Bir Dilek Dile Hayattan – 2
O çok sevdiği öğretmenlerine ve arkadaşlarına bunu nasıl söyleyecekti? Gençliğin ödünç sevinci birkaç yaprak gül gibiydi.
Bahçeden topladığı gülleri hem sınıfında hem de öğretmenler odasında vazolara yerleştirdi. Bugün mühim bir haber verecekti. Daha önce hiç başka bir şehre gitmemişti. Sevdiği, tertemiz anılarının yaşandığı yerlerdi buralar ve sınırları içinde kalan alan hep buralarda olacaktı.
Edebiyat öğretmeni Hıncal Bey’i çok dikkatle dinler, edebiyatı kendine sevdiren kahraman olarak görürdü. Hatta baba sevgisi görmediği için bir baba, bir abi olarak hissederdi. Karışık duygularına beğeniyi de ekleyip, güçlü duygularla bağlı olduğu bu öğretmeninden nasıl ayrılacaktı? Ya bir daha onu göremezse, ya o başka öğrencilerini Dilek’ten daha çok severse? Dolu doluydu içi. Gözünde açılan pencerede çoban yıldızı yanıp sönüyordu sanki. Gerekli mesajları alamıyor, bulunduğu durumdan nasıl çıkacağını bilemiyordu.
Hıncal Bey dokundu omzuna. Spora alışmış atletik vücudu ani dokunuş karşısında sıçrayınca, hem kendine gelmesine hem Hıncal Bey’in bir şeyler anlamasına vesile olmuştu.
Aslında, kimsesizliğinde her şeyi olmasını seviyordu Hıncal Bey’in. Adını koyamadığı duygusunun sarhoşluğunda yüzüne bakarken, gözyaşlarına hâkim olamamıştı. Hıncal Öğretmen’e sarılıp sarsılarak, salya sümük ağlamaya başlamıştı. Hıncal Bey hiç konuşmadan, göğsüne yaslanan bu gonca gülü incitmeden okşuyor, izlemeye kıyamıyordu.
Bu arada öğretmen ve arkadaşları da toplanmıştı etrafına. Dilek, gözyaşlarını dışarıyla buluşturmanın yeterli olduğunu düşündü bir an. O mağrur duruşu, güçlü kimliğiyle kalmalıydı öğretmen ve öğrenci arkadaşlarının aklında.
Gözlerinin yaşını öğretmeninin gömleğinde bırakıp dik duruşunu aldı. Cesurdu ve sözleri hazırdı. Yere bakarak konuşuyordu. Oysa en çok sevdiği şeydi Gençliğe Hitabe’yi arkadaşlarının gözlerinin içine bakarak, yüreklerine dokundurarak okumak.
Suçlu çocuklar gibi, birçok anıları bırakıp gideceği koridora bakarak; ‘Biz İstanbul’a gidiyoruz. İkinci dönem orada okuluma devam edeceğim. Sizleri çok seviyorum ve hiç unutmayacağım.’ deyip yutkunmuştu. Arkadaşları da üzgün kelimelerle duygularını ifade etmeye çalışıyorlardı.
***
Evden eşya alınmayacaktı. Herkesin kıyafetini hazırlıyordu babaannesi. Otobüste açılıp da çamaşırlar oraya buraya saçılmasın diye, iki eski valiz dolduktan sonra sağlam iplerle bağlanmayı bekliyordu. Son iki gündü artık. Bahçe, kışın ortasında açan güneşe cevap olarak ara ara çiçekler sunmuştu. Büyüdüğü, birçok anısını bırakacağı bu bahçeden uzak nasıl durabilirdi ki?
Okuluna son kez gitmişti. Arkadaşları ve öğretmenleri, okuldaki son günü olan Dilek’le vakit geçirmek amacıyla yanında bulunuyor, güzel dileklerini iletiyorlardı. Son iki ders boş bırakıldı Dilek’in de gidiyor olması sebebiyle. Arkadaşlığın önemi ve kalıcı duygulardan bahsedildi. Herkes düşüncesini söyleyip sınıftaki duygusallığı doruk noktasına taşıyordu. Kızlar duygu sağanağındaydı. Gözyaşlarına hâkim olamayıp elinin tersiyle silenler olduğu kadar; nefesini kontrol etmeye çalışıp, içini çekmeden ağlayarak bu kısıtlı zamanı dikkat çekerek bozmak istemeyenler de vardı. Çenesinin atmasını engelleyemiyordu birçoğu. Yüzlerine dolan hüznün açık bir yer arayıp çıkma isteğiydi mimiklerin bu yüzdeki raksı. Çenede ya da yanak seğirmesinde kendini gösterip nefesi dengesizleştiriyordu. Sınıf çok kalabalıktı.
Dilek birçok alanda başarılı olduğu için okulda ve ilde popüler bir kızdı. Sporcu kimliği daha da çevre edinmesine sebep olmuştu. Başarıları yakalama yolundaydı. Tam hızını almışken bu yolculuk da nereden çıkmıştı ki?
Bazen ders anlatırken kullandığı, bazen arkadaşlarına muziplik yaptığı tebeşiri aldı eline ve tahtaya ‘Düşünce neye odaklanırsa o artar ve yaklaşır. Bu nedenle gerçek dostlar her ihtiyaç duyulduğunda yanındadırlar. Sizi yanımdan hiçbir zaman uzaklaştırmayacağım.’ diye yazdı. Sonra iki elini yana uzatarak, saygılı bir bakışla öğretmen ve arkadaşlarını görebileceği pozisyonda durdu. Önce hepsine baktı tek tek. Gözlerinden fışkıran sevgi, odada şölen yapıyordu sanki. Işıltılıydı düşünceler, temizdi yürekler ve samimiydi sevgiler.
-Ben hepinizi ailem olarak kabul ediyorum. Sizlerle gürültünün nasıl sakinleştiğini, çıkarsız sevginin zamanla, özveriyle elde edildiğini ve birçok şeyi öğrendim. Şu elimdeki tebeşirim bile öğretmenim oldu çok kez; çünkü elimdeydi her şey. Tıpkı tebeşir gibiydi; ben tahtaya ne yazarsam onu sunacaktı bana. Nasıl bir okulda eğitimime devam edeceğimi bilmiyorum. Sizi hiç unutmayacağım. Sevginizi aynı sıcaklıkla koruyacağım ve bir gün başarılarımın kişiliğimi değiştirmesine izin vermeden, aynı yalın halimle sizlerle bu okulda sohbetleri gerçekleştireceğim. Allahaısmarladık… Sizi çok seviyorum…
***
2. Bölüm sonu
Devam edecek…
Melek Kırıcı
www.kafiye.net