Kategoriler

Arşivler


Tarih 2 Kas 2014 Kategori: Sinem ÖZAŞGIN

Al Yazmalım

Al Yazmalım

-Al Yazmalım hikayesini bilir misin?…

Böyle başladığım için birden afallamış olabilirsiniz sayın canlar. Bugün soğuk bir ruh hakim ruhumda. Meteoroloji organlarımı uyarıyor fazla dolaşmayın, stabil şekilde normal hızda görevlerinize devam edin diye. Bundan dolayıdır ki aynı ritmler içerisinde farklı bir yükselti koyamıyorum. Kriz geçirecek haldeyim. Kirpiklerimde yarı tok bir güneş havası, dudaklarımın yarı aralığına süren gece yarısı karanlığı. Gözlerimin saydam tabakasında bariz olan bir telefon ışığı. Beklemedeyim. Yanında ise sırıtkan bir çelik yüzük. Bilmiyorum, kırgın bir dudağı taşıyan gamze beliriyor yanağımda. Bekliyorum…

Ve telefon çalıyor. Bir sürü zilyon kere denilmiş tavernalar. Ve sordum;

-Al Yazmalım hikayesini bilir misin?…

Eski film tadında bir hüzün sahnesi hayatı yaşamaktayım. Yoğunum, yorgunum ama pes etmek yok. Asla da olmadı. Ama şimdi bir sokak lambası gibi başım eğik, sadece kendime ışık vermekteyim ve gelen geçen sormaksızın benden faydalanıyor. Pekı bu nereye kadar sürecek?..

-Al Yazmalım hikayesini bilir misin?..
-Evet… Evet biliyorum.
-O zaman bizim de o filmdeki gibi olduğumuzu anlamışsındır…
-(İç çekerek) Evet…
-Peki sen söyle. Sen Asya olsan bu kadar yaşadığın durumlara rağmen döner miydin kendine?…
– ……………………
-Ben Asya değilim bundan dolayı seni hep afettim… Ama……

Aması yok bu olayların sayın canlar. Artık filmler kadar yakın bir hayatın kollarında yaşamıyoruz.

Affetmek. İlham için, yazmak için hep affedilişi kılmak. İyi mi kötü mü bilmem ama en zayıf duygu olduğu söylenebilir belki de benim en çok yaptığım. Bazen diyorum ki bir Asya kadar olamadım. Bu kadar affetmemeli insan ve birden bakıyorum ki kendime ansızın gözlerim dışarıdaki sırıtkan gökyüzü mavisine düşüyor.

– Bir insan ilhamını ne kadar sevebilir? Herşeyiyle?

Siz siz olun ilhamım dediğimiz varlıkları kaybetmeyin… Bir Asya kadar gurur taşıyamaz her insan, buna rağmen siz. Affedici olun canlar. Elveda ay yazmalım lafı Asya kadar kimseye yakışmıyor. Siz her daim ilhamınızla dolu bir hayat yaşayın.

-Al Yazmalım hikayesini bilir misin?…
-Evet… Evet bilirim…
-Bizim hikayemiz onların ki gibi olsa da… Unutma… Bendeki affedicilik sana ömür boyu yeter…

Saygı ve sevgiyle… Film tadında günler dilerim sayın canlar…

E F T E L Y A…
(Akdenizi cebinde taşıyan kız… )

Sinem ÖZAŞGIN
www.kafiye.net


Tarih 29 Eki 2014 Kategori: Fatma Gül CESUR

SEVGİ

SEVGİ

Sevginin sınırı yoktur hayatta,
Sen devam et sevgi ile karşılamaya,
Sonra sen de karşılaşırsın sevgi ile,
Sevgi sonsuzdur, korumasını bilene.

Kötülüğü, iyiliği
Sevgiyi, şefkati
Doğruyu, güzeli
Sevgi bize öğretti.

Sevginin gücü sonsuzdur,
Sevgi olsun, kalpler şefkatledolsun,
Herkes gerçek mutluluğu bulsun,
Sevginin gücü sonsuzdur.

Annen sana sevgisini gösterdi,
Baban sana şefkati öğretti,
Ablan sana yardım etti,
Sevginin gücü sınırsızdır.

Küçücük bir sözle,
Mutlu olmayı başardı,
Güzelliklerle iyilik edince,
Sonsuz seviyle karşılandı.

Fatma Gül CESUR
Uluğbey Ortaokulu
6. sınıf öğrencisi

www.kafiye.net


Tarih 29 Eki 2014 Kategori: Safiye SAMYELİ

GURBET KUŞU


GURBET KUŞU

Dünya kazan sen kepçe seyyah gibi gezersin
Gittiğin o yollardan geri dönsen olmaz mı?
Hem kendini hem beni hasretinle üzersin
Gittiğin o yollardan geri dönsen olmaz mı?

Aylardır yollarına hasret ile baktığım
Adı sayıklayıp uykulardan kalktığım
Gözyaşımı silerken acı tütün yaktığım
Gittiğin o yollardan geri dönsen olmaz mı?

Bilirim hasret yüklü senin gönül geminde
Muhabbete muhtaçsın derin sevda ceminde
Nefesimiz buluşsa bir bardak çay deminde
Gittiğin o yollardan geri dönsen olmaz mı?

Gam yükü şu yüreğim iki gün huzur buldu
Ruhumun dört köşesi senin sevginle doldu
Gelişin bayramımdı gidişin ölüm oldu
Gittiğin o yollardan geri dönsen olmaz mı ?

Gurbet kuşları gibi diyar diyar gezmesen
Eller gibi uzaktan bakıp bakıp süzmesen
Kıyamet mi kopacak SAMYELİ’ni üzmesen
Gittiğin o yollardan geri dönsen olmaz mı?

Safiye SAMYELİ
www.kafiye.net


Tarih 29 Eki 2014 Kategori: Fatma Gül CESUR

OKUMAK GÜZELDİR

OKUMAK GÜZELDİR

Ayşe, Fatma, Ali
Okumayı becerdi.
Okumak güzeldir diyerek;
Hedefini gösterdi.

A-B-C harfleri,
Tahta da yazlıydı,
Çocuklar okuyunca,
Binlerce alkış aldı.

Okuyan kazanıyor,
Geleceğe doğru gidiyor,
Durmadan bir adım daha atıyor,
Okumak güzeldir diyor.

Ders çalışmak, kitap okumak
İleriye gitmek, geleceğe bakmak!
Hedef yaratıp hayalini kurmak,
Başarı için okumayı tetikliyor.

Kitap sayfalarını dikkatle okudun,
Biraz bilgili oldun!
Bilgini kuvvetlendirip, geliştirip
Derslere çalışmayla başardın.

Fatma Gül CESUR
Uluğbey Ortaokulu
6. sınıf öğrencisi

www.kafiye.net


Tarih 29 Eki 2014 Kategori: Fatma Gül CESUR

TÜRKİYE’Yİ DEĞİŞMEM

TÜRKİYE’Yİ DEĞİŞMEM

Türkiye’yi değişmem kimselere,
O benim kanım, o benim canım!
Türkiye’yi değişmem kimselere,
Türk bayrağım; canım, kanım!

Kucaklamış bizleri sevgiyle,
Dağında ormanı oksijen deposu,
Türkiye’yi değişmem kimselere,
Uzanmış ip gibi upuzun yolu.

Gözyaşlarımı hep siliyor,
Dağları yol için deliyor,
Engelleri birer birer aşıyor,
Düşmanlarına dil çıkartıyor!

Hep çalışıp çabalıyor, sonrada dinleniyor,
Gücünü  alıp çalışmaya devam ediyor,
Türkiye’yi değişmem kimselere,
Türk bayrağı; canım, kanım benim.

Fatma Gül CESUR
Uluğbey Ortaokulu
6. Sınıf Öğrencisi

www.kafiye.net

Tarih 29 Eki 2014 Kategori: Yegane Sercuvarlı

GERİYE DÖNE


GERİYE DÖNE

YANIB KÜLE DÖNÜB KÖZ DE, OCAK DA,
YERİNDE KALIBDI O TAŞ, O DAĞ DA.
ESDİ RÜZGARLARIN YELİ BUDAĞ DA
HOŞ HABER GETİRE BU BAHAR YENE,
O ÖTEN GÜNLERİM GERİYE DÖNE.

TANRI SENİ BİLDİ RUHUMA YAKIN,
SENİ SEVMEK OLDU BÖYÜK GÜNAHIM.
KİPRİYİNİ KALDIR GÖZÜNE BAKIM,
SIKMA YÜREGİMİ BU AKŞAM YENE ,
O ÖTEN GÜNLERİM GERİYE DÖNE.

DÜNYADA GÖZÜMÜN MURAZI KALIB ,
HAYATDAN TALEDEN NARAZI KALIB.
DAHA GÜZELLERİN NAZI AZALIB,
TUTMA GÖK YÜZÜNÜ BULUDUM, YENE,
O ÖTEN GÜNLERİM GERİYE DÖNE.

HİSSİM DUYĞULARIM AYAĞA ENMEZ,
GÖZE GÖRÜNMEZDİ İLAHİ DİNMEZ,
HER KİMSE KALBİMİ OKUYA BİLMEZ,
BİR HASRET GÖNLÜMÜ ÜŞÜDÜR YENE,
O ÖTEN GÜNLERİM GERİYE DÖNE.

MÜELLİF YECANE SERCUVARLI 03.02. 2001. K.
www.kafiye.net


Tarih 29 Eki 2014 Kategori: Gülsüm Hicran ÇAÇUR

ÇIKMAN GEREKİYOR HAYATIMDAN


ÇIKMAN GEREKİYOR HAYATIMDAN

‘’o Şimdi ne yapıyor?’’ sorusuyla çalkalanıyorum.
Sesimi nasıl neşeli tutabilecegim
Avuçlarımın içi ile şakaklarımı bastırdım
Sanki fiziksel bir baskıyla beynime duygularıma yok ediyorum
Terk edersem seni;
Sakatlanmış bir insan gibi yaşamın hep bir yanın
Eksik ve sancılı yaşayacağını yaşacağını biliyorum
Mavi, temiz bir su gibi berrak gökyüzü
İnsanları ibadete çağıran huzurlu sabah sesi duyuyorum
Piramitlerin inşaatında o koca kayayı taşıyan köleler gibiyim
Telefonum hemen yanı başımda
Senin aramanı bekliyorum
Telefonumun çalmadığı her dakika zorlukla topladığım gücümü azaltıyor
Bir yandan bedenim kalvaltı yapıyor
Bir yandanda zihnim yapacaklarımı planlıyor
Nasıl konuşacağım, neler söyleyeceğim
Benim dışımdaki bir hayatı kurman gerektiğini
Derhal hemen hangi bir başka güzel bayanı arayacaksın
Tek tek aklından geçirmen gerekiyor.
Bütün çabalarıma rağmen yüreğim sıkışıyor
Haz almaya çalıştığım h,çbirşeyden haz alamıyorum
N’olur anla beni
Gitmem gerekiyor, Çıkman gerekiyor
Hayatımdan

Gülsüm Hicran ÇAÇUR27/10/2014
www.kafiye.net


Tarih 29 Eki 2014 Kategori: Gülsüm Hicran ÇAÇUR

ÇEVRECİYİM Mİ DESEM YA PETŞİŞELERİM?


ÇEVRECİYİM Mİ DESEM YA PETŞİŞELERİM?

Ben yaşadığım çevrede insan olarak yaşıyorsam yaşadığım çevreden sorumluyum. Temiz bir çevrede yaşamak istiyorum. Temiz çevrede yaşamakta benim, senin, bizim elimizde. Hepimizin elinde.

Keşke, keşke diyorum. Her birey  üzerine  düşen görevini tam olarak yerine getirirse   alışkanlık haline getirsek çevre temizliğimizi sokaklarımız gözümüzü, ruhumuzu, gönlümüzü açsa.. Tertemiz bir çevrede yaşasak.

 

Ah ah..!  Öğrencilerimize, çocuklarımıza bu alışkanlığı küçük çok küçücükken aşılasaydık. Okul bahçesi ve okul çevresindeki sokaklarımız su pet şişelerinden kirliğinden adım atılmayacak hale geldi.

_ Ah ah ..! Çok da uzak değil ki çöp bidonu, elimizi uzatsak hoop çöp bidonun içinde çöpümüz. Biz nedense o kadar küçük zahmete bile katlanamıyoruz.

 

 

Öğrencilerimiz, çocuklarımız haklı. Alışmadılar ki; el bebek, gül bebek şeklinde yetiştirdik.  Anne baba olarak biz çocukken çok sıkıntı çektik ya çocuklarımız çekmesin. Elindeki çöpü bile alıp biz attık… Parkta otururken. İçtiği içeceğin, yediği kraker poşetini eline verip arkasındaki çöp bidonuna atmasını istemedik ki. Hatta ona biz örnek bile olduk. Nasıl olsa Garson var toplar masanın üstünde bırakıp.. Çok hııı demek böyle diye diye. Elini uzattık bir adım yakınındaki çöp bidonuna atmaz çöpünü…

Oysa atalarımız ne atasözleri miras bırakmış bize… Değerini bilen kim Acep?   Temizlik üzerine pek çok güzel söz söylemişler.  “Aslan yatağından belli olur”

Evet .. Atalarım siz söylediklerinizi yapsak ve öğütlerinizi dinleseydik. Sadece okulda Türkçe, Edebiyat dersi işlenen ders olmayacaktı. Atasözlerimiz. Ben bir birey olarak kendi üzerime düşeni yapsam, yerlere çöp atmasan, tükürmesen, kutu kola şişlerini görünce yerden eğilip çöpe atacağıma, top gibi oynamasaydım.

 

Ah Ah…! Babaannem ve anneannem sabah ezanı ile kalkar. Namazlarından sonra eline bir süpürge  avlusunu süpürdükten sonra kapının önünü süpürürlerdi. En az komşu yapardı. Sokaklar tertemiz.. ki. O zamanlarda sokağın her köşe başında çöp bidonları yoktu. Nur içinde yatın.

Birde Neyi kabul edemiyorum. Biliyor musunuz? Su şişesi alıyoruz. Yarıya kadar içeriz. Taşıma üşengeçliğimiz mi, yoksa başka bir neden mi?. Bilmiyorum. Yarıya kadar su şişesini de atıyoruz. Sokağın ortasına yada çöpe…,

 

Ya arkadaşım, ya kardeşim, ya çocuğum… Yani susuzluk çekiyor dünya bir damla suya hasret kalacağız. Ya da bir damla suya hasret toprak, ya da bir damla suya muhtaç sokak hayvanları. Ya da bir damla suyla canlanacak çiçekler, ağaçlar….

 

İçmiyor musun?, Taşıyamayacak mısın?  Sana en yakın ağaç ya da çiçeğin dibine boşalt. Belki de Rabbimin rızasını da burada kazanacaksın. Çöpün yanında o kadar çok ufak kaplar var ki… Dök içmek istemediğin  şişesindeki  suyu .. Bu sayede de bir kedi, bir sokak hayvanı veya kuşlar susuzluğunu gidersin.

Gülsüm Hicran ÇAÇUR
www.kafiye.net

Bakın işte çevre kirliliği için verdiğin bir su şişesiyle başardık.. Çöplerimiz lütfen ama lütfen çöpe atalım. Belediye başkanımıza ve temizlik personelini kızacağımıza görevini yapmıyor eleştirileriyle…

Çenemi yoracağımızı. Kendi elimizdeki çöpü çöp bidonuna atmamız, bir ilk derken en azından gözümüzü yoran kirlilikten kurtulmuş olacağız. Küçük bir adımda bile duyarlı olunmalı alınacak küçük önlemler ile çevremizi temiz tutabiliriz. Sevgimle kalın.

Gülsüm Hicran ÇAÇUR
www.kafiye.net


Tarih 29 Eki 2014 Kategori: Yegane Sercuvarlı

DÜZGÜNEM


DÜZGÜNEM

GELDİM GÖRDÜM CAH-CELALLI DÜNYANI,
BAYKUŞLARLA VİRAN OLUB HER YANI.
İSTİYORUM ARTIK O BİRİ DÜNYANI
YORĞUN DÜŞDÜM,YORULMUŞAM ÜZGÜNEM,
YERİM YOKDU BU DÜNYADA DÜZGÜNEM.

GEDİB GÖRMEK İSTİYORUM ORANI,
O CENNETİ,CEHENNEMİ,DİVANI.
İNCELEDİM VEREQ -VEREQ KUR’ANI,
YENE DOLDU DERYA GİBİ BU SİNEM,
YERİM YOKDU BU DÜNYADA DÜZGÜNEM.

BİR GÜN OLA,YER YÜZÜNE NUR YAĞA,
ŞEFKET İLE SARILAYDI DAĞ – DAĞA.
EH NE DEYİM BU DÜZENE,BU BAĞA,
GELDİM SONA,GİRMEM DONA EZGİNEM,
YERİM YOKDU BU DÜNYADA DÜZGÜNEM.

SEYR ETDİKCE BU SEHİRLİ CİHANI,
GÖRDÜM SARIB YAM -YAMLARIN DUMANI.
TUTAMMADIM GELDİ,GETDİ ZAMANI,
GEC KALMIŞAM BA’Zİ ŞEYE ÜZGÜNEM,
YERİM YOKDU BU DÜNYADA DÜZGÜNEM.
M. YEGANE__SERCUVARLI
www.kafiye.net


Tarih 29 Eki 2014 Kategori: Melek KIRICI

AY GÜNEŞE TESLİMDİ – SON BÖLÜM


AY GÜNEŞE TESLİMDİ – SON BÖLÜM

İlk akşamımızdı Sarımsaklı’da. Oğlumla sahile indik yürüyüşe. Mustafa’m gibiydi Murat’ımın da boyu posu, yakışıklılığı. “Oturalım” dedim, kumlara oturduk. Ses yoktu, çıt yok. Yüreğim geçti atağa, duyan var mıydı bilmiyorum; ama ben konuşuyordum dudaklarım kapalıyken.

“Hatırla, seninle güneşi batırırdık, neşe doğardı gecemize. Şimdi tek başıma, gene güneşi batırıyorum da; ne yapsam olmuyor, hüzün doğuyor geceme. Yoruldum sanırım. Hep derdim hatırlarsan; “Ben senden besleniyorum aşkım. Sen beni bıraktıktan sonra ruhum aç kaldı. Doyuramadım ya da yeterli olmadı hiçbir şey sen gibi.”. Seni çok özledim Mustafa’m.

Olmayacaktı böyle. Sarımsaklı’da Mustafa’mın hayalleriyle idim ve nefes alamıyordum. Murat’ım bunu hissetmiş olacak ki; eliyle çenemden tuttu, yüzümü kendisine doğru çevirdi…

-Sabah dönelim anne…

Başımla onayladım bu sözü; içime akan gözyaşlarım ve suskun isyanlarımla.

Yaşıyorum uzun gecelerde. Biraz aydınlık, ama çoğunlukla karanlık günlerde yaşıyorum. Nasıl mı? Hiç sorma! Ben de bilmiyorum. Zamanı öldürüyorum çoğu zaman senle dolu yüreğimin coşkularında. Sonara diyorum ki, ”Mevsim ister yaz olsun, ister sonbahar. Bazı günler sevinç, bazı günler keder. Hepsi gelir geçer. Boş ver… Yaşıyorsun ya, Ne fark eder? Önemli olan, ölüme kavuştuğun gündür. ‘Bekle’ diyorum kendime; sabırlı ol, az kaldı; kavuşacağız Mustafa’m.”

Yıllar içimden geçiyordu koşuşturarak. İçim evrene açılıyordu seni özlediğini haykırarak. Hizmet edineceğim zevkler edinmiştim kendime, öğretmenliğimin yanı sıra. Bahçe bakımı, hatta ev eşyaları tamiratı yapıyordum, atölye ustalığı öğrenip, eğitimini alarak. Sonra resim çiziyordum şiirlerimde. Öyküler yolluyordum dergi ve gazetelere. Herkes tanıyordu beni Mustafa’m. Ben yazabiliyormuşum duygularımın resmini. Bu başarılarımda ulaşıyordum doyuma sensiz yıllarımda. Öğrendim ki, mutluluk her şeyin yolunda gitmesi demek değilmiş. Sadece yolunda gitmeyenlerin dışındakileri de görmek için verilmiş bir kararmış. Aslında mutlulukla mutsuzluğun eşit ölçülerde dağılımıymış hayatın kendisi. Daha birçok şey öğrendim sen yokken Mustafa’m.

Öğrencilerime yolları siyahsa bile kendilerinin çözüm üreterek en azından kıyafet ya da şemsiyelerini rengârenk seçmelerini, içlerindeki baharları taze tutmalarını öğretiyorum. Ben, seninle sevdiğim baharları hatırlayarak, senin hayatıma girmene binlerce defa şükrediyorum. Yokluğunda bile, ömrümü anılarınla besleyerek capcanlı tutuyorum. Bin hoş muhabbetimiz baki kaldı tüm diriliğiyle bende. “Keşke bunu da yapsaydık” demiyorum. Seninle dolu dolu her şeyi yaşayıp tadına vardık. Ne üstüne bir daha yaşanır, ne de yanından geçer başka bir yaşanan anı.

Bir bohça hazırladım kendime; sana gelirken alacağım. Önce bohçamın içinden tüm kırgınlıkları, öfkeleri, olumsuzlukları boşalttım. Sadece sevgi koydum içine. O olduğunda tüm güzellikler de gelecektir peşi sıra benimle.

Son zamanlarda geceleri kâbuslar görerek uyanıyorum uykumdan. Her defasında bir yol var, yolun sonunda da sen… Koşuyorum, koşuyorum tam sana dokunacakken uyanıyorum.

Yanına gelmek, istemekle olmuyor; öğrendim. Senin aşkını sensiz de sevip yaşatacağım ömrümce. İkimizin bir bütün olduğu gecelerden birinde, bir damla ile dünyaya getirdiğim Murat’ım koca adam oldu Mustafa’m. Âşık oldu bir güzel kıza; onu esirgeyip korumakta. Benim de gözbebeğim oldu, kızım oldu. Halası ve tüm aile de üstüne titremekte. Yakında bir torun müjdesi ile gelirim dokunduğum soğuk toprağından bana yansıyan sıcaklığına. Hadi şimdilik hoşça kal. Yanına taşınacağım günü özlemle beklemekteyim Mustafa’m.

Her sabah sensiz uyanan içler acısı görüntüm yansımıyordu artık aynadan. Hayata tutunmuştum. Öğrencilerimden ilk mezun olanlar, ilk tayin yerlerinin müjdesiyle geliyorlar. Beni ziyaret etmeyi hiç ihmal etmiyorlar. Vefa, sadakat; başka ne olabilirdi ki Mustafa’m? Benim de hamaratlığımı görme. Kitap yazmaya başladım; bunu bitirmeden gelmem yanına. Hiç bekleme!

Yaşlılar evi keşfetmiştim. Her gün gidiyordum; kitabımı onların arasında yazmak hoşuma gidiyordu. Her türlü deneyimin doyumunda, zirvede oturuyorlardı her biri bana göre. Anlatacak o kadar çok bakışları vardı ki bana; her birinden dünya kurup yaşatacağım.

Birçoğu da bizim gibi yarımının yer değiştirmesiyle soluğu bu yaşlılar bakım evinde almıştı. Çocuğu çok çalışıyordu kimisinin. Onun için dua ediyordu avuçları göğüs hizasında; aynı duruşta, saatlerce… Kim bilir bu dualarla ne kadar korunuyordu evladı? Yolu, rızkı açılıyor, evinde huzur ile yatıp ailesiyle zaman geçiriyordu annesini elleri dua hizasındayken.

Diğeri varını yoğunu vermişti çocuklarına. Olmadı işte, tutmadı. Tutsaydı; bayramdan bayrama da olsa alırlardı yanlarına. Bir amcam vardı; her gün banyo yapıp kolonyasını sürerdi. Babam gibi mis kokardı. Ben babam diye her gün O’nu koklardım. Bir gün bana “Senin içindeki acı ne?” diye sordu. Acı neydi Mustafa’m? Onların yanında hiçti acı. Mutluluklarımıza eyvallah deyip azıcık sıkıntıya yenilmekti. Acı neydi? Utandım, diyemedim. Sustum… Seni tarif edemedim. Affet beni sevdiğim. Bunca dünyaların içinde, tüm duyularımla yaşarken, ben acı çekmeyim de neyleyim? Acını da sevdim ben senin. Yaşadım derin derin…

Bu gün bu yol ne kadar da kalabalık. Oysa sadece ben olur ve koşardım. Şimdi yürüyorum ve acelem yok. Sen beni bekliyorsun yine yolun sonunda. Hüsniye Teyzem, senin annen, baban, Pınar, annem, babam ve Murat’ım hepsi burada toplanmış. Onlar nerden biliyorlardı ki bu yolu? Ağlıyorlar mı ne? Kime ne oldu acaba? Neyse Mustafa’m; sana bu kadar yaklaşmışken geri dönemem. Sonra istersek beraber gider bakarız. Yardım ederiz kimin ihtiyacı varsa.

Ah Mustafa’m! O muhteşem bakışını ne kadar da özlemişim. Uzun zamandır bu kadar yakından bakmamıştım. Derinlerine dalıp dalıp soluksuz kalıyorum Mustafa’m. Nefes alamıyorum. Tut elimi, çek kurtar ne olur! Oh! Nihayet ellerini tutuyorum. Sana sarılmayı ne kadar özlemişim.

Seni her zaman sonsuz bir aşk ile sevdim Mustafa’m! Kavuştum! Şükürler olsun kavuştum sana…

Son

Melek KIRICI
www.kafiye.net