Kategoriler

Arşivler


Tarih 17 Tem 2013 Kategori: Fulya Sinem ERASLAN

Sevgi İntiharı

Sevgi İntiharı

Bir şey itiraf edeyim mi?
Ben aslında hiç aşık olmadım. Ben uğruna ağladığım adamlara hiç ama hiç aşık olmadım. Bunu bu gece bu duygu yoğunluğu ile itiraf ediyorum. Ben sadece babamın yokluğunu bastırıyorum. Merak etmeyin babam yaşıyor. Hatta aynı evdeyiz.. ama sadece aynı evde, bir birlerine uzak.. Ben hayatıma giren adamlara ağlamadım. Onların sevgilerine muhtaçolduğuma ağladım.

Ben her adam da seni aramıştım baba. Boşluğu onlardolduracaklardı.. Başaramadılar baba.. Hepsi beceriksiz çıktı.

Kimseyi seni sevdiğim kadar sevmedim. Ama sendennefret ettiğim kadar da kimseden etmedim. Çünkü sen küçük meleğini onlara emanet ettin. Ve.. Ben cahilliğim ile onlara inanıp kalbimi param parça ettim. Gözlerimi.. Gözlerimi her gece Allah’a dua ederek kana buladım.

Ben en çok seni istedim baba.. En çok seni özledim. Bunları ben öldüğüm zaman okuyacaksın.. Hatırlıyor musun, en çok beni severdin. En çok benim gözlerime bakıp dalıyor dun. Birlikte maç yapıyorduk. Annem hep çamaşır, bulaşık, ev temizliği ile uğraşırdı. Ama biz en çok seninle zaman geçirirdik. Anneme o kadar düşkün değildim. Dört çocuk… Hangisiyle uğraşsın kadın. Çocukken değil de şimdi arıyor insan sevgiyi. Ama ev sevgisinden bizim sevgimiz geri plana atılıyordu. Dizlerine yatıp ağlayamadım. Onu bazen ağladığı zaman gördüğüm de içimde oluşan acıyı tarif edemem asla..

İnsan kaç yaşına gelirse gelsin ‘Sevgi” istiyor anne den, babadan…

İçim buruk, içim ağlamalı, içim özlem dolu. Ve zamanı geldiğinde ben gideceğim ve anne olacağım.

Doğmamış çocuklarıma yemin olsun ki ben onlarla hep ilgileneceğim. Kaç yaşına gelmiş olsalar bile dizlerime yatırıp saçlarını okşayıp seveceğim. Bırak şımarsınlar ama hiç bir zaman sevgiyi bir başka kadından, bir başka adamda bulmasınlar. Deli gibi seveceğim ben onları. Deli gibi.. Bana bir kalp borçlusunuz. Çünkü bende kalp kalmadı. Param parça ettiler, ettiniz.

Ben..
Sadece başka adamlarda sevgi aradım.
Ben…
Sadece baba kokusu aradım başka adamlarda..
Ben..
Sadece “ÖZLEM” için ağladım.

Fulya Sinem Eraslan / Sevgi İntiharı
www.kafiye.net


Tarih 17 Tem 2013 Kategori: Tuğba KARADEMİR

1 Şubat

1 Şubat

Merhaba bir zamanlar en sevdiğim.
Bilmem bu kaçıncı kez “Sana son mektubum” diye başladığım mektup. Sayamadım. Bir şeyden kaç son çıkar bilmiyorum ama bizim sonumuz birdi. Birden bitti. Birden gittin.

Aslında uzun zamandır kalem alamıyordum elime, seni birkaç arkadaşa anlattım geçen gün öylesine. Sonra başladım yeniden yazmaya sayende. Tam o kabuğu aralamışken arkadaşlarla, bugün seni gördüm mesela. Hiç hoş bir tesadüf değildi açıkçası. Hem giderken söz vermiştin bana “Karşına çıkmayacağım asla.” diye. Aynı mahalledeyiz diye bu mümkün olmaz sanmıştım. Sonra bir baktım koskoca 8 ay, benim dışımda herkes görebildi seni. Bir bana görünmezdin sanki. Kabul, zaten yürürken sağa sola bakmam ama seni fark etmemem mümkün olmazdı, öyle sanıyordum yani. Beni yanılttığın için teşekkür ederim.

Neyse işte, ne yapacağımı bilemedim. Öylece gidişini, bir kez daha izledim. Aslında bundan aylar önce yaşasaydık bu sahneyi, vallahi ölebilirdim. Ama bugün gülebildim. Toparlayabildim. Zor
yürüdüm evet, telefon açtım en yakınıma, ağladım. Sonra otobüse zar zor attım kendimi. Mp3 çalarımı elime aldım, hiçbir şarkıyı açamadan cebime attım tekrar. Çünkü o sahnenin ardından bir şarkı dinlemek, acıya sürülen cila gibi olurdu yahut yaraya sürülen neşter. Boş boş bakındım yollara. Sonra arkadaşlarımın yanına vardığım an tutamadım kendimi, ağladım evet ama bence sevinmemelisin. Ben sadece eskiden sana “Bak yıllar sonra ayrılırız falan, karşılaştığımızda iki yabancı olmaktan korkuyorum. Gitme nolur.” demiştim. O günler geldi aklıma, korktuğum başıma geldi yani. Hoş değildi tabii yıllarını, çocukluğunu hatta her şeyini verdiğin adamın yanından öyle umarsızca geçip gitmesi. Ki benaylar önce sana benzeyen birini gördüğümde bile en acılı kalp krizlerini kıskandıracak bir göğüs sancısı çekmişken…

Telefon numaranı değiştirmişsin sanırım, bir arkadaşım aramış ulaşamamış. İsabet olmuş. Bana dair her şeyin hayatından silinmesi bir bir, benim için bir iltifattır bebeğim. Umarım bilekliğimi,
tokamı, fotoğrafımı, yüzüğümüzü, defterimizi ve mektupları da atmayı ihmaletmedin?

Her neyse. Sonra bir şekilde, ne haltlar yediğini öğrendim. Nasıl pislik bir adama dönüştüğünü falan. Hayal kırıklığı yaşamadımelbet, şaşırmadım da üstelik. Ama acımı dindirmeme yaradı bu. O yüzden sana bir kez daha teşekkür ederim. Tıpkı beni tanımadan önceki haline dönmüşsün. Öyle iğrenç, öyle adi bir insan olmuşsun işte. Yalnızlıktan sıkılmışsın üstelik, hayret zaten 8 ay dayanabilmen mucize. -Açıkçası inanmıyorum bu süre zarfında hayatına kimse girmediğine ama her neyse işte-

Yalnızlık hoş değil bak sahiden, eski bir dosttavsiyesi; seni çok seven bir kadınla evlen. Senin geçmişini umursamayacak, adiliğine tapabilecek bir kadınla. Sonra tak koluna, mahalleyi dolaşın boylu boyuna. Bana denk gelin ama mutlaka. Ki sevineyim senin adına, seni o bok yığınından kurtaran bir kadın oluşuna…

Ben çok mutluyum inan bana. Geçmiş bazen keskin bir cam parçası gibi gırtlağıma dayansa da, kalbimde uyuyan adamla çok mutluyum. Ve İzmir’e taşınıyorum, haberin olsun. Ve bu pis sokakların, semtin, bu lanetşehrin senin olsun. Senden tiksiniyorum bunu da dipnot düşeyim dedim. Bilmem kaç kadının dudaklarını aşırdın, ben kimsenin elini dahi tutmazken. Canın sağ
olsun. Benden sonra ne halt yediğin açıkçası umurumda değil. Ama karakterinitopla bir zahmet yerlerde sürünmesin, sonra bana demesinler “Sen böyle bir adamı nasıl sevdin?” Beni utandırma lütfen. Ve ah, ölmeni diledim, çok diledim. Bedduam döndü dolaştı bana geldi, defalarca ölüp ölüp dirildim.

Neyse bebeğim, bu sana son değil sondan bir önceki mektubum diyelim. Sonuncusu sen askerken eline ulaşır diye umuyorum. Okuduğunda canın az da olsa yanabilir, satırlara biraz zehir enjekte edeceğim. Çok kızma bana olur mu? Sen beni öldürdün, ben seni zehirleyeceğim.

Bu arada bilmem kaç şiirimde seni özlediğimden söz edeceğim, sen onlara denk gelirsen şayet üstüne alınma. Söz konusu her ne kadar bizzat sen olsan da. Unutma; seni gördüğünde midesi ağzına gelen bir kadın seni özleyemez asla.

Bir gün öldüğünü duyarsam, acımasızca sevineceğim bunu da not düş bir kenara. Ve şimdi, bu gece, Şubatın birinde, uzaklaş satırlarımdan. Şubatın ikisinde ve saat 6’yı 2 geçe umarım canın çıkar.

Hoşçakal.

Tuğba Karademir (Mavi) / 1 Şubat
www.kafiye.net


Tarih 15 Tem 2013 Kategori: Yadigar ÜNVER

AZEM

 

 

AZEM

I.
Öyle, çocuk gibi bakma yüzüme Azem
Dayanamam masumiyetine
Esrik zamanlarda kaybettik biz birbirimizi
Denize bağışladık gözyaşlarımızı
Ağlayamam

Öyle düşme ardımdan yollara Azem
Bakamam, incinirsin
Baharları dünde bıraktık biz
Yaz gününde kar yağar avuçlarına
Anlamsız titreyişler ele geçirir
Yangın yangın üşürsün

II.
Yüreğimden geçerken
Sakın toplama saçlarını Azem
Bırak süpürsün pas tutan kederleri
Itır ıtır nefesin yayılsın
Ömrümün sokaklarına caddelerinde

Sakın korkma ,konuş Azem
Meryem’in suskunluğunda,
Yusuf’un kuyulara sığmayan feryadında,
Ebabil çığlıklarında
Can bulan Züleyha’nın gözleriyle
Konuş ki bileyim
Yol musun yolcu musun ömrüme

III.
Sustun Azem
Gürültülü bir gökyüzü tepemde
Yağmur bir başka inecek bu gece şehre
Öyleyse seni ,senden habersiz severken
Küllenen yüreğimin seslenişini dinle bir de

IV.
Azem…!
Dizlerinde aşkın gözlerine
Sürmeler çeken deli kız
Hep kendine mi sakladın
Düş kavuran gülüşlerini
Hep kendinden mi sakladın
Yüreğinin kelebeksi titreyişlerini
Mavi gözlerinde kuşların sapanlandığı esmer kız
Kaç kırlangıç uçurdun kuş yuvası saçlarından
Yitik gözlerinde menevişler açan esmer kız
Gök mavi miydi gözlerinden öperken
Gece , güneşe yakın mıydı
Sen yastığına sahici düşler dikerken
Bak, aşka kervanlar geçiyor geçiyor
Su beyazı yüreğinden

V.
Ateşin koynuna gönüllü giren bir aşkın itirafıdır bu
Issız harflerle özlüyorum seni Azem
Sabrın eşiğinde çatlıyor
Su sızdırıyor ruhum
Yoktun, yağmuru iki kere sevdim ben
Yağmurlar ki Azem
Gözyaşlarını saklamak için var bu şehirde
Bir de kendiliğinden
Yaşadığın yerlerdeki yağmurları kıskandım
İkimize yağmıyor diye

VI.
Bilir misin Azem
Dualı bir tespih gibi çekiyorum
Adının yakıp geçtiği nefesimi
Sustuklarından öğrendim Azem
‘’Meğer
Aşk,maşuğu beklemezmiş
Aşk gerçek ise eğer
Vuslatı ahirete bırakmaya değermiş’’
Öyleyse Azem
Baharı bekleyen papatyalar gibi
Üç mevsim değil
Ne kadar lazımsa
O kadar bekleyeceğim seni

Yadigar ÜNVER
www.kafiye.net


Tarih 15 Tem 2013 Kategori: Dilek OKTAV

Gelişimin İlke ve Dönemleri

Gelişimin İlke ve Dönemleri

Çocuğun gelişimi incelendiğinde çok hoş sürprizlerle karşılaşırız.  Yetenekleri
ve davranış biçimleri hemen gözümüze çarpar. Gelişimin yönü yani nereye doğru akıyor ve hızı ne durumda bunları kolaylıkla saptayabiliriz. Bir de çocuklarda ortak eğilimlerin bulunduğu belli dönemler vardır bunları da bilmek çok önemlidir. Neden önemlidir? Çocuk eğitiminde izlenecek yolu apaçık belirler. 3-4 yaş çocuklarına okuma yazma öğretmeye çabalamak çok zordur, çünkü belli bir olgunluk döneminden geçmesi şarttır. Buna karşılık araştırmalar şunu göstermiştir ki mesela yabancı dili çok az bir süre içinde konuşmaya başlar. Ayrıca beden eğitimi dalında da başarılı oldukları saptanmıştır ve becerileri kolaylıkla kaparlar.

Konuşma eğitimi de ancak 8 aydan itibaren başlar ve ilgi ile gelişme gösterir. Ağaç yaşken eğilir atasözünü asla unutmamalı çocuklarımıza eğilmeliyiz. Çocuğun gelişimi daima yakından incelenmeli takip edilmelidir. Ruhsal gelişim tek bir çizgide seyretmez, her çocuğunda kendine ait bir gelişim gösterdiğini unutmamalıyız. Zeki çocuklar süratli gelişme gösterirler. Gelişim şöyle olur bağımlı halden bağımsız konuma geçiş, benmerkezciden işbirliği yapmaya doğru bir gelişim fark edilir. Bir dönemde gösterilen özellikler sonraki dönemlerde de devam edebilir.

Gelişme dönemleri aynı üst üste konulan taşlara benzerler fakat bu taşlar eğer
yamru yumru yerleştirilecek olursa kısa süre içinde yıkılıp dengeyi altüst
eder. Alttaki taşların yerleşimi özellikle çok önemlidir sarsılmalar olsa da
denge güven altına alınmış olur. S.Freud, un yöntemiyle çocuklukta yaralayıcı
deneyler asla olmamalı çünkü böyle olumsuz deneyler olduğu takdirde ilerki
dönemlerde çok ciddi ruhsal çatışmalar olur ve bu rahatsızlıklar yaşlanana dek sürüp gider.

Seferihisar/ 15.07.2013
Dilek  OKTAV
Emekli Müzik Öğretmeni
www.kafiye.net


Tarih 15 Tem 2013 Kategori: Mücella PAKDEMİR

GİTMESEN

GİTMESEN

Kırıldın mı yârim, boynun bükülmüş
Gözlerin yaş dolmuş, kâkül dökülmüş
Yırtık mektuplardan aşkın sökülmüş
Yeminle ömrüne can adıyorum
Gitmesen, vazgeçsen, kalsan diyorum

Kapısı kapanır, söner bu ocak
Buz keser hanemde baca, dam, saçak
Kalbimi doğruyor kara bir bıçak
Biçare, vedanı seyrediyorum
Gitmesen, vazgeçsen, kalsan diyorum

Bilirdi Rabbinden her anı ecrim
Cefanın dârına çektiğin mücrim
Leylâda mahkûmum, doğmuyor fecrim
Belki de sevdama borç ödüyorum
Gitmesen, vazgeçsen, kalsan diyorum

Sanma ki nazından gönlüm uslanır
Ab-ı hayat bilir, ruhum beslenir
Dilim lâl kesilse kalbim seslenir
Ellerim yakanda ah ediyorum
Gitmesen, vazgeçsen, kalsan diyorum

Mücella Pakdemir
www.kafiye.net
3. Kitap şiirlerimden


Tarih 14 Tem 2013 Kategori: Dilek OKTAV

Çocuk Masalları

Çocuk Masalları

Çocuklar masallara bayılır çünkü masalların bir sınır çizgisi bulunmaz
bağımsızdırlar. Her şeyi değiştirme özelliği vardır, bulunulan mekanları
aşarlar. Doğaya şarkı söyletir, canlıyı öldürür, ölüyü diriltirler, bitkileri
dillendirirler ve daha neler neler…

Bundan dolayı çocuklar masalları çok severek dinlerler. Masalların en tipik
özelliği sonlarının mutlu olarak bitmesidir. Mesela iyi kalpliler hep başarılı
olmuşlardır, kötüler ise cezalarını mutlaka bulurlar. Masalların gerisindeki
ideoloji zenginlik, güçlü olmak, soylu soplu olmak ve de tabi ki güzel olmak.

Günümüzde masallara rakip olarak çizgi filmler yer almıştır ama masalların asla pabucunu dama atamamıştır. Neden masal dinleyerek büyümek çok önemli çocuğun gelecekten umutlanması için, kimlik kazanması için ve derindeki duygulara yerleşmesi için mutlaka masal anlatılması şart, masallarla büyümesi çok büyük yararlar sağlar ve unutulmaz asla.

Seferihisar/ 14.07.2013
Dilek  OKTAV
Emekli Müzik Öğretmeni
www.kafiye.net


Tarih 14 Tem 2013 Kategori: Fulya Sinem ERASLAN

Çocukluğumuz Küstü Bize

Çocukluğumuz Küstü Bize

Işığı kapattım, aldım bademi de yanıma, uzandım yatağıma düşünüyorum öyle. Zamanın ne kadar çabuk geçtiğini anlatıyordum bademe. Çocukluğum geldi aklıma. Babama olan düşkünlüğüm mesela.. Eve ne zaman geç gelse merak ederdim. Hatta ağlardım. Annem sırf ağlamayayım diye hep bir yalana inandırdı beni. ‘Ağlarsan baban bunu hisseder ve çok üzülür’derdi ve ben hemen ağlamayı keserdim. Babam geldiğinde hemen boynuna sarılırdım, sonra hemen evdekileri şikayet ederdim.

-Baba annem bugün bana kızdı,
Yada
-Baba abim bugün bana vurdu..

Babam hemen onlara hem göz kırıyor hemde vuruyordu. Tabi benim gönlüm olsun diye şakadan vuruyordu. Bunu bildiğim halde mutlu oluyordum. Galiba çocukluk bu yüzden güzeldi. . Her şeyin farkına varsınız bile mutlu olmaktan hiç vaz geçmiyorduk. Bir şey itiraf edeyim mi? Ben korktuğum zaman altıma kaçırırdım. Annemden hiç korkmazdım. Çünkü Alışmıştı kadın cağız:) Aman hepimizin hayatında bunlar olmadı mı? Ne yaramaz çocuktum ben ya..

Sabahın köründe kalkıp bizim çocukları toplayıp oyun oynardık. Yakan top,elim sende,maç yapardık ve çocukluğumuzun olmazsa olması zillere basıp kaçıyorduk. Milleti ben gaza getiriyordum. Yahu düşünün beni kalüfere bağlıyorlarmış. Okul zamanı çok tembel bir öğrenci idim. Çünkü bizim aklımızda okumak yoktu. Oyun vardı, mutlu olmak vardı. Okul sadece
zorunluluktu bizim için. Hani önemini pekte bilmiyorduk. Aslında çok zekiydim
ama hep bir korku vardı. Ya yanlış ise..ya rezil olursam? Bu düşünceler
içerisinde başarılı olamadım.

Hatırlıyorum da din hocamız sırf dua ezberlememiş dik diye sopayla elimize vurmuştu. Ben daha çocuk yaşta haksızlık ve adaletsizliği kaldıramazdım. ‘ Bana kimse vuramaz’ düşüncesi hep vardı. Okuldan kaçıp babamın yanına gidip kolundan tuttuğum gibi okula getirdim. Hatırlıyorum kaçtığım gibi Mehmet hocam hemen peşimden gelmişti. Babamı okula getirip ‘milli
eğitime gideceğim’ deyip tehdit etmiştim. Hoca Özür dilemişti:)

Hâlâ da diyorum.. ailem dahi bana hiç kimse vuramaz:) Çocuk olmak farklı bir şey. Bu yüzden ne zaman bir çocuk görsem gidip hemen severim ve kulaklarına fısıldarım..’Büyümeyin sakın’diye..

Büyüdük masumluğumuzu kaybettik. Her şeye mutlu oluşumuzu, aile bağlarını, gerçek ve menfaatsiz sevgileri kaybettik.

Ne yazdım be. Dolmuşum yine. O değil de en çok çocukken hepimiz ‘büyüdüğümüzde de her şey aynı kalacak ‘ derdik ama hiç bir şey aynı olmadı. . Hiç bir şey sevgimizi saklayamadı. Biz büyüdük
Çocukluğumuz küstü bize..
Arada uğra ama olur mu.

Aşk -! Azam
Fulya Sinem ERASLAN
www.kafiye.net


Tarih 14 Tem 2013 Kategori: Tuğba KARADEMİR

Günahkar Yazar

Günahkar Yazar

Şimdi beni bir dinleyin, 5 dakika mola.

Dün kapak fotoğraflarımdan birine “Şirkte” bulunduğuma dair bir yorum geldi. Söz şu idi : Senden gelen her mesaj vahiy gibi. Benzersiz.

Teşbihte hata olmaz diye bir atasözü vardır. Orada kapalı istiare de yok, basbaya açık. “Gibi” yazıyor. Hepsini geçtim, benzetmenin günah olmadığını bilemeyecek kadar cahil yetiştirilen arkadaşlar, derhal çıksınlar sayfadan.

Ben dini temeli elhamdülillah sağlam olan bir kız olarak yetiştirildim. Senelerce hafızlık yaptım, dine dair okumadığım kitap yok denecek kadar az. Buna karşın beni şirkle, onla bunla suçlayan arkadaşlara bir hadis-i şerifle yanıt vereyim : Bir adam din kardeşine, Ey kâfir derse, bu söz ikisinden birine döner.

Bir diğer hadis ise : Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.

Aman dikkat edin, birine şirk koştuğunu söylerken, siz şirke düşmeyin.

Ki şöyle de bir durum var, ben şirk koşuyor dahi olsam, günaha giriyor dahi olsam, yapıcı eleştiriler, öğütler yerine, dinden soğutan yıkıcı ithamlarda bulunmak çok daha kolayınıza geliyor değil mi? Çünkü her biriniz, dinini kusursuz yaşayan, mükemmel müminlersiniz. Günahınız yok, başınız secdeden kalkmıyor, bir günahkar gördüm mü direk cehennemlik ilan ediyorsunuz onu. Sanki sizmişsiniz gibi Rab! Ha’şa!  Din, bir kafire bile hakarette bulunup onun hakkına girmememeyi emrediyor. Çünkü son nefes çıkmadan Müslüman olabilir. Ve kimsenin de müminliğinden emin olunamaz. Son nefes çıkmadan “inkara düşebilir”

Umarım anlatabilmişimdir.

Başkalarının günahlarınızdan başınızı kaldırıp biraz olsun aynayı kendinize tutarsanız, cehennem o kadar da uzak değil aslında…

Bir de benim başım açık diye “Ne biçim hafızsın, günahkarsın sen” diyenler var. “Din benim, hayat benim. Sorgulamak neyine?” diyorum o arkadaşlara. Günahımdan ben mesulüm. Ahırette mizanda siz benden sorumlu değilsiniz, benim günahım sizi cehenneme atmayacak. Size ne. “Her hafız çarşaflı olacak” gibi dar görüşlü arkadaşlara daha diyecek sözüm bile yok. Ki ben “Günahsızım, Peygamberim, sütten çıkmış ak kaşığım.” diye dolanmıyorum ortalıkta. Günahımın da farkındayım, hatalarımın da. Bu sizi değil, beni ve benden mesul olan ailemi ilgilendirir. Kafanız alıyordur umarım. Her hafız cennetlik değildir mesela. Halkın gözünde “Hafızlar 30 kişiyi de cennete sokabiliyormuş” gibi yaygın bir inanç var. O hafız ilmiyle amil olup ölemedikten sonra, kendini bile cennete sokamazken, 30 kişiyi nasıl soksun be
kardeşim? Hafız ama günahtan başını kaldırmayan tonla arkadaşım var. O zaman Kur’anı ezberlemek, şiir ezberlemekten farksız oluyor işte. Orada yazan kelamı hayatına uygulayamadıktan sonra… Bana gelince, ben elimden geleni yapıyorum, yapacağım da. Namazımı kılarım, Kur’anımı okurum, Rabbimi severim. Eksiklerimi de zamanla gidereceğim. “Zeka seviyesi Einstein’la aynı olan” birkaç arkadaş çıkıp da “Yarın ölmeyeceğinin garantisi ne?” diyecektir muhtemelen. Yarın ölürsem, yarın ölürüm. Sana ne? Günahımla, sevabımla mizana ben çekilirim. Sıradan bir kulum. Anlıyor musunuz? Nefsi ve şeytanı olan sıradan bir kul. Benim amelimi, hayatımı, niyetimi, içimi Rabb’ten başkası bilmiyorsa, O’ndan başkası da yargılayamaz.

Velhasıl kelam, “ayıplı günahlı” bir sayfa olarak görüyorsanız burayı, at gözlüklerinizi de alıp çıkabilirsiniz efendim. Zira kimsenin başına silah dayayıp zorla beğendirtmiyoruz sayfayı.

Ben dinle ilgili son açıklamamı yapıyorum, mümkünse hepiniz okuyup idrak mekanizmanızı çalıştırın.

Saygılar.

-Günahkâr yazar;

Tuğba Karademir (  Mavi )
www.kafiye.net


Tarih 14 Tem 2013 Kategori: Elvan USUL

EŞİM FAKİR, İŞİM SABIR!

EŞİM FAKİR, İŞİM SABIR!

Ben seni gönlümle sevdim yârim
Boşalıp, dolan ceplerimle değil,
Ben seni gönlümle gördüm yârim,
Ağlayıp, gülen gözlerimle değil.

Seni seviyorum, benimle evlenir misin? Diyen biri çıksa karşımıza ne deriz? Eğer biz de onu seviyorsak; biraz daha düşünmek için zaman ister ya da kabul ederiz değil mi?

Erkek tarafından evlenme teklifi aldık. Kabul ettik ve geleneklerimize, adetlerimize uygun bir düğün dernek kuruldu, evlendik. Mutluyuz.

Evlenme teklifi erkeklerden geldiği için mi yoksa biz bayanların tabiatından mıdır nedir; aklımıza ne gelirse isteriz ondan. Hem de düşünmeden, hem de umarsızca. Bazen unuturuz onunla bir bütün olduğumuzu, unuturuz evliliğin karşılıklı paylaşım olduğunu.

Eşlerimiz, ellerinden geleni, imkânları ölçüsünde yapmaya çalıştıkça hep daha fazlasını isteriz. Tamahkâr gözlerimiz hiçbir zaman doyum nedir bilmez. Çiçekçiler sayemizde para kazanırlar. Hele bir unutulsun özel günlerimiz, kızılca kıyameti koparırız evvel Allah. Hiç düşünmeyiz; eşim, bugün ne yaşadı acep, cebinde parası var mıydı, işleri yolunda mıydı, diye. Umurumuzda mı, bizimle evlenmek isteyen biri, evlenince her istediğimizi yapmak zorundaydı, öyle değil mi?

Hani sevgi sözlerimiz, hani aşk yeminlerimiz! Nikâhta mı bıraktık onları. Neden her şeyi erkeklerimizden bekleriz ki, neden hediyelerle şımartılıp, aşk nağmeleriyle övülmek isteriz ki? Sevgi dediğimiz duygu illaki bunları mı gerektirir? Hatta kimimiz vardır ki, daha da ileri gidip, eşinden çeşit çeşit mal, mülk istemeye kalkmaz mı? İmkânı olsa beyler, zaten gerekeni yapacaktır. Ama cebinde bir günlük nafaka parası bulunan eşimizi de olmadık isteklerle boğmanın, onu, içinden çıkmayacağı sözlerle hırpalamanın ne manası var ki? Biraz durup düşünelim hanımlar, olanı anlamaya çalışalım.

Severek evlendik. Birbirimizle her şeyi paylaşmaya hazır olduğumuzu kendimize ve eşimize inandırdık. Sonra isteklerimizi sıralamaya başladık. Eşimiz olabildiğince karşılamaya çalışsa da isteklerimizin ardı arkası kesilmek bilmedi. Cebinde bir ekmek parası bile olup olmadığını bilmediğimiz ya da bilerek inadına isteklerde bulunduğumuz eşimiz, ne yapsın? Hırsızlık mı yapacak bizim isteklerimizi karşılamak için, kiralık katil mi olsun, kaçak mal mı satsın, ne yapsın? Biraz, sadece biraz onları anlamaya çalışsak. Onların da bir gururu olduğunu, onların da her isteğimizi karşılamak için uğraş verdiklerini göremiyor muyuz? Fakirlik denen sabır ölçeğinin tellerinden birlikte kurtulmaya çalışmak varken, neden inatla o tellere bir tel daha ekleyip kendimizi, eşimizi ve evliliğimizi tehlikeye sokuyoruz ki?

Az bir çorba ya da katıksız ekmek de yesek, sevdiğimiz insanın yüzündeki o gülümsemeyi görebilmek için katlanmaya değmez mi? Zaten sevgi de bu değil mi? Kebap, börek de yesek, yazlıklar, villalar da alsak, sahil sahil gezip tatil de yapsak, en lüks restoranlara seçkin misafirler davet de etsek; eşimizle huzurla, göz göze, diz dize yediğimiz bir baş soğanla ekmeğin tadını bulabilir miyiz sizce? O halde evliliği çekilmez hale getirmek yerine; biraz sabırla, biraz özveriyle, biraz, anlayışla, hepsinden önemlisi biraz daha fazla sevgiyle zorlukları göğüsleyip, güneşin doğuşunu eşimizle birlikte izlemek daha güzel olmaz mı? “Ben eşimi seviyorum” diyen hanımlar, eşinizi gerçekten sevdiğinizi, onu anlayarak ona ispat edin. Zira hiçbir erkek, kendine eş olmuş bir bayanı üzmek için evlenmemiştir. Hakikaten onu mutlu edeceğine inandığı için evlenmiştir ve elinden geleni fazlasıyla yapmaya da hazırdır. Yeter ki güler yüzümüzü ve hayır duamızı eksik etmeyelim onlardan.

Elvin ELVİNCE
Eylül 2007
www.kafiye.net


Tarih 14 Tem 2013 Kategori: Bilgehan EMİRŞANOĞLU

AĞLAMA ANAM

AĞLAMA  ANAM

Ben doğunca, anam mutluluktan gülmüş.
Ben, bu âleme niye geldim diye, ağlamışım.
Çıplak bedenimi yıkamışlar
Anamın kucağına bırakmışlar.

O gün, bana bu güzel duyguları, Tanrı vermiş.
Yaşım, yolun yarısına erdi, ben hala yazıyorum.
Kalemimin kara yazısı bitmedi, ne zaman biter?
Çıplak bedenim, gassalın eline vardığı gün bitecek.

İşte! O gün şiirlerim, şiirimi okuyanlar ağlayacak.
Semadan, ruhum onlara bakacak, sevdiğimi de arayacak.
O vefasız çıkmış, öldüğümü duysa, ağlasa ne olacak?
Ben ölmüşüm, kara toprağa gidiyorum, bundan ötesi var mı?

Var mı? Başka son durak, bu aşkı unutturacak?
İşte! Bu sevdam ancak, kara makber de bitecek.
En çok, sevdiğim şiirimi mezar taşıma yazın, herkes okusun.
Ağlama anam ağlama, doğduğum gün güldüğün gibi, gülerek uğurla!

Kaybettiğim huzuru, öldüğüm gün, Tanrının huzurunda bulacağım.
Ben çok mutlu bir ölü olacağım, bedenim ölse de, ruhum yaşayacak.
Bana ne mutlu ki; hayırsız insan, hayırsız evlat diye, söyletmedim.
Ağlama anam ağlama, her canlı, ölümü tadacak, bir (Fatiha) oku yeter

Bilgehan EMİRŞANOĞLU
www.kafiye.net