Kategoriler

Arşivler


Tarih 21 Eyl 2014 Kategori: Nuray Çakmak

Yaşıyorum Öylesine

Yaşıyorum Öylesine

Yaşadığımız bu şehir de,
Aynı gökyüzü,aynı deniz,
Kokun bile az ötemde!
Elini uzatsan tutabileceğim,
Üç dört adım mesafede.

Seslensem adını, duyarsın!
Nefesin her an ensemde,
Gölgen ise hep peşimde.
Aynı sabah ezanını duyarak,
Uyanıyorum her yeni güne.

Sensiz nefes almak,
Ne menem şey,bu şehir de.
Yaşamak buysa eğer;
Yaşıyorum işte,
Öylesine..!

Nuray Çakmak /21.09.2014
www.kafiye.net


Tarih 20 Eyl 2014 Kategori: Hayriye Nurcan OKUDUR

AYNI SOKAKTAN GEÇSEM


AYNI SOKAKTAN GEÇSEM

Aynı sokaktan geçsem karşılaşır mıyız yine?
Hayır o değil de,  çok özledim be…

Elim ayağıma dolaşır, kalbim çarpar mı yine?
Hayır o değil de, çok arıyorum  be…

“Nerden çıktı bu ya?” diye arkandan bakar mıyım sence?
Hayır o değil de, çok merak ediyorum be…

Uykusuz yatakta döner miyim gece?
Hayır o değil de, çok düşünüyorum be…

O şarkı bana mıydı dilinde?
Hayır o değil de, çok dinliyorum be…

Serinler miyim kara kara baksan yüzüme?
Hayır o değil de, çok yanıyorum be…

Peki  İstesem yarınım olur musun ömrüme?
Hayır o değil de, çok seviyorum be…

Hüseyin DURMUŞ hocama hediyedir.

Hayriye Nurcan OKUDUR
www.kafiye.net


Tarih 20 Eyl 2014 Kategori: Gülsüm Hicran ÇAÇUR

KAHVE BAKIŞLI UMUTLAR


KAHVE BAKIŞLI UMUTLAR

Mor dağların eteklerinde;
Cennet duruşlu kahve bakışlarında demlenmek…
Cennet iklimi otağında, ağır ağır sevgi şerbetini yudumlamak istiyor.
Yüreğim yüreğim.
Ah Yüreğim!
Kalbimin odaları, öyle böyle değil;
Senin özleminle doldu dolu…
Ruhumun kapıları aklımın sokaklarına kapanıyor.
Selam göndermek istiyorum sana; Selam
Senden gelen selamlar yetmiyor bana…
Hangisine gönderilmiş dualar;
Hayaline, yokluğuna, umutlarına
Hangisine, hangisine bu dualar.
Baktığım her yerde sana attığım ilk adım gibi hayalin
Cennet duruşlu,
Kahve bakışların;
Sahibi sahibi olabilsem…

Gülsüm Hicran Çaçur-16/09/201
www.kafiye.net


Tarih 20 Eyl 2014 Kategori: Gülcan KORKMAZ

SAHTE DİPLOMA


SAHTE DİPLOMA


Çocukken düşmek kolaydı takunyalarla,
Dizimiz kanardı o da geçerdi zamanla.
Tek korkumuz düşmekti, yüksek ses çıkarmaktı,
Cam kırınca azarlanmaktı..
Tehlike yoktu ki aklımızda.
Aşık olduk sonra beş kişiye,
Birini sevdiğimizi anladık,
Dördünü unuttuk.
Aldatılınca can yaktığımızı farkına vardık.
Güldük sonra plajlarda, kumsallarda…
Ağlamayı bizden biri mendil istediğinde becerebildik
İyi bir oyuncu olduk sonra,
Cenaze törenlerinin baş misafiri bizdik!
Yalnız kaldık yanlışlıkla,
Kalabalıklardan kaçtık.
Susadık balıklar gibi çırpındık,
Bir bardak suda boğulmayı susuz kaldığımızda anladık.
Düştük sonra herkes gibi,
Kırık bir dala tutunduk.
Nasıl hayatta kaldık anlamadık sonra…
Bu anlattıklarım bir tiyatro sahnesinde,
Halit Akçatepe ile Kemal Sunal sahnede,
’’Halit Ağabey üniversite okusaydım’’ dedi,
’Veririz!’ dedim sana da sahte bir diploma,
Kemal Ağabeye de yaşam boyu onur ödülü!
Kimse ölmez sahte diplomadan…
Sonra güldüler bana dediler ki;
’’Herkes ölüyor ama sahte mutsuzluktan …’’

Gülcan Korkmaz (gulcankorkmaz)
www.kafiye.net


Tarih 20 Eyl 2014 Kategori: Sinem ÖZAŞGIN

Müzik Güncesi

Sinem Özaşgın – Müzik Güncesi

Enstrümantal

Sözlerin çoğaldığı, hatta gereksizce laf kalabalıkların havamızı kapladığı bir dünyada yaşıyoruz sayın canlar. Bıkkınlık yaratmaya başlıyor artık çehrelerimizin diplerinde. Hele ki şarkıların sözleri… Ne kadar anlam yoksunluğunda… Eski şarkıların tatlarından uzak, özenti şarkılardan dile gelen karmaşık sözlerle sürdürüyoruz hayatımızı… Nereye kadar sizce bu? Bu eziyet nereye kadar?

Müzik, bize hayal kapılarımızı sonsuzlara açtıran en kolay yolumuzdur. Müziğin emeği çok büyüktür bizlere bu yolları gösterirken. Ama şimdi müzik bile yorgun, kırgın, mutsuz. Çünkü ona yakıştırılmış sözlerin basitliği, kötülüğü o kadar görünüyor ki… Bile bile müziğe eziyet ediyoruz sayın canlar. Neden bile bile müziğin ellerine yakışmadığı halde böyle kötü yazılmış şarkı sözleri koyuyoruz.

Müziğin en yalın, bizi en özgür bırakan, en çok hitap eden şeklinin sözsüz yani enstrumantal hali olduğunu biliyor musunuz? İstediğimiz gibi sözler yazmakta özgür olduğumuz, ruhlarımızın uçuşkan olduğu ve her enstrumanı ayrı ayrı duyabilme hissi. Tenimizin her hücresine sığabilmesi bu müziklerin. Havalarda olmamız bilhassa. Sessizce, dudak uçlarımızın yukarı kıvrılmasıyla oluşan bir hoşnutlukla dinlemek. Sadece dinlemek ve kendimizi anka kuşlarının üstünde kollarımız açık pembe bulutlara değercesine uçmak, uçmak, uçmak…

Bugün bir farklılık yapın ve o bilindik karalama şarkıları akıl çöpünüze atın… Farid Farjad’a, Kitaro’ya hayal kapılarınızı açın… Mistik bir keman duyusuyla sonsuz öpücüğü tatsın ruhunuz ve akabinde uzak doğunun eşsiz tınılarıyla huzura erişin. Hadi… Ne duruyorsunuz? Bilhassa teyplerden, plaklardan, gramafonlardan dinleyin bu müzikleri ve ruhunuz sağlıklı müziklerle doysun…

Sevgi ve saygıyla, müzikli günler dilerim sayın canlar…

E F T E L Y A…
(Akdenizi cebinde taşıyan kız… )

Sinem Özaşgın
www.kafiye.net


Tarih 20 Eyl 2014 Kategori: Gülsüm Hicran ÇAÇUR

Eyvah, annemin dizileri başlıyor…


Eyvah, annemin dizileri başlıyor…

Düşünüyorum da, ne kadar hızlı bir şekilde birçok televizyon kanalına sahip olduk. Bu kanallarımızın sayısı çoğaldıkça dizilerin sayısını hesaplayamaz oldum. Bir dizi tutulunca da, fotokopi usulü burada da geçerliliğini ortaya koyuyor. Bir kaç kelimeyi değiştirerek, isim değişikliği ile alın size binlerce dizi. Yaratıcılığımız, hayal kurma özelliğimiz, duygularımız, düşüncelerimiz; hepimiz buz kalıpları haline geldik. Hele hele sevdiğimiz bir film aktristi var ise artık onun sizin hayatınızdaki, duygularınızdaki etkilerini düşünemiyorum.

Özellikle, okullar açılınca annemin ve diğer annelerin televizyon başında geçirdikleri saatler ile biz çocuğuyla geçirdiği saatleri çıkarsak. Televizyonun başında annemin dizilerle geçirdiği saatler daha uzun. Annelerin iştahı kabaracak. Dizi izlerken keyfine de düşkün annem. Kahvesi, çayı, kekleri, börekleri sanki sadrazamları, sultanları, padişahları ağırlayacak. İkramlarla ödüllendirir kendini annem.

Belki de komşumuz Ayla Teyzeyle kuramadığı iletişimi ve ikram edemediği kahvesini içer. Dizileriyle öfkesini bastırır. Yok sayar yalnızlığını. Keşke kapatsa televizyonu, çalsa Ayla Teyzenin kapısını, müsaitsen kahve içelim dese. Kuvvetlendirse komşuluk ilişkisini, özellikle dizi için geçirdiği zamanda kayıplarını görse, görebilse…

Diziler olacak ve olması gerekir elbette. Gerçekle bağlantılı olmalı, annemin giremediği ve hiçbir zaman girmeyi beceremeyeceği toplum kültürüne özentisi. Sahip olamadığı zengin kocadan hediyeler. Giyemediği dekolte kıyafetleri, topuklu ayakkabılar. Saymakla bitmiyor ki… Rolde annem oynuyor. Okumayı, yazmayı unuttu. Unutacak. Düşünmeyi unutacak. Sorgulamayı unutacak. Beni unutacak. Akşam babam ve kardeşlerimiz aç mı kalacağız? Daha sabah kahvaltısı toplanmamış. Hüzünlü mü? Dizideki kadının duyguları için mi ağlayacak? Okulda düştüm dizim yırtıldı. Kanadı. Görecek mi yaramı? Öpücük konduracak mı acaba?

Annemin hayali, dizideki başrol oyuncusunun sevgilisine yapacağı sürprizler gibi babamın da sürpriz yapması. Herkes bir şeyler mi öğrenecek? Ablamın hayalleri, abimin beklentileri hep dizilerdeki gibi olacak. Herkes, dizideki hayal aleminde mi?

Televizyondaki diziler mi bozuyor toplumuzun iletişimini? Bende mi büyünce onlar gibi olacağım? Gerçekten de ortaokul ve lise öğrencisinin özel şoförleri mi var? Okuldan onunla mı dönüyorlar? Gerçekten de herkesin evinde bir hizmetçi mi var? Özel dadısı… Türkiye’deki her aile bu şekilde mi? Rahat, ekonomik özgürlüğünü aşmış zengin toplum muyuz? Bizim koltuklar kaç yıllık, perdeler demode mi oldu? Benim de odamda uyku setleri içinde yumuşak yatağımda mı olmam lazım? Abimden mi kaldı bu yatak ?

Çıktığım kabuğu beğenmeyip sorgulamam mı lazım? İstemiyorum böyle dizileri. Annemi, ailemi istiyorum. Dizilerde annesine sarılmış. Dizi bitince evladını kucağını alıp normal hayatta olan annemi istiyorum. Ama heyhat, annemin dizileri başladı…

18 Eylül 2014, Perşembe
Gülsüm Hicran Çaçur
www.kafiye.net


Tarih 20 Eyl 2014 Kategori: Mücella PAKDEMİR

GEREKSİZ


GEREKSİZ

Kıskançlık kanına işlemişlere
Kendimi yorup da lâf küremedim
Ağzınla kuş tutsa bu ibişlere
Takdire şayanlık not veremedim

Gözünün ucuyla görse çıldırır
Sayfamda nefretlik çanlar çaldırır
Sanmasın bu şair kızar, aldırır
Beni yok sayana hiç ürümedim

Postuna bakarsan sürmeli kuzu
Esasen âdemin en sinsi yozu
Keserim sanıyor bendeki hızı
Sultanım ezelden, it sürümedim

Ne yazarsan azdır, böyle sefile
Düstur, edep, hayâ zûldür gafile
Kalemimde çamur arar nafile
Bataklığa çıkan yol yürümedim

Mücella Pakdemir
www.kafiye.net


Tarih 20 Eyl 2014 Kategori: Ülkü DUYSAK

İÇİMİZDEKİ GÜNEŞ


İÇİMİZDEKİ GÜNEŞ

Eğer, gece ay ışığı varsa ve denize karşı bir türkü tutturmuşsak, yakamozlarla birlikte farklı dünyalara gitmiş gibi hissederiz kendimizi. Çünkü ay ışığı çevredeki çirkinlikleri, yakamozlar da su üzerindeki kirliliği örtmüştür. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, gecenin gümüş kanatları kırılır, sular yakamozlardan arınır. Bu kez parlak ışıklarını saçarak Güneş misafirliğe gelir. Büyü bozulur. Ay ışığının örttüğü çirkinlikler, güneşin ışıklarıyla birlikte açığa çıkar ve biz dalgaların hep bir şeyler sürüklediğini görürüz.

Dalgalar, denizin yüzeyine bırakılan nesnelerin yanı sıra kumsalda bırakılanları da sürükler. Sürüklediklerinin arasında değersiz nesneler olabileceği gibi, çok değerli nesneler de bulunabilir. Dalgaların ayırt etme yetisi olmadığından hepsini sürükler götürür. Sahil boyunca kumlara gömdüğümüz ayaklarımızın izlerini de siler dalgalar. Oysa dalgaların ulaşmadığı kıyılarda, tekmelerle savurduğumuz kum taneleri, yere inene kadar tekmelerimizin izlerini taşır.

Kum taneleri, yere indiğinde ise hiçbir şey olmamış gibi diğer taneciklerin arasına tekrar karışır ve bir çokluk içinde bulur kendini. Çünkü o bir zerre de olsa barınabileceği bir yere ihtiyacı vardır. Barınabileceği o yer, kendi benzerlerinin bulunduğu yer olmalıdır.

Ya insan yüreği…

Hassas yürekleri incitecek davranışlardan ve sözlerden kaçınılmalıdır. Yürek tellerinin zerrelerine dokunurken ne kadar hassas ve narin olduğu düşünülmelidir.
Çünkü ruhun ırmağında çağlayan dalgalar, yürekte bırakılan izleri silemez. Onun dalgalarının önüne iyi ve güzel şeyler bırakılmalıdır ki gittiği her kıyıya, uğradığı her limana o güzellikleri taşısın.

Kırmak kolaydır, onarmak çok zor. Onarmak mümkündür ancak o artık eskisi gibi olamaz. Orijinalliğini kaybetmiştir. Hırçın bir söz, hırçın bir dalgaya dönüşerek, mavi rengin gölgesinde onu, akşamın ufkuna saklamıştır. Kumsaldaki ayak izlerimizi silen dalgalar bu kez işe yaramayacak, aksine derin çukurlar açacaktır. Yüreğimizin bir yerinde özenle sakladığımız inci tanelerine de yosunlar bulaşacaktır. Ancak, yosunların bulaşması, inci tanesinin güzelliğini yalnızca bir süreliğine kapatır. İşte bu noktada, inci tanelerine bulaşan yosunlardan arınabilmek için hiçbir şeye aldırış etmeden, içimizdeki güneşe dönmemiz gerekir.

Güneş olduğu sürece gölge de hep olacaktır. Yine de kimse kimsenin güneşini örtemez. İnsanın içindeki güneş, gölgeler ne kadar çok olursa olsun etkilenmez. O, sönmediği sürece hiçbir yürek üşümez. Gönül penceremizden süzülen ışıkların parlaklığını da işin ehli olanlar zaten görürler.

Ülkü Duysak
www.kafiye.net


Tarih 20 Eyl 2014 Kategori: Güleser Yorulmaz

VEFASIZ


VEFASIZ

Hani canım dın vefasız hani yarim din
Güneşim din nefesim din yürek ağrımdın
Hazinem din servetim din dünya varımdın
Yalan oldu bir vedaya sığdı bu sevda

Son nefese kadar gönlüm taşısın seni
Sen de söz ver ölenedek unutma beni

Şimdi ayrı yastıklar da ömür geçiyor
Düşlerimiz hapsedildi hayat uçuyor
Acemi sarraflar sana kıymet biçiyor
Yalan oldu bir vedaya sığdı bu sevda

Son nefese kadar gönlüm taşısın seni
Sen de söz ver ölenedek unutma beni

Güleser YORULMAZ
www.kafiye.net


Tarih 20 Eyl 2014 Kategori: Zeynep ÖZÜGENÇ

MAHKUM


MAHKUM

Saçlarında takılı yıldız,yıldız
Gecelerim bana oldu hep gündüz
Soruyorum, sana kim diye bu kız
Seven yüreğime mahkum diyorlar

Bir zalimi sevmiş,boşa inanmış
Sevda dedikleri koca yalanmış
Ciğer köz,köz olmuş boş yere yanmış
Seven yüreğime mahkum diyorlar

Kimseye sormamış,akıl almamış
Neden bir gün olsun yüzü gülmemiş
Beklemiş yarini dönüp gelmemiş
Seven yüreğime mahkum diyorlar…

15.09.2014
Hasret Akşamları.
Zeynep ÖZÜGENÇ
(Bir Garip zeynep
www.kafiye.net