Kategoriler

Arşivler


Tarih 20 Eyl 2014 Kategori: Elvan USUL

BİR UMUT


BİR UMUT
En karanlık gecelerin içinde bile parlayan yıldızlar varsa, en büyük sıkıntıların içinde de yıldızlar kadar çok umudunuz olmalıdır. Umudunuz ne kadar çok olursa o karanlıklar da o kadar hafifler. Para, aile, kişisel, iş, hastalık… Adı her ne olursa olsun sıkıntınızın, mutlaka içinde bir yerlerinde umudunuz olmalı.

Ödeyemeyeceğiniz kadar çok borcunuz mu var, hastalıklar yakanızı bırakmıyor mu, aile içinde çatışmalardan daraldınız mı, iş stresinden kurtulamıyor musunuz, insanlar içinde kendinizi yalnız mı hissediyorsunuz? “Dipteyim artık ben iflah olmam” diye mi düşünüyorsunuz? O halde söylenebilecek tek bir söz var. Sizin umudunuz yara almış.
Sıkıntınızdan arınmanız için ilk yapmanız gerekenin, umudunuzu yeniden hayata döndürmek olduğunu unutmayınız. “İnsan umutla yaşar” sözü pek de yabana atılacak bir söz değildir. Pek çok uzman doktorun kanserli bir hastanın yüksek moral gücü ve umutla hayata bağlanması nedeniyle tedaviye tam cevap verdiğini söylediğini biliyoruz. Ölüme bile çelme taktıran umut, sizin içinizde bulunduğunuz sıkıntıdan mı arındıramayacak.

“Pozitif düşünün ki, hayatınız pozitif olsun” diyen bilim adamları, kanıtlanmış bilgi ile çıkmışlar karşımıza. O halde, umudunuzu yeniden canlandırmanın ve hep canlı tutup her türlü sıkıntı, musibet ve beladan kurtulmanın zamanı gelmedi mi?

Sadece bir umut!

Sizin, bizim canlı veya ölmüşlerimizin tek ihtiyacı olan şey umut!

Dünyada rahat bir nefes alacağınız günlerin geleceğine umut edin, her daim pozitif düşünün ve sonunda göreceksiniz ki her türlü olumsuzluklar mazide yerini alacak. Çünkü umut, insanı harekete geçiren, doğru düşünmesini sağlayan bir güçtür. Umut ile hareket ettikçe problemler çorap söküğü gibi çözülüp gidecektir.


Sadece bir umut!

Umudunuzu hiçbir zaman kaybetmemeniz dileklerimle!

Elvan USUL

Eylül 2008
Kimsenin, ama hiç kimsenin umudunuza kurşun sıkmasina izin vermeyin.
Her kurşun biraz daha sogutur hayattan insanı. Onun için sıcak tutun sozlerinizi yureginizi.

Tarih 20 Eyl 2014 Kategori: Elvan USUL

BIZ SEVDİK BE


BIZ SEVDİK BE

Biz sevdik be yarım!
Ülkemin kurşun sıkılmış yollarında,
Yuregimizden çıkardığımız mermileri,
Namlunun ucuna sürmeyi sevdik.
Kamufle edilmiş adi alış-verişlerin,
Kara toprak terazisi olmayı sevdik,
Toprağa yakın duran başımızla.

Biz sevdik be yarım!
Gök mavi kalsın diye boyadık taşları,
Elimizde biriktirdiğimiz hain kanıyla.
Üstümüze sıçramasın diye sakladık evlatlarımızı,
Evlatlarımızdan olma pahasına…
Bir arada tutmak içindi ay ile yıldızı,
Kimlik kimlik ayrılmalarımız;
Ismimizi unutmak pahasına.
Bir gecede ateşe verip tüm tebessumleri,
Soğuk duvarları çizdik sonra yüzümüze.
Hapsolmuş gençliğimizi tutuklamak pahasına.

Bilmedi kimse kim olduğumuzu,
Kim olmadık ki yar biz bu cihanda.
Dost bile olduk postunu aldığımız adamla.
Düşman olup alaladık en sevdiklerimizi.
Can dediklerimize bırakıp canımızı
Cesetimizle çıkardık cemiyetten haysiyetsizleri.
Bayrak dedik, vatan dedik, millet dedik,
Konuşmayı da bildik, susmayı da öğrendik.

Biz sevdik be yarım!
Merhametin beşiginde salladık insanları.
Yıkmadık hiç sevdası yüreğinde gezeni,
Kesmedik vatan evladının o kınalı parmaklarını.
Incitmedik hic bir ceylanın tenini,
Uymadık uydurulmuş modanın modeline.

Biz sevdik be yarım!
Yarından sonrası için sevdigimiz bugünü,
Emanet ettik kızımıza, oğlumuza…

Onlar ise şimdi, paramız kadar yanımızda.

Elvan Usul
Eylül 2014
www.kafiye.net


Tarih 18 Eyl 2014 Kategori: Melek KIRICI

AY GÜNEŞE TESLİMDİ


AY GÜNEŞE TESLİMDİ

Sonbahar, Sakarya Caddesi’ni çok üşütürdü. Etrafta ağaç
olmasa bile, cadde yaprak dökerdi sanki. Her gün bu yolu yürürken, neşeli
insanlar geçerdi gözümün önünden; arabada son ses müzik, gamsız görüntüleriyle…
Tersanedeki fırın daha güzel ekmek çıkarttığından, annem
ekmeği oradan almamı istiyordu. Yolu uzatacak olsam da, geri dönüp ekmeği
almalıydım.

Aklıma neler gelmedi neler? Her adımımda nice düşünceler…

Bu sene kış iyi bastıracağa benzer. Teyzemin kızının, bu yaz
boyunun birden uzaması benim işime yarayabilirdi doğrusu. Siyah kaşe mantosu
artık O’na kısa gelebilir ve bana verebilirdi. İçim ısındı birden…

Ekmeğin kokusuyla evdeki yemeğin hayali Sakarya Caddesi’ni
ve ada yolunu hiç anlamadan bitirmeme sebep olmuştu dönerken. Zaten yürümekten
hiç yorulmazdım ki…

Mahallenin yaramaz çocuğu Mustafa, bahçe kapısının çürümeye
yüz tutmuş kapısını, eline sivri ve sert ne geçerse oyuyor, çabuk çürümesine
sebep oluyordu. Tam da suçüstü yakalamak buna denir. Bağırmadan yanına
yaklaştım, çıt çıkarmadım ve sessizce yanına oturdum. Beni görünce irkildi.
Benden en fazla beş yaş küçüktü. Yine o anlam veremediğim ukala, korkusuz
bakışı göz bebeklerimde geziniyordu.

-Neden yapıyorsun bunu Mustafa?

-Neyi?

-Kapıyı diyorum; neden oyuyorsun?

-Çok sıkışmış ve karanlık. Güneş girmeli; pencere açıyorum.

Ne diyeceğimi bilemedim. Bu defa benim gözlerim gezindi,
Mustafa’nın kamburumsu bükülmüş, köşeye sinmiş bedeninde. Verdiği cevaplarla
susturuyordu beni. Bu yüzden midir bilmem, O’na soru sormayı çok seviyordum.

Bahçenin kapısını aralamamla beraber, en sevdiğim yemek olan
taze fasulye kokusu içime işledi. Annem bahçede kendi yetiştirir, bizlere taze
sebze yedirmeyi severdi. Hem de evin geçiminde babama destek de olurdu. Hüsniye
teyzeyle annemin sesi, bahçenin arka tarafından geliyordu. Bayılırlardı ikisi
de dut ağacının altına kilim atıp sohbet etmeye. Hatta onları, çok defa beş taş
oynarken ve çocuklar gibi kavga ederlerken bile yakalamıştım. Arkadaşlıklarını
çok seviyordum. Koşarak ikisinin de yanaklarından öptüm. Benim için
topladıkları incir dolu tası uzattı annem.

-Taze taze ye kızım; ama önce yemek, sonra meyve.

Allah’ım yine güzel bir gün. Evimdeyim; her şey çok güzel…

Divanın annem tarafından düzenlendiğini hemen anlardım. Her
sabah özenerek katladığım pijamalarımı bozar, kendi düzenine göre yeniden
katlardı. Aslında onun gibi katlayabiliyor olsam da, elinin değmesi beni mutlu
ederdi. Evin bahçeye en güzel açılan penceresinin dibindeydi divanım. Çok odalı
değildi evimiz. Divan ve çalışma masamın dip dibe sığdığı bu sonradan kurma
odamı saymazsak, iki oda ve dar bir mutfaktan ibaretti. Bahçe ise büyük ve
verimliydi. Bir bölümde sebzeler, her geçen gün yeni ürün verirken, diğer
tarafta ise çiçeklerin çeşitliliği huzur veriyordu. Ev babama dedemden kalmış.
Bize de yetiyordu işte.

Hava kararmadan ders çalışmalıydım. Yemek saatine kadar
öğretmenimin verdiği tekrarları ezberlersem, diğer ödevlerimi akşama
bırakabilirdim. Akşamüstünün, bahçeden bana yansıttığı huzurla, odamda
derslerimi tekrar edip aklıma yerleştiriyor olmam hiç de zor değildi…

Hedefim ve hayallerim vardı. Okulumu birincilikle bitirip,
bu yıl açılan öğretmen okulunu kazanıp öğretmen olmak… O yıllarda kızlar okutulmazdı.
Bir an önce evlendirilip yuva sahibi olurlardı. Zamansız açan çiçekler gibi
kokularını yayamazlardı. Ben şanslıydım; babam merkezde; aklı başında, okumuş
insanlarla acentede çalışırdı. Sahile ulaşan gemilerden gelen postaların
takibini yaparken, binlerce kişiyle tanışıp, dünyada olup bitenden haberdar
olurdu. Kendimi geliştirme azmimi babama çok benzetirim bu nedenle.

Annemin babamı kapıda karşılamasıyla hiç yüzleşmek
istemezdim. Bu yüzden de, babam kapıyı çaldığında onları rahatsız etmezdim; ta
ki annem, “Hadi kızım, baban geldi, masayı hazırlayalım.” diye seslenene kadar…
Babamı öperken, yanağını dudağıma yaklaştırması hoşuma giderdi. Her zaman
tıraşlı yanakları mis gibi kolonya kokardı. Masamızda üç tabakla açılan
serviste, ağız tadıyla yemek yerdik hep. Bunun adı huzurdu bana göre…

1. BÖLÜM SONU….
DEVAM EDECEK…

Melek KIRICI
www.kafiye.net


Tarih 18 Eyl 2014 Kategori: Yalçın SEVİM

İki Kişi Arasındaki Sevginin Anlamı


İki Kişi Arasındaki Sevginin Anlamı

Sevgi, insanın karşısındaki kişiye değer vererek onu ne kadar çok sevdiğini, ona saygı gösterdiğini ve hislerini, duygularını onunla paylaşmak istemesidir diyebilirim. Bana göre sevginin tanımı bu. Tabi sevginin tanımı budur ama başkasına göre diğer insanlar benim düşündüğüm gibi düşünmeyebilirler, daha farklı, daha ayrıntılı, hatta daha eğlenceli veya faklı bir şekilde görülebilir, tanımlanabilir. Kişiden kişiye göre değişebilir, göreceli bir kavram ortaya çıkmış olur…

Bazı insanlar sevgi nedir? Nasıl sevilir? Karşısındaki kişinin sevgisini, gönlünü nasıl alabilirim diye düşünüyorlar bazen. Sevgiyi karşısında bulunan kişiye nasıl ne şekilde gösterebilir orası da pek bilinemez. Sevgi nedir diye bazen insanlar birbirlerine sorarlar bazen de unuturlar sevginin ne anlama geldiğini…

Değer veriyorsa bir kişi sevdiğine, o kişi de kendisini değerli görür ve sevgilerinin kopmasına, kimsenin aralarını açmasına izin vermezler. Gönül bahçelerine, Küçük sevgi tohumcuklarından ekerler ve sevgi meyvelerinin büyüyüp gelişmesini beklerler.

Kalbine girmeyen tutkular, gerçek sevgiyi önce kalbinde hissetmez ise daha sonra kendine veya karşısındaki kişiye zarar verebilir. Onu hayal kırıklığına uğratabilir. Bir insana zorla bir şeyi sevdirmek sevginin oluşmasını engeller.

Bazen insan anlar kendisini sorguya da çekebilir,soruda sorabilir,benim gibi kafasında da soru işaretleri oluşabilir..

Der ki, artık başka çare yok,senden bana ne ümit var ne de fayda var, hiç bir şey yok, ne o eski anılar ne de yaşadığımız o güzel günler hepsi de sevgisini ve o özelliğini kaybetti.. Aramızdaki iki sevginin tadı ve anlamı kalmadı.

Bundan dolayıdır ki, Sevgini anlayacak sevgine gönül verecek, hayatı senin gibi anlayacak ve yaşamayı da senin yaşadığın gibi yaşayacak birini bulmak gerekir ama bu zamanda bu dünyada bu kadar teknolojinin üst seviyeye çıkmasıyla birlikte hani nerede o eski anılar hani o eski sevgiler diyebiliriz.

İnsanlık var mı yok mu? Hepsi yerini, kişiliğini kaybetmiş durumda… Bunun üzerine bir de insanlık ta bitmiş, sevgi, saygıda zaman içinde yerini ve gururunu kaybetmiştir.

Bizde Sevgi ve Saygımızı kaybetmeyelim!..

Sevgiye ve Saygıya özen gösterelim…

Yalçın SEVİM
17 Eylül 2014 Çarşamba
www.kafiye.net


Tarih 18 Eyl 2014 Kategori: Sema SEZER

YİNEDE VAZ GEÇEMEM SENDEN


YİNEDE VAZ GEÇEMEM SENDEN

Hep yanağımdan süzülen yaş olsanda
Sensizlik denizinde hergün boğulsamda
Geceleri hayalin kucağında avutsamda
Yinede senden vaz gecemem

Hasretin heran yalnızlığıma vursada
Özlemin beni harda yakıp kavursada
Sensizliğe dayanmak sızılı yara olsada
Yinede senden vazgeçemem

Sevdan boğazımda kördüğüm olsada
Küllenmiş umutlarıma bir alev yaksada
Sensizlik hergün yüreğime bir kurşun sıksa
Yinede senden vazgeçemem

Yüreğim umutlara hep gebe olsada
Kançanağı gözlerim uykuya hasret kalsada
Elimde kalan son resminle ağlasamda
Yinede senden vazgeçmem

Feleğin çemberinde talan olsamda
Savrulup külliyen esip yalan olsamda
Meftuni gecelerimde hazan yeli olsan da
Yinede senden vazgeçmem

SEMA SEZE
18/09/2014
www.kafiye.net


Tarih 18 Eyl 2014 Kategori: Belgin Turan SATICI

Bağımlı mısınız?

Bağımlı mısınız?

17 Eylül 2014, 16:19
Bağımlı mısınız?

Belgin TURAN

Hep bir şeylerin yarımdı. Bir şeylerin eksikti hayatında.
Kendini tamamlamak adına hep öbür yarını arardın.
Sonra bulduğun ve doğru sandığın insanlara sıkıca bağlandın.
Bulduğunu ve tamamlandığını düşündüğün şey bağımlılığa dönüşen ve seni her gün biraz daha yalnızlaştıran korkularının ta kendisiydi.
Delirten bir korkunun tutsağı olmuştun.
Üstüne titredikçe onu biraz daha kendinden soğutuyor aynı zamanda kendi gözünde ilahlaştırıyordun.
Sen üstüne titredikçe o ya fazla ilgiden bunalıp kaçıyor veya bu ilgiden şımarıp kendini Hint kumaşı sanıyordu.
Açık ve netti her şey aslında…
Görmek için bir dolu sıkıntılı süreci geçirmen, yüreğinin kanaması gerekmiyordu fakat kaybetme korkusu vardı ya işte sonunda ona yenildin.
Her türlü fedakarlığı yapmaya hazırdın.
Senden önce o geliyordu. Buna kendi açından ‘onu çok seviyorum’ olabilirdi.
İşin özü ilahlaştırdığın şeyin istediğin gibi şekillenmesi ve onu yönetme gücünün ellerine geçmesi idi belki de…
İnsan birine sınırsız ve karşılıksız böylesine verici olursa karşılığında ne bekler…
Karşılıksız sevgi dediğin şey bu şablona uyuyordu.
Sevgiye aç, bilaç yanın bir canavardan farksızdı.
Tabi ki gidenler yıllar sonra da olsa sana geri döneceklerdi.
Böyle bir köle bulamayacakları için kaçınılmaz bir sondu.
Sana döndüklerinde ise artık sen o eski sen olmayacaktın.
***
Bu duygu girdabından kurtulmanın bir yolu hatta birçok yolu vardı elbette.
Kökenine inmek gerekiyordu iç dünyanın.
Sen de ki hangi duygu, hangi his seni bu çıkmaza sokuyordu.
Korkularının gerisinde ne gizliydi seni bir başkasına bağımlı yapan.
Fazla kiloların mıydı?
Kendini çirkin mi hissediyordun?
Biri senin değersiz olduğunu mu hissettirmişti.
Ailenden göremediğin ilgi ve sevgiyi nasıl küçükken onların ilgi odağı olmaya çalışarak almaya çalışıyordun ise şimdi de aynı deneyimi yeniden yaşatıyorsun kendine.
***
Bir yanın ondan uzaklaşmak isterken diğer yanın onu sürekli kontrol altında tutmak istiyordu. Araya sınırlar koyamıyor ne kadar kopmak istesen de ondan kopamıyordum.
Ne zaman onu bırakmaya kalksan içindeki fırtınalar ve acı seni harabeye dönüştürüyor, kolunun kanadının kırıldığını düşünüyordun.
***
Kendini tüketen ilişkilerden sonunda bir destekle kurtulmayı başardın. Şimdi tek başına yetebilmenin, sağlıklı bir ilişki içinde olmanın huzurunu yaşıyorsun.
Artık drama dönüşen hayatını terk ederek yeni bir yaşama kucak açıyorsun.

Belgin TURAN
www.kafiye.net


Tarih 18 Eyl 2014 Kategori: Gülsüm Hicran ÇAÇUR

Görünmez Bağ – Gönül Dostluğu

Görünmez Bağ – Gönül Dostluğu

13 Eylül 2014, 16:14
Görünmez Bağ – Gönül Dostluğu
Gülsüm Hicran Çaçur-Şanda
Paylaşmak, güvenmek, fedakârlık, sevmek, sevilmek. İnsanı var eden olmazsa olmaz bu soyut duygularımızdır. Ne kadar güçlü kuvvetli, makam mevki sahibi zengin ve etiketli olursak olalım. İnsan ilk önce güvenmek istiyor. Alışveriş yaparken bile hiç tanımadığımız insana güven duyamazsak, o kişiye karşı güvensizlik hissedersek alışveriş yapmadan çıkar gideriz. Aldatırsa aldatsın benim çok param var, batmam ya diyemeyiz.
Güvenmek şart. O güven duygusu için insanoğlu hep arayış içinde olmuş, hep bu güven duygusunu aramıştır. Tüm dinlerin temel kuralı ilahi yaratıcımıza güvenmek. İlahi yaratıcımıza güvendiğimizde ruh rahat, beden rahat, insan rahat.
Sosyal ilişkilerde de öyle. İnsanlar birey olarak iletişim kurduğu karşısındaki bireye güvenmek istiyor. Sonra adım adım topluma güvenmeyi öğreniyoruz.
Psikolojik açıdan ele aldığımızda da aynı beklentiler çıkıyor karşımıza. Kendimize olan güvenimizi kaybedince tüm psikolojik ve bedensel rahatsızlıklar başlıyor.
Bütün bu soyut duyguların ilk şartı diyebileceğimiz güvenden sonra da sevgi geliyor. İnsanı insan yapan sevgidir. Sevmek şart. Koşulsuz şartsız beklentisiz olmalı sevgi. İletişim kurduğumuz toplumda dünyada, evrende insanları birbirlerine yakınlaştıran bağ sevgi duygusudur. Sevginin çekim gücü o kadar büyük ki… Hiç görmediğimiz ilahi yaratıcımızı bütün ruhumuzla seviyoruz.
Sevginin çekim gücü o kadar büyük ki günlerce uyumadan bebeğimizin başında ateşi düşünceye kadar uykusuz kalıyoruz.
Sevginin çekim gücü o kadar büyük ki bu vatan için gözümüzü kırpmadan sabahlara kadar dağ başında nöbet tutuyoruz
Sevginin çekim gücü o kadar büyük ki sosyal medyada hiç tanımadığınız, sizi görmemiş kişiler, paylaşımlarınızdan enerji alıp, hayata tutunmak isteyebiliyor.
Fizik kurallarında hep bir çekim vardır. Atomun içinde nötron, proton ve elektron varsa çekim gücü bunları birleştiriyorsa; soyut bir duygudan ibaret sevgi ile insanda da bu çekim gücü var demek ki.
Gönülden gönüle giden birçok ince bağın varlığına çok inandığım için Gönül dostluklarına çok önem verdim. Bu yüzden gönül dostluklarına kapım hep sonuna kadar açık kalmıştır. En kötü zamanda dahi kapamadım gönül kapımı. Yürek sert ve haksız eleştiriler karşısında bazen Mevlana gibi oluyor. Dünya gözünüz kapanıp gönül gözünüz, gönül kapınız açılabiliyor. O yüzden yaşadığımız acıları hastalıkları (bu hastalıklar amansız kanser vb. rahatsızlıklar da olabilir) kırgınlıkları ayrılıkları hiç hafife almamak gerek. Her şeye gönül gözüyle bakıyorsunuz. Bir karıncanın bile amacını hedefini emeğini anlayabiliyorsunuz.
Amansız hastalıklarımızda Hz. Eyüp peygamberin acılarını anlayabiliyor, O’nun kalbiyle diliyle dua edebiliyorsunuz.
Sevginin çekim gücü öyle bir şey ki; hasta bir dostunuz kullandığı ilacın etkisinden saatler sonra kurtulup uyandığında sizin enerjinizi sevginizi arıyorsa sizin de onun uyanıp uyanmadığını merak etmemeniz mümkün değil.
Sevginin çekim gücü sayesinde o kişiyle aranızda gönülden gönüle giden çok ince bir bağınız vardır artık.
Dualarınızda, gözyaşlarınızda sizi çeken sevginin çekim gücü burada da kendini gösterir. Şifa olmak, hastalığına umut olmak, bencil olmamak paylaşmak, duaları paylaşmak, ilahi gücün sevgisini paylaşmak insanlığınıza değer katar. Görünmez manevi mevkiinizi yükseltirsiniz.
İnsan olmaktan tat almaya güvenme duygumla başladım sevmekle sonsuzlaştırıyorum. Ölümsüz olmak belki de bu…
Gönülden gönüle oluşan sevgim bağımla, sevgimle şifa olmak…
Gülsüm Hicran Çaçur-Şanda
www.kafiye.net

Tarih 18 Eyl 2014 Kategori: Rabia Saylam TAŞDEMİR

VEDA

VEDA

Yaşadığım hayata veda edip giderken
Eşimle dostlarımda ağlayacak öz mü var
Değmezlerin uğruna ömrü heba ederken
Kadir kıymet bilmeze söylenecek söz mü var

Derimki çeken bilir bedendeki sancıyı
Söküp de atamadım içimden yabancıyı
Unutmak kolaymıdır yaşadığım acıyı
can yorgun beden yorgun taşıyacak diz mi var

Baskın gelen efkarım ruhumu pek yoruyor
Dost diye sardıklarım şakağımdan vuruyor
Kızıllaşmış kor ateş benliğimi sarıyor
Daha canım yakacak bundan sıcak köz mü var

Denize düşen mazlum yılana sarılmaz mı
Kadere küsen garip kendine darılmazmı
Başına dert gelen kul hüzünle karılmaz mı
Kapıldığım dalgayı sürükleyen hız mı var

Gözden akan yaşımı dudaklarım içiyor
Rabia nın bağrına derin yara açıyor
Öcü değilim ama herkes benden kaçıyor
Düştüğüm çıkmazları görmeyecek göz mü var

Rabia Taşdemir 14/09/2014
www.kafiye.net


Tarih 18 Eyl 2014 Kategori: Elvan USUL

ZOR OLAN YAŞAMAKTIR


ZOR OLAN YAŞAMAKTIR

Kimi zaman çoğumuzun kendi kendine sorduğu bir soru bu. Ölmek mi kolay yaşamak mı? Öyle bir dar boğaza girer ki hayat denilen nefes denizimiz, yutkunamayız. Gerek ağır sözlerin, gerek ağır yaşam şartlarının ardını hep karanlık görürüz. Gecenin içinden çıkılmaz, güneş bir daha doğmaz, bu hayat böyle çekilmez der, kahrederiz.

Kimimiz kadehlere anlatır derdini, kimimiz üfleye üfl…eye sigaradan çıkarır acıların dumanını, kimimiz dua kapısını tıklatır, kimimiz intikam peşine düşer kendini kaybeder…

Ya ümit?

Yaşanan onca çilenin, sıkıntının ardından doğacak güneşe ne oldu? Acılar, ruhumuzu bu denli yakarken, ümit suyunu nerede kuruttuk? Ölümün gerçekliğini yüzde yüz biliyorken, “her nefis ölümü tadacaktır” ayeti gün gibi ışıldarken, ümidimizi, fani dünyanın fani nimetleri ile mi kuruttuk?

Ev, araba, eşya, mal, mülk, rahat bir yaşam, tatil, eğlence, gırgır şamata için önce çileye battık, sonra da karanlıklara. Tüm bu faniliğin içinde eridik durduk yıllarca. Sabahın erken saatlerinde başlayan mücadele, ertesi günün sabahına kadar devam etti hep. Ve sonra yeni günün yeni mücadelesi. Şunu alamadım, bunu giyemedim, şuraya gidemedim, hoş sohbete katılamadım, oğlan şöyle, kız böyle, ailem beni anlamıyor serzenişleri ile huzurlu olabilecek hayatımızı faniliğin çukuruna gömdük. Bu dünyaya ve bu dünya nimetlerine o kadar çok taptık ki; kendimizi, varlık nedenimizi unuttuk. Küçücük çocukların bile gözleri hüzünle bakıyor artık.

Toplum olarak mutluluğu, mazinin pençesine kaptırdık. Dünyaya o kadar düşkün olduk ki; elde edemediğimiz her arzumuz için bir çile daha doldurduk cebimize. Çile üzerine çile, artık çileden çıkartı herkesi. Pek çoğumuzun zihninde “ölmeliyim” düşüncesi hâkim oldu. Bu mu hayat? Bu mu mutluluk? Kaçış değil midir bu? Hem fani dünyanın çilesini kendin satın al, hem de ağır gelince çek git. O kadar kolay mı? Hani mücadele, hani varlık sebebimizin neticesi, hani insan olma erdemi? Kolay olan ölmektir. Ölümü seçmek kaçmaktır. Zayıflıktır. Kaybetmektir. Evet kaybetmektir. Hem dünyayı hem de ahireti kaybetmektir.
Biz insanız. Düşüncesi, duygusu, iradesi ile özel olarak yaratılmış insanlarız. Yok, öyle kaçmak. Yok, öyle hemen pes etmek. Yok, öyle ümitten ümit kesip ölümü seçmek. Ölümün takdirini beklemek, beklerken hakikat yolunda mücadele etmektir bizim insanlığımız. Mücadelemiz, ev, araba, mal, mülk değil; huzur, saadet, birlik, düzen, doğruluk içindir.

Kimseye muhtaç olmayacak kadar nimete, kimseyi kırmayacak bir kalbe, kimsenin hakkına gasp etmeyecek bir beyine sahip olmalı insan dediğin. Ölmek, takdir i ilahidir. Lakin kendini öldürmek, bir tercihtir. Bu ise hem korkaklık, hem zayıflık hem de ahiretin karanlık yörüngesine girmektir.

Mücadelemiz, maddiyatta sınırlı kaldığı sürece, o maddenin altında canımızı veririz. Kısa bir süre sonra yok olup gidecek madde için, koca bir ömrü heba etmenin, sonsuz bir hayatı kaybetmenin bir anlamı var mı? Hayır. Hiçbir anlamı yok. İnsan dediğin, yaşamalı, yaşatmalı, varlık gayesine sarılıp hayatına huzuru, manayı katmalı. İnsan dediğin, insan gibi dimdik ayakta durmalı. Çalışmalı, mücadelesini doğru kulvarda vermeli.

İnsan dediğin, yılan gibi sürünmemeli, goril gibi yiyip içip yatmamalı, aslan gibi pençesine avını takıp tüketmemeli, akbaba gibi fırsat kollayıp leşe üşüşmemeli, tilki gibi haylazlığın kurnazlığını hesaplamamalı, ot gibi gelip saman gibi gitmemeli.
İnsan olarak doğduysak, insan gibi yaşamalı, insan gibi ölmeliyiz. Acıya, çileye inat yaşamalı, hayata, insanlara rağmen kazanmalıyız. İşte başarı budur. Ve zor olan yaşamaktır. Zoru başarmak ise yalnızca insana mahsustur. Huzurlu ve başarılı bir hayat için, mücadelenizin zafer kazanması dileklerimle…

Elvan Usul
www.kafiye.net


Tarih 16 Eyl 2014 Kategori: Nuray Çakmak

Kelebek Ömrü Sevdalar

Kelebek Ömrü Sevdalar



“Mutsuzum arayış içindeyim” diyorsun ya;
Aradığın bir gül resminde karşına çıkacak.
Gördüğün her resmi beğenerek,
Hatta nasihat babın da,
Sana şiirler bile yazdıracak.
“Şansın döndü sarışın kız, kara kız”.
Çok büyük hayaller kurup,
Öncekilerde oldugu gibi,
“Son umudum” diyeceksin.

Yetinmeyeceksin!
Arsız medcezir duyguların durulmayıp,
Denizin koylarına sığdıramadığın sevdanı,
Deryalar da yüzdürmeye çalışacaksın.
Rast gele dinlediğin her hangi bir radyoda,
Şarkılardan fal tutup,maviş maviş,
Bam telinden vurulacaksın.

Onlarla da güzel günlerin olacak.
Yüzünde kocaman gülücükler oluşacak,
Ve hatta alınlarına minik minik,
Buse konduracaksın en helalinden.
Gökkuşağının bütün renklerini arkana alıp,
Mutluluğa yelken açtığını sanacaksın.

Kelebek ömrü sevdalar da!
Payına düşenin sadece,
Kırıntılar olduğunu anladığında,
Gerçekle yüzleşeceksin.
Her geçen gün azalarak,
Ne kadar yalnız olduğunu,
Taş duvarlarla konuştuğunda,
Fark edeceksin.

Hepsinde o’nu arayacaksın!
Depresif nöbetlerin çoğaldıkça,
Uykusuz gri sabahlara uyanacaksın.
Ne kadar çok sevdiğini ,özlediğini,
Pişmalığın girdabında boğuşurken,
Çığ gibi büyüyen avazında duyacaksın.
Darağacında asılı kalacak yüreğin.

Nuray Çakmak  / 9.Ağustos.2014
www.kafiye.net