Kategoriler

Arşivler


Tarih 24 Eyl 2014 Kategori: Ahmet Çelik Ceyhan

DİLENCİ


DİLENCİ

Bir köşenin başında gözlerine dolarak
Azıcık aşk istesem masumane bakışla
Koyar mısın elime yalvarmamı duyarak
Yoksa defol mu dersin sert bir tokat çakışla.

Ey gönlümün sultanı yüzüme gülüşüne
Zaman aynasındaki tüm gecelerim senin
Yaprak yaprak yaşanan geçmişin ölüşüne
Bir kez seninim desen şahit olacak tenin.

Boynu bükük çaresiz şu kuyuda beklerken
Uykumdaki rüyanla derdi gamı silerim
Koynumda Leyla ile sıcak çölü geçerken
Tek Mecnunun olmayı Yaratandan dilerim.

Hayatın dağlarını hasretinle aşarım
Ardından takip eden gölgen eyle sevdiğim
Sığışmam bedenime mutluluktan coşarım
Çok tenha bir mekânda vuslatına evdiğim.

Aşkınla bu dideler kan revan yaşlarla
Kıyamet kopsa bile dünyada bitmeyecek
Yara almaz ki asla kalbim küçük taşlarla
Ben kapında dilenci kovsan da gitmeyecek.
12.09.2014
Ahmet Çelik
www.kafiye.net


Tarih 24 Eyl 2014 Kategori: Gülşen EKER

ADRESSİZ BİR GECENİN SEN SOKAKLARINDA


ADRESSİZ BİR GECENİN SEN SOKAKLARINDA

Değeceğim bir şafak vakti yüreğinin burçlarına
Dudağım yosun kokusunda ıslanırken saçlarının
Gözlerinin şavkında aşk olup,
Aşk olup yanacağım
Yığınla toz pembe gün batımları biriktirdim bak sana

Kadife ufuklara astığım ayışığı rengi gözyaşları tadında
Diyorlar ki şimdi sevda mevsimi/ aşkın leyl vakti
Oysa benim dalgalarım bölünür yalnızlığa bir bir
Büyür yavaş yavaş gecenin vurgun saatleri sol yanımda

Resmetmek vardı ya şimdi geceye
Gamzelerinden taşan mutluluğu hani aşk renginde
Kıvrılıp uyumak önüme serdiğin sürmeli sözlerinde
Uykuda bırakıp hüznü sessizliğin yüreğinde/öylece
Yaşamak vardı seni

Yaşamak vardı ya delice

Tenim üşür sarılmalarımızın turuncu rengine
Her gün batımı ufka seslenen uçuk pembe düşlerimle
Feryat figan yakarır yokluğuna yarım tümcelerim

Kıvılcımlar düşürür haziran geceleri
Elele tutuşmaya susamış ayrı gezen gölgelerimize

Avuç içlerimde titriyor şimdi
Vedayı sığdırdığımız çırılçıplak ikindi vakitleri
Söyle !!
Sevdandan payıma düşen
Bu karartma geceleri mi
Ateşine buz olup düşmek isterken/ben
Bağrıma usul usul akan delice hasretler mi

Ordasın biliyorum
Dizelerin en vurgulu hecesinde

Cama vuran hüzünlerin kanrevan tiz sesinde
Tadım damağımda hüküm giyecek bak yine
Solacak akşamlar gelinciklerin kırmızı teninde
Sabahın kucağına şebnem şebnem düşerken ayrılık
Gülen halin şarkılar söyleyecek

Belleğime asılı eskimeyen güncede

Satır satır hayaller kayıp giderken masal gözlerinden
Vuracak akşamlar beni
Yeniden/yeniden
Yüreğimin en sen yerinden
////Adressiz bir gecenin sen sokaklarında adım adım ismini sayıklarken///

25.09.2010
Gülşen EKER
www.kafiye.net


Tarih 24 Eyl 2014 Kategori: Gülşen EKER

KİMİM BEN?/ YAŞANMIŞLIKLAR RÜZGARI


KİMİM BEN?/ YAŞANMIŞLIKLAR RÜZGARI

Kitap okumak bize sunulun en güzel nimetlerden biri belki de… Kitaplarda yaşanılan
olayları okumak yaşamış kadar olmasa bile bakış açımızı değiştirip, ufkumuzu
genişletiyor.Çoğu zaman bunun farkına varmıyoruz ama ön yargılı olmayı bırakıp,
insanlara bir şans daha vermemize, onları anlamamıza yol açıyor. …

Örneğin Kızım Olmadan Asla kitabını okurken oradaki kadın kahraman Bety oldum
sürüklenip giderken satırlarda, kızımla birlikte kaçma planları yaptım nefes
nefese kalp çarpıntılarımı kontrol etmeye çalışarak. Çünkü Amerika’da tanışıp
severek evlendiğim eşim tatile gidiyoruz diye memleketi İran’a götürmüştü beni
ve burkaya girmek zorunda kalmış daha nice aklımın ve hayalimin alamayacağı
olaylara maruz kalmış, diğer bir deyişle İran’a hapsolmuştum… Bir yolunu
bulup kaçmaktan başka çarem yoktu. Çevremdeki insanlara gülen gözlerle bakarken
bir yandan da kaçış planlarımı yapıyordum hem de harfi harfine.

Sonra  Ayşe Kulin’in yazdığı Nefes Nefese’de Selva’ydım yer yer, yer yerse boşlukları
içinde kaybolan ablası… Paşa dedeme karşı çıkıp sevgilim Rafuel’le evlendim
ve Avrupa’ya kaçtık. Din, dil, ırk ayrımından kaçarken bu kez de aniden patlat
veren savaş bizi o ülkeden öbürüne sürüklemeye başlamıştı. Yaşadığım nice acı
gözyaşı olup aktı gözlerimden… Ama en unutmadığım ansa tüm bu kötü günlerin
sonunda ülkeme geri dönerken sevdiklerime trenden el salladığım andı….
Yüreğim kıpır kıpır ve gözlerimde yine iki damla yaş vardı. Ama her şey
bitmişti artık ve ben ülkemdeydim.

Canan Tan’ın Piraye’si olmak da çok şey kattı bana. Oğlum olmuyor diye eşimin benimle
evliyken bir başkasıyla daha dini nikahla evlenmesine karşı çıkamadım, kendime
bile inanamayarak. Oysa ben Nazım Hikmet’in şiirlerindeki ince narin hassas son
derece duygusal Piraye idim. İki kalıba da sığamadım, çelişkilerimle evliliğimi
yıkmak zorunda kaldım.

Nermin Bezmen’in Sır ve Aura’nın incileri kitaplarında koştuğum serüvenler ise daha da
inanılmazdı. Birbiri ardına aralanan geçmişin sayfalarında büyük annemin
incilerini aramak, yaşadığı aşka tanık olmak nefes kesiciydi.

 

Naşide Gökbudak ilk kitabıyla tanışmamdan sonra hep favorim oldu. Yakın geçmişte
yaşanmış gerçek hayat hikayelerini  anlatması onu listemde hep ilk sıraya
taşıyordu. Onunla önce halam Atiye’yi tanıdım Küçük Hanım adlı kitabında. Sonra
annem Sıdıka’nın çocukluğunda gezindim sayfalarca. Genç kızlığa adım atarken
heyecan duydum onun ilk kıpırtılı kalp atımlarında. Çektiği acılara göz yaşı
dökerken içim yandı ama satır bile atlamadan hatta yemeden içmeden ve hatta
uyumadan okudum yaşanmış olaylara kapı açan satırları. Çünkü ben ele avuca
sığmayan küçük Naşide’ydim…

Sonra farkına vardım ki hayatımız da yaşanmış bir kitap aslında. Üzerimizde bazen
emanet gibi duran ve bazen de tam bize uyan rollerimizi giyindiğimiz canlı bir
tiyatro sahnesi. Sanki yaşadığımız kitap aniden kapanacak rüzgarın ılık
esintisiyle ve biz o kitaba hapsolacağız istesek de istemesek de… Ya da
okuyucuyla birlikte yeni dünyaları keşfe çıkacağız etten kemikten bir insan
olup, yeni yaşamcıklara uyanacağız.

İşte bir rüzgar çıktı bile. Sehpada gözlüklerin yanındaki kitap açık duruyor. Kitabın
yaprakları rüzgara karşı koymaya çabalıyor ama nafile. Ardı ardına sayfalar
çevriliyor bilinmeyen sona doğru. Ve tüm yaşanmışlıklar bir film şeridi gibi
törenle geçiyor gözlerimin önünden. Ben neresindeyim peki bu yaşanmışlıklar
rüzgarının, hangi yöne savrulacağım? Bu rüzgarda savrulup yitmemek için hangi
dala tutunacağım?

Kimi zaman yüreği şefkat gülleriyle bezenmiş bir anneydim belki, gözleri sıcacık bir
sevginin gölgesini taşıyan bir liman. Kimi zaman annesinin limanına
gözyaşlarıyla sığınan bir gemi. Kimi zaman yatıştıran, anlayan, omzu arkadaşına
ev sahipliği yapacak bir arkadaş. Kimi zaman Rabbine boynu bükük yalvaran bir
kul. Kimbilir belki de eli açık yüzü güleç bir komşu. İlerleyen sayfalarda
tatil isteyen yorgun bir çalışandım belki.

Hangisiyim ben, hangisi olabildim gerçekten
koşayım, yetişeyim, aman geç kalmayayım derken? Hangi rolümü en iyi taşıdım,
hangisi beni en iyi anlattı? Hangisi ölçülerime tam uydu, gerçekten
bilmiyorum.Tek bildiğim acısıyla tatlısıyla her şeyin yaşandığı. Ve işte artık
kitabın son sayfası da kapandı. Artık son söz, okuyucu da. Sıra onun damağına
yapışıp kalan buruk tat da. Küçük bir hüzne mi sebep oldum kalplerde, yoksa
anlık bile olsa bir soluk mu kestim ılık bir heyecanla? Kimbilir?

29.08.2010
Gülşen EKER
www.kafiye.net


Tarih 24 Eyl 2014 Kategori: Gülşen EKER

Anneannemin Evi


Anneannemin Evi

Çocukluğum annemin işe gitmesi nedeniyle anneannemin yanında
geçti. Herkes gibi benim de o yıllar şimdi sisler arasından büyülü bir masal
gibi görünüyor belleğimde. Her masalın baş kahramanı, her oyunun öğretmeni veya
doktoru yani en faal oyuncusuydum o yıllar, tıpkı her çocuğun olduğu gibi.
İştahla oynadığım her oyun dün gibi durur aklımda hala. Ağaç yapraklarını kumla
doldurup yaprak dolması yapar, çamurdan yaptığımız fırınlarda çamurla
yoğurduğumuz ekmekler pişirirdik. Çakıl taşlarıyla beş taş, büyük yassı
taşlarla kaydırak oynar, saklambaçta en akla gelmedik yerlere saklanıp
anneannemin ödünü koparırdık. Daha neler, neler… Kamyonun arkasına tüm köylü,
çoluk çocuk doluşup, yayla şenliklerine gitmeler, yol boyu davul, zurna
eşliğinde şarkılar, türküler söylemeler…

Oldukça renkli bir çocukluk geçirdim. Tabii bunda
rahmetli anneannemin anlattığı masallarla, yaptığı şakalar ve götürdüğü
gezmelerle çok büyük bir payı var. Tüm bunların yanında çocukluğumdan beri
unutmadığım, bende çok derin izler bırakan, ara sıra da rüyalarımda gezdiğim
tüm anılarımı tekrar tekrar yad ettiğim bir ev var. Anneannemin kerpiç
duvarları kireç boyalı, iki katlı ahşap evi. O ev şu anda bir harabe ama ben o
evdeki anılarımı ve o evin her odasını, her eşyasını masal dünyasındaki bir
saray gibi hatırlıyor ve çok özlüyorum. Geçenlerde bir rüya gördüm yine,
uyandığımda çok üzülüp, hıçkırıklara boğuldum. Rüyamda anneannemin evindeydim.
O masal evdeki mutlu yıllarımda, o güzel oyunlarımı oynamaktaydım. Ama
uyanınca, herşey avuçlarımdan bir su gibi akıp gitti. Bir kayboluş, bir boşluk
hissettim işte o an yüreğimde. Keşke dedim o eve ait bir eşya olsaydı elimde,
ona bakıp, ona dokunup ve belki onu koklayıp anneannemin evindeki sabun
kokusunu hatırlayarak, avunsaydım dedim.

Üst kata dönerek çıkılan, ahşap merdivenlerin
altında, o zamanlar belki kiler olarak kullanılan, yaramazlık yaptığımızda ise
annemin ve teyzemlerin bizi oraya kapatmakla korkuttukları, karanlık bir oda
vardı. O odanın hemen yanındaysa arka avluya açılan bir kapı. Fırın odasının
bulunduğu bu avlu çok genişti. Bir oluk, bir ekmek fırını ve bir banyo vardı.
Dahası muhtelif kilerlerle doluydu. Ve giriş kapısının tam karşısına düşen
yerde bir kapı daha vardı ki, yanımızda büyükler olmadan açmamız yasaktı. Çünkü
bu kapı evin arkasından geçmekte olan (biz çocuklar için oldukça derin
sayılabilecek) şırıl şırıl akan bir dereye bakardı.

Annem arasıra anneannemlere geldiğinde gözlerinin
içi gülerdi. Doğduğu, büyüdüğü evde her işe koşar, canla başla çalışır hiç
gocunmazdı. Ne kadar mutluyduk hepimiz beraberken. Eminim annem de özlüyor o
yılları, ne zaman açsam bu konuları ‘Eskileri açma kızım’ deyip kapatır hemen
bu konuyu, hatırlamaktan korkar sanki.

Bense unutmaktan korkuyorum, dedemin ince belli
bardağıyla bakır çay demliğini eski soba tahtasının altında muhafaza edişini,
anneannemin belki de anneannesinden kalma güzelim kahve fincan takımını
kırmayalım diye her gidişimizde, en üst raflara çıkarışını, yukarı katlara
gizlice çıkıp her odadaki bakır ibrik ve taslarla oynayışımızı, odanın
penceresinden avlunun çatısına çıkıp, kuruması için serilen erik pestillerinden
çalışımızı, anneannemin naftalin kokan sandığını ve içinden her gidişimde
kimbilir hangi zamanlara ait eski bir eşyayı çıkarıp hiç düşünmeden bana
verişini….

Unutamıyorum, unutmak istemiyorum, efelik yapıp
hayratın en üstüne çıkışımı, nasılsa ordan dereye düşüşümü, annem
ayakkabılarımı getirmeyi unuttuğunda, büyük lastik ayakkabıların bıçakla
kesilip, sonra ayağıma göre dikilip bana ayakkabı yapılışını, her defasında ilk
kez yiyor gibi iştahla yediğim sahanda pişen tereyağlı yumurtanın kokusunu,
annemlerin kendi elleriyle kestiği makarnalardan pişirdikleri keşli cevizli
makarnaların eşsiz tadını, unutmamalıyım. Unutmadığım için belki de anneannem
ve dedemi hiç kaybetmemiş gibiyim.

Anneannemin beni koynunda keloğlanlı masallar
anlatarak kimbilir hangi düşlere uyuttuğunu, sonra beni rahatsız etmemek için
gece lambası ışığında namaz kıldığını, eğer bu esnada uyanırsam masala dedemin
devam ettiğini, onun kurtlu canavarlı masallarını sevmeyip, anneannemi
istediğimi, namazı bırakıp gelmediğinde ise dedeme bin bir türlü huysuzluk
yaptığımı hiç unutamıyorum.

Sonra okula başladım ve ayrıldım onlardan ve bu
arada hastalandım. Çocukluğumun geri kalan yılları hatta daha fazlası
hastanelerde geçtiği için belki, o yıllarımı hiç unutmadım. Anneannem ve dedem
beni yine bırakmadılar, hastaneye giremezlerse, camdan görebileceğim yerde
durup el salladılar bana. O halleriyle hep aklımdalar..

Hele anneannem çok sık geliyor rüyalarıma hiç
yalnız bırakmıyor beni.. Hiç unutmadım ne anneannemi, ne evini ne de o evde
geçen mutlu çocukluk günlerimi, unutmayacağım da biliyorum.

O ev şimdi bir harabe gibi. İçine girmekten,
perişan halini görmekten korkuyorum, çocukluk yıllarımdaki gibi masalsı ve hep
güzel hatırlamak istiyorum…

22.05.2010
Gülşen EKER
www.kafiye.net


Tarih 24 Eyl 2014 Kategori: Gülşen EKER

SEVMEK YÜREK İSTER

SEVMEK YÜREK İSTER

Bakınca yüreğim titrer
Yokluğuna dayanamaz, özler
Gözden dökülür inciler
Sevmek…
Sevmek sabır ister

Yakar sitem dolu sözler
İncinir titreyen kalpler
Bir bakışla başlar,
Bazen bir sözle biter
Sevmek…
Sevmek yürek ister
Olmayınca arar gözler
Her an yanında bekler
Hep yolların gözler
Sevmek…
Sevmek emek ister

Gerçek sevgi bir ömür sürer
Bıkmadan her gün söyler
Kalp severse, sonsuza dek bekler
Sevmek…
Sevmek cesaret ister

Gülşen EKER
www.kafiye.net


Tarih 24 Eyl 2014 Kategori: Gülşen EKER

YÜREK TUTUKLU SENDE

YÜREK  TUTUKLU SENDE

Canım senin elinde, istersen çek tetiği
Yürek sana ait istersen der gülleri
Sen de sev beni istersen ebedi
Yürek tutuklu sende

İster sev ister sevme
Gönül dinlemez, isyanlar alabora
Çağlıyor yürek, çıkmaz bahara
Dilimde bitti söz, sessiz çığlıklarda sıra
Yürek tutuklu sen de
İster duy ister duyma
Dalında soldu güller, yürek hazanda
Uçmaz oldu kuşlar, gök telaşta
Gülmez oldu çocuklar, bak ağlamakta
Yürek tutuklu sen de
İster al ister alma

Garip bencileyin, kimsesiz yine
Yağmur yağıyor sessizce, gönlüme
Duygular gelmiyor ki bir türlü dize
Yürek tutuklu sen de
İster bil ister bilme

Gülşen Eker
www.kafiye.net


Tarih 24 Eyl 2014 Kategori: Nesrin Önem

ÖMÜR BİTERKEN


ÖMÜR BİTERKEN

Herkesin hayatı içli bir roman
Dökülür satıra her şeyi yazsan
Acılar tatlılar olmuş her zaman
Yazdıkça yazılmış ömür biterken

Bazılar kahrından olmuş divane
Anlatmaz derdini olsa virane
Beklemiş zamanı olsun bahane
Yazdıkça yazılmış ömür biterken

Acımaz etrafı yaşlı haline
Ayaklar tutmaz düşmüş el eline
İster ki ecelle gitsin yerine
Yazdıkça yazılmış ömür biterken

Saplantı içinde gülmüş hayata
Satmışlar kuruşluk olmaz fiyata
Belkide çıkmazmış yarın sabaha
Yazdıkça yazılmış ömür biterken

NESRİN ÖNEM DEMİR
22. 09 2014
BURSA
www.kafiye.net


Tarih 24 Eyl 2014 Kategori: Nesrin Önem

ISSIZ SOKAKLARDA


ISSIZ SOKAKLARDA

Karanlık ürperti verir ,gece olunca
Cırcır böcekleri kulağını çınlatınca
Sessiz gecede yanar söner şehrin ışıkları
Issız sokaklarda

Ellerinde zıkkım şişeleri sarhoşlar
Zavallı tiner koklayan çocuklar
Sahipsiz yollara düşen kadınlar
Issız sokaklarda

Karanlık olunca ortaya çıkan serseriler
Sanki saklanarak geceyi kemirirler
Saldırırlar kime gücü yetenlere
Issız sokaklarda

Çaresiz sokağa mahkum çocuklar
Evlerinden atılan gariban masumlar
Isınmak için birbirine kenetlenmiş fukaralar
Issız sokaklarda

Evine bakmak zorunda olan işciler
Beş kuruş hesap derdine düşenler
Savunmasız evlerini tek eden aciz kızlar
Issız sokaklarda

Gece mesayisine çıkan taksi şoförleri
Korumasız çok zordur onların halleri
Gecenin bütün zorluğuna dayanır yürekleri
Issız sokaklarda

NESRİN ÖNEM DEMİR
22. 09 2014
BURSA
www.kafiye.net


Tarih 24 Eyl 2014 Kategori: Nesrin Önem

DELİ DİVANEYİM


DELİ DİVANEYİM

Derdim çok kime şikayet edeyim,
Bağlandı elim kolum bir çareyim.
Kadere küsmüş gezen viraneyim,
Sevdana düştüm, deli divaneyim.

Sevdiğim hemen beni unuttu.
Aramızda uzun yollar pas tuttu.
Ağlamaktan göz damarlar kurudu.
Hasretinden hep deli divaneyim.

Mevsimler geçti, gidenler dönüyor,
Benim kalbim yokluğunda kanıyor.
Kimse halin nedir diye sormuyor.
Tükendi ömrüm deli divaneyim.

Baharın gülleri tek tek kurudu.
Fırtınalar deli gibi savurdu.
Benim dayanacak sabrım kalmadı.
Perişan halde deli divaneyim.

Gurbetin yolları taşlı tezekli,
Dayanmaz yüreğim özler sürekli,
Yazılmış kadere hasret çekmeli,
Anlamaz halden deli divaneyim.

NESRİN ÖNEM DEMİR
21. 09 2014
BURSA
www.kafiye.net


Tarih 24 Eyl 2014 Kategori: Nesrin Önem

SEN KÜSEMEZ SİN


SEN KÜSEMEZ SİN

Yüreğin tertemiz kin tutamıyor.
Ezilse yıpransa söz dinlemiyor.
Kapıdan kovulsa camdan giriyor.
Bu yürek sendeyken sen küsemez sin.

Gözünden yaş yerine kan akıtsan.
Sevdanı paslandırıp küf tutsan,
Doldursan ömrünü kahır yapsan.
Bu yürek sendeyken sen küsemez sin.

Divane olsan dolaşsan çöllerde,
Derdini açmazsın öyle her yerde,
Fukara kuşsun sen altın kafeste,
Bu yürek sendeyken sen küsemez sin.

Şair söyler ki iyi düşün taşın,
Dertten kurtulmaz iyi hulu başın,
Baharın solar hep yaşarsın kışın,
Bu yürek sendeyken sen küsemez sin.

Sabrın tükenir ağıtlar çekersin,
Suskunluk içinde yaşlar dökersin,
Etrafın hor görür buyun bükersin,
Bu yürek sendeyken sen küsemez sin.

NESRİN ÖNEM DEMİR
21. 09 2014
BURSA
www.kafiye.net