Günahkar Yazar

Şimdi beni bir dinleyin, 5 dakika mola.

Dün kapak fotoğraflarımdan birine “Şirkte” bulunduğuma dair bir yorum geldi. Söz şu idi : Senden gelen her mesaj vahiy gibi. Benzersiz.

Teşbihte hata olmaz diye bir atasözü vardır. Orada kapalı istiare de yok, basbaya açık. “Gibi” yazıyor. Hepsini geçtim, benzetmenin günah olmadığını bilemeyecek kadar cahil yetiştirilen arkadaşlar, derhal çıksınlar sayfadan.

Ben dini temeli elhamdülillah sağlam olan bir kız olarak yetiştirildim. Senelerce hafızlık yaptım, dine dair okumadığım kitap yok denecek kadar az. Buna karşın beni şirkle, onla bunla suçlayan arkadaşlara bir hadis-i şerifle yanıt vereyim : Bir adam din kardeşine, Ey kâfir derse, bu söz ikisinden birine döner.

Bir diğer hadis ise : Mümine kâfir diyenin, kendisi kâfir olur.

Aman dikkat edin, birine şirk koştuğunu söylerken, siz şirke düşmeyin.

Ki şöyle de bir durum var, ben şirk koşuyor dahi olsam, günaha giriyor dahi olsam, yapıcı eleştiriler, öğütler yerine, dinden soğutan yıkıcı ithamlarda bulunmak çok daha kolayınıza geliyor değil mi? Çünkü her biriniz, dinini kusursuz yaşayan, mükemmel müminlersiniz. Günahınız yok, başınız secdeden kalkmıyor, bir günahkar gördüm mü direk cehennemlik ilan ediyorsunuz onu. Sanki sizmişsiniz gibi Rab! Ha’şa!  Din, bir kafire bile hakarette bulunup onun hakkına girmememeyi emrediyor. Çünkü son nefes çıkmadan Müslüman olabilir. Ve kimsenin de müminliğinden emin olunamaz. Son nefes çıkmadan “inkara düşebilir”

Umarım anlatabilmişimdir.

Başkalarının günahlarınızdan başınızı kaldırıp biraz olsun aynayı kendinize tutarsanız, cehennem o kadar da uzak değil aslında…

Bir de benim başım açık diye “Ne biçim hafızsın, günahkarsın sen” diyenler var. “Din benim, hayat benim. Sorgulamak neyine?” diyorum o arkadaşlara. Günahımdan ben mesulüm. Ahırette mizanda siz benden sorumlu değilsiniz, benim günahım sizi cehenneme atmayacak. Size ne. “Her hafız çarşaflı olacak” gibi dar görüşlü arkadaşlara daha diyecek sözüm bile yok. Ki ben “Günahsızım, Peygamberim, sütten çıkmış ak kaşığım.” diye dolanmıyorum ortalıkta. Günahımın da farkındayım, hatalarımın da. Bu sizi değil, beni ve benden mesul olan ailemi ilgilendirir. Kafanız alıyordur umarım. Her hafız cennetlik değildir mesela. Halkın gözünde “Hafızlar 30 kişiyi de cennete sokabiliyormuş” gibi yaygın bir inanç var. O hafız ilmiyle amil olup ölemedikten sonra, kendini bile cennete sokamazken, 30 kişiyi nasıl soksun be
kardeşim? Hafız ama günahtan başını kaldırmayan tonla arkadaşım var. O zaman Kur’anı ezberlemek, şiir ezberlemekten farksız oluyor işte. Orada yazan kelamı hayatına uygulayamadıktan sonra… Bana gelince, ben elimden geleni yapıyorum, yapacağım da. Namazımı kılarım, Kur’anımı okurum, Rabbimi severim. Eksiklerimi de zamanla gidereceğim. “Zeka seviyesi Einstein’la aynı olan” birkaç arkadaş çıkıp da “Yarın ölmeyeceğinin garantisi ne?” diyecektir muhtemelen. Yarın ölürsem, yarın ölürüm. Sana ne? Günahımla, sevabımla mizana ben çekilirim. Sıradan bir kulum. Anlıyor musunuz? Nefsi ve şeytanı olan sıradan bir kul. Benim amelimi, hayatımı, niyetimi, içimi Rabb’ten başkası bilmiyorsa, O’ndan başkası da yargılayamaz.

Velhasıl kelam, “ayıplı günahlı” bir sayfa olarak görüyorsanız burayı, at gözlüklerinizi de alıp çıkabilirsiniz efendim. Zira kimsenin başına silah dayayıp zorla beğendirtmiyoruz sayfayı.

Ben dinle ilgili son açıklamamı yapıyorum, mümkünse hepiniz okuyup idrak mekanizmanızı çalıştırın.

Saygılar.

-Günahkâr yazar;

Tuğba Karademir (  Mavi )
www.kafiye.net