AY GÜNEŞE TESLİMDİ

Sonbahar, Sakarya Caddesi’ni çok üşütürdü. Etrafta ağaç
olmasa bile, cadde yaprak dökerdi sanki. Her gün bu yolu yürürken, neşeli
insanlar geçerdi gözümün önünden; arabada son ses müzik, gamsız görüntüleriyle…
Tersanedeki fırın daha güzel ekmek çıkarttığından, annem
ekmeği oradan almamı istiyordu. Yolu uzatacak olsam da, geri dönüp ekmeği
almalıydım.

Aklıma neler gelmedi neler? Her adımımda nice düşünceler…

Bu sene kış iyi bastıracağa benzer. Teyzemin kızının, bu yaz
boyunun birden uzaması benim işime yarayabilirdi doğrusu. Siyah kaşe mantosu
artık O’na kısa gelebilir ve bana verebilirdi. İçim ısındı birden…

Ekmeğin kokusuyla evdeki yemeğin hayali Sakarya Caddesi’ni
ve ada yolunu hiç anlamadan bitirmeme sebep olmuştu dönerken. Zaten yürümekten
hiç yorulmazdım ki…

Mahallenin yaramaz çocuğu Mustafa, bahçe kapısının çürümeye
yüz tutmuş kapısını, eline sivri ve sert ne geçerse oyuyor, çabuk çürümesine
sebep oluyordu. Tam da suçüstü yakalamak buna denir. Bağırmadan yanına
yaklaştım, çıt çıkarmadım ve sessizce yanına oturdum. Beni görünce irkildi.
Benden en fazla beş yaş küçüktü. Yine o anlam veremediğim ukala, korkusuz
bakışı göz bebeklerimde geziniyordu.

-Neden yapıyorsun bunu Mustafa?

-Neyi?

-Kapıyı diyorum; neden oyuyorsun?

-Çok sıkışmış ve karanlık. Güneş girmeli; pencere açıyorum.

Ne diyeceğimi bilemedim. Bu defa benim gözlerim gezindi,
Mustafa’nın kamburumsu bükülmüş, köşeye sinmiş bedeninde. Verdiği cevaplarla
susturuyordu beni. Bu yüzden midir bilmem, O’na soru sormayı çok seviyordum.

Bahçenin kapısını aralamamla beraber, en sevdiğim yemek olan
taze fasulye kokusu içime işledi. Annem bahçede kendi yetiştirir, bizlere taze
sebze yedirmeyi severdi. Hem de evin geçiminde babama destek de olurdu. Hüsniye
teyzeyle annemin sesi, bahçenin arka tarafından geliyordu. Bayılırlardı ikisi
de dut ağacının altına kilim atıp sohbet etmeye. Hatta onları, çok defa beş taş
oynarken ve çocuklar gibi kavga ederlerken bile yakalamıştım. Arkadaşlıklarını
çok seviyordum. Koşarak ikisinin de yanaklarından öptüm. Benim için
topladıkları incir dolu tası uzattı annem.

-Taze taze ye kızım; ama önce yemek, sonra meyve.

Allah’ım yine güzel bir gün. Evimdeyim; her şey çok güzel…

Divanın annem tarafından düzenlendiğini hemen anlardım. Her
sabah özenerek katladığım pijamalarımı bozar, kendi düzenine göre yeniden
katlardı. Aslında onun gibi katlayabiliyor olsam da, elinin değmesi beni mutlu
ederdi. Evin bahçeye en güzel açılan penceresinin dibindeydi divanım. Çok odalı
değildi evimiz. Divan ve çalışma masamın dip dibe sığdığı bu sonradan kurma
odamı saymazsak, iki oda ve dar bir mutfaktan ibaretti. Bahçe ise büyük ve
verimliydi. Bir bölümde sebzeler, her geçen gün yeni ürün verirken, diğer
tarafta ise çiçeklerin çeşitliliği huzur veriyordu. Ev babama dedemden kalmış.
Bize de yetiyordu işte.

Hava kararmadan ders çalışmalıydım. Yemek saatine kadar
öğretmenimin verdiği tekrarları ezberlersem, diğer ödevlerimi akşama
bırakabilirdim. Akşamüstünün, bahçeden bana yansıttığı huzurla, odamda
derslerimi tekrar edip aklıma yerleştiriyor olmam hiç de zor değildi…

Hedefim ve hayallerim vardı. Okulumu birincilikle bitirip,
bu yıl açılan öğretmen okulunu kazanıp öğretmen olmak… O yıllarda kızlar okutulmazdı.
Bir an önce evlendirilip yuva sahibi olurlardı. Zamansız açan çiçekler gibi
kokularını yayamazlardı. Ben şanslıydım; babam merkezde; aklı başında, okumuş
insanlarla acentede çalışırdı. Sahile ulaşan gemilerden gelen postaların
takibini yaparken, binlerce kişiyle tanışıp, dünyada olup bitenden haberdar
olurdu. Kendimi geliştirme azmimi babama çok benzetirim bu nedenle.

Annemin babamı kapıda karşılamasıyla hiç yüzleşmek
istemezdim. Bu yüzden de, babam kapıyı çaldığında onları rahatsız etmezdim; ta
ki annem, “Hadi kızım, baban geldi, masayı hazırlayalım.” diye seslenene kadar…
Babamı öperken, yanağını dudağıma yaklaştırması hoşuma giderdi. Her zaman
tıraşlı yanakları mis gibi kolonya kokardı. Masamızda üç tabakla açılan
serviste, ağız tadıyla yemek yerdik hep. Bunun adı huzurdu bana göre…

1. BÖLÜM SONU….
DEVAM EDECEK…

Melek KIRICI
www.kafiye.net