temsilcisi, Prof. Dr. Ata Atun KKTC Dış Basın Sözcüsü, Fatma  Demirel KKTC’nin Tanıtma ve Enfermasyoın Dairesi Başkanı

Dönemin T.C. Dış İşleri Bakanlığı Müsteşarı, kıymetli dostum ve ağabey gibi sevdiğim Sayın Büyükelçi Ertuğrul Apakan beyi telefon ile aradım ve görüşmek için randevu aldım. 2 hafta sonra Ankara’ya giderek Ertuğrul beyle yarım saatlik bir görüşme yaparak konuyu kendisine açtım.  “Dış İşleri bakanlığı olarak konuyu çok ciddi buluyoruz. 1 ay sonra hazırlığını yap ve gel” demesi üzerine de tüm hazırlıklarımı tamamlayıp 1 ay sonra tekrar kendisini ziyaret gittim. Sayın Apakan beni, Türk dili konuşan ülkeler ile ilgili dairelerin tüm başkan ve yardımcılarından oluşan büyük bir ekip ile karşıladı. Verdiğim brifingden sonra Sayın Apakan’a son şeklini verdiğim “Amaç Bildirgesi” ile “Tüzük Taslağını” sundum. Böylesi bir düşünce ve girişimden çok memnun olduklarını dile getirerek, konuyu inceledikten sonra benimle tekrar temas kuracaklarını belirttiler. 

Kısa bir müddet sonra önce beni T.C. Başbakanlığından sonra da Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünden (BYEGM) aradılar.

Başbakanlıkta katıldığım toplantıda, konunun çok ciddi ve Türk dünyasına katkılarda bulunacak bir düşünce olması nedeni ile Başbakanlığın bu kuruluşun hayata geçmesi için tüm desteği vereceği belirtilerek, çalışma ve temaslarıma devam etmem istendi.

Artık her şey yavaş yavaş yoluna girmeye başlamıştı.

Bu toplantının birkaç hafta sonra beni Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünden arayarak görüşmeye çağırdılar. Görüşmemiz Sayın Genel Müdür ve ekibi ile oldu. Kıymeti dostum arif bey ile ilk tanışmam orada olmuştu. Kendilerine gerekli evrak ve çalışmaları sundum. Konuyu değerlendireceklerini ve çalışmalar bitince beni arayacaklarını belirtmeleri üzerine toplantı son buldu.

Kısa bir müddet sonra çalışmalarını tamamladıklarını ve 2010 yılının Ekim ayında “Türk Dünyası Gazeteciler Birliğini”nin kuruluş toplantısını yapacaklarını bana bildirdiler. T.C. Dış İşleri Bakanlığı ile yaptığım görüşmelerde de kuruluşun şekli ile ismi de yavaş yavaş belirginleşmeye başladı. Politik endişelerden dolayı “Türk Dünyası” tanımı çıktı yerine “Türk Dili” tanımı girdi, “Birlik” kelimesi çıktı, yerine “Forum” kelimesi girdi ve ilk kurucular toplantısı Ekim 2010 yerine 21 Aralık 2010 tarihinde Ankara’da Rixos Otel’de “Türk Dili Konuşan Ülkeler Medya Forumu” adı altında yapıldı.

 Foruma Türk Dili konuşan ülkelerin temsilcilerinin yanında Türk halk ve Topluluklarının temsilcileri de katıldı. Diğer ülke temsilcileri ile birlikte içinde benim de yer aldığım Komite, kapanış bildirgesini hazırlarken, Forumun içinde fiilen Türk halk ve Topluluklarının temsilcilerinin de yer alması bildirgeye ilave edildi.

Türk Dili Konuşan Ülkeler Medya Forumu’nda onaylanan bildirge uyarınca çalışmalar devam etti ve 17 Ekim 2011 tarihinde Ankara’da kurucular toplantısı yapılarak Tüzük’e ve Forumun adına son şekli verilerek yeni adının “Türk Dili Konuşan Toplumlar Medya Platformu” olmasına, Forumun 2. cisinin de Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de yapılmasına karar verildi. Bu Platformun oluşmasının “Fikir Babaları”ndan bir tanesi de ben, bir diğeri de dostum Özkan Beydir.” diyerek sözlerine son verdi.

Türk Dili Konuşan Toplumlar Medya Platformu’nun 2.cisi 27-30 Ekim tarihleri arasında Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de yapıldı. Genel Kurul da Platformun oluşum şekli, çalışma kuralları, Genel Sekreterliğin Ankara’da tesis edilmesi, Genel Sekreterin T.C. Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün en yüksek amiri olması, Genel Sekreterlik görevinin BYEGM personeli tarafından yürütülmesi, Forumun Dönem Başkanlıklarının, Forum hangi ülkede yapılıyorsa o ülke temsilcinin olması, 3. Forumun kırkızistan’da, 4. Forumun da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yapılması kararı alındı. 

Katılımcılar

“Türk Dilli Ülkelerin ve Toplumların Medya Forumu” Kurucu Komite Üyeleri 

Sargılarımızla….

BATTAM Haber Merkezi
BİLMER İletişim Merkezi

www.battam.org

www.kafiye.net


Tarih 20 Oca 2012 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

Kanal35 e sunduğumuz yayın istek formatımız

Yayın Kuruluşunun Adı :Kanal35 e sunduğumuz yayın istek formatımız

Programın Adı :  Kafiye’den Esintiler  (Kafiye Basın Yayın İletişim TanıtımTicaret-Hüseyin  DURMUŞ)

Programın Sunucusu :  Hüseyin  DURMUŞ /  Nur  UYGUN   (Ağırlık Hüseyin DURMUŞ)

Programın  Sponsoru:

Yayın Günü : Çarşamba ve ya perşembe

Yayın Saati:  17.00-18.00

Programın Amacı : 1-  Güzel Türkçe’mizin korunması için neler yapabiliriz? Bazı yazarların ve bazı basın kuruluşlarının özellikle dilimizdeki sözcükler üzerinde oynayarak kuşaklar arası iletişim kopukluğuna ve kavram kargaşasına neden olunmaktadır. Bu nedenle güzel türkçemiz için neler yapmalıyız?
                                  2-  Hergün dejenereye uğrayan ve gittikçe yozlaşmaya yüz tutan Türkçe’nin korunması.
                                 3-   Öğrencilerin ve yetişkinlerin okuma alışkanlığı kazanmasını sağlamak. Öğrencilerin ve halkımızın günlük yaşamda okuma alışkanlığı kazanmasında nasıl bir yöntem uygulanabilir?
                                 4-  Öğrencilerin ve halkın Türkçe sözcükleri doğru kullanması konusunda alışkanlık kazandırma.
                                5-  Türkdili dışarıdan müdahale kabul etmez. Bunedenle yaşayan ve halkın kullanmış olduğu sözcükleri Türkçe sözcüğe çevireceğiz diyerek dilde sadeleşmeye gidilemez. Bu nedenle Türkçe dışarıdan müdahale kabul etmediğine göre yeni sözcükleri halka sunmalı mıyız? Yeni sözcük üretelim derken sıkıntılar yaşanır mı?
                               6-  Türk diline yıllar önce yerleşmiş olan sözcüklerin yeni sözcükler ile değiştirilmesi kuşaklar arası anlaşmazlıklara ve iletişim eksikliğine neden olmaz mı? İletişim eksikliğini gidermek için neler yapılabilir? 
                              7-   Türk Dil Kurumu’nun Türkçe sözcük üreteceğiz diyerek dilde sıkıntı yaratıyor mu? Kuşaklar ve nesiller arasındaki dilde anlaşmazlığa neden oluyor mu?
                             8-   Türkçemizde noktalama işaretlerinin kullanımı doğru mu? Yazılarımızda noktalama işaretlerini kaldırmak, kullanmamak dilimize zarar verir mi? Kuşaklar arasındaki anlaşmazlıklara neden olabilir mi?
                             9-  Özellikle şiirlerin yazımında son zamanlarda noktalama işaretlerinin kullanılmaması anlama ve kavramaya olumsuz etki eder  mi? Özel isimlerde büyük harf kullanılmaması  anlam kargaşasına neden olabilir mi?   
                           10-  Günlük mesajlaşma ve yazılımlarda neredeyse sesli harfleri unutur olduk. Bu durumun önünene nasıl geçebeiliriz?
                           11-  Genç nesilİ oluşturan öğrencilerimizin;okuma, yazma ve yaratıcılıklar konusunda neler  yapmaları gerekiyor? Öğrencilerimizin okumamaları onlarda neler kaybettirmektedir?
                           12-  İstiklal Marşımız sadeleştirilmeli mi? Yaşayan dil korunması gerektiği halde sık sık yapılan dış müdahaleler ve Türkçe sözcük üreteceiz düşüncesiyle istiklal marşımızın yazılışından bu güne yüz yıl geçmemesine karşın şuan yaşayan orta ve genç kuşak marşımızın anlaşılmasında neden zorluklar yaşıyor?
                           13-  Önemli şair ve yazarlarımızın bazıları şiirlerinde noktalama işaretlerini kaldırma çalışmaları, büyük harf ve küçük harf olayını uygulamada ısrarla neden küçük harf kullanıyorlar?
                           14-  Milli Eğitim Bakanlığımız yaşayan Türkçemizin korunmasında ne gibi çalışmalar yapmaktadır?       
                          15-  İşyerlerinin Türkçe isim ile açılmasına yönelik Ticaret Kanunu neden işletilmiyor?
                          16- TV dizileri, yarışma programları ve güncel programlarda güzel Türkçenin kullanılması için yaptırımlar olamaz mı?

Program Akışları: 

  1. Haftada bir gün ve 50 dakikalık zaman dilimi içerisinde belirlenen amaçlar, haftalara bölünerek işlenecek ve örneklendirmeler yapılacaktır.  Ayrıca programlara yazar, şair, ünüversitelerden öğretim görevlileri, ilgili bakanlık ve kuruluşlardan da yetkililer programlara davet edilerek anlatımlar tartışılma durumunda da olacaktır. Gerekirse dinleyici görüşleri programa canlı ve ya sadece sorular olarak alınarak konuşmacıların düşüncelerine de yer verilecektir.
  2. Her yayın başlangıcı öncesinde 3-5 dakika arasında dışarıda yapılmış olan araştırmalar, sorular ve cevapları verilecek ve bu vetere aynı zamanda günün işlenecek konusu olacaktır. Vetereye yönelik davetlilere de sorulacaktır.
  3. Program yayını içerisinde ayrıca genç nesil dediğimiz öğrencilerde programa davet edilecek ve onlarla da konuşmalar  yapılarak; Türkçeyi yazılarında ve günlük yaşamda nasıl kullandıkları sorulacaktır. Ellerinde kendi yazdıkları şiir, denemelerden örnekler de okumaları sağlanarak çalışmalarının tanıtımı yapılacaktır.

 

16.01.2012

Hüseyin  DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Yazar ve Şair


Tarih 19 Oca 2012 Kategori: Şerife ÇİMEN Manisa

SEN GİDİNCE

  SEN GİDİNCE…

Akşam çökmekte yaşadığım şehirde…
Bir sonun bitişi ve yeni bir başlangıç noktası hissettiğim.
Aslında her bitiş yeni bir başlangıç değimlidir hayatımızda…
Ayrılmamışız gibi hemen yanı başımda nefesinin sıcaklığı.
Daha birkaç saat oldu gidişin ve ben hiç sevmiyorum
Seni benden alan akşamın bu saatlerini…
Her güneşin batışında gördüklerim,
Sana bir daha hiç kavuşamayacakmışım gibi,
Buz kesiyor her bir yanımı…
Düşümde de her şey senden ibaret;
Sesin geziyor odalarımda,
Kokun hükmediyor duygularıma,
Özlemin düşüyor satırlarıma,
Gözyaşlarım düşüyor kâğıtlarıma…
Nerdesin akşamsefası tadında canımın içi,
Seni çok özledim ben…

Şerife ÇİMEN
www.kafiye.net