Kategoriler

Arşivler


Tarih 5 Kas 2014 Kategori: Yusuf ASLAN

HADİ GEL UNUT


HADİ GEL UNUT

Kerbelada şahım İmam Hüseyni
Unutabilirsen hadi gel unut
Mazlum Hüseyinin nur cemalini
Unutabilirsen hadi gel unut

Atamın yolundan giderim derdi
Ta galübeladan bu sırra erdi
Yetmiş iki şühedayla can verdi
Unutabilirsen hadi gel unut

Şehitlik şerbeti içen ardarda
Hür’de yaralandı tam o sırada
Aliekberde şehit oldu orada
Unutabilirsen hadi gel unut

Bu hançerin burdan kesmez demişti
Çünkü gıdığımdan dedem öpmüştü
Nihayeti hakka canı vermişti
Unutabilirsen hadi gel unut

Kan ağladı bütün canlı cansızlar
Hakta bilir kulda bilir haksızlar
Kul Yusuf der neler etti nursuzlar
Unutabilirsen hadi gel unut.

Yusuf Aslan
www.kafiye.net


Tarih 5 Kas 2014 Kategori: Serap Cemile CANSEVEN

KALBİMDEKİ KIRIK DUYGU


KALBİMDEKİ KIRIK DUYGU

Şiirler duyguların bezenmiş parçaları
Onlarla hatırlanır geçmiş deki o günler
Atsam da yüreğimden bütün karamsarlığı
Yinede acıları hatırlatır dizeler

Şiir verdi geçmişsin büyük heyecanını
Anımsatsa da şimdi bir ölümü mevsimler
Mısralar kabul etmez asla zorlamaları
Yaşam duyum satsa da bazen karamsarlığı

Nasıl da anlatır o tutkuları güfteler
Sevgilerle süslenen nice yaşantılar
Selamlar yarım kalmış hecelerle şiirler
Lime lime yapıyor kırılganlık insanı

Hatırlatır kaderle boğuştuğumuz günleri
Dize anlattıkça mazimizde neler şiirler
Hasret duygularını depreştirir şiirler
Canlandırır mısralar nice hatıraları

Serap Cemile CANSEVEN
12.12.2013
www.kafiye.net


Tarih 5 Kas 2014 Kategori: Serap Cemile CANSEVEN

ŞAFAK SÖKERKEN


ŞAFAK SÖKERKEN

Gün batarken içimde başlar bir sancı
Yoksun her şey burada bana yabancı
Böyle yalnız yaşamak büyük bir acı
Sensizliğe yanarım şafak sökerken

Yanarım yanarım, alevlerim bir türlü sönmez
Her şey tersine döndü neden bilinmez
Bu ayrılığın yarası kolay silinmez
Yalnızlığıma yanarım şafak sökerken.

Gözlerim, nehir olur akşam çökünce
Gönlüm üzülür sevdam boyun bükünce
Yaşam yüreğime birden hüzün ekince
Yokluğuna yanarım şafak sökerken.

Bütün gece gözüme hiç uyku girmez
Birisi gelip de gözümün yaşını silmez
Bundan sonra sonumuz ne olur bilinmez
Hem ağlar hem yanarım şafak sökerken.

Serap Cemile CANSEVEN
www.kafiye.net


Tarih 5 Kas 2014 Kategori: Nezahat KAYA

Kendimle Söyleşi…


Kendimle Söyleşi…

“Kusursuz değilim” lafım kendime
Beni benden iyi özüm tanıyor
Duruşum anlatır neler bendime
En sessiz cümlemi sözüm tanıyor

Kimi gün şükürsüz bunca nimete
Sandıklar dolusu gelmez kıymete
Gördüğüm ne varsa geçti zimmete
Doymayan yanımı gözüm tanıyor

Hiç kimse sezerek içimi bilmez
Bilse de el vurup yaşımı silmez
Kırığım, döküğüm zaten eksilmez
Derdimi, telinde sazım tanıyor

Eskiyen seneler verdi demine
Yaşlandım diyorum var mı yemine
Tabanım hırslanır nemli zemine
Ağrıyan belimi dizim tanıyor

Ne desem aksine çıkıyor tersi
Direnen tarafım biraz da asi
Sabrımı zorluyor arada hepsi
Tasamı paylaşan kozum tanıyor

Şad olup çoğu kez gülmem içimde
Neleri saklarım bin bir acımda
İncinen bağrımda, aklar saçımda
Hicranı derinde gizim tanıyor

Bilmedim kimlerdi dostun erbabı
Pazarlık payımda yoktu hesabı
Getir el basayım varsa, kitabı
Ar ve günahımı yüzüm tanıyor.

Hayat ekseninde bilir yerini
Üç vakit zamanda yoklar kibrini
Niyeti bu işte…Böyle birini!
Geçtiği yollardan tozum tanıyor
Nezahat YILDIZ KAYA
www.kafiye.net


Tarih 5 Kas 2014 Kategori: Nezahat KAYA

Aklımı Zorlama Ey


Aklımı Zorlama Ey

Ah insan tarafıma ağır gelen misafir
Usul erkan bilmeden gamı yükleme bana
İki gözlü hanemde, dünya benden de fakir
Kaf dağının ardından düşler ekleme bana

Güvercin kanadında gökten inen zembili
Bir gönül kuyusuna salmak değildir ikna
Başı eğik çavdarın olsaydı başka dili
’Söz ile değil’ derdi ’öze gerek’, amenna

Salıncaklar ülkesi bağrıma köşk kurmuşken
Cebirle göç etmeye haceti horlama ey
Bin cefada bir vefa iliğe meşk kurmuşken
Özensiz tavrın ile aklımı zorlama ey

Yüreği, yürek ile beklemek ayak bağı
Bir ümidin yıkımı sadrımda kıyamettir
Herkes yâriyle yoklar şükür denen durağı
Sendeki ben değerse sabredip kıyam ettir.

Nezahat YILDIZ KAYA
www.kafiye.net


Tarih 3 Kas 2014 Kategori: Nilüfer SARP

UKBADA

UKBADA

Ömür deryasına dalıp yüzerken
Elbette bizleri izleyen vardır
İçten içe yanıp aşkla gezerken
Bil ki her anını gözleyen vardır

Ashab-ı kehf gibi menzile varan
Rüzgarsız havada esip savuran
Aşkla zemheride yakıp kavuran
Yüreğini yâr’la közleyen vardır

Turna kanat çırpar engin mavide
Bilmem ne bulursun bomboş ravide
Dervişin gözleri hep semavide
Zikrini taşlara gizleyen vardır

Sırtında yüküyle dağları aşan
Yağmur kar kıyamet demeden koşan
“ALLAH ALLAH” deyip yolunda coşan
Canını vatanla sözleyen vardır

Maziye saplanıp kalanlar dahi
Ram olur yoluna düşer vallahi
Sönen ateşini yakıp billahi
Ukba’da hesabı düzleyen vardır

Nilüfer içinde olunca iman
Hakkında çıkınca o ulu ferman
Gidersin meçhule gelince zaman
Seni o diyarda özleyen vardır

NİLÜFER SARP
26 EYLÜL 2014
www.kafiye.net

Tarih 3 Kas 2014 Kategori: Nilüfer SARP

MAKUS TALİHİMİZ

MAKUS TALİHİMİZ

Ey dertli memleketim nedir başında esen
Fırtına boran değil sarsıldın acılarla
Gözüyaşlı insanlar makus talihe küsen
Sabaha uyanırlar bitimsiz sancılarla

Azrail kol gezmekte bir yanda yine terör
Kahpece arkasından vurdular yiğitleri
Aktörler ortada yok bunların hepsi dublör
Yağlı iple asmalı eli kanlı itleri

Şehitlerin ardından söndü nice ocaklar
Ağlarken biz onlara yeni bir haber geldi
Yandı yine içimiz kapansın tüm ocaklar
Onsekiz can madende dört gündür mahsur kaldı

Henüz belli değilmiş ne oldu nasıl oldu
Tonlarca su birikti üst katta birdenbire
Çalışıldı gayretle ama ümitler soldu
Su dolan galeriler döndü birer kabire

Hüseyin’in bebesi kime diyecek baba
Evi ıssız, eşi dul , çocuğu kaldı yetim
Çaresizlik içinde ağlar garip gureba
Daha çok canlar yanar yapılmazsa denetim
——————————–
SON DAKİKA:

İçimiz kan ağlarken yeni bir haber aldık
Trafik canavarı yuttu onsekiz canı
Şoka girdik hepimiz öylece kalakaldık
Nasıl hesap verecek iki cihanda cani

İşçi minübüsüne alınca yolcu fazla
Ağırlıktan patladı dayanamadı lastik
Can pazarı yaşandı sürüklendi o hızla
Acı bir görünüştü çok da dramatik

Trafiğe çıkmaya hepimiz korkar olduk
Hele ki bayramlarda yollar ayni kan gölü
Bir şey olmaz diyerek önlem almayan kulduk
Artık yola çıkanlar potansiyel bir ölü

NİLÜFER SARP
31 EKİM 2014

Hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’dan rahmet yakınlarına sabırlar dilerim.Yaralılara acil şifalar…Rabbim başka felaket göstermesin inşallah..
Başımız sağ olsun.

www.kafiye.net


Tarih 3 Kas 2014 Kategori: Aynur AKINÇAY

BUMUYDU KADER DENEN ŞEY BUMUYDU


BUMUYDU KADER DENEN ŞEY BUMUYDU

Nedendir bu ayrılık bilmem
İçim yanar derinden
Neden akar ?
göz yaşlarım gözlerimden
Ben ağlayacakmıyım?
Hep böyle derinden.
Kader denen şey
Bu muydu bu mu?
Hangi ayrılık,hangi hicran
Bana böyle koydu?
Oysa___________
Ne Ümitler,ne hayaller kurdum
Bumuydu?
Kader denen şey
Bumuydu?

Aynur Akınçay
www.kafiye.net


Tarih 3 Kas 2014 Kategori: Hatice Eğilmez KAYA

Kırgız Türklerinin Kederli Şairi Alıkul Osmonov


Kırgız Türklerinin Kederli Şairi Alıkul Osmonov

(Hatice Eğilmez Kaya)

Çekingen mizaçlı, içe dönük, yazdıklarıyla mutlu olmayan, çok genç yaşta veremden ölen, Kırgız Türklerinin lirik şairi Alıkul Osmonov 1915 yılında Cüy vilayetindeki şimdiki Panfilov bölgesine bağlı Kaptal-Arık köyünde doğmuştur.

Alıkul’un doğduğu köy Taşkent’e, Alma-Ata’ya Jambıl’a giden yolun üzerinde kurulmuştur. XX.yüzyılın başlarında Rusların yerleşmesiyle kurulan Staro Nikolayevsk köyü Ekim İhtilali’nden sonraki yıllarda Kaptal-Arık adını almıştır. İleriki yıllarda köyünden uzak kalacak olan şair duyacağı özlemi sık sık şiirlerine yansıtacaktır. Alıkul Osmonov beş yaşındayken ayrıldığı köyüne 1930 yılına kadar hiç gitmez. Bu uzun ayrılığın sebebi, şairin akrabaları tarafından çocuk bakım evine bırakılmasından duyduğu kırgınlık olabilir. Zira amcası Orozalı şairle birlikte kendi oğlunu da yurda verir. Ancak bir süre sonra oğlunu geri aldığı halde şairi yurtta bırakır.

Alıkul Osmonov’un babası Osman kendi halinde, fakir bir çiftçidir. Ağırbaşlı, içine kapanık bir kişiliğe sahiptir. Annesi Altınay ise neşeli bir kadındır. Şair onları erken yaşta kaybeder. Annesi Altınay, şair henüz bebekken çiçek hastalığından ölür. Babası öldüğünde ise şair üç yaşındadır.

Alıkul’un çocukluğu açlık ve kıtlık yıllarına rastlar. 1916 yılında Kırgızların da içinde bulunduğu Orta Asya isyanı kanlı bir şekilde bastırılmış, Cüy’deki çoğu Kırgız memleketini bırakıp göç etmek zorunda kalmıştır. Kırgız halkı o yıl görülen kuraklık dolayısıyla ve Rus çarının acımasız siyâsetinden dolayı oldukça zor günler yaşar. Alıkul Osmonov böyle sıkıntılı bir dönemde anne ve babasını da kaybedince kısa süren hayatının ilk yıllarında birçok problemle tanışmış olur. İki yıl boyunca ablasıyla yoksul bir hayat yaşadıktan sonra 1919 yılında Bişkek’teki yetimhaneye verilir. Şair buraya verildiğinde henüz beş yaşındadır. Aynı yıllarda Sovyet Devleti kurulmuştur. Alıkul bu olaydan sonra on dört yaşındaki ablasıyla uzun süre görüşemez. 1921 yılında ise Tokmok’taki yatılı okula kaydedilir. Çocukluk yılları burada geçer.

Yatılı okul hayatı, şaire maddî ve manevî açıdan daha iyi şartlar getirir. Burada karnı doyar, okumayı yazmayı öğrenir. Anne ve babası öldükten sonra yaşadığı sıkıntılı günler son bulur. Aile sıcaklığından mahrum kalan Alıkul çocuk yurdundaki öğretmenlerden biri olan Grunya Savelevna isimli bir kadından büyük yakınlık görür. Bugünlerde o hanım için şiirler yazar ve bu şiirleri kendisine armağan eder: Çocukluğunu Tokmok şehrindeki yurtta geçiren Alıkul Osmonov 1929-1933 yılları arasında “eğitim yüksek okulu”nda öğrenim görür. Fakat yakalandığı “uçuk” (verem ) hastalığı nedeniyle okulu bırakmak zorunda kalır. Hastalığın bulaşmasından korkan akrabalarının ve arkadaşlarının kendisinden uzaklaşması ve okulunu bırakmak zorunda kalışı onu büyük üzüntüye sokar. Şairin marazî ruh yapısında, bu olayın büyük izleri vardır. Bu tarihlerde “Çabuul” (Atak)gazetesinin yazı işlerinde çalışmaya başlar.

1929 yılında “eğitim yüksek okuluna” başlayan Alıkul Osmonov, hastalığı dolayısıyla yarım bıraktığı okulunu 1934 yılında tamamlar. Eğitiminin sonunda öğretmen olduğu ve edebiyat uzmanı sıfatını kazandığı halde şairlik dışında bir meslek edinmez. Çevresindeki insanlar onun bu davranışının sebebini anlayamaz ve kendisine sürekli mesleğiyle ilgili sorular yöneltirler. Bir gün köydeki yengesinin mesleğini kendisine sorması şairi üzer. Bu konuyla ilgili olarak: “Asıl mesleğim şairliktir fakat bunu anlatması çok zormuş” der.

Alıkul’un eşi olan Zeynep’in ağabeyi Alıkul’un çocukluk arkadaşıdır. İkisi Tokmok’taki çocuk yurdunda beraber kalmışlardır. Bu arkadaşlık Zeynep’le şairin tanışmalarına vesile olur. Osmonov ile Zeynep 1941 yazında evlenirler. Evlilikleri iki yıl sürer. Çıpar adında bir kızları dünyaya gelir.1942 yılının şubat ayında kızları ölür. Bu üzücü olay iki gencin arasındaki evliliğinin sona ermesine sebep olur. Daha sonraki yıllarda Zeynep Alıkul’la barışmak isterse de ilk adımı Alıkul’dan bekler. Şair belki hastalığından ötürü, belki de gururundan Zeynep’le barışmak için bir çaba göstermez. Zeynep bir yıllık bir bekleyişin ardından evlenerek Taşkent’e gider. Yabancı bir millete, yabancı bir memlekete alışmakta güçlük çekerse de daha sonraki hayatını bu memlekette geçirir. Cakıp Cakıpbekuulu’na verdiği bir röportajda Alıkul hakkında şunları söyler: “Alıkul çok merhametliydi. Onun kadar merhametli bir insan görmedim. Bunun sebebi de kendisinin öksüz yetişmesidir. O, hayatta çok çile çekmiştir. Ayrıldıktan sonra üç-dört yıl rüyalarıma girmiştir. Hayâline yalvarıp beni çok düşünmemesini, özlememesini söyledim. Rüyalarıma girmemesini istedim. Bundan sonra rüyalarıma girmedi. Bir yıl geçmeden dünyaya veda ettiğini duydum. Kimseye hissettirmeden ağladım.”

Şair, hastalığına şifa bulmak amacıyla 1937 yılından itibaren muhtelif aralıklarla Isık-Köl’ü ziyaret eder. Alıkul’un en ünlü dizeleri Isık-Köl’ün kenarında yazılmıştır.Birçok şiirinde Isık-Köl’ün güzelliğinden söz etmiştir. Kırgızların kutsal saydığı bu gölün şairin hayatında önemli bir yeri vardır.Ömrü boyunca Isık-Köl’den ayrılmayan Alıkul, ölümünden kısa bir süre önce bile buralara gelip ak-kuğularla vedalaşmıştır.

Alıkul hayatı boyunca Zeynep’le yaptığı evliliğin dışında başka bir evlilik gerçekleştirmemiştir. Kırgızların duygusal ve bahtsız şairini yakalandığı hastalık böyle bir teşebbüsten alıkoymuştur. Yakın arkadaşlarından biri olan Tügölbay bu günlerde şaire evlenmeyi düşünüp düşünmediğini sorar. Şair bunun üzerine “Ee daha kime yazık edeyim. Benim şimdi tek can yoldaşım kalemim .” der .

Alıkul Osmonov yaşının genç olmasına rağmen yoksul ve kimsesiz geçen çocukluğunun, mutsuz evliliğinin ve aşırı duyarlı mizacının etkisiyle çok yıpranmıştır. Son günlerinde şair şöyle demiştir: “Ben Allah’ıma şükretmeliyim. Bir mum gibi erisem ne olur? Kimseye yalan söylemedim. Haram işler yapmadım. Kötülük yapmadım. Günah işlemedim. İnsanlar bana değer veriyor. Şairlik borcumu ödedim. Bu dünyadan kimler geçti. Neden ölümden korkuyorum. Öbür dünyaya gitmem gerekiyor. Allah öyle istiyor. İnsana hayatı da ölümü de veren O.”

Alıkul Osmonov 12 Aralık 1950 tarihinde Bişkek’te son nefesini verdiğinde henüz otuz beş yaşındadır. Geride aşkı ve doğayı anlatan, emeği öven, insan ruhunun derinliklerine inen şiirler; en az bu şiirler kadar mükemmel çeviriler, tiyatro eserleri ve poemalar bırakmıştır. Bir de kendisinden sonraki kuşaklara örnek olacak dürüst bir hayat hikâyesi. Şairin mezarı Bişkek’teki Ata-Arça mezarlığındadır.

Hatice Eğilmez Kaya
www.kafiye.net


Tarih 3 Kas 2014 Kategori: Hatice Eğilmez KAYA

Ehl-i Beyti Sevmek


Ehl-i Beyti Sevmek

Ağladı toprak kırmızıya çaldı
Kerbela matemdi Kerbela hüzün
Günahsız Ehl-i Beyt dikensiz güldü
Yok mu bir ehl-i din güle su versin

Dedesi Muhammed annesi Fatma
Ali’nin oğludur eziyet etme
Çöllerde yananı ateşe atma
Yok mu bir ehl-i din güle su versin

Kervanda küçücük bebekler vardı
Nebi soyundan nesli gelirdi
Bir anda etrafı kılıçlar sardı
Yok mu bir ehl-i din güle su versin

Silahın gölgesi insaftan uzak
Sebepsiz kan dökmek mümine yasak
Siyaset kurmuştu masuma tuzak
Yok mu bir ehl-i din güle su versin

Kur’an insanlığa tevhid öğretti
Kabil’den öğrenmiş Yezid nefreti
İslam birliğini yıktı mahvetti
Yok mu bir ehl-i din güle su versin
Hatice Eğilmez Kaya
www.kafiye.net