Kategoriler

Arşivler


Tarih 20 Eki 2013 Kategori: Saffet ÇAKIR

HOR GÖRME SAKIN!

HOR GÖRME SAKIN!

Gizlidir her zerrede bin sırrı hakkın
Çöz hücre hücre, bak ki neler var!
Garipse bir kimse hor görme sakın! …
Defineye malik virâneler var!

İnsan ki hapsinde gizli gözlerin
Şifreleri gizlidir ulvi sözlerin
İçinde bir insan eski elbiselerin
Bilinmez nur kalpli divaneler var.

Sahipsizlerin sahibi tek yarı Allah
Bir çula bürünenin tek varı Allah
Yüreğinde bir ateş ki tek harı Allah
Kanatları tutuşan mestaneler var.

İnsan her şeyi nefsle ölçmeye kalkar
Çekemez bu yükü bu bozuk kantar.
Her hazan sonunda saklanır bahar
Eğilde bak gözlerime daha neler var!

Saffet Çakır
www.kafiye.net


Tarih 20 Eki 2013 Kategori: Nezahat KAYA

DÖNEMEÇ

DÖNEMEÇ

Dahili ve harici istisna niye gerek
Zimmetlenmiş ömürde öze bakiye gerek

Var mıdır içimizde Rabb’iyle söyleşirken
El açtığı divana yolu geçmez ayadan?
Ya da, titrek diliyle biçare meleşirken;
Göğsü, fikrine ayan, yaş akıtmaz hayadan?

Davet güzergâhında takatsiz kalana dek
Sabrı gönüldaş eder iki soluk arası
Ufkun dönemecine bir selam salana dek
Dönmemeye yeminli aczin değil sırası

Ya, şu duvarsız dünya ihtarı üzerinde
Palazlanıp söylenir ’ gelişin, dönüşü var’
Daha sarılmak gelmez yel savurur serinde
Denilir’ kaygılanma, haddinin sönüşü var’

Asuman merağından taşkın yağıp, açarken
Bereket rahmetiyle hafifletir etrafı
Yükünden ağırlaşan cüssenin yeri  darken;
Cüsseye darlık veren cepkenin geçmez lafı

Beride toprak suskun, çağırır usul usul
Sevkiyat yarışında sinesi dünden çatlak
Hicabı yer’yüzünde,emekleyen gezgin kul
Bahtıyla övüneni düşürür tepetaklak

İstiğfar sebebiyle müstesna  niye gerek
Zimmetlenmişse ömür söze nakliye gerek.

Nezahat YILDIZ KAYA
www.kafiye.net


Tarih 20 Eki 2013 Kategori: Safiye SAMYELİ

UMUDUNU KAYBETMEYEN BİR ADAM

UMUDUNU KAYBETMEYEN BİR ADAM

Yarım asır devirmiş dünya denen bu handa
Vefa denen duyguyu göremeyen bir adam
Yolu düşmüş gurbete sevdikleri bir yanda
Sefa denen rahatı süremeyen bir adam…

Terk eylemiş sılayı düşmüş kızgın çöllere
Hasreti cana yetmiş dönmüş solgun güllere
Derdi içinde gizli anlatamaz ellere
Sevenler ordusuna giremeyen bir adam

Ömür ambarlarında sayarken denesini
Bağrında yanan közü kül eder sinesini
Vuslatına and içmiş bekliyor senesini
Aşk bağından gülleri deremeyen bir adam

Ela gözlü dilberin bakışına vurulmuş
Umutsuz bir sevdanın otağına kurulmuş
Çok sevmiş sevilmemiş çilesinden yorulmuş
Kendisine bir yuva kuramayan bir adam

Sevdanın otağında kül olup da yandıkça
Sevdiğinin adını günde kırk kez andıkça
Uykuyu kırka bölüp kâbustan uyandıkça
Düşlerini hayıra yoramayan bir adam

Beden yorgun ruh yorgun yürek desen tekliyor
Tüketmemiş umudu sabır ile bekliyor
Takvimde ki yaprakta günü güne ekliyor
Gurbet elde hasretten duramayan bir adam

Bekle diyor hasretim gün olup geleceğim
Bir kuru ekmeğim var ikiye böleceğim
Senin ile ağlayıp seninle güleceğim
Şeytanın bacağını kıramayan bir adam

Safiye SAMYELİ
www.kafiye.net


Tarih 20 Eki 2013 Kategori: Bilgehan EMİRŞANOĞLU

Can Dedim Canımı Aldın

Can Dedim Canımı Aldın

Sitem dolu sözlerime,
Hıçkırıklarımı karıştırdım.
Ve sana olan, son sözlerimi,
Bir kağıda karalıyorum.

Oku can oku!

Seni terk etmenin vebali üstümde,
Benliğimi idam sehpasına bıraktım!
Bir gün, ecel bana dokunacak.
İşte o zaman!
Naaşım süzülürken dört kolda,
Eyvah deme!
Üzülme öldü diye, gül, gül ki;
Gülmelerinden vicdansızlığın,
Dökülsün cansız bedenime!

Günahkar beni düşünme!
Aşkın saf masumiyetinde,
Tüm onurumu kaybetmenin,
Istırabını yaşarken,
Bel ki bu gün, bel ki yarın,
Bel ki de şimdi şuracıkta,
Ruhumu teslim edeceğim.
Ve
Ruhum azapta nurlanacak.

Ölümsüzlük suyundan içemeden,
Aşkını sonsuzluğa taşıyamadan,
Bir insan göçecek, bu alemden!

Dünyayı tersine çevirsen de,
Bin kez, af dilesen de,
Bana hayat dilensen de,
Geri getirmek kolay mı sanırsın?
Gidenler geri gelmiyor!

Can dedim, canımı aldın!
Yar dedim, uçurumlardan attın!
Aşk verdim, umutsuzluğa fırlattın!
Şimdi canıma, ölüm kattın!

Aşkın için, savaştım,
Kendimi bile aştım!
Yarim diye diye,
Cihan’ı dolaştım.
Ne sana, nede hiç bir kimseye,
İçimde ki yaramı anlatamadım.
Doktorlar da çare bulamaz.

Ben savaşmaktan bitap düştüm.
Yaralıyım ve yaram kanıyor.
Bel ki de aşk için,
İlk şehit ben olacağım!

Daha ne yazayım?
Daha ne ömrüm kaldı ki;
Daha nice sözler var da,
Anlamazsın sen can anlamazsın!

Benim gibi, bir gün, aşka tutsak olursan,
İşte o zaman anlarsın!
Son nefesimde bile, ben seni seveceğim can!
Lakin asla bir daha, sana dönmeyeceğim!
İçimi yakan gözlerine bakmayacağım.
Bedenimi üşüten sözlerine kanmayacağım.

Vücut iklimin senin rüzgarında,
Felaket girdabında, değişime uğradı.
Yaşlandım, yoruldum, yittim be can yittim.
Aynalara küsüp, bakmaz oldum.

Söyle! … Şimdi kaybettiğim benliğimi,
Bana geri kim verecek?
Ne kadar adres değiştirsem de,
Tüm adresler sende son buluyor ya!
Can! Seni bana kim unutturacak?

Çözemediğim senli bulmacada,
Aklımı kaybedeceğim.
Gizlendiğim köşelerde, her karanlıkta,
Aydınlığımı mı kovacağım?

Söyle! Can bir çare söyle!

Masal yazsam bile,
Seni, bizi anlatamam.
En iyisi, sitemde yanmış,
Bembeyaz kağıdıma dökülen,
Yanık kokan, kelamlarda,
Son noktayı koymak!

Seni terk ediyorum.
Ve ölümden de zor olan,
Sensizliğe demir atıyorum.

Ben sana, bu dünya da doyamadım, can!
Sanma ki benden vazgeçti de beni unutacak.
İki Cihan’da da asla seni unutmayacağım.
Araf’ta bile bil ki seni bekleyeceğim.

Evet, noktanın zamanı geldi.
Melankoli halime nokta…

BİLGEHAN EMİRŞANOĞLU
www.kafiye.net


Tarih 20 Eki 2013 Kategori: Rabia Saylam TAŞDEMİR

KAYBOLAN GÜVENLER

KAYBOLAN GÜVENLER

Sönmüş kalbimde ışık geceme gün doğmuyor
Kutuptaki buz gibi bedene doluyorum
Karanlığın ardından seher vakti olmuyor
Kâbusların içinde şaşırıp kalıyorum …

Ağrı dağımı oldum hiç gitmiyor dumanım
Kırık dökük umudum dinmez ahım emanım
Ömrümde takvim gibi bir bir biter zamanım
Gözlerim uzaklarda maziye dalıyorum

Güz gülleri misali boyun eğmiş dallarım
Sanki sam yeli değmiş neden açmaz güllerim
Çığ mı düşmüş önüne hep kapalı yollarım
Tomurcuğu kuruyan gül gibi soluyorum

Şu simsiyah saçlarım neden erken ağarmış
Meğer çile çekerken başıma kar yağarmış
Derler başta çekene sonda güneş doğarmış
Hiç güneşim doğmadı saçlarım yoluyorum

Çabayla geçti ömür darbe vurdu sevenler
Rabia da derimki nerde beni övenler
Kaybolmuş canda benlik hasta olmuş güvenler
Dostlarımı bilmeden çaresiz ölüyorum

RABİA .SAYLAM. TAŞDEMİR 10/08/2013
www.kafiye.net


Tarih 20 Eki 2013 Kategori: Esra DEREL

GEDA

GEDA

Daim anlatır kalem, gözde çağlarken dîde
Bir mücevherdi aşkım öyle eşsiz  nadide
Ezildi senin için en çiğnenmez kaide

Sen sevdanın gülünü dermeden giden yolcu;
Yetmez kalpteki aşka benim diyenin gücü.

Aşk nasıl bir yangın ki birden içinde kaldım;
Eşi yok bir sevdayla yüreğine kök saldım.
Kaç kere dizlerinde uyuyup düşe daldım

Gece hayallerdeydi gündüzse gözyaşımda
Ölsem de bu aşk benim yazar mezar taşımda.

Bütün yollar karanlık, hiç birine düşemem;
Kül dökülmüş közlere tekrar tekrar eşemem.
Kabuk bağlar nasılsa bu yarayı deşemem

Kör geceler ağladı, gönül ardında nalan,
Hep gözyaşı hep elem sadece bana kalan.

Arama sorma dedim ne de bir selam gönder;
Aşkı uğruna ölen hem şehittir hem önder.
Gel git yaşayamam ben demiştim bu aşk ender

Sen bu son yalan ile beni çarmıha gerdin
’Sevdim’ diye en iyi yalanı sen söylerdin..

Gönül bahçem çiçekti nerde al sarı gülüm?
Her dalda ötüp seni sayıklardı bülbülüm.
Kim yakmış bu ateşi artık bir avuç külüm

O gözlere kurbandım akmasın yaşı sakın
Bir garibim nasılsa beni bana bırakın..

Ne sesi ne sözüyle, bana naz edenim yok;
Yaşamayı istemem artık bir nedenim yok.
Kapalı gönül kapım, hiç gelip gidenim yok

Ben bu canı uğruna ederken artık feda
Vazgeçmeden bekledi, kapında garip geda

ESRA DEREL
www.kafiye.net

 


Tarih 20 Eki 2013 Kategori: Afet İnce KIRAT

ELEĞİMSAĞMA

ELEĞİMSAĞMA

Aman ha güneş anne sakın küsme darılma
Gök siniden bereket dökülüyor diyerek
Kapkara bulutların arkasından sarılma…
Pamukların gözyaşı sökülüyor diyerek.
Altından geçeceğiz çıktı eleğim sağma
Ne olur emir verme; Dur akma yere yağma!

Damlacıklar rengini bizlere aksettirsin
Seni sarı zanneden gün gelir ki utanır
Mavi yeşil kırmızı lacivert mor getirsin
An geçtikçe insanlar dünyayı kara sanır.
Altından geçeceğiz çıktı eleğim sağma
Kaybolur mu acaba haksızlık ölüm yağma?

Şemsiyeler kapansın görelim gökyüzünü
Mutluluk dağıtılsın şifa bulsun hastalar
Yedi rengin kapatsın kötülerin gözünü
Rüzgâr da eşlik eder sana şarkılar çalar.
Altından geçeceğiz çıktı eleğim sağma
Ne olur emir verme; Dur akma yere yağma!

Ahmakıslatan deme getirmeli barışı
Tüfekleri paslansın toprağa girsin savaş
Tebessümlerle dolsun vatanın her karışı
Vicdan merhamet dolsun dünyamız yavaş yavaş.
Altından geçeceğiz çıktı eleğim sağma
Kaybolur mu acaba haksızlık ölüm yağma?

Afet Kırat
www.kafiye.net


Tarih 20 Eki 2013 Kategori: Safiye SAMYELİ

O ADAMI VURACAĞIM

Değerli kardeşim Adem Çoban’ın O Kadını Vuracağım,Adlı  şiirine naziredir

O ADAMI VURACAĞIM

Aylar var ki yana yana …
Çok ağladım kana kana
Dur demeyin sakın bana
O adamı vuracağım

Nedenini hiç sormayın
Sakın karşımda durmayın
Boşuna çene yormayın
O adamı vuracağım

Yüreğimi boşa yakan
Ahşaptan evimi yıkan
Günlerdir canımı sıkan
O adamı vuracağım

İblisin sözüne uyan
Gülperi’mi yetim koyan
Ruhumu bedenden soyan
O adamı vuracağım

Göz yaşımı nehir eden
Aşkımız zehir eden
Beni viran şehir eden
O adamı vuracağım

Kuş olup da uçsa bile
Gurbet ile göçse bile
Ta Fizan’a kaçsa bile
O adamı vuracağım

Sorgu sual sorsalar da
Kara kalem kırsalar da
Dar ağacı kursalar da
O adamı vuracağım

Safiye SAMYELİ
www.kafiye.net


Tarih 19 Eki 2013 Kategori: Selami ARI

Yıldız Gözlüm Neredesin?

Yıldız Gözlüm Neredesin?

Semaları tarıyorum,
Gece gündüz arıyorum,
Uçan kuştan soruyorum,
Yıldız gözlüm neredesin?

Kuşlar gibi uçup gittin,
Gözümdeyken nasıl yittin?
Sanma uzaklaşıp bittin!
Yıldız gözlüm neredesin?

Çiçeklerin bende kaldı,
Özlemlerin derde saldı,
Hangi rüzgâr benden aldı?
Yıldız gözlüm neredesin?

Harkani haber bekliyor,
Gününe günler ekliyor,
Çocuk gibi emekliyor,
Yıldız gözlüm neredesin?

Selami Arı
www.kafiye.net


Tarih 19 Eki 2013 Kategori: Onur BİLGE

NASIL ÖZLEDİM SENİ, NASIL!..

NASIL ÖZLEDİM SENİ, NASIL!..

Bu benim eski yalnızlığım… Yeni değil. Seninleyken de böyleydim. İçimin yalnızlığında… O zamanlar aşk vardı, sen vardın… Şimdi yalnız yapraklar kaldı senden.

Aşk ve yaprak… Yalnızlık iki zaman dilimine ayrıldı artık. Öncesinde aşk vardı. Şimdi sadece yaprak…

Sensizliğe katlanmak çok zor ama bu ağıt yüklü günler her şeye rağmen yaşanacak. Gümüş yeleli atlar gibi geçip gitmekte zaman ve biz sirkler gibiyiz. Oradan oraya geçmekte, konmakta göçmekte, sürüklenip durmakta… İnsan, iki kapılı bir handa… Dünya, bir süreliğine konaklanan yer. İnsan, bu mekânda, sirk gibi bugün var yarın yok. Dünya hayatı, bir oyun, bir eğlenceden ibaret…

Aşkımız… Luna park eğlencesi, sevinç, mutluluk… Sirk gösterisi gibi heyecanlı ve ilginç… Aşkımız tek ayaklı kaldı. Yerlerde… Sürünmekte…

Hayat, yüzünü objelere dönüp koşarcasına yol almakta… Hengâme içinde geçip gitmekte… Yaşananlar, gösteriler gibi… Kâh seyirci olarak hayatı locadan seyretmekteyiz kâh akrobasi yapmakta… Dünya hayatı sirke benzemekte… Eğlendirmekte, heyecanlandırmakta, üzmekte… Bir takım riskler almak zorunda insan… Sürüklenip gitmekte…

Doğum, ölümü içinde gizlemekte… Eninde sonunda kabullenilmekte…

Geride bıraktığın her eşya, bir zamanlar sık sık bakıştığın nesnelerdi. Bütün eşyalara aksin düşmüş. Neye baksam, ondasın sanki. Her yere, her şeye yüzün nakşedilmiş sanki. Ne zamandır bakamadığın halde sen hâlâ onlardan ışıl ışıl yansımaktasın.

Biliyor musun? Sen gideli buralarda her şey değişti. O objeler bile değişti sanki. Eşyalar başkalaştı, odalar şekil değiştirdi, evin içinin görüntüsü bulandı. Çevreyi algılamakta güçlük çekiyorum. Gözyaşlarımla bakışım buğulandı. Ne varsa bulanık, hatlar belirsiz, nesneler birbirine karışmakta…

Altın/ova nasıl da kurak artık! Çorak, taşlık bir yere, çöle dönüştü. Odalar içlerine kapandı. Sofalar, bize ait değilmiş de birisinden ödünç alınmış gibi duruyor. Yüklük, kap kacak, ne varsa öyle… Öyle suskun, öyle mahzunlar ki! Nicedir surat asıp duruyorlar. Buralarda ne ve kim varsa, metanetle acıya katlanmaya çalışıyor. Yine de bir umut taşıyor gibiler. Sanki dönüp gelecek geliverecekmişsin gibi… Ağırbaşlı bir halde seni bekler vaziyette… Aylak aylak dolaşıyor gibi… Bekler gibi seni…

Haydi dön, gel! O nesneler aksettirmesin artık yüzünü! Sen geç onların yerine! Bütün eşyalar yüzünü aksettirmekten vazgeçsin artık! Gel ve daima burada ol bundan böyle! Hiç değilse yaşadığım sürece…

Ben, her akşamüstü böyleyim. Gölgeler inmeye başladı mı düşersin aklıma. Kat kat kararmakta olan geceler boyu seni düşünürüm. Karanlıklardan bakarım sana… Sana ve geçen günlere… Nasıl ararım seni, tenini… Fakat ne yazık ki artık bedenen görmem imkânsız! Varlığın, her fani varlık gibi ömrünü tamamlamış durumda. Kurumuş, parçalanmış, toz olup dağılmış vaziyette…

Her şey eninde sonunda toprak olmaya mahkûm. Sen de yeşil ekinler gibiydin. Sonra kurudun. Hasat zamanı, acımasız bir orakla parçalandın, toz olup savruldun gittin. Topraklara belendin. Şimdi, mezarında yeşermekte olan bitkilere karışmış durumdasın. Üstünde biten otlarda arıyorum seni. Ancak yapraklardan bakmaktasın bana… Ne yazık ki sadece çiçeklerden gülümsemektesin.

Nasıl özledim seni, nasıl!..

Nerdesin?

***

Onur BİLGE
www.kafiye.net