Kırgız Türklerinin Kederli Şairi Alıkul Osmonov

(Hatice Eğilmez Kaya)

Çekingen mizaçlı, içe dönük, yazdıklarıyla mutlu olmayan, çok genç yaşta veremden ölen, Kırgız Türklerinin lirik şairi Alıkul Osmonov 1915 yılında Cüy vilayetindeki şimdiki Panfilov bölgesine bağlı Kaptal-Arık köyünde doğmuştur.

Alıkul’un doğduğu köy Taşkent’e, Alma-Ata’ya Jambıl’a giden yolun üzerinde kurulmuştur. XX.yüzyılın başlarında Rusların yerleşmesiyle kurulan Staro Nikolayevsk köyü Ekim İhtilali’nden sonraki yıllarda Kaptal-Arık adını almıştır. İleriki yıllarda köyünden uzak kalacak olan şair duyacağı özlemi sık sık şiirlerine yansıtacaktır. Alıkul Osmonov beş yaşındayken ayrıldığı köyüne 1930 yılına kadar hiç gitmez. Bu uzun ayrılığın sebebi, şairin akrabaları tarafından çocuk bakım evine bırakılmasından duyduğu kırgınlık olabilir. Zira amcası Orozalı şairle birlikte kendi oğlunu da yurda verir. Ancak bir süre sonra oğlunu geri aldığı halde şairi yurtta bırakır.

Alıkul Osmonov’un babası Osman kendi halinde, fakir bir çiftçidir. Ağırbaşlı, içine kapanık bir kişiliğe sahiptir. Annesi Altınay ise neşeli bir kadındır. Şair onları erken yaşta kaybeder. Annesi Altınay, şair henüz bebekken çiçek hastalığından ölür. Babası öldüğünde ise şair üç yaşındadır.

Alıkul’un çocukluğu açlık ve kıtlık yıllarına rastlar. 1916 yılında Kırgızların da içinde bulunduğu Orta Asya isyanı kanlı bir şekilde bastırılmış, Cüy’deki çoğu Kırgız memleketini bırakıp göç etmek zorunda kalmıştır. Kırgız halkı o yıl görülen kuraklık dolayısıyla ve Rus çarının acımasız siyâsetinden dolayı oldukça zor günler yaşar. Alıkul Osmonov böyle sıkıntılı bir dönemde anne ve babasını da kaybedince kısa süren hayatının ilk yıllarında birçok problemle tanışmış olur. İki yıl boyunca ablasıyla yoksul bir hayat yaşadıktan sonra 1919 yılında Bişkek’teki yetimhaneye verilir. Şair buraya verildiğinde henüz beş yaşındadır. Aynı yıllarda Sovyet Devleti kurulmuştur. Alıkul bu olaydan sonra on dört yaşındaki ablasıyla uzun süre görüşemez. 1921 yılında ise Tokmok’taki yatılı okula kaydedilir. Çocukluk yılları burada geçer.

Yatılı okul hayatı, şaire maddî ve manevî açıdan daha iyi şartlar getirir. Burada karnı doyar, okumayı yazmayı öğrenir. Anne ve babası öldükten sonra yaşadığı sıkıntılı günler son bulur. Aile sıcaklığından mahrum kalan Alıkul çocuk yurdundaki öğretmenlerden biri olan Grunya Savelevna isimli bir kadından büyük yakınlık görür. Bugünlerde o hanım için şiirler yazar ve bu şiirleri kendisine armağan eder: Çocukluğunu Tokmok şehrindeki yurtta geçiren Alıkul Osmonov 1929-1933 yılları arasında “eğitim yüksek okulu”nda öğrenim görür. Fakat yakalandığı “uçuk” (verem ) hastalığı nedeniyle okulu bırakmak zorunda kalır. Hastalığın bulaşmasından korkan akrabalarının ve arkadaşlarının kendisinden uzaklaşması ve okulunu bırakmak zorunda kalışı onu büyük üzüntüye sokar. Şairin marazî ruh yapısında, bu olayın büyük izleri vardır. Bu tarihlerde “Çabuul” (Atak)gazetesinin yazı işlerinde çalışmaya başlar.

1929 yılında “eğitim yüksek okuluna” başlayan Alıkul Osmonov, hastalığı dolayısıyla yarım bıraktığı okulunu 1934 yılında tamamlar. Eğitiminin sonunda öğretmen olduğu ve edebiyat uzmanı sıfatını kazandığı halde şairlik dışında bir meslek edinmez. Çevresindeki insanlar onun bu davranışının sebebini anlayamaz ve kendisine sürekli mesleğiyle ilgili sorular yöneltirler. Bir gün köydeki yengesinin mesleğini kendisine sorması şairi üzer. Bu konuyla ilgili olarak: “Asıl mesleğim şairliktir fakat bunu anlatması çok zormuş” der.

Alıkul’un eşi olan Zeynep’in ağabeyi Alıkul’un çocukluk arkadaşıdır. İkisi Tokmok’taki çocuk yurdunda beraber kalmışlardır. Bu arkadaşlık Zeynep’le şairin tanışmalarına vesile olur. Osmonov ile Zeynep 1941 yazında evlenirler. Evlilikleri iki yıl sürer. Çıpar adında bir kızları dünyaya gelir.1942 yılının şubat ayında kızları ölür. Bu üzücü olay iki gencin arasındaki evliliğinin sona ermesine sebep olur. Daha sonraki yıllarda Zeynep Alıkul’la barışmak isterse de ilk adımı Alıkul’dan bekler. Şair belki hastalığından ötürü, belki de gururundan Zeynep’le barışmak için bir çaba göstermez. Zeynep bir yıllık bir bekleyişin ardından evlenerek Taşkent’e gider. Yabancı bir millete, yabancı bir memlekete alışmakta güçlük çekerse de daha sonraki hayatını bu memlekette geçirir. Cakıp Cakıpbekuulu’na verdiği bir röportajda Alıkul hakkında şunları söyler: “Alıkul çok merhametliydi. Onun kadar merhametli bir insan görmedim. Bunun sebebi de kendisinin öksüz yetişmesidir. O, hayatta çok çile çekmiştir. Ayrıldıktan sonra üç-dört yıl rüyalarıma girmiştir. Hayâline yalvarıp beni çok düşünmemesini, özlememesini söyledim. Rüyalarıma girmemesini istedim. Bundan sonra rüyalarıma girmedi. Bir yıl geçmeden dünyaya veda ettiğini duydum. Kimseye hissettirmeden ağladım.”

Şair, hastalığına şifa bulmak amacıyla 1937 yılından itibaren muhtelif aralıklarla Isık-Köl’ü ziyaret eder. Alıkul’un en ünlü dizeleri Isık-Köl’ün kenarında yazılmıştır.Birçok şiirinde Isık-Köl’ün güzelliğinden söz etmiştir. Kırgızların kutsal saydığı bu gölün şairin hayatında önemli bir yeri vardır.Ömrü boyunca Isık-Köl’den ayrılmayan Alıkul, ölümünden kısa bir süre önce bile buralara gelip ak-kuğularla vedalaşmıştır.

Alıkul hayatı boyunca Zeynep’le yaptığı evliliğin dışında başka bir evlilik gerçekleştirmemiştir. Kırgızların duygusal ve bahtsız şairini yakalandığı hastalık böyle bir teşebbüsten alıkoymuştur. Yakın arkadaşlarından biri olan Tügölbay bu günlerde şaire evlenmeyi düşünüp düşünmediğini sorar. Şair bunun üzerine “Ee daha kime yazık edeyim. Benim şimdi tek can yoldaşım kalemim .” der .

Alıkul Osmonov yaşının genç olmasına rağmen yoksul ve kimsesiz geçen çocukluğunun, mutsuz evliliğinin ve aşırı duyarlı mizacının etkisiyle çok yıpranmıştır. Son günlerinde şair şöyle demiştir: “Ben Allah’ıma şükretmeliyim. Bir mum gibi erisem ne olur? Kimseye yalan söylemedim. Haram işler yapmadım. Kötülük yapmadım. Günah işlemedim. İnsanlar bana değer veriyor. Şairlik borcumu ödedim. Bu dünyadan kimler geçti. Neden ölümden korkuyorum. Öbür dünyaya gitmem gerekiyor. Allah öyle istiyor. İnsana hayatı da ölümü de veren O.”

Alıkul Osmonov 12 Aralık 1950 tarihinde Bişkek’te son nefesini verdiğinde henüz otuz beş yaşındadır. Geride aşkı ve doğayı anlatan, emeği öven, insan ruhunun derinliklerine inen şiirler; en az bu şiirler kadar mükemmel çeviriler, tiyatro eserleri ve poemalar bırakmıştır. Bir de kendisinden sonraki kuşaklara örnek olacak dürüst bir hayat hikâyesi. Şairin mezarı Bişkek’teki Ata-Arça mezarlığındadır.

Hatice Eğilmez Kaya
www.kafiye.net