Kategoriler

Arşivler


Tarih 21 Şub 2015 Kategori: Melek KIRICI

Bir Dilek Dile Hayattan – 3


Bir Dilek Dile Hayattan – 3

Artık sınıfta sıralar boşalmıştı. Herkes etrafına toplanıp, öperek yerini bir diğer arkadaşına bırakıyordu. ‘Mektup yazmayı unutma, muhakkak haberleşelim.’ dilekleri hepsinin ağzındaydı.

Hıncal Öğretmen elinden tuttu, diğer öğretmenlerle birlikte öğretmenler odasına götürdü çok sevdiği öğrencisini. Dilek’e güzel dilekler orada da devam etti. Hıncal Bey, kenarda duran iki poşeti Dilek’e uzattı. Tüm öğretmenler, bu ümit vadeden genç kıza bakıyordu duygusal gülümsemelerle…

-Bunlar ne öğretmenim

-Aç hadi! Görelim neymişler…

Poşettin içinden, çok beğenip alamadığı eşofman takımı ve iki adet, o döneme damga vuran bir marka olan Adidas spor ayakkabısı çıktı. Her akşam eve dönerken, en ünlü spor mağazasının vitrininde hayranlıkla baktığı, bakarak sevdiği, kendisinin olabileceğini asla hayal edemediği eşofman ve ayakkabılar armağan ediliyordu. Ne büyük bir onurdu bu…

Hem şaşkın, hem mahcuptu. Gözleriyle öğretmenlerine ‘Ben alabilirdim’ der gibi baktı. Dudakları kıpırdıyor; ama bir şey söyleyemiyordu. Kelimeler tıkanmıştı boğazına. Konuşma bir süre sessiz devam etti. Sonra sessizliği yine Hıncal Öğretmen bozdu.

-Arkadaşların ve biz öğretmenlerin seni çok seviyor, yeni hayatında başarılarına daha büyük başarılar katarak devam etmeni diliyoruz. Birçok alanda gerçekten çok büyük aşamalar kat ettin. Sporcu kimliğinle de zirveyi yakalayacağını biliyoruz; hatta eminiz. Bu hediyeler hepimizden. Bu zarf da senin… Lütfen hiç sesini çıkarma ve hemen al! İhtiyaç halinde kullanacağın yedek akçen olsun. Unutma ki; aileler birbirlerine tutundukları sürece, onları kimse bölemez. Bu takdirde ise oluşacak güzelliklere kimseler erişemez. Hadi kızım! Yolun ve bahtın açık olsun…

Bunları söylerken gözleri sulanmıştı. Öptü öğrencisinin yanaklarını.

Dilek, öğretmenlikten öte gizli bir hayranlık beslediği öğretmeninin elini öptü. Diğer öğretmenlerine de ‘Allahaısmarladık’ deyip elindeki poşeti, cebindeki harçlığı, yüreğindeki sıcacık sevgi yumağıyla arkasını dönüp attı adımlarını. Ardına bakmadı hiç. Bir okul, bir geçmiş bakıyordu kendisine yürüyüp giderken; ama Dilek bakamadı O’na bakan geçmişine.

Omuzlarına bir yük almış gibi hissediyordu kendini. Daha başı dik, daha vakarlı yürüyordu yüküne saygıdan…

***

-İstanbul yolcusu kalmasııııınnn!

Muavinin bu gevrek sesi Dilek’in bedenini değil; ama ruhunu alabildiğine titretmişti. İyi kötü anılarını ve yıllarını bırakıyordu arkasında.

Babaanne, dede ve kız kardeşi çoktan otobüste yerlerini almışlardı. Dilek sonuna dek değerlendirdi zamanını. O’nu yolcu etmeye gelen mahalle ve okul arkadaşları, öğretmenleri bir şölen havasında uğurlama yapıyorlardı sanki. Bu şölende hüzün, buruk bir acı ve gözyaşı vardı.

Ne çok arkadaşı varmış, ne çok seviyormuş her birini ve ne kadar çok seviliyormuş meğerse… Tek tek sarılırken, yüreğinden akan sıcağın hem kendini hem sarıldığını alev alev yaktığını hissetti.

Babaannesi başını cama yaslamış bakarken endişelenmişti. Sanki burada kalacaktı torunu. Binmesi için eliyle işaret etse de Dilek aldırmıyordu hiç. Eşini, yani Dilek’in dedesini dürtmeye başlamıştı. Aldırmıyordu yaşlı adam.

-Kalk da al şu kızı arabaya. Otobüs gidiyor yahu! Geleceği yok kızın. Kalacak şimdi burada!

Dedesinin gözleri nemli, başını öne eğmiş, hüznünü yere akıtıyordu. Kolay mıydı yaşlılık için buralardan göçmek? Ne yapardı koca İstanbul’da? Denize ulaşmaya kalksa kaç vesait isterdi kim bilir? Ya arkadaşları? Karış karış arşınladığı sokakları? Hepsini geride mi bırakacaktı yani? Döndü baktı hanımına, yere düşen hüzünleri gözlerine biriktirerek…

-Merak etme hanım. Yolcusunu almadan bu araba kalkmaz.

Sonra küçük torununu soktu paltosunun içine her zamanki gibi.
3. Bölüm Sonu
Devam edecek…

Melek Kırıcı
www.kafiye.net


Tarih 21 Şub 2015 Kategori: Melek KIRICI

Bir Dilek Dile Hayattan – 2


Bir Dilek Dile Hayattan – 2
O çok sevdiği öğretmenlerine ve arkadaşlarına bunu nasıl söyleyecekti? Gençliğin ödünç sevinci birkaç yaprak gül gibiydi.
Bahçeden topladığı gülleri hem sınıfında hem de öğretmenler odasında vazolara yerleştirdi. Bugün mühim bir haber verecekti. Daha önce hiç başka bir şehre gitmemişti. Sevdiği, tertemiz anılarının yaşandığı yerlerdi buralar ve sınırları içinde kalan alan hep buralarda olacaktı.
Edebiyat öğretmeni Hıncal Bey’i çok dikkatle dinler, edebiyatı kendine sevdiren kahraman olarak görürdü. Hatta baba sevgisi görmediği için bir baba, bir abi olarak hissederdi. Karışık duygularına beğeniyi de ekleyip, güçlü duygularla bağlı olduğu bu öğretmeninden nasıl ayrılacaktı? Ya bir daha onu göremezse, ya o başka öğrencilerini Dilek’ten daha çok severse? Dolu doluydu içi. Gözünde açılan pencerede çoban yıldızı yanıp sönüyordu sanki. Gerekli mesajları alamıyor, bulunduğu durumdan nasıl çıkacağını bilemiyordu.
Hıncal Bey dokundu omzuna. Spora alışmış atletik vücudu ani dokunuş karşısında sıçrayınca, hem kendine gelmesine hem Hıncal Bey’in bir şeyler anlamasına vesile olmuştu.
Aslında, kimsesizliğinde her şeyi olmasını seviyordu Hıncal Bey’in. Adını koyamadığı duygusunun sarhoşluğunda yüzüne bakarken, gözyaşlarına hâkim olamamıştı. Hıncal Öğretmen’e sarılıp sarsılarak, salya sümük ağlamaya başlamıştı. Hıncal Bey hiç konuşmadan, göğsüne yaslanan bu gonca gülü incitmeden okşuyor, izlemeye kıyamıyordu.
Bu arada öğretmen ve arkadaşları da toplanmıştı etrafına. Dilek, gözyaşlarını dışarıyla buluşturmanın yeterli olduğunu düşündü bir an. O mağrur duruşu, güçlü kimliğiyle kalmalıydı öğretmen ve öğrenci arkadaşlarının aklında.
Gözlerinin yaşını öğretmeninin gömleğinde bırakıp dik duruşunu aldı. Cesurdu ve sözleri hazırdı. Yere bakarak konuşuyordu. Oysa en çok sevdiği şeydi Gençliğe Hitabe’yi arkadaşlarının gözlerinin içine bakarak, yüreklerine dokundurarak okumak.
Suçlu çocuklar gibi, birçok anıları bırakıp gideceği koridora bakarak; ‘Biz İstanbul’a gidiyoruz. İkinci dönem orada okuluma devam edeceğim. Sizleri çok seviyorum ve hiç unutmayacağım.’ deyip yutkunmuştu. Arkadaşları da üzgün kelimelerle duygularını ifade etmeye çalışıyorlardı.
***
Evden eşya alınmayacaktı. Herkesin kıyafetini hazırlıyordu babaannesi. Otobüste açılıp da çamaşırlar oraya buraya saçılmasın diye, iki eski valiz dolduktan sonra sağlam iplerle bağlanmayı bekliyordu. Son iki gündü artık. Bahçe, kışın ortasında açan güneşe cevap olarak ara ara çiçekler sunmuştu. Büyüdüğü, birçok anısını bırakacağı bu bahçeden uzak nasıl durabilirdi ki?
Okuluna son kez gitmişti. Arkadaşları ve öğretmenleri, okuldaki son günü olan Dilek’le vakit geçirmek amacıyla yanında bulunuyor, güzel dileklerini iletiyorlardı. Son iki ders boş bırakıldı Dilek’in de gidiyor olması sebebiyle. Arkadaşlığın önemi ve kalıcı duygulardan bahsedildi. Herkes düşüncesini söyleyip sınıftaki duygusallığı doruk noktasına taşıyordu. Kızlar duygu sağanağındaydı. Gözyaşlarına hâkim olamayıp elinin tersiyle silenler olduğu kadar; nefesini kontrol etmeye çalışıp, içini çekmeden ağlayarak bu kısıtlı zamanı dikkat çekerek bozmak istemeyenler de vardı. Çenesinin atmasını engelleyemiyordu birçoğu. Yüzlerine dolan hüznün açık bir yer arayıp çıkma isteğiydi mimiklerin bu yüzdeki raksı. Çenede ya da yanak seğirmesinde kendini gösterip nefesi dengesizleştiriyordu. Sınıf çok kalabalıktı.
Dilek birçok alanda başarılı olduğu için okulda ve ilde popüler bir kızdı. Sporcu kimliği daha da çevre edinmesine sebep olmuştu. Başarıları yakalama yolundaydı. Tam hızını almışken bu yolculuk da nereden çıkmıştı ki?
Bazen ders anlatırken kullandığı, bazen arkadaşlarına muziplik yaptığı tebeşiri aldı eline ve tahtaya ‘Düşünce neye odaklanırsa o artar ve yaklaşır. Bu nedenle gerçek dostlar her ihtiyaç duyulduğunda yanındadırlar. Sizi yanımdan hiçbir zaman uzaklaştırmayacağım.’ diye yazdı. Sonra iki elini yana uzatarak, saygılı bir bakışla öğretmen ve arkadaşlarını görebileceği pozisyonda durdu. Önce hepsine baktı tek tek. Gözlerinden fışkıran sevgi, odada şölen yapıyordu sanki. Işıltılıydı düşünceler, temizdi yürekler ve samimiydi sevgiler.
-Ben hepinizi ailem olarak kabul ediyorum. Sizlerle gürültünün nasıl sakinleştiğini, çıkarsız sevginin zamanla, özveriyle elde edildiğini ve birçok şeyi öğrendim. Şu elimdeki tebeşirim bile öğretmenim oldu çok kez; çünkü elimdeydi her şey. Tıpkı tebeşir gibiydi; ben tahtaya ne yazarsam onu sunacaktı bana. Nasıl bir okulda eğitimime devam edeceğimi bilmiyorum. Sizi hiç unutmayacağım. Sevginizi aynı sıcaklıkla koruyacağım ve bir gün başarılarımın kişiliğimi değiştirmesine izin vermeden, aynı yalın halimle sizlerle bu okulda sohbetleri gerçekleştireceğim. Allahaısmarladık… Sizi çok seviyorum…
***
2. Bölüm sonu
Devam edecek…
Melek Kırıcı
www.kafiye.net


Tarih 21 Şub 2015 Kategori: Melek KIRICI

Bir Dilek Dile Hayattan – 1


Bir Dilek Dile Hayattan – 1
Kendi dünyası dışında ne olursa olsun, her zaman yüreğinde inşa ettiği sakin ve huzurlu bir sığınağı vardı O’nun. Etrafın olaylar karmaşası içinde çalkalanması fark etmezdi Dilek için. Karmaşada sadece görüntüsünü bırakır, asıl Dilek’i o sığınakta korumaya alırdı.
Müthiş bir özgüven duygusuna sahipti. Öyle böyle bir güven değil; çok değişik bir duyguydu bu. Kendi oluşturduğu; koruyucu, kalın bir kabuktu belki.
Tüm bunlar ne verebilirdi Dilek’e?
Kendine sorduğu bu soruyla irkildi. Çok sık yaptığı gibi yine geçmişine yolculuğa çıktı. Başarıları için dününü iyi analiz etmesi gerektiğine inanırdı zaten.
***
Genç kızlığa adım attığında, yoksul bir hayatın içinde bulmuştu kendini. Olanakları sınırlıydı ve çocukluğunu hiç yaşayamamıştı. O’nun için aile; babaanne, dede ve iki kız kardeş demekti. Halası en küçük kız kardeşini evlatlık olarak aldığında, hayatın soğuk yüzü ona dokunmaya başlamıştı. Kendinden bir yaş küçük olan diğer kız kardeşiyle hem kader birliği hem kardeş olmayı öğrenecekti artık.
Annesi ve babası bu dünyadan göç ettiğinde, bunun ne anlama geldiğini bilecek yaştaydı Dilek. Onları bir daha göremeyeceğinin bilincinde; iki kız kardeşi, bakıma muhtaç babaannesi ve dedesiyle yapayalnız kaldıklarını fark ediyordu kalabalığın ortasında.
Bir şeyleri eksik olsa bile, ne yapar ne eder tam gösterirdi her zaman. Mağrur ve gururlu bir kızdı. Zekâsını kullanmayı becermişti hep. El becerilerinden ziyade voleybol oynaması popüler yapmıştı O’nu. Birçok zengin çocuğunun hedeflediği başarıları, kendisi kıt imkânlarıyla elde ediyordu.
Spor, tiyatro, elişi… Hepsini aynı anda becerip derslerinden de iyi notlar alıyordu. Hepsinden önemlisiyse, saygılı ve sevecen tavırlarıyla öğretmenlerinin takdirini kazanmış olmasıydı.
Dilek’in sonradan öğrendiği, bizzat tanık olduğu nice yaşanmışlıkları vardı geçmişinde. Sema Öğretmen ile yaşadığı bir diyalogu hatırladı. Ne kadar mutlu olmuştu o gün…
Ahmet Öğretmen severdi Dilek’i. Öğretmenler Odası’nda, diğer öğretmenlere Dilek’in durumu ile ilgili bilgi verme ihtiyacını duyardı bazen. Yine öyle bir gündü.
-‘Biliyor musunuz? Dilek; dedesi, babaannesi ve kız kardeşi ile birlikte yaşıyor. Çok fakirler ve zor şartlarda okula geliyor. Öyle olmasına rağmen, hiç kimseye bunu hissettirmedi bu çocuk. Başarılarına her geçen gün ayrı dallarda başarı ekledi. Her zaman takdiri hak eden bir çocuk oldu. Doğrusu bravo!’
Konuşmasını bitirip camdan dışarıyı seyre dalmıştı. Sema öğretmen içlenmişti bu anlatılanlara. Önceki gün gereksiz yere sesini yükseltmişti Dilek’e ve sonrasında önemsemeyip hatasını düzeltmemişti. ‘Sana değildi bu sesimi yükseltmem’ dememişti. Birden fırladı yerinden. İçindeki alev topuyla birlikte bahçeye koştu. Dilek, başarılı olduğu voleybol çalışmasındaydı. Smaçları çok güçlüydü. Çevik ve hızlı hareketler yapıyordu. İzledi ve teneffüs zili çalınca yanına yaklaşıp selam verdi. Önceki gün hatalı davrandığını, gereksiz yere sesini yükselttiğini, asıl hedefin o olmadığını tatlı bir ses tonuyla izah ederken; Dilek’in gösterdiği olgunluk karşısında hayranlığı bir kat daha arttı.
-‘Öğretmenim, siz daha önce bana hiç sesinizi yükseltmediniz. O gün, sadece daha çok dikkat etmemiz için uyarıda bulundunuz. Aklıma bile gelmedi haksız olduğunuz.
Nefes nefeseydi antrenmanın da etkisiyle. Soluğunu kontrol ederek konuşuyordu. Gülücükleriyle deşerek öğretmeninin sevgisini daha da arttırdı.
O akşam yoksul; ama içten yuvasına, evine yine sevinçle döndü. Dedesinde bir gariplik vardı. Gözüyle işaret etti yanına oturmasını.
-İstanbul’a taşınacağız kızım. Babaannen, sen, ben ve kardeşin Derya bu kışı burada geçiremeyiz. Babaannen iyice kötüledi bu sene. Ben de hastalıktan belimi doğrultamadım. Halanların oturduğu apartmanın kapıcı dairesi boşmuş. Orayı tuttu bize. İki divan, bir masa da koymuş. Biletlerimizi de almış. Haftaya gidiyoruz. Yarı yıl tatilinden sonra orada bir okula yazdırırız seni.
Dilek yaşadığı bu hayal kırıklılığını ömrünün sonuna kadar unutamayacaktı. Öyle demirbaştı ki doğup büyüdüğü bu topraklar; aşina olduğu, koştuğu bu sokaklar, söz verdiği incir ağacı, sırdaşı gül ağacı, bahçe arkadaşları, öğretmenleri…
‘Nasıl yani ya? Voleybol oynayabilecek miyim orada da?’ derken içinden sıkıntıdan oldukça sesli bir üfleme olmuştu. Sanki yüreğini üflemişti dışarıya.
Kendini kontrol edemediği nadir zamanlardan biriydi o gece. Odasına kapandı, yastığıyla duvar arası boşluğa gömdü hıçkırıklarını. Ayazın kuytusunda gece alaz, gece lal, yüreği sancılıydı.
1. Bölüm Sonu
Devam edecek…
Melek Kırıcı
www.kafiye.net


Tarih 20 Şub 2015 Kategori: Işın ANDAÇ

RÜYAMDA


RÜYAMDA

Rüyada beklediğim hayalimsin
Aşkınla bana can veren pınarımsın
Gözbebeğimin nuru sevdiğimsin
Yüreğimi söküp de verdiğimsin

Bu gönül bundan böyle sensiz değil
Sen olmazsan eğer vermem mehil
Seveceksen beni hep sende eğil
Aşk bu işte söylerim hiç boş değil

Kalbimin anahtarı sendedir bil
Başkaları varsa da kalbinden sil
Sana veriyorum bak tatlı bir dil
Yüreğimi adadım verdim çil çil
Işın Andaç 20.4.2014
www.kafiye.net


Tarih 20 Şub 2015 Kategori: Nesrin Önem

HER ŞEYE VARDIR BİR ÇÖZÜM


HER ŞEYE VARDIR BİR ÇÖZÜM

İçinde paramparça umutlar saklanırken,
Nasıl gülümseyerek bakar o masum yüzün,
Karamsar tavırların kalbinde paklanırken,
Nasılda imasını bulur o yoksun sözün.

Sitemi de kustursa sözlerinde imalı,
Gerçekler bu kadarda kırıcı olmamalı,
Yeşeren filizlerin toprağında doğmalı,
Kırık dökük maziye dimdik durmalı özün.

Cehennemde olsan da çıkacaktır sana yol,
Teslimiyet bayrağı çektirmesin kırık kol,
Göreceksin o zaman neşe katacak bol bol,
Etrafa sevincini gösterecek yaşlı gözün.

Eksiklerin tamamlar ardında kalan ömre,
Bir çiğ damlası gibi baharda düşer cemre,
Boyun büktükçe kanar nefsin her zaman emre,
Hayatını değiştir yakanı salmaz hüzün.

Çabaladıkça güler hayat her zaman yüze,
Yılmadan ilerlersen yansıtacaktır öze,
Dünyaya mutluluklar sağlar gülen o göze,
Kışların bahar olur kalsın arkanda güzün.

NESRİN ÖNEM DEMİR
20 02 2015
www.kafiye.net


Tarih 20 Şub 2015 Kategori: Nuray TUNÇ

İKİ DELİLİK RAPSODİSİ


İKİ DELİLİK RAPSODİSİ

Elizabeth’in Beş Çay’ı bitimine yetişebilmişti,
Gecikmesinin,
Bir uskumru yağmurundan olduğunu

Nasıl söyleyebilirdi?
Kesif, uzun bir yoldu,
Gece boyunca tükettiği,
Oysa kafasında;
T.Stearns Eliot’u anlatmayı planlıyordu,
Ağır bir gürültüden
Düşen yaprakları toplarcasına,

Selamladı Elizabeth’i.
Pirinç tarlaları kadar ıslak,
Kaçıramayacak kadar ürkekti gözleri,
Elini cebine atarkenki ses,
Parşömen den olsa gerek
Elizabeth irkildi.
Konuş dercesine,
Anlamlaşan yüz çizgilerinden,
By Zero, bir adım geri çekildi.
Yemek masasının
Her iki yanını aydınlatan,

Şamdanların yanında durdu.
Aklındaki Eliot tamamen uçmuştu,
Yerine, heyulalardan kurtulmuş
Yüreği dillendi:

“Eğrelti otlarının arasında
Yetişmeyecek kadar güzelsin,
Bırak ta, suskunluğumun
İki Deliliği,
Tüm benliğine yerleşsin….”

NURAY   TUNÇ|FİKİR&SANAT
www.kafiye.net


Tarih 19 Şub 2015 Kategori: Ömer Sabri KURŞUN

Biz Olma


Biz Olma

Akıllar bir düşler bir, gözü hep mert bakışlı,
Gerçek dost arıyorum, biz olma savaşında.
Dildeki söz ney gibi, nağme nağme nakışlı,
Gerçek dost arıyorum, biz olma savaşında.

Ağladık mı ağlayan, güldük mü bizle gülen,
Hep kadir kıymet bilen, verdiği sözde kalan,
Sözde değil özünde, her dem kalbi biz olan,
Gerçek dost arıyorum, biz olma savaşında.

Öyle dost olmalı ki, bir baş ağrısa koşan,
Can dost desek ses versek, sıra dağları aşan,
Bizliği aziz bilip, bir yürek olup coşan,
Gerçek dost arıyorum, biz olma savaşında.

Dikeni değil gülü, dostta sevgiyle atan,
Dert değil mutluluğu, birlik aşına katan,
Himmet isteyen eli, biz olmak için tutan,
Gerçek dost arıyorum, biz olma savaşında.

Öyle dost olmalı ki, yolda hep bir can gibi,
Kalbimizde dolaşan, en asil bir kan gibi,
Gönlü bu yolda bizle, olacak bir han gibi,
Gerçek dost arıyorum, biz olma savaşında.

Ne zaman darda olsak, sol yanımızda biten,
Görmedik mi özleten, hep burnumuzda tüten,
Ahde vefa gösteren, biz olmaya can katan,
Gerçek dost arıyorum, biz olma savaşında.

Öyle dost öyle can ki, ahde vefa olacak,
Kalplerde sırra vakıf, erdem dolu kalacak,
Başarıda kayıpta, gözler onu bulacak,
Gerçek dost arıyorum, biz olma savaşında.

Beraberlik yolunda, hep uzanan el olan,
Her zaman yardım için, en önde koşup gelen,
Doğrusundan şaşmadan, verdiği sözde kalan,
Gerçek dost arıyorum, biz olma savaşında…

19.02.2015 00.54-İZMİR(2)
Ömer Sabri Kurşun
www.kafiye.net


Tarih 19 Şub 2015 Kategori: Harun YILDIRIM

YÜZ ELDEN UTANMASIN


YÜZ ELDEN UTANMASIN

Gözlerim pınar oldu,neredeysen gel gayrı ,
Geleceğin yollarda ,toz yelden utanmasın ?
Yüreğim yanar oldu,bileceksen bil gayrı ,
Yandıkça yansın bari, köz külden utanmasın ?

Zafiran kadar güzel,hem nazlı hem soylusun,
Ya güvercin ya bülbül, kuşlar gibi huylusun,
Sanki güzel şahmeran yediveren boylusun,
İbrişim kuşak varya,çöz belden utanmasın?

Aşkın celladı varsa, deli aşık öldürür,
İçtiğim aşk şarabı,tecellimi doldurur,
Aşk denen cennet ise, belki yüzüm güldürür ,
Ağlasın doya doya ,göz selden utanmasın?

Ürperiyor tüylerim, hırsından mezar kazar ,
Bazen bir ejder gibi, bilmem bu nasıl nazar,
Ömür denilen ne ki,gidiyor azar azar ,
Bir selam gönder bari, yüz elden utanmasın ?

Gün vurur hasat düşer, toplarsın pareleri,
Tabib kapatmaz oldu,yürekte yareleri ,
Dinleyin dinleyin ,eyy aşkın avareleri
Bana verin kışları,yaz gülden utanmasın ?

Anladım ki bir iş var, bunca işin içinde ,
Bilsen neler yüklüdür, o sevdanın göçünde ,
Bir selamını salmış, çıkan ayın üçün de ,
Yalan dır deme bari ,söz dilden utanmasın ?

HARUN YILDIRIM
www.kafiye.net


Tarih 19 Şub 2015 Kategori: Nuray TUNÇ

SENSİZ ZÜRİH


Berna İslek’e İthafen

SENSİZ ZÜRİH

Sadece bir aşk değildi onlarınkisi, Romeo&Juliet,
Cupcake Affair’de tadına bakıp, hayran kalanlardandım bende,
İyiki sabahları erken uyanmıyorum
11:00’den önce güne başlanılmaz Zürih’te…
Deniz kokusu başka
Başka mavide Limmat’a,
Arabaları farkettiğimde dizi dizi
Nişantaşı geldi birden aklıma,
Her köşe başında tarihi bir çeşme
Huzur akıttığındandır sarhoşluğu bu şehrin,
Urania’dan baktım bir akşam üzeri
Kızılca kıyamet Bahnhof caddesi,
Nerde olsa bilinir bu yalnızlığım
Fraumünster’den bir rahibe çıkıyor yoluma ansızın,
Cafe de I’Odeon’dadır diyor senin için,
Wagner’i görüyorum, yanında Lenin
Lakin yoksun, Sensiz Zürih’teyim……

NRYTNÇ|FİKİR&SANAT


Tarih 19 Şub 2015 Kategori: Nuray TUNÇ

HİÇ


HİÇ

Yüreklere kar düştü, kapılara ses
Uzaktan yankısı geldi, güneşin,
Bir hiç uğrunamıydı bu gidişin
Yüreklere kar düştü, kapılara ses…

Ağır bastı üstelik, kış’tan kıyamet,
Eridi damlalarda, binbir çığlık ve renk,
Bu ülkemin insanı olamaz, düşlediğim hiç
Yüreklere kar düştü, kapılara ses…

NURAY   TUNÇ|FİKİR&SANAT
www.kafiye.net