Kategoriler

Arşivler


Tarih 20 Eki 2012 Kategori: Remziye ÇELİK

Kıble Rüzgarında Güz Ağıtları

kıbleeeeeeeee

Kıble Rüzgarında Güz Ağıtları

Bu son fasıl meysiz gecelerimde
Yitikti bütün susmalarım
Körebe oynayan sen ve ben
Beden yorgun saatler vurgun ben suskun

Gözyaşlarımın yüzüme rahmetlendiği o gece
İntihara yeltelenen azgın bir ırmağın köpüklerinde bakışlarım
O sevdası için çarpan yüreğimi
Sedef kakmalı çeyiz sandığımdan çıkarıyorum

Tarifi imkânsız sancılar kaplıyor her yanımı
Darp izlerin nasırlaşmış törpüledikçe törpülüyorum
Uykusuzluğa dirense de göz kapaklarım
Duygularımı çoktan öldürdüğümü hatırlıyorum

Bir nefeslik sigaranın dumanı kadar
Kal diyebilmeyi ne çok isterdim
İçime çeksem birlikte yaşasak
İki kumru gibi yaşlansak mı diyorum

Uzun sürmez bu gidişle çekip gitmelerin
Şakaklarında derin bir sancı
Her mevsim bir yaprak dökülürken içimden
Bir gece daha düşüyor parmak uçlarıma kıvranıyorum

Birer dipsiz kuyu gamzelerim
Kılıfsız gözyaşlarım sığınıyor en derinlere
Dilimde adın kan kaybeden yanımı sarıyor
Ve ben gidiyorum

REMZİYE ÇELİK
19.09.2012 ÇARŞAMBA


Tarih 20 Eki 2012 Kategori: Remziye ÇELİK

GÜNAH ÇOCUKLARIYDIK

GÜNAH  ÇOCUKLARIYDIK

Doğmamış günahın aşk çocuklarıydık
Dar bir alanda sarmaş dolaş sevgimi
Şefkatli umutlar sarılırken boğazımıza
Çarmığa gerilen bileklerimizin esiriyiz

Kutsa beni kutsa aşk kokan yüreğinle
Bu sevda ki asırlık yavrular doğuran
Yasak bahçenin kurutulan aşk tohumlarıysak
Bir elmanın kırıntıları mıydı dişlerimizde kalan

Cesareti kırılmış cüz-zamlı korkularımız
Verin artık verin yüreğimizin teminatını
Tarifi imkansız sancılar kasıklarımız-da
Güzü bulmaz erken acıları doğurmak üzereyim

Hadi zehir edin hayatı idama götürsünler nefsimizi
Kızıl kıyamet içinde kepenkleri indirsin dilimiz
Dip köşelerinde kayboluyor-sak kelimelerin
Satır arası ruhunu yitirmiş cesaretimizle avunuyorum

Uyutuluyor-sak basiretsiz gecenin kollarında
En savruk yanımızla toz olup susuyorsak
Emzirmek kolay olmasa da laftan anlamaz umutlarımızı
Dindiremediğim hasretimde dövünüyorum

Gözyaşlarımızda abdestini alsın ki bedenimiz
Ab-ı hayat çeşmesinde yıkansın ki kalplerimiz
Kıyamet gününde müjde-lensin cennete acılan kapılar
Düşen her damlasına nefsimizi sarıyor ve ben… Bekliyorum

REMZİYE ÇELİK
17.10.2012
www.kafiye.net


Tarih 20 Eki 2012 Kategori: Remziye ÇELİK

BU GECE İKİNİZİ YAKMAK İSTEDİM

BU GECE İKİNİZİ YAKMAK İSTEDİM

Aşkımızı anlatan bir başyapıt çıkarmalıyız
Siyah beyaz bir filmin senaryosunda
Ortada iki karakter olmalı
Bir sen diğeri ben

Buz gibi on dörtlük var elimde
Sürmeliyim mermiyi ağzına
Yalnızlığıma bir kurşun sıkarken
Seni vurmaktan korkuyorum

Misafir olsam da yüreğinde
Çukurda olsa da sensiz bir ayağım
Bir ayağım Ankara sokaklarında
Sen kokan bu şehri yok etme çabasındayım

Bu gece içimdeki başkenti yakmak istiyorum
Nasıl olsa bu beden bize ait değildi
Gündeme bomba gibi düşmeli fragmanlar
Gözlerden kızıl ırmaklar geçmeli öfkemi yenmeliyim

Bir afet olsa da gözlerimde anılarım
Güzergâhını değiştirse de umutlarım
Olurda bir daha ağlamazsa gözlerim
Sus(may)acak gözyaşlarım idamını istiyorum

Ördüğün acıları sıvamaktan yoruldum
Söküp atmalıyım ayrılığın nabzından vesveseleri
Gül ile bülbül gibi iz bırakmalım akıllarda
Bu gece seninle birlikte şehri yakmak istedim

Remziye ÇELİK
www.kafiye.net


Tarih 20 Eki 2012 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

SEVİNİRSİN!!!

SEVİNİRSİN!!!
Hani saçlarının uzunluğuna sevinirsin!
Hani saçlarının güzelliğine sevinirsin!
Hani saçlarının siyahlığına sevinirsin!
Sendeki bu naz, zerafet, işve, celallik neden?

Yollarını beklemekten yoruldu hep gözlerim!
Bir gün olsun sevindirmedin, inan hiç gülmedim!
Bir gülücük, bir tebessüm, aylardır hep bekledim!
Sendeki bu naz, zerafet, işve, celallik neden?

Saçlarına sarılmayı bekledim gecelerce!
Kollarımda uyutmayı istedim gecelerce!
Gözlerinde görülmeyi istedim gecelerce!
Sendeki bu naz, zerafet, işve, celallik neden?

Gamzelerin umut olunca uzak geceden!
Sesin dinlendirdi beni o çok uzak geceden!
Kolların yastık oldu yıldızı uzak geceden!
Sendeki bu naz, zerafet, işve, celallik neden?

Der Hüseyin; gecede yıldızım diye bekledim,
Işık olup gecemi aydınlatmanı bekledim,
Seni seviyorum diye seslenmeni  bekledim!
Sendeki bu naz, zerafet, işve, celallik neden?

İzmir / 18.10.2012
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat öğretmeni
Şair Yazar
www.kafiye.net

Tarih 12 Eki 2012 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

BİR BARDAK

BİR BARDAK
Bir bardak ve içinde çay,
Koydular önüme, siyahtı çay
Göğe baktım göründü ay,
Kalemim ok olmuş, bense yay.

İçince bir yudum çaydan,
Dudaklarım buruştu çaydan,
Fazlası eder insanı uykudan,
Yudum yudum içiyorum çaydan.

Gözlerim durmadan çaya bakmakta,
Çaydaki değişiklikleri aramakta,
Bulacak mı dersiniz şimdi acaba?
Çayın lezzeti kaldı damağımda.

Yudum yudum içiyorum çayı
Bir yandan şimdi yaktım sigarayı,
Bir daha bir daha ne olur getir çaycı,
Bu gecede uyumadan bulalım sabahı.

Hepimiz uykudayız, daim yorgunuz
Çalışmaktan değil, sonsuza yolcuyuz
Gırtlağımıza kadar nedense doluyuz,
Getir çayı çaycı, yıkılmasın umudumuz!

Ben, biz, hepimiz beklemekte sabahı
Yatağında yatanlar daha uyanmadı,
Daha geçmedi vakti, getir bize çayı
Uykuda olanlar uyansın, bulsun sabahı!

Uyumak, uyumak… Sonsuza dek hep,
Doldur, doldur… Tamamını alır mı acep,
Sırtımda bir ceket, boş olan iki cep,
İnanın biz malzemesiyiz, dünya bir cep!

Bir çay geldi, çok sert mi sert
İçecek bulunmaz bunu bir mert,
Uyuyanların hepsini sardı bir dert,
Nerede bundan kurtulacak bir fert?

Sen de iç arkadaş bu çaydan
Yudum yudum iç, ağır ağır uyan!
Eser kalmasın şimdi mahmurluktan
Uyuma artık, bak yeni doğdu tan!

Yazık! Bardağım yine boşalmış,
Paketimde sigara hiç kalmamış,
Tüm insanlar derin uykuya dalmış,
Hey hat…! Uyku hep yalanmış!

İzmir. 10.06.1978
Hüseyin  DURMUŞ
www.kafiye.net


Tarih 6 Eki 2012 Kategori: Şule AKAR

YAĞMURU SEVİYORUM

Yağmuru  Seviyorum

YAĞMURU SEVİYORUM

Canlılar ıcınde , yağmuru en iyi insanlar mı anlar , ya da  yağmur mu insanları anlar? kitap  okunmayacaksa yağmurla çay niye var? Şu anda bardaktan boşanırcasına yağmur var. Hep  öyle denir değil mi? Bardaktan boşanırcasına… Zaman gece yarısından sabaha doğru ilerlemekte yavaş yavaş. Yağmur camlarla beraber ruhumu da yıkıyor. Zaman sabaha doğru yol alırken  sessizlik hüküm sürüyor. Sessizliği bozan; huzur ve mutluluk duymama sebep olan  yağmur. Yatmadan önce doğa ninni söylüyor derinden ve  sakince. Sesini duyuyorum. Şu an gündüz vakti olsa kendimi dışarı atıp, sırılsıklam olana, saçlarımdan sular süzülenene dek yürümek isteyeceğim  an. Yürürken yüzümde bir gülümseme olacağını biliyorum. Neden diye sormayın,  öyle olur işte. Geçtiğin en pis sokak bile yağmurla birlikte yıkanmıştır, cennet  gibi gelir. Ayaklarına sular girer belki ama “ olsun, olsun değer ” dersin.  Biraz da üşürsün, ama aldırmazsın işte.

Yağmur sana yaşadığını hissettirir. Baharla, yağmurla birlikte yenilersin kendini.
Unutursun her şeyi. O anda doğanın bir parçasısındır  artık. Sana gökyüzü ağlıyormuş gibi gelir. Hep mutsuzluktan dolayı ağlanmaz ya. Mutluluktan  ağlıyordur, bence.

Evet, kesinlikle mutluluktan ağlıyordur. Hayat kendisini  yeniliyordur. Mutlu olmuştur gökyüzü ve sevinçten gözyaşlarını rahmet  olarak sunuyordur, yeryüzüne. Yağmur  dindiğinde toprağın kokusunu içine taaa ciğerlerine kadar çekersin. Toprağın  kokusunu ciğerlerinde hissedince varolmanın mutluluğu sarar her hücreni. Yağmur  dindiğinde huzur da bırakır. Ansızın başını kaldırıp baktığında yağmurun geride  hediye olarak bıraktığı gökkuşağını görürüsün ve hemen bir dilek  tutarsın.

Yağmur ve  gökkuşağı gibi iki mucize gerçekleşiyorsa, yüreğinin en derininden duyumsadığın  dileğin neden gerçekleşmesin ki ?

Gökkuşağı hayaldir, hayallerin umuttur. Yağmur umudun simgesidir. Yaşamın ta  kendisidir, yaşamın ayrılmaz bir parçası, tıpkı hiç bitmeyecek umutlarımız  gibidir.
Yağmur her insanın gözlerinin parlamasına sebep olur. İnsanlar  hayallerinde büyük ya da küçük öyküler ve şiirler düşler. Damlalar hızla yere  değmeye başladığında, hiç aklına gelmeyecek çocukluğundan bir anı gelir oturur  yüreğinin tam ortasına.

Hüzünle  gülümsersin.

Kim bilir … belki de , bu yazıdan sonra , sende şu anda  yaptığım gibi; Mazhar  Fuat Özkan’dan “ bu sabah yagmur var istanbul da ” şarkısını dinlersin.

Bu sabah yağmur var İstanbul’da
Gözlerim dolu dolu oluyor bilinmezliğe
Anne sözü dinler gibi masum
Ağladım bu sabah
Günler dayanılmaz oldu
Senden uzak olunca
Martılar mahzun oldu onlar bile ağladılar
Şarkılarda düşünmek seni bana  getirmez ki
Seni bana getirmez ki

MFÖ … Bu sabah yagmur var İstanbul da ..

Sevgi ve Saygılarımla.

Şule AKAR
www.kafiye.net


Tarih 1 Eki 2012 Kategori: Kevser DOSTAGÜLER

UMURSAMADI

Umursamadı

UMURSAMADI

Gönlümün sultanı, nâr-ı ateşi
Yak hadi! dedim de, umursamadı.
Ela gözlerimin yoktur bir eşi
Bak hadi; dedim de, umursamadı!

Salına salına çıktım yoluna,
Şöyle usul usul geçtim soluna.
Fısıldadım sessiz kolun koluma,
Tak hadi; dedim de, umursamadı!

Utangaçtır belki, cesaret lâzım!
Sen benim kaderim, hem alın yazım!
Kıyalım nikâhı, başka niyazım!
Yok hadi; dedim de, umursamadı!

Çok naz edip, sık dokuyup eleme!
Kurban ol, sen benim tatlı dilime!
Çocuk ruhumuzla; elin elime!
Çak hadi; dedim de, umursamadı!

Ana sütü gibi aşkım ak, helal!
Sundum anlamadın, nedir bu celal?
Taşralı diyor ki; Senindir vebal!
Çek hadi; dedim de, umursamadı!

Taşralı /Kevser DOSTAGÜLER
www.kafiye.net


Tarih 22 Eyl 2012 Kategori: Kevser DOSTAGÜLER

ŞIMARIK DUDAĞIN…

ŞIMARIK DUDAĞIN…

Bu kadar mı kolay elveda demek?
Aklımdan kalbimden çık da öyle git.
Boşunaymış sana verdiğim emek!
Anıları tek tek sök de öyle git.

Ne yazık güneşi bu son görüşüm,
Sevda dantelini dertle örüşüm,
Gönül sarayıma aşkı serişim,
Âmâ gözlerinle bak da öyle git!

Reva mı boynuma attığın ilmek?
Sallanan rûhumla yaşarken ölmek?
Hadi kır kalemi kolay mı silmek ?
Sol yanıma kurşun sıkta öyle git!

Duvarda asılı kalmasın resmin,
İstemem düşüme gelmesin cismin,
Men ettim lebime anmasın ismin,
Umut dağlarımı yık da öyle git!

Yokluğun şimdiden yakıyor heyhat!
Boş bakan gözlerle, kırık bir kanat.
Feryad-ı figânla sürerim hayat!
Kendine madalya takta öyle git!

Havalar bin beş yüz, surat bir karış.
Taşralı diyor ki; kendinle barış!
Nereye bu gidiş, nereye varış?
Şımarık dudağın’ bükte öyle git!

Taşralı/Kevser DOSTAGÜLER
www.kafiye.net


Tarih 19 Eyl 2012 Kategori: Nur UYGUN

İNŞİRAH

Yaşam sevinci

İNŞİRAH

İNŞİRAH

Diyorlar ki intihar ediyorsun içme bu kadar.
Beni hayata bağlayan ne var ki birkaç tozlu sayfadan başka?
Ay geceye rahmini açmış
Salyalarını akıta akıta avını bekleyen aç kurt gibi
Beni bekliyor,
Gel diyor gel.
Mavinin serinliklerinde kucak aşmış beni bekliyor.
Yakamozlarla işaret yolluyor, gel diyor, beni çağırıyor, gel.
Gecenin ıssızlığını yırtarcasına sessizliği bozan cırcır böcekleri gibi,
Kulaklarımı yırtıyor gecenin zifirisi.
Ürpertiyor tenimi!
Ve birden ta uzaklardan bir nida yükseliyor ta derinden
Elleriyle göğüs kafesimi parçalayıp kalbimi söküyor yerinden.

Alnımda boncuk boncuk hasretin beliriyor.
Aguşunu açmış benimle beraber
Seni bekliyor tüm bülbüller.
Yolunu beklemekten dikenlerini döktü tüm güller.
Dört bir yandan gel sesleri yükseliyor ayyuka
Ardından “Özlediğin seni bekliyor, gel!” diyor gel.
Ben bir köşeye sinmiş sevgiliyi beklerken;
Sevgili açmış kollarını,
Gel diyor ne bekliyorsun gel.

İnşirah Rabbim inşirah!
Akan gözyaşlarımla katılaşan yüreğimi yoğur yumuşat.

İnşirah!
Ruhumun çıkmaz girdabından çek beni kurtar
Kalbimi ferah tut Rabbim İnşirah!
Her daim dilim duada, ellerim semada.
İnşirah Rabbim inşirah!

Pınarlar taşıyor yuvasından,
Secdeye varıyor tüm melekler benimle birlikte.
Gökyüzü perdelerini indirmiş yere
Kapılarını açmış sırlar dökülüyor üzerime lapa lapa
Gel diyor gel.
Çağırıyor beni bir bilinmezlik gel.
Bir yanım git diyor,
Diğer yanım kal.
İnşirah Rabbim inşirah!
Esrarınla beni benden al Ya Rab!
Akan gözyaşlarımla katılaşan yüreğimi yoğur yumuşat.

İnşirah!
Ruhumun çıkmaz girdabından çek beni kurtar
Kalbimi ferah tut Rabbim İnşirah!

İzmir/03-09-2012
Nur UYGUN
Şair


Tarih 27 Ağu 2012 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

ZEYNEP TORUN

ZEYNEP TORUN     

 Merhaba sevgili dostlarım. Hayat; her türlü olumsuzluklarına, engellerine, güzelliklerine, kötülüklerine rağmen çok güzel biliyor musunuz? Hani bardağa boş yanından değil, biraz da dolu tarafından bakabilmek. İnanın o kadar harika, o kadar çok güzel ki… Olumsuzluklar karşısında bocalamak istemiyorsanız; mutlaka gülümsemeli, güler yüzle bakabilmeliyiz. Gülümsemek zorundayız. Neden mi? Olaylar karşısında bir de; “ Benden daha beterleri de var. Benim durumum ne ki? Bu halime de şükür. En azından hâlâ ayaktayım. Sağlığım yerinde ve turp gibiyim maşallah. Bu benim için çok önemli bir unsur.” diyerek bakabilmeliyiz.

 Sevgili dostlarım. Biliyor musunuz bu arada dede oldum. Artık benim de bir kız torunum var. İsmini Zeynep koymuşlar torunumun. Torunum var can dostlarım, torunummmmm. Her ne kadar torunumu görememiş olsam da, ellerini tutamamış olsam da, nefesini hissedememiş olsam da, sıcaklığını kucaklayarak duyamamış olsam da benim de bir torunum var dostlarım. Bazı geceler rüyalarımı süslemeye başladı bile torunum. Onunla oynuyoruz, parkta geziyoruz, salıncaklarda beraber sallanıyoruz, ikimizin de saçları salıncakta rüzgârın da yardımıyla hava da uçuşuyor. Uyandığımda ise içimi bir burukluk, bir acı, bir hüzün kaplıyor ister istemez. Ben İzmir’deyim, Zeynep torunum İstanbul’da oturuyor.

 Herkesin torunu kendisine çok güzel görünür sevgili dostlarım. Benim torunum da bana çok güzel görünüyor sevgili dostlarım. Ben bir dede olarak; hani derler ya “Tontoş Dede”  olarak hem mutluluğu, hem de hüznü yıllardır yan yana yaşıyorum. Bir yanımdan beni mutluluk güldürürken, diğer yanımdan da hüzün, acı, çaresizlik beni tokatlayıp duruyor. İnanın dostlarım; bir gözümden mutluluk gözyaşları dökülürken, diğer gözümden acının, kederin, özlemin verdiği ızdırap dolu gözyaşları akıyor. En ilginci de ne biliyor musunuz? Ben asla sevinemedim. Sevindiğim an ardından hemen acı çok hızlı bir şekilde kapımı çalmıştır sevgili dostlarım. Böyle olunca sevgili dostlarım, benim bir iki gözümün de özellikleri ortaya çıkmış oluyor. İki ırmak düşünün. Belirli bir zaman sonra birleşip birlikte suları akar ama bu birleşme sonucunda sular karışır gider. ( Türkiye’den doğan Fırat ve Dicle nehirlerinin Irak topraklarında birleşerek Mâvera Ün-Nehrin oluşturduğu o akıntı.) Benim orası gibi birleşen yanı yok. Aynen Çanakkale ve İstanbul boğazındaki akıntıların hiç karışmaması gibi benim de gözyaşlarım ayrı bir şekilde akıyor ve hiç karışmıyor. Bundan şikâyetim yok. Hiç olmadı hem gülebiliyor, hem de ağlamayı aynı anda beraber de olsa yapabiliyorum. İnanın mutluyum. Dört duvar arkadaşım olup benimle dertleşirken bile gerçekten bir kırıklık da olsa yine mutluyum. Çünkü sağlığım yerinde, ayaktayım, başkasının yardımına ihtiyacım yok. Tüm ihtiyaçlarımı kendim görebiliyorum. Bundan daha iyi mutluluk mu olur benim için?

 Zeynep Torun kasım/2012 de dünyaya geldi. Ben hala torunumu göremedim dostlarım. Aslında ne zaman göreceğimi de bilmiyorum. 2005 yılından bu yana büyük kızım Tuğba ve küçük kızım Kübra ile görüşemiyorum. Ne bir bayram, ne bir özel gün, ne de tatillerde ne ben onlara gidebiliyorum, ne de onlar bana geliyor. Bunun nedenini ben daha çözemedim. Dostlarım. İki kızım aslında sadece bana değil; rahmetlik annem ölmeden önce onun yanına, Çanakkale/Biga’daki abim ve kız kardeşime, yeğenlerime, İstanbul’daki yeğenlerime de gitmiyor ve bizden kimsenin onları ziyaret etmesini de istemiyorlar. Kısacası dostlarım, ben Zeynep torunumu uzun süre göremeyeceğim. Belki bir tesadüf ve ya bir mecburiyet sonucunda görme durumum da olabilir. Ama ne zaman olur onu da bilemem. Büyük kızım Tuğba’nın  09.Ocak.2009 yılında düğününden haberim olmamış ve gidememişsem, kızımın mürüvvetini görememişsem, Zeynep torunumun doğunu nisan/2012 ayında nüfus müdürlüğündeki bir işlem sonucunda öğrendim. Kızımın düğününü nasıl ki bir rastlantı sonucu duymuşsam, Zeynep torunumun doğumunu da bir rastlantı sonucu öğrenmiş bulunmaktayım. Allah Zeynep torunuma, annesi kızım Tuğba ve diğer kızım Kübra’ya uzun ömürler versin.

Değerli dostlarım. Ben bir deydim. Bilir misiniz, insanların çoğu yaşlılığı kabul etmezler. Yaşlandıklarını kabullenemezler. Bende öyle bir korku yok. Allah’a şükür benim yaşlanma saplantım yok. Yaşlılığı kabul etmeyen büyükler: “ Bana dede demeyin. Bana büyük baba deyin. Kadınlarımızdan da; bana nine demeyin, anneanne demeyin, büyük anne deyin.” diyerek, değişik söylemlere girmektedirler. İnanın ben o cinsten büyüklerden değilim. İnsanlar olduğu yaşı kabullenmek ve hatta o yaşın özelliklerini severek yaşamak zorundadırlar. Aksi halde hayat ne çekilir, ne de güzel bir yaşam içerisinde mutluluk duyarak yaşanılır. Dedeliği de kabul ediyorum, yaşlılığı da kabul ediyorum.

Değerli dostlarım. Ben bir torun sahibiyim artık. Allah tüm dostlarıma torun ve torunlar nasip eylesin. Torun sahibi olmanın mutluluğu bambaşkaymış. Hani bir de görebilme imkanına sahip olabilseydim…

Sağlıcakla kalın sevgili dostlarım.

İzmir /  25.08.2012
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair ve yazar
www.kafiye.net