Kategoriler

Arşivler


Tarih 13 Ağu 2013 Kategori: Fulya Sinem ERASLAN

Ben Süprizleri Sevmem

Ben Süprizleri Sevmem Baba

Çekilmez oluyo hayat.
Tam mutlu oldum derken yeni bir oyunla karşına çıkar.
Hiç beklemezsin ya böyle birşey..
Tekrar hüzün çöker gecelerine.
Hayat süprizlerle doludur derdi babam.
Büyüdükçe anlıyo insan haklı olduklarını.
Süprizleri sevmezdim ben.
Süpriz yapmayın bana.
Her süprizin sonu hüsranla bitti en derin kalbimde.
Her süprizin sonunda gözyaşlarım yaş yerine kan ağladı tek tek..
Süprizleri sevmem ben baba bilirsin.
Süpriz yapma bana hayat.
Salıncakta sallanır gibi salladı dünya beni.
Kendime geldim mi yoksa kendimi kaybettim mi bilemedim.
Öyle bir salladı ki..
Tüm sevdiklerim yok oldu tek tek
İşte yine bir süprizle geldim dedi hayat.
Gel ama canımı çok yakma.
Gittiğinde de benliğimle gitme.
Ben süprizleri sevmem baba.

04/06/2012
Fulya Sinem Eraslan
www.kafiye.net


Tarih 13 Ağu 2013 Kategori: Yadigar ÜNVER

GEL GÜL BİZE

GEL GÜL BİZE

Ey Nebi
Asırlar sırlarını döktü bir bir
Adımlarında dirildi toprak
Müjdelerle düştün ömrümüze
Can oldun bize

Ey Nebi
Ey can içre can
Can suyum; güneşim
Ayım ,yıldızım
Gönül yaldızım, efendim
Duy yürek çığlıklarımı
Gül yüzüne meftun olup çöllere düşen
Kırılıp kumlara karışan sesimi duy ey Nebi
Özlemin taşıyor dudaklarımdan
Bildiğim ve bilmediğim bütün dillerde
Adın zikrediliyor secdelerde
Sana varan yollara düştü ayaklarım
Kul acizliğinde

Sen ki cemresisin insanlığın
Dirilişin, sevincin ,umudun
Müjdesisin efendim
En sevgilinin en sevgilisi
Yaşayan ayetisin
Varlığa rahmet efendim
Çölleşen ruhlarımıza yağmur
Varlığına âmâ gözlerimize ışık
Ümmetine âşık efendim
Özledim…duy sesimi
(G)özyaşlarımsın efendim

Yüreğim özleminde karıncalanıyor nicedir
Dilimde gönlüme vuran bir şarkı :
‘’Sen gülünce güller açar gül pembe
Bülbüller seni söyler biz dinlerdik gül pembe
Sen gelince bahar gelir gül pembe
Dereler seni çağlar sevinirdik gül pembe’’

Mevsim bahar
Mevsim gül mevsimi
Mevsim vuslat mevsimi
Açan bütün çiçekler gül
Zaman gül, zamanda an gül
Asırlar öncesinden gel gül bize

Ey Nebi
Nisan olur mu nisyân
Sensiz tam olur mu insan
Kurak topraklarda çağlıyor
Çoğalıyor sevgin
Nabzımda atan nefesin
Şahdamarısın efendim

Dudağımdaki sessin efendim
Hasretimsin yangın yangın
Asırlar öncesinden
Bir nisan gecesine denk
Çık da gel şimdi
Gel…şâd olalım efendim

Yadigar ÜNVER

Alemlere rahmet olarak gönderilen ve cümle yaratılmışın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı
Peyg amber Efendimiz’in doğum günü kutlu olsun.
Ahirette ,O’na komşu olanlardan olabilmek dileğiyle hayırlı kandiller…

www.kafiye.net


Tarih 13 Ağu 2013 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

HAYKIRMAK İSTİYORUM

HAYKIRMAK İSTİYORUM

Bu yazımı 2005 yılında yazmıştım. Değişen bir şey var mı? Okuduktan sonra yorumunuzu bekliyorum. Saygılarımla.
Hüseyin DURMUŞ

Artık yeter, durun, bu gencecik fidanlara kıymayın diye haykırmak istiyorum! Bin bir hülyalarla gencecik fidanlarla buluşmak umuduyla ilk defa öğretmenlik görevine başlayacak öğretmen adaylarını hayal kırıklığına uğratmayalım diye haykırmak istiyorum! Sokaklarda bir zaman işsizler ordusu vardı. Şimdi ise adını ve soyadını zor yazan; üniversite kapılarında kuyruk oluşturmak için umudunu dershanelere bağlayan gençlerle doluyor sokaklar. Milli Eğitim Bakanlığı makamına oturan her bakanımız; eğitim öğretim yılı sonunda bir defaya mahsus olmak üzere genelge gönderir. Ne hikmettir ki her gönderilen genelgeler bir defaya mahsustur. Sonraki sene çıkan genelge de yine o seneye mahsus olarak karşımıza çıkar nedense!
Değerli okurlarım. Haykırmak istediğim konu gerçekten çok önemlidir. Konu ile ilgili olarak ilk önce ünlü şairimiz M. Emin Yurdakul’un şu dizelerini yazmak istiyorum.
“ Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et;
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir. ”

Evet sevgili dostlarım. Busene çocuklarımızın geleceği, genç kuşağın yetişmesi, eğitilmesi, öğrenmelerine yönelik bir konuda bana göre çok yanlış bir adım atıldı.  Bana göre diyorum, ancak bir çok öğrenci olmak üzere veliler bayram yapıyorlar. Nasıl yapmasınlar ki, Sayın Milli Eğitim Bakanımız Hüseyin ÇELİK imzalı bir genelge ile devamsızlıktan kalan, ikinci dönem okulundan tasdikname alıp okumak istemeyen bazı öğrenciler bile 2004-2005 öğretim yılına mahsus olmak ve eğitim öğretimin 11 yıla çıkması nedeniyle  bu seneye  mahsus olmak üzere kaldığı derslerden sınava girecek. İster versin ister vermesin bir üst sınıfa geçme hakkı oluyor ve öğrenciler bir üst sınıfa böylece geçmiş oluyor. Bunda ne var diyeceksiniz tabiî ki. Hatta bazıları bana “ sana ne kardeşim, sen de kim oluyorsun da böyle bir yazıyı kaleme alıyorsun, ukala, kendini bilmiş, haddini bil.” diyebilirsiniz.  Merak etmeyin haddimi aşmayı düşünmüyorum. Ama eğitimdeki adaletsizlik karşısında da susmayı kesinlikle kabul etmiyorum. Şimdi sizlere neden susmak istemediğimi, neden yüksek sesle haykırmak istediğimi yazacağım.
1- a) Eğitim ve öğretim konusunda  T.C Anayasasının “ Eğitim ve öğretim hakkı ödevi” ile ilgili maddeyi yazmak istiyorum. Önemli gördüğüm bölümleri aldım.
“Madde 42. – Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.

Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.
Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.
…..
Devlet, maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır…”
b) Türk Milli Eğitiminin amaçları kapsamı içerisinde olan, Genel amaçlarda yer alan 2. maddeden de bazı önemli gördüğüm satırları yazıyorum.
“ Madde 2-  Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertleri,
1. ( Değişik: 16/6/1983 – 2842/1 md.) Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletinin seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;  Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmektir.…”
2) Milli Eğitim Bakanlığınca 26.07.2005 tarih sayılı 379
/ 8099 ve sayılı genelgesi 2005/65 ile lise ve dengi okullarımızda; devamsızlık, başarısızlık, olumsuz koşullar nedeniyle sınıfta kalan, lise eğitiminin de 4 yıla çıkması göz önünde tutulursa 9, 10, 11 ve 12 sınıflarda sınav hakkı veriliyor. Öğrenciler istedikleri kadar derslerden sınava girebilecek. İsteyen sınavlara girmeyebilecek ( eğer ben metni okurken yanlış anlamadıysam) ama bir üst sınıfa devam edecek.

Sevgili dostlarım bu iki maddede sizlere ters gelen bir şeyler oldu mu bilmem ama bana bazı terslikler geldi. T.C. Anayasasının 42. maddesinde eşitlikten, öğrencilerin çağdaş bilim düzeyinde ve ilimle donatılmış olması isteniyor. Ayrıca Türk Milli Eğitiminin temel amaçlarında da aynı görüşlere yer verilmiş ve eşitlik, adaletten ve bilhassa koyu yazdığım yazıyı tekrar dikkatle okursanız; sorumluluk duyan, yapıcı, yaratıcı gençlik yetiştirmek diyor.

Şimdi düşünelim!  Yıllardır her sene eğitim öğretim sona erdiğinde devamsızlık, başarısızlık nedenlerinden dolayı mağdur durumda olan öğrenciler diye; bir yıl boyunca ders çalışmamış, okula devamsızlık yapmış, okuldan kaçan, topluma ve çevresine uyumsuzluk gösteren öğrenciler bir kalemde ve bir defaya mahsus olmak üzere her sene yine bir defaya mahsus olmak üzere bir çok haklar verilir. Bu senede aynı o bir defaya mahsus haksız ödül başarısız ve hatta başarmamak için bütün sene didinen öğrenciler ödül olarak verilivermiştir.  2002-2003 ve
2003-2004, eğitim öğretim yılı sonunda devamsızlıktan kalan öğrencilere yaz kursları düzenlendi. Bu kurslara Türkiye genelinde belirlenen bu kurslara  giden öğrencilerin tam sayısını şuan hatırlayamıyorum. Ama bildiğim kadarıyla bu yaz kurslarına katılma hakkı elde eden öğrencilerin Türkiye genelindeki başarı oranı % 20 ler de kalmış ve bu kurslara kayıt yaptırdığı halde bu öğrencilerden % 30 u yine kurslara devamsızlıktan kalmıştır.  2004-2005  Eğitim öğretim yılında devam eden ve sene sonunda devamsızlıktan kalan öğrenciler içerisinde bir önceki eğitim yılında devamsızlıktan kalan öğrencilerden de oluşmuştur. Bu oran %10-15 dolayındadır. İki yıllık öğrenim gören öğrencilerden devamsızlık nedeniyle kalma %30 civarındadır. İki yıllık öğrenci olup sınıfını geçenler de yine % 15 civarındadır. Yeni kayıt olan öğrencilerden % 20-30 u başarısız durumdadırlar. Türkiye genelinde  çeşitli nedenlerle diye kabul edilen; devamsızlık, başarısızlık sonucu kalma % 45-55 gibi bir oranı bulmaktadır.
Ancak okula devam eden,  eğitim öğretim yılı boyunca karda, kışta, çamurda, bütün olumsuz koşullar karşısında bile başarılı olup sınıfını geçen öğrenciler % 40-45 civarındadır. Bana göre yine büyük bir başarıdır bu rakam. Ama ne yazık ki bu başarılı durumdaki öğrencilerimiz bilhassa bu sene büyük bir hayal kırıklığına uğramışlardır. Nasıl ki daha önceki yıllarda başarılı olanlar hayal kırıklığına uğramışlarsa. Bu öğrencilerimizin ilk sorduğu şey “ Biz neden çalıştık, biz enayi miyiz, bu bize haksızlık değil mi? Hani eğitimde eşitlik ilkesi ve hakkı? Çalışan ile çalışmayan ayırımı yapılmayacaksa bizim suçumuz ne? Bu durumda başarılı olan değil; başarısız olana ödül verilmiyor mu?” gibi sorular art arda sıralanıveriyor. Kısacası eğitimde eşitlik ilkesi ve milli eğitimde öğrenciler arasında ki eşitlik ilkesi anlayışı bana göre yok olmuştur.
3) Olaya birde okullardaki eğitim açısından kısaca değinmek isterim. 2003-2004 eğitim öğretim yılında ki,  bu öğretim yılına mahsus affı nedeniyle sınıfını geçen de sınıfını geçemeyen öğrenciler de bir önceki eğitim affını da düşünürsek; “ Benim çalışmama gerek yok. Sene içerisinde sokakta dolaşayım, nasıl olsa bakan sene sonunda bizi affeder. Bakan amca en iyisini yapar. Öğretmenden bana ne! Enayi miyim ben! “ düşüncesi, öğrencilerin içine ne yazık ki % 50-60 oranında yerleşmiş ve bu öğrencilerin bir kısmı 2004-2005 eğitim öğretim yılı içerisinde bunu uygulama alanına sokmuştur. Eğitim öğretim süresince sınıflarda bu konuda öğrencilerden bazıları öğretmenlerine zorluk bile çıkarmışlardır. Öğretmenlerine “ Öğretmenim, bizi düşünme. Benim kalmam sorun olmaz. Nasıl olsa bakanımız yazın bir af çıkarır. Sen bıraksan da ben bakanımız sayesinde geçerim. Siz merak etmeyin, kendinizi üzmeyin hiç. Beni, benim gibi olanlara nasıl olsa bir af daha çıkar.” Demişler. Bazı öğrenciler öğretmenlerimizi zor durum da bile bırakmışlardır. Sınıfta saygısızlıklar yapılmıştır. Okulların disiplin kurulları işlemiştir. Ancak disiplin kurulları da eğitime kazandırmak amacı güttüğünden öğrenci gerçek hak ettiği cezayı almamıştır. Gerçi bu konu biraz tartışma da götürür ama bana göre disiplin suçlarının yeniden değerlendirilmesi ve tekrar gözden geçirilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Bu arada öğrencilere bilgi veren, onların yetişmesi için bütün güçlerini harcayan öğretmenlerimizin bu aflar nedeniyle uğradıkları mağduriyeti düşünelim. Öğrenci ile bir yıl boyunca uğraşan, ona eğitim öğretim veren, onu yetiştirmek için gece gündüz çalışan bu öğretmenlerimiz, birinci dönem ve ikinci dönem öğretmenler kurulunda; öğrencilerin durumlarını değerlendirirken çoğu zaman bu başarısızlık oranları nedeniyle üzülmüşlerdir. Öğrencilerin başarısızlıkları nedeniyle öğretmenler kurulunda açıklamalar yapmak zorunda kaldıklarında bile üzüntülerini belirtirken. ben elimden geleni yaptım, hatta bu başarı oranını yükseltmek için bazı öğrencilerimizin kritik olanlarını kanaat notu kullanarak yükselttim.
Ellerinden gelen her türlü kolaylığı gösteren bu öğretmen arkadaşların üzülmelerine rağmen; Sayın Milli Eğitim Bakanımız, bu seneye mahsus çıkarılan affın ; öğretmen arkadaşların hiç görüşüne ve düşüncelerine baş vurmamıştır. Siz isterseniz bırakın, ben o bıraktığınız öğrencileri geçiriyorum, bu affı da bunun için çıkarıyorum gibi olmuyor mu acaba?  Bu konuda okullardaki zümre başkanlarının görüşlerine başvurularak, onların da görüşleri  doğrultusunda bir işlem yapılamaz mıydı? Bu yapılan bir defaya ve bu seneye mahsus açıklamanız acaba bu öğretmenlerimizin haklarını çiğnemek olmuyor mu? Doğrusu bu konuda ben çok üzüldüm. İnanın bu kararın açıklandığında ağladığımı söylemek istiyorum. Öğrencileri karşısında emek harcayan öğretmenlerimizin düştüğü o boşluğu onların içinden emekli olmuş, bir emekli öğretmen olarak çok iyi anladığımı ve ne kadar çok üzüldüğümü anlatacak sözleri bile bulmakta güçlük çekiyorum. Sayın Milli eğitim Bakanım Hüseyin Çelik Bey’e sesleniyorum:
1- 3 yıldır süre gelen bu “ Bu eğitim öğretim yılına mahsus olmak üzere” genelgelerini yollamadan önce okul yönetimleri ile öğretmenlere de bu konuda görüş sormuş olsaydınız daha iyi olmaz mıydı? Böylece öğrenci affı konusunda birlik ve beraberlik sağlanamaz mıydı?
2- 3 yıldır süre gelen bu af olayları ile bu 3 yıl öncesindeki öğrencilerin başarı ve başarısızlıklarını istatistikler doğrultusunda inceleme yapılarak, acaba yıl yıl değerlendirmeye aldınız mı? Bu durumda olan öğrencilerin affından sonra başarı oranlarını Türk halkına açıklamak ister misiniz? Biz de bunun yararını öğrenelim. Sanırım en doğal hakkımızdır, ne dersiniz sayın bakanım?
3- Eğitim öğretimde eşitlik ilkesi bu alınan kararlar ve genelgeler ile çiğnenmiş olmuyor mu? Öğrencilere adaletten, eşitlikten, özveriden bahsederken bu o öğrencilerimize adaletsizlik olmuyor mu? Bu durumu bu öğrencilere seneye öğretmenlerimiz nasıl açıklayacaktır? Sanırım bunun başarılı öğrencilere açıklamasını yapmak size düşüyor Sayın Bakanım!
4- Bu şekilde 2005-2006 eğitim öğretim yılının bitiminde böyle bir genelge de şimdiden düşünüyor musunuz? Düşünmüyorsanız, aynı şekilde bir genelgenin çıkmayacağını öğretmen arkadaşlarımıza garanti verebilir misiniz? Hiç olmadı seneye rahat bir eğitim öğretim yapabilsinler!
5- Eğitim öğretimde öğretmen açığını kapamak amacıyla 25.000 nin üzerinde gencecik fidan gibi öğretmenler alacaksınız. Bu öğretmenler de seneye böyle bir durum ile karşılaşırlarsa onların o idealist düşüncelerine, çalışma arzularına, özverili gayretlerine balta vurmuş olmaz mı?
6- Mustafa Kemal Atatürk’ün “ Öğretmenler, yeni nesil sizlerin eseri olacaktır. Onları sizler yetiştireceksiniz.” düşüncesine bu öğrenci afları uyum sağlıyor mu acaba? Çünkü eğitim öğretim yılı sonunda başarısız olan, hatta sınava bile girmeden sınıfını geçme hakkı elde eden bir öğrenci grubu karşısında öğrencileri affetmek ne kadar doğru oluyor?

Aslında o kadar çok söylenecek sözler var ki sevgili dostlarım. Bu öğrencilerin affı konusunda sizlerin de görüşlerini bekliyorum. Bu konuda sizlerin de düşüncelerinizi yayınlamak ve bakanımıza iletmek isterim. Haykırmak istediğimi söylüyordum. Evet avazım çıktığı kadar, sesimin son perdesine kadar çalışkan öğrenciye karşılık bu yanlış karar nedeniyle bağırmak, sesimi duyurmak istiyorum. Çocukları affa uğrayan öğrenci velileri sevine bilir. Peki bu öğrencilerin yetişmeden, öğrenmeden, bilgi edinmeden mezun olmaları çocuklarınıza bir kötülük değil midir? Bana bunun cevabını sizler verebilir misiniz? Eskiden işsizler ordusu vardı. Şimdi kusura bakmayın ama bilgisiz ve cahiller ordusu geliyor. Bu ülke bunun acısını çok değil 10 – 15 yıl sonra görecektir. İnanın o zaman kim bilir ne kadar lanetler yağacaktır şu an öğretmenlik görevi yapan öğretmen arkadaşlarımıza! Ne  yazık ki bu durumdan kesinlikle onlar  sorumlu tutulacaklardır. Bu nedenle haykırmak istiyorum. Bu yapılan ve gelecek olan haksız suçlamalara karşılık zaman geçmeden haykırmak istiyorum. Eğer şimdi seslenmez ve haykırmazsam 10 yıl sonra kendimi suçlu hissederim. Bu öğrenci aflarından ve bu gençliğin sokaklarda yığılmasında öğretmenlerin hiç bir suçu yoktur, dönemin siyasi idaresi ile ondan önceki siyasi idarelerin eğitim ve öğretime müdahalelerinin olduğunu duyurmak ve haykırmak benim en doğal hakkım sanıyorum.

Bırakın Sayın Bakanım! Çalışmak istemeyen, sınıfta kalmak için direnen, “Ben okumak istemiyorum” diye bağıran öğrenciyi lütfen sınıfta bırakın. Sınıfta bırakın ki, öğrencisi karşısında itibarını yitirmek üzere olan öğretmenlerimizin yüzüne neşe ve gülümseme gelsin. Bırakın ki, sınıfında ders çalışmayan, sınıfa elinde bir defter ve kalem dahi götürmek istemeyen öğrenci, hak ettiğinin karşılığını alsın da öğretmenine karşı isyana kalkmasın! O öğrenci haddini bilsin ve o öğrencileri siz geçirmemiş olun Sayın Bakanım.

İnanın çok üzgünüm dostlarım.  25 yıl öğretmenlik yaptım. Ama bu öğretmenliğim süresince çalışan ile çalışmayan öğrenciyi hep ayırt ettim. Ama emekli olduktan sonra bu seneki af olayını öğrendiğimde yemin ederim ki beynimden vurulmuşa döndüm. Hiçbir köşe yazısı, hiç bir makale okumak bile istemedim. Genelgenin yayımlandığında İzmir dışında idim. Bu nedenle biraz basından da uzak kaldım. Şimdi bu konu üzerine eğildim ve o kadar çok söylenecek söz var ki, şöyle yazdıklarıma bir baktım da dostlarım, öğretmen arkadaşlarımın ve sınıfını geçen başarılı öğrencilerimizin düşüncelerine tam olarak tercüman olamamışım. Ne yapayım fazla uzatarak kimsenin canını sıkmak istemiyorum. Vatanımıza, memleketimize ve milletimize bu öğrenci affı hayırlı uğurlu olsun. Kalın sağlıcakla.

İzmir /  13.08.2005
Hüseyin  DURMUŞ
www.kafiye.net


Tarih 13 Ağu 2013 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

Açıklama!!!!!

Açıklama!!!!!

Çirkinliklerle kirletilen sema!
İnsanların ruhunda olmuş beddua!
Sevdalar nankörlüklere bağlansa da!
Seviyorum; var mı başka açıklaması?

Her gün gözyaşı, her gün kahır,
Vicdanlar yok olmuş, ömür kahır!
Aldatılan saf kullar görür kahır,
Seviyorum; var mı başka açıklaması?

Dertler yumak olmuş, dağlar iniler!
Sevdanın özleminden dudaklar titrer,
Görmeyen göz sevdası için tikler,
Seviyorum; var mı başka açıklaması?

Çaresizlik değil mi şimdi belini büken?
Biz soğan ekmek, eller baklava börek yerken,
Seviyorum derken, ele batar gülde diken,
Seviyorum; var mı başka açıklaması?

Gözyaşlarım akmaz oldu, kurudu yatakları…
Uğraştım kurutabilmek için bataklıkları,
Vicdansızların vicdanı yok, atarlar kazıkları,
Seviyorum; var mı başka açıklaması?

İzmir/ 02.06.2009
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar
www.kafiye.net


Tarih 13 Ağu 2013 Kategori: Hakan KURTARAN

YILDIZLARA ULAŞTIM

YILDIZLARA ULAŞTIM

Bakışırken göz göze, buhar olmuş nefesler,
Kilit konmuş kalbime, isyan eder bu sesler…
Bir sevdanın yüzünden, özgürleşmiş kafesler.
__Bir tek ona müptelâ, bir sevdaya bulaştım,
__Gölgesinden geçerek, yıldızlara ulaştım…

Bir baktım ki semaya, resmi göğe asılmış,
Şu silinmez varlığı, tam kalbime basılmış.
Hasret dolu seneler, sor söylesin nasılmış,
__Harmanlanmış duygular, bir sevdaya bulaştım,
__Hayatın acısıyla, yıldızlara ulaştım…

Mahkûm etti kalbimde, şerbet oldu ağrılar,
Feryat figan bu yürek, duyulmadı çağrılar.
Düşüncemin simgesi, değişmedi doğrular,
__Doyumsuzdu o tadı, bir sevdaya bulaştım,
__Bu gece çok muhteşem, yıldızlara ulaştım.

Tüm belgeler resmiydi, aşk patendi alınmış,
Anlatırken dinletir, dili sade, yalınmış.
Yaşıyorken dünyada, kalbi tümden çalınmış,
__Kışkırtıcı bakışla, bir sevdaya bulaştım,
__Sinesinden geçip de, yıldızlara ulaştım.

Feleğin çemberinde, yürüyorken kenardan,
Aşka mühür yapıldı, şu yüzyıllık çınardan.
Geçmişleri yıkandı, bu tertemiz pınardan,
__Yoktur önü arkası, bir sevdaya bulaştım,
__Vazgeçilmez bir aşkla, yıldızlara ulaştım.

Gönül hazinesinden, elimdeki tapular,
Duygularım içtendir, çok sağlamdır yapılar.
Ardına kadar bir gün, açılacak kapılar,
__Şu göğsümde patlayan, bir sevdaya bulaştım,
__Hiç dönüşü olmayan, yıldızlara ulaştım.

H.Hakan KURTARAN
11.04.2010-Aydın
www.kafiye.net


Tarih 13 Ağu 2013 Kategori: Hakan KURTARAN

ZİNCİRİNİ TUT KALDIR

ZİNCİRİNİ TUT KALDIR

Sürgün gönlümdesin sen, aşkın bana yasaktır,
Hasretin yollarında, hayat sensiz vasattır.
Sana olan şu sevgim, benim için hasattır,
Şu tutuklu kalbimin, zincirini tut kaldır!

Gönlümün Serhat’ına, gelişin oldu akın,
Papatyadan taç yaptım, bu yürek sana yakın.
Sırça köşkten sarayım, dikkat et kırma sakın,
Şu sızlayan kalbimin, zincirini tut kaldır!

Sen bu yalnız yürekte, sürekli yanıyorsun,
Gecelerde uyku yok, durmadan kanıyorsun.
Yüzünde bir tebessüm, sen beni tanıyorsun,
Şu bekleyen kalbimin, zincirini tut kaldır!

Can bildiğim aşkımdır, kırmızıdır meşesi,
Huzur verir ruhuma, sonsuzdur hep neşesi.
Çerçeveyle süslenmiş, kalbimin her köşesi,
Şu çileli kalbimin, zincirini tut kaldır!

Taptazedir bu aşkın, yanacaktır közümde,
İçten duygularımla, dururum ben sözümde.
Solmasın hiç aşkımız, yücesin sen gözümde,
Şu sarılmış kalbimin, zincirini tut kaldır!

Nakışlayıp kaydettim, sensin orda tek ören.
Bakışınla cezbettin, şu gözlerle ilk gören.
Benim için ilk ve tek, bu yapılan son tören,
Şu ağlayan kalbimin, zincirini tut kaldır!

Hakan KURTARAN
04.04.2008-Aydın
www.kafiye.net


Tarih 13 Ağu 2013 Kategori: Sevim Çiçek KARADENİZ

GECEM

GECEM

Gecem, kara gözlüm,işte yine sana geldim.
Yine sarmaş dolaş, sen, ben ve hayallerim.
Olmasın fecr-i sâdık kapanmasın kirpiklerim,
Doğmasın güneş, gitme kara gözlüm, dertleşelim.

Ey gecem, gözü kara, gönlü yara sevgilim
Dertlerim sende azar, sende kanar yüreğim.
Bir sevda türküsü söyleyeyim sana, bir dinle
Dinle ey gecem tüm sırlarımı paylaşayım seninle

Dostum gece de çekmede ellerini ellerimden 🙁
Kara gözlerini çevirmede artık gözlerimden
Tüm sırlarımı, acılarımı yüklenip giderken.
Onu tatlı bir ezan sesi uğurlar hazin hazin..

İşte, güneş gecemi kovdu, ışığıyla yeniden doğdu.
Geceminse simsiyah gözlerinin feri soldu…
Tebessümle parlayıp, bana göz kırparken
Nâlânım uçtu gitti, nağme-hânda kayboldu.

Güneşimizin gülücükleri hep rûmuzu ışıtması dileklerimle….

Sevim Çiçek KARADENİZ
(Sevim’in kırık incilerinden 😉
www.kafiye.net


Tarih 13 Ağu 2013 Kategori: Gülşen EKER

AĞLIYORUM ÖYLEYSE HİSSEDİYORUM

AĞLIYORUM ÖYLEYSE HİSSEDİYORUM


Günlerden bir gün bir insan ”Benim o kadar çok günahım var ki demiş neden Allah beni cezalandırmıyor acaba?.. Üstüne üstlük hala nimetler gönderiyor bana.” Bu soruya öyle çok kafa yormuş, öyle çok kafa yormuş ki ama ne yapsa mantıklı bir yanıt bulamıyormuş. Bunu gören Allah şöyle seslenmiş ona; “Ben aslında sana en büyük cezayı verdim. Ama sen farketmedin. Senin en değerli hazineni yani gözyaşlarını aldım. Sen artık asla ağlayamayacaksın.” Gözyaşları bize sunulan en büyük lütuf aslında.

Bu kıssadan hisseyi yıllar önce duymuştum. Öyle etkilenmiş olmalıyım ki bir an bile aklımdan çıkarmadım. Kimbilir belki ben de çok sulu gözlü bir insanım da onun için. Bazan gözyaşlarım yanaklarımı ıslatana kadar gülerim, bazan da içimde fırtınalar şaha kalkar, isyanlarımı dizginleyemem, imdadıma yetişir gözyaşlarım. Bazan haksızlıklar bıçak gibi saplanır yüreğimin orta yerine, acır canım, öfke teslim alır tüm benliğimi yine tüm bu zehirli duygulardan kurtarır beni gözyaşlarım. Akar gider tüm zehirleriyle negatif duygular o şeffaf tuzlu gözyaşımdan. Tıpkı
fırtına sonrası güneşin tüm aydınlığını cömertce serivermesi gibi ruhum da kavuşur dinginliğe ve huzura.

Bazan ayrılıklar yaşarız. Nasıl tükenir yaşama sevincimiz. Hiç bir yerde duramaz, hiçbir ortama sığamayız. Dar gelir tüm neşeli mekanlar, nereye olduğunu bilmeden alıp başımızı gitmek isteriz. Tüm bu yalnızlığın ortasında yaşanır ya hani bir mucize misali kavuşmalar, kaybettiğini kabullenmeye çalışırken tekrar kazanmalar  nasıl da heyecanlanır insan. Ve gözler azad eder gözyaşlarını savurur mutluluklara… İşte o zaman, daha da anlamlı olur. Derinlik kazanır yaşanılan heyecanlar.

Ağlamak tüm duyguların en zirvesi, en uç noktası belki. Gözyaşları da o eşsiz yüce duygunun en değerli meyvesi. Dökülürken yaşlar gözünden, dil olmak karşındaki yüreğin sessiz çığlıklarına.  Aynı hislerin ortak dilinden konuşmak. İstekle kucak açmak mutluluğa. Sevgiyi gözyaşı buketleriyle sunmak sevilene.

Tüm bu eşsizliği kabul etmek istemez kimisi, ağlamayı zayıflık görür, reddeder bir duygu çağlaması olduğunu. Başarasızlığın bir yansımasıdır güçsüzlüğün bir göstergesidir gözyaşı
ona göre…

Bu kesinlikle doğru değil bence. Ağlamak bazan korkuların bentlerinden taşmasıdır, bazan hayal
kırıklıklarının çoklu bir çarpımı. Bazan yüzümüze çarpılan kapılar, bazan da yüreğimizi kurşuna dizen beklenmedik vedalar. Ama ağlamak ben de varım, burdayım demektir tüm bunlara rağmen. Yaşıyorum, hissediyorum, duyuyorum yüreğimi, çünkü benim hisseden taptaze bir yüreğim var demektir. Tüm bunlar insanın somutluğunun ötesinde bir ruhu olduğunun en önemli göstergesidir.

Ağlıyorum öyleyse hissediyorum !…
Gülşen EKER
05.06.2010
www.kafiye.net


Tarih 13 Ağu 2013 Kategori: Gülşen EKER

GÖZYAŞI RENGİNDE GECELER

GÖZYAŞI RENGİNDE GECELER

Gözyaşı renginde geceleri bilirim
Şimdi beni bekleyen
Bir düş sıcaklığında gözlerindi
Kapımda üşüyen

Yarım kalışlar öyle çok ki
Taştı gitti benliğimden
Yabancılıklar mıydı hep
Beni bu kimsesizliğe sürükleyen

Yalnızlıklar içiyor benliğimi
Yudum yudum
Kum gibi yaşanmışlıklar
Kayıyor avuçlarımdan tutamıyorum

Düşen sarı yapraklar bile
Yerde can çekişiyor duyuyorum
Yüreğinin ayak izleri kaldı yüreğimde
Silemiyorum…

Gülşen EKER
www.kafiye.net


Tarih 13 Ağu 2013 Kategori: Safiye SAMYELİ

YÜZSÜZ ÖMRÜM

YÜZSÜZ ÖMRÜM

Sırf laf olsun diye yazıyorum bunca şiirleri gülüm.
Bakma sen benim densizliğime
Gölgesi büyük,
Kendisi küçük bir kadınım aslında
Umutlarım mavi den sarıya döndüğü gün den beri
Hayatın kör sokaklarında bir başıma dolaşırım.
Ne yağmurlar dokunur saçlarıma
Ne de gün doğar şafaklarıma.
Hüznün entarisi düşmez yakamdan
Ne kadar çırpınsam da.
/Yüzsüz kalan ömrüm düşer, sol yanımdan/

Sırf laf olsun diye deviriyorum bunca tümceleri .
Ne noktası umrum da
Ne de virgülü.
Gün kızıla boyandığı zaman.
Hüzün kepenkleri inmeseydi gözlerime.
Üç nokta koyardım dizelerin sonuna
Hem de en alasından.

Sırf laf olsun diye kuruyorum bunca cümleleri.
Ne kafiyesine kafa takarım,
Ne de uyağına.
Bandırırım divitimi gönül hokkama,
Kan damlar ucundan,
Oluk oluk dökülür kelimeler
Hep sitem, hep hüzün konuk olur mısralarıma.

Sırf laf olsun diye yazıyorum dedim ya gülüm!
Manalı bakma gözlerime,
Anla işte,
Anla!
Mısralarımda gizlidir benim yarım kalan,
Yaşanmamış aşklarım,
İmla kılavuzuna takılı kalır yasaklı sevişmelerim.
Kırk parçaya bölünür kalem,
Kan damlar ucundan kan!
Sahipsiz kalan bir dilekçe,
Adresine ulaşmayan bir mektup gibi,
Hep geriye döner şiirlerim.

Arşa ermese de  bitimsiz dualar
Hep içimde tutarım  sabrımın çetelesini,
Dedim ya gülüm
Gölgesi büyük ,kendisi küçük bir kadınım.
Ne kafiyeden anlarım ne de uyaktan.
Bildiğim tek gerçek var
Takvim de gördüğüm yer yaprakta.
/Yüzsüz kalan ömrüm düşer, sol yanımdan/

Safiye SAMYELİ
www.kafiye.net