Kategoriler

Arşivler


Tarih 17 Ağu 2013 Kategori: Tülay ASLAN

YÜZÜMÜN AKI AR-IM

YÜZÜMÜN AKI AR-IM

Derinden söküp attım dertli kalbi yerinden
Ayaktayım güçlüyüm dilimde intizarım
Üzülmem bir daha da hüzün geçti derinden
Şanım onurumlayım yüzümün akı ar-ım

Bir zamanlar mutluydum sanki çıkmıştım aya
Bu ömrümü tükettim değmeyen bir sevdaya
Hüzünle ızdırapla günleri saya saya
Şanım onurumlayım yüzümün akı ar-ım

Çektiklerimden sonra nasıl bir hayat bekler?
Ah zavallı yüreğim sızlar durmadan tekler
Bahçeme düştü hazan soldu renkli çiçekler
Şanım onurumlayım yüzümün akı ar-ım

Hayatla mücadele yolu düştü bayıra
Yalnızlık geçim derdi Allah beni kayıra
Herkes akıl vermesin eh yorsunlar hayıra
Şanım onurumlayım yüzümün akı ar-ım

TÜLAY ASLAN
www.kafiye.net


Tarih 17 Ağu 2013 Kategori: Şerife BADISABA

MEĞER..

MEĞER..

Gündüz hayalimdin gece düşümdün
İnandığım aşkın yalanmış meğer
Hani ömür boyu gönül eşimdin
İnandığım aşkın yalanmış meğer…

Sarıldım aşkına hemde dört elle
Giderken arkana bakmadın bile
Kabahatim neydi bir söyle hele
Aşkın yüreğimde kalanmış meğer…

Yok ettin sevgimi aldın ayağa
Şimdi verdin beni kara toğrağa
Gittim yüreğinden artık uzağa
Gencliğim seninle solanmış meğer…

Aşkına inandım sözüne kandım
Sevdanın uğrunda kor gibi yandım
Bu ateş mahşerde söner mi sandın?
Senle gönül hanem talanmış meğer…

Badısaba derki içim yanıyor
Bilmezler feryadım hakka varıyor
Kanayan yaramı rabbim sarıyor
İlahi aşk gönüle dolanmış meğer…

Şerife Köksal BADISABA
HÜZÜN BULUTU
www.kafiye.net


Tarih 17 Ağu 2013 Kategori: Şerife BADISABA

Ne Sevgimi Ne Beni…

Ne Sevgimi Ne Beni…

Hesabı verilmemiş bir tek günüm yok benim,
Ne beni ne sevgimi sen hiç haketmemişsin…!
Hayatında bir yerim olmamışki hiç benim,
Ne sevgimi ne beni sen hiç haketmemişsin…!

Kurşun olup sözlerin gönlümü yaralarken,
Ardın sıra ağlatıp dertleri sıralarken,
Yalan olan sevginle adımı karalarken,
Ne sevgimi ne beni sen hiç haketmemişsin…!

Bilmeden inanmışım yalan dolu sözüne,
Cehennemmiş yüreğin düşmüşüm ben közüne,
Değmez artık gözlerim bilkı senin gözüne,
Ne sevgimi ne beni sen hiç haketmemişsin…!

Taç olsan yıldızlardan takmam artık başıma,
Elinle kattın zehri tatlı olan aşıma,
Acım daha çok yeni bakma sen göz yaşıma,
Ne sevgimi ne beni sen hiç haketmemişsin…!

Bir zamanlar benimde deniz gözlerim vardı,
Yüreğim gibi şimdi onuda yosun sardı,
HÜZÜN deki bu acı sanmaki sana kardı,
Ne sevgimi ne beni sen hiç haketmemişsin…!

Şerife Köksal BADISABA
Hüzün Bulutu
www.kafiye.net


Tarih 17 Ağu 2013 Kategori: Şule AKAR

BEN HEP ÇOCUK KALACAĞIM

BEN HEP ÇOCUK KALACAĞIM

Yine bir yıl daha.. Ve yine benim bayramım. Dün çocuktum.. bugün hala çocuğum. Allah ömür verdiği müddetçe yarın da çocuk kalmaya devam edeceğim. Nice 23 Nisanlar gelecek ben hiç büyümeyeceğim..

Sokaklarda hala pamuk şeker satan satıcı gördüğümde koşup alacağım İp atlayan çocuklarla oynayacağım. Sahilde kumdan kaleler yapacağım. Kendimi her yalnız hissettiğimde bebeklerime sarılıp yatacağım. Her alışverişte mutlaka çukulata satın almaya devam edeceğim. En keyifsiz anımda zevkle yiyerek gülümseyeceğim. Renk renk çoraplar giyeceğim spor ayakkabılarımla. Saçlarıma ayıcıklı, kelebekli tokalar takacağım. Tıpkı çocukluğumdaki gibi.

Hala çocuk gibi.. Babamı özlüyorum sadece zaman zaman. Onunla hesapsız alışverişlerimi özlüyorum. Ve onunla yaptığımız taksi maceralarımızı. Birlikte yediğimiz bir dilim ekmek üzerindeki peynir ve şokella keyfini.. Bana aldığı oyuncakları misafir çocuklara hediye ettiğinde kızdığımı hatırlıyorum. Ben sana yine alırım dediği anlar geliyor aklıma. Hadi baba… Bana yine oyuncak al demek istiyorum.. Sonra.. olmadığını hissedip yok diye küsmek istiyorum

Küsemiyorum.. Olmasa da yüzünü hatırlayıp mırıldanıyorum “Seni seviyorum”Çocukluğum sensin daima.. Yüreğim sen.. Ben çocuk kalmaya devam edeceğim..

50 yaşıma gelsem de renkli kalemler satın alacağım daima.Ve onları kimseye vermeyeceğim. Tepelerine oynayan kalem başlıkları takacağım Şimdi bakkala gidiyorum. Kendime renkli kocaman bir lolipop alacağım. Yanında leblebi şekeri, horoz şekeri. Sonra baloncudan kırmızı bir balon. Parka gideceğim çocuklarla oynamaya. Tüm aldıklarımı onlarla paylaşmaya. Çocukluğumu yaşamaya.

Yüreğinizdeki çocuğu hiç büyütmeyin

Sevgilerimle

Şule Akar
2013 04 20
Kurtköy, Pendik İstanbul
www.kafiye.net


Tarih 17 Ağu 2013 Kategori: Esra DEREL

S I R A Y L A

S I R A Y L A

Kelimem can çekişir, mısralarım sancıda;
Sabır kalmadı bitti ne yolcu ne hancıda
Beklemekten yoruldu gitti her yabancıda.
……Gölgeler çakışmadı, vuslat bekleyip soldu
……Ne rüyalarım çıktı, ne hayal gerçek oldu.

Bir kuru dilek ile başlıyordum her güne;
Değer mi bir sevdayı değişmek nâma üne?
Bir sünger çekiyorum veda ederek düne
…….Hayran oldu can sana, güzelliğim gölgendi,
…….Hükümdarım olmuştun gönül bahçem ülkendi.

Yıl gelmişti her bir ay , senden ayrılalı bil;
Son acıyla susmuştu konuşmadı dudak dil.
Gel dedim bir kez olsun, gözümün yaşını sil
…….’İnanmam’ diyen sözün ateşli bir ok mudur?
…….Çok sevmiş yüreğime, yaptıkların hak mıdır?

Yazıldığınca kolay değilmiş ’sevdim’ demek;
Sevgi dediğin bil ki, bence en kutsal emek.
Umut varsa zor olmaz yarınları beklemek;
…….İhtişamınla hüküm sür, bu kalbin emeli
…….Söylemiştim ezelden sevdamızın temeli.

Zincirledin ruhumu, zaman mekân bana dar;
Öyle ulaşılmazsın sanki Kafdağı kadar.
Ferman eyle de bitsin, bu işkence hükümdar
…….Telepatik her mesaj dokunsun kalp teline,
…….Kapıldım gidiyorum artık hicran seline.

Sanık benmişim meğer, sahibi yok suçun da;
Telaşa düşmem artık ak gördükçe saçında.
Kestim parmak izlerin, durur diye ucunda,
………Alev alan közlerim sol yanımda yandıkça
………Ağlar kalbimle gözüm, vefasızı andıkça.

Bilirim sevindirir el âlemi bu acım;
Sevdayı yazarım ben, kahır doludur içim.
Elbet zaman senden de alacak bir gün öcüm,
…….Gitmesin hiç gücüne para değil sırayla
……..Çok yaşamam şahit ol açtığın bu yarayla

ESRA DEREL
28.01.2011-İSTANBUL
www.kafiye.net


Tarih 17 Ağu 2013 Kategori: Esra DEREL

TUZAK

TUZAK

Mümkün değil düşmemek artık kedere gama;
Sürgün veren dal kurur sararır yeşil yaprak.
Seven her yürek kördür, aşık olan göz âmâ,
El etek çekilirken susar artık dil dudak..

Bir yolcu geldi geçti, hasreti başka yaktı;
Kirpikte asılı yaş çağlayıp sessiz aktı.
Bir yalan bu yüreği şimdi ezgin bıraktı
Kederler dizi dizi, mutluluklar çok ırak..

Güllerle donanmıştı, basılacak her eşik;
Sevdaya köle idi, azat beklerdi aşık.
Gittiği günden beri yüreği delik deşik
Fallarda yalan çıktı, üç vakitlerde firak..

Ulaşmaz yollar şimdi, bütün hepsi bir çıkmaz;
Ne bir gülüş dudakta, ne işve var ne de naz..
Pişmanlık zehir gibi ne denilse gelir az,
Gönül der ki mihneti, kara geceye bırak..

Beş vakit şükrederken sunulan her ihsana;
Bir gün bakarsın hayat, döner karabasana.
Takvimler değişirken, yıllar dost mu insana?
Kış çalmakta kapıyı, odur işte son durak..

Ağlarım gözümde yaş, boğazımda bir düğüm;
Çare yokmuş sevdaya, çözülmez bir kördüğüm..
Uyandım bir sabaha rüya imiş gördüğüm
En büyük aldanışmış, vuslat denilen tuzak..

Gönülde mevsim hazan, solan manolya güldür;
Yanan yürekten kalan artık bir avuç küldür.
Bağrına bassın beni, ölüm zaten ödüldür.
Şehidiyim sevdanın, arzumdur kara toprak!…

ESRA DEREL-SAHAVET SOLAK
www.kafiye.net


Tarih 17 Ağu 2013 Kategori: Onur BİLGE

MÂLİKÜ’L MÜLK

MÂLİKÜ’L MÜLK

Allah, mülkün mutlak, gerçek, ebedi ve ezeli sahibidir. Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Kimseye tasarrufuna itiraz ve eleştiri hakkı vermemiştir. Gerekene gerektiği kadar verir, dilemezse vermez veya geri alır. İhtiyaçtan münezzehtir. Mülkünde hiçbir ortağı, yardımcısı olmadığı gibi hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı da yoktur.

Yarattıklarına ait gibi görülen her şeyin gerçek sahibidir. Malik olunanların Malik’idir ve mülkünde arzusunca hükmeder. Ortağı da dengi de yoktur. Bahşettiği her şey ödünçtür. Bir vakte kadar
kullanılmalarına izin verilmiştir.

Vakit dolduğunda, yani Kıyamet koptuğunda, o büyük buluşma ve kavuşma günü, bütün insanlar mezarlarından kaldırılır, haşir meydanına fırlarlar; yapmış oldukları iyi ya da kötü hiçbir iş ve hallerinden hiçbir şey gizli kalmaz, Allah her şeyden haberdardır, her şeyi bilmektedir. Onlara şöyle hitap eder: “Bugün mülk ve hâkimiyet kimin?” Hiç kimse cevap veremez. Allah yine buyurur: “Mutlak galip olan, tek hâkim olan Allah’ın!”

O gün mülk, yani hükümranlık, Her şeye Galip, Tek, Bir, Eşsiz, En Üstün ve Kahhar olan, her şeyi Kudret ve Hâkimiyet, yani saltanat ve tasarrufu altında tutan, her şeye gücü yeten Allah’ındır!

Yarattıkları üzerinde mutlak tasarruf yetkisi vardır, O’ndan başkasına kulluk edilmez. Biliyorum. Biliyorum en çok O sevilmeli, sevgi O’nda yoğunlaşmalı ama ben, beyni boşalır boşalmaz, sıradan bir kulunu İlahlaştırarak bütün merkezlerini, tüm kılcal damarlarına, en son hücresine kadar tamamını hınca hınç Suskun Prens’imle dolduran biriyim. Sadece beynimi doldurmakla kalmayan, o düşüncenin tesiriyle yüreğimin kökünde patlayan aşk tohumunun çatırtısını işitmekte, hızla boy atarak damarlarım boyunca yayılmakta olan dallarının kollarının oluşturduğu tatlı mı tatlı sızıyı parmak uçlarıma kadar hissetmekte, saç diplerime kadar ürpermekteyim, bedenimdeki her
bir tüy onlara iştirak etmekte…

Onunla olmak en güzel birliktelik, yanımda olamasa da… Belki en güzel yanı, yanımda olamaması… Onun için duygularım bakir, arı, pak… Hücre hücre atom atom, elektron elektron tüm varlığımı işgal edilmişken benden geriye kalan de var ki onunla O’nunla olabileyim?

Ya Rabbi! Yaratıp benlik bahşettiğin bu ben, tek kılıçla bin parçaya bölünen bir ben… İşgal edilmişim, fethedilmişim, bende benden eser ve hükümranlık kalmamış, kendimi nasıl idare edeyim? Mantığım susturulmuş, aklım uyuşturulmuş, Seni nasıl idrak edeyim? Bana, bana ait ve
hükmedebildiğim bir şey bulabilsem ki onunla Sana yönelsem!

Ya Malik-ül-Mülk!.. Uçsuz bucaksız kâinatı yaratan! Mülkün tek sahibi! Tek hükümdarı! Dilediğini aziz, dilediğini zelil eden! Hayır da Senin elinde, şer de… Her şeye Kadirsin, beni bana bırakma,
yardım et!

Ya Zelcelal-i vel İkram! İkram ettiğin bedenim, aklım, ruhum kontrolümden çıkmış! Gözlerimi çevirdiğim yerde o hayal, duyduğum her ses ondan bir anı çağrıştırmakta, yediğime içtiğime sinmiş,
damağımda aşkın sarhoş edici lezzeti… Tadımlık bir sevgi bu verdiğin, bilincindeyim. Aşkına hazırlamaktasın kalbimi, an be an genişlemekte, hissetmekteyim ve demekteyim ki yüreğimin zarını muhafaza eyle, çatlamasın ki aşkından mahrum kalmayayım!

Biliyorum, bende bana ait olduğunu hissettiğim her şey emanettir ve bir süre sonra geri verilecektir. Biliyorum, o kulun da emanettir bende, benliğimde… Varım yoğum, ruhum, tenim, sevgim, neyim varsa Senin! Her şeyin ilk ve son sahibi Sensin!

Krallar, padişah gelmiş geçmiş, mülkünün üstünden. Üstünde yemiş içmiş, gezmiş tozmuş, Seni bulmuş ya da bulamadan içine doluşmuşlar. Toprak yine o toprak, onların ellerinden koparak bu zamana kadar gelen, kıyamete kadar yoluna sakin sakin devam edecek olan ve onlar, ondan
ödünç aldıkları sayısız taneyi tek parça halinde ona iade eden.

“Hangi güzel yüz ki toprak olmadı!
Hangi güzel göz ki toprak dolmadı!”

“Bu gün mülk kimin?” Senin, Ya Rabbi!..
“Kahhar olan Allah’ımın! Tevhidim böyle, öylece kabul et ve lutfet gerçeğine uymayı, şartlarını yerine getirmeyi… İnkâr eden zındıklardan değilim, uzak kalan gafillerden eyleme beni! Halkayı zikrine dâhil et! Kalbimden halka halka dağılan zikrinin hoşluğu, beynimi tavana vurduran sıfatlarının sarhoşluğu olsun! Tüm azalarım isimlerinle işlesin, adın tekrar tekrar sarssın ruhumu,
nurların rengârenk yağsın! O İlahi ahenk ve heyecanlı ritimle kendimden geçeyim! Gün boyu adın dilimde, isimlerin beynimde olsun. Gözlerim tefekkürde, aklım yalnız ama yalnız Sende… Öylece yaşat beni, o hayal edemediğim aşkının lezzetiyle, İslam’ın erişilmez tadıyla…

Bir kulunun aşkı bu kadar şiddetli, ya Senin aşkın, Allah’ım? Senin aşkın nasıl? Ne zaman tadabileceğim? Ne zaman öğreneceğim? Seni o aşkla nasıl bileceğim? Zikrin ne zaman inecek kalbime? Henüz beynime yükselmekte, her biri hafızamda yerli yerine yerleşmekte…

Kendimden hoşnut değilim. Aksine her düşünüşümde kendimden şikâyetçiyim ama başkalarına baktıkça halime sayısız şükretmekteyim. Hamd-ü Senalar… Hamd-ü Senalar… İyi ki Müslüman bir ana babadanım. İslam Ülkesi’nde doğmuşum. Yalnızca iman bana kalmış. İman ettim, Allah’ım. İman ettim. Anlayışımı, ilmimi ve imanımı Sen arttır!

Öyle çözümsüz dertlerim yok, saymakla tükenmeyecek kadar. Verdiğine razıyım, fazlasını talebim yok. Dua etmemizi emrettiğin için dua ediyorum. Dertlilerinin derdine derman, hastalarına şifa,
muhtaçlarına ihtiyaç duydukları her şeyi lütfet, Ya Rabbi!

YOK ET KÂİNATI

Rabbim, istemiyorum, çiçekleri
Al yiyecekleri, içecekleri…
Al sevgilileri, bütün ekleri…
Yok et kâinatı, Sen kalana dek! ..

***
Onur BİLGE
www.kafiye.net


Tarih 17 Ağu 2013 Kategori: Hüseyin DURMUŞ, Hüseyin DURMUŞ

UFACIK KIRINTI

UFACIK KIRINTI

Yorucu bir yolculuğun sonunda sabah erkenden inmişti Ahmet Bey. Hastane bayırında bulunan kardeşinin dükkanına gitmişti. Henüz kardeşi dükkanı açmamış ve biraz beklemesi gerekiyordu. Saatine baktı daha 07.30 du. Yarım saat vardı daha dükkanın açılmasına. Sonbahar mevsimin son günleri olduğu için gök yüzü bulutlarla kapalıydı. Hafif serinlik vardı. Ahmet Bey buranın havasına alışıktı. Çünkü bu şehirde doğmuş, büyümüş ve lise yaşamını bu şehirde yapmıştı. Kardeşini beklerken bir taraftan geçmiş yıllara gitmeye başladı. Evet bu şehirden ayrılalı tam tamına otuz iki yıl geçmişti. Dile kolay, insan ömrünün yarısı ediyordu. Dükkanın önünde aşağı yukarı volta atmaya başladı vakit geçsin diye. Bir taraftan da hala geçmiş günler gözlerinin önüne geliyordu. Bu şehirde neler yaşamamıştı. Bu şehirde sadece aşkı  tadamamıştı, genç delikanlı olmasına karşın aşık olmaktan çok korkuyordu. Onu aşık olmaya o kadar çok engelleyen durumlar vardı ki, yirmi beş yaşında buradan ayrıldığında onun için göz yaşı dökecek bir annesi, babası, kız kardeşi ve abisi vardı. Gerisi yalan ağlayacaktı. Seviyorum diyemeden bu şehirden kaçarcasına çok uzaklara gitmek istedi ama o ancak İzmir’de buldu kendini bir sonbahar mevsiminde.

Ahmet Bey, birden gök yüzünde uçuşan kuş sesleri ile daldığı hayal aleminden uyandı. Başını yukarıya kaldırınca gruplar halinde uçan ve bir birinin içine giren, güvercinler ile kargaları gördü. Sanki iki ayrı kuş cinsinde kıyasıya bir savaş başlamış gibi gördü. Onları izlemeye başladı. Ancak gökyüzünde bu savaş kısa sürdü. Kuşlar çevredeki binaların çatılarına, balkonlarına kondular. Aslında bu duruma karar veremediği gibi nedenini düşünmeye başladı. Tam bu sırada yine güvercinler ile kargalar tekrar havada bir birlerinin içine girdi. Bir süre daha bağırıştan sonra bu seferine daha önce güvercinlerin kalktığı çatılara kargalar, kargaların çatılarına da güvercinler kondu. Yine bir anlam veremedi Ahmet Bey. Daha sonra şunu düşündü kendi kendine:

–  Bu kuşlar sanırım yer kavgası yapıyor. Eğer yer kavgası yapmamış olsalar kondukları çatılar değişmezdi. Demekki bu hayvanlar bile en uygun çatıyı kolluyorlardı. Bir birlerine zarar vermeden bu işi yaptıklarına göre olsa olsa yer kavgasıydı bu. Diğer türlü olmuş olsaydı kuşların bir kısmı ölmeliydi, çünkü kuşların kavgaları bazen ölesiye olur, bunu daha önce görmüştüm. Hayret doğrusu, dedi.

Ahmet Bey, yine yavaş yavaş yürüyor, volta atmaya devam ediyordu. Kuşlar yine ikide bir kalkıp kalkıp çatıları değiştirmeye devam ediyordu. Bu olay karşısında gülümsemeye devam etti. Hatta bir ara gökyüzünde bir güvercinden düşen tüy onun üzerine doğru geliyor. Bu benim için şans tüyü olabilir dedi ve havada tüyü yakaladı. Cüzdanını çıkardı ve onu cüzdanının bir köşesine koydu, yavaşça cüzdanını kapadı, cebine koydu. Artık karar vermişti, kuşlar hem sabah sporu yapıyorlar, hem köşe kapmaca oynuyorlar ve bunu da dostluk içerisinde birbirlerine zarar vermeden yapıyorlardı. Hani biraz da imrendi doğrusu. Nasıl imrenmesin ki, insanlar, kardeşler bir birlerini bir karış toprak için öldürmüyorlar mı? Miraslar uğruna ne gencecik fidanlar toprağa verilmiyor mu? Bu kuşların durumu onu derin düşüncelere saldı.

Kuşlar tekrar havada uçuşmaya başladı. Ahmet Bey yine kuşları izlemeye başlamıştı. Onların bir birlerine olan dostça yaklaşımlarını, bir birlerinin aralarından geçişlerini izledi. O arada ona daha yakından geçen karga ve güvercinlerden birkaç tanesi dikkatini çekti. Hayretler içerisinde kaldı. Bazı güvercin ve kargaların ağızlarında yiyecek vardı. Birden dikkat kesildi Ahmet Bey.

–  Allah Allah, bu ne demek oluyor? Bunlar yarım saattir bu iş için mi kovalamaca oynuyorlardı? 15 kuşun ağzında yiyecek var ve nereden bakarsanız bakın 200 yakın karga ve güvercin sürüsü bu kuşların peşinde koşuyorlar, doğrusu olacak iş değil, dedi.

Kuşların hareketlerini iyice izlemeye karar verdi. Artık onun dikkatini ağızlarında ufacık kırıntıları olan kuşlar çekiyordu. O kuşlar yiyeceklerini dam üzerinde bir yere koyamıyor ve o kırıntıyı rahatla yiyemiyordu. Devamlı sabah nevalesini ağzında tutup başka bir kuşa kaptırmak istemiyordu. Eğer ağzındaki nevaleyi kaptırırsa zorla elde ettiği, zor bulduğu günlük rızkı da gidecekti ve uzun yorucu bir nevale aramasına gidecekti tekrar. Ama çevrelerindeki beleşçi ve hazırcı kuşlar olmasaydı keşke diyorlardı güvercin ile kargalar. Ah şu karşımızdaki açlar bizi birazcık olsun yalnız bıraksalardı. Ağızlarındaki yiyeceği ayaklarının dibine bırakmaya kalksalar, yanı başlarında dolaşan diğerleri hemen nevaleyi çalacak ve uçup başka tarafa gidecek. Yalnız öyle bir durum oluşuyordu ki, ağzında nevale olan kuşlar sürülerin içerisinden bir türlü kaçamıyorlardı. Onlar sürünün içerisinden çıkamadıkları içinde tekrar çatının üzerine geri dönüyorlardı. Ahmet Bey uzun süre bu durumu izledi. Hem çok şaşırdı, hem de bu kadar düşündürücü bir olayı ilk defa görüyordu. Daha önce kuşlar arasında az sürü halde iken öldüresiye kavgalarını izlemişti, ama bu tür bir durumu ilk defa görüyordu. Çünkü kuşlar nevale kapmaya çalışırken ayrı cinsler bile olsalar asla bir birlerine zarar vermiyorlardı. Bir birlerine öldürmek amacıyla değil, ağızlarındaki lokmayı çalmak için bir birlerinin peşlerinden kovalamaca oynuyorlardı. Bu durum karşısında Ahmet Bey şunları söylemeden edemedi:

–  Allah’ım bu nasıl bir iştir. Ufacık kırıntı peşinde bir sürü kuş. Demek ki hayvanlar arasında da bir birinin yiyeceğine, nevalesine göz koymalar. Bazı çalışıp çabalayıp yaşamını sürdürmeye çalışırken, bazıları beleşten geçinmeye çalışıyorlar. Beklide şuan nevalesi ağzında olanlar başka günler de diğer arkadaşlarının ağızlarındaki nevaleyi çalmaya uğraşıyorlardır. Ancak sevindiğim, bu hayvanlar sadece nevaleyi çalmak için uğraşıyorlar. Nevaleyi çalmaya çalışırken asla arkadaşlarına zarar vermiyor ve onları öldürmek için ve ya onları öldürüp ufacık kırıntıya sahip olmak istemiyorlar. En güzeli bu ve kuşların bir birlerine saygısı da büyük olmuş oluyor diyor.

Günümüzde insanlar arasında ise böyle bir anlayış ve böyle bir saygı yok ne yazık ki. İnsanlar bir birlerinin malını çalıyor. Parasını çalıyor ve bundan dolayı da ceza bile almıyor. Acemi hırsızlar kendilerini ilk çalmalarında ele veriyor ve yakalanıyorlar. Biraz usta hırsızlar ise yasaların boşluğundan yararlanıp çalabildiği kadar çalıp, çaldıklarını saklayıp, hapse giriyor ve 3 ay sonra dışarıda. Sakladıklarını da afiyetle yiyiyor ve o bitince yine eski yöntemle devam ediyor. Ama bir de öyle hırsızlar var ki; devleti dolandırır, bankaların içini boşaltır, hortumlanacak ne varsa hortumunu yapar, sonra da güzelce yurt dışına çıkar. Zaman aşımına kadar dolaşır ve suç zaman aşımına uğrayınca geriye gelirler ve hala şerefli insanlar sıfatında ortada dolaşırlar ve şerefsizliklerinden de hiç utanmazlar. Bir de en tehlikelisi var ki; bunda da aile mal paylaşımları çok tehlikeli boyuta gelir. Mallar paylaşılamaz ve ya malların dışarı kaçmasını önlemek için silahlar konuşur. Bunlar çok acı olaylar. Neden Allah’ım bu olumsuzluklar? Nedir ortada paylaşılamayan, nedir insanları bu kadar egoist yapan?  Nedir insanları bu kadar cani hale getiren mal paylaşımı? Şu gökyüzünde uçan kuşlar bile bu tür insanlardan şerefli. Bu hayvanlar bile çalarken canına zarar vermek istemiyor da insanlar neden bu zavallı kuşlar kadar olamıyor Allah’ım? Bunda bir dengesizlik var adaletsizlik var. Demekki insanlar hayvanlardan daha da hayvanlaşıyor. Üstelik öyle çılgın oluyorlar ki, bazen aile içerisinde hiç kimse kalmayacak kadar canileşme başlıyor, bunun örnekleri o kadar çok ki, her gün gazete manşetlerine yansıyor durumlar. Evet, insanın canisi, insanın vahşisi çok tehlikeli oluyor. Okumuşları profesyonelce yapıyor, cahil olanları ise zamanla alışıp kendisine bu canavarlar dünyasında kendine yer edinmeye çalışıyor. Yazık, çok yazık doğrusu. Allah sonumuzu hayırlı eylesin, diyerek caddenin üzerinde voltasını atmaya devam ediyordu Ahmet Bey.

Gökyüzünde kuşlar ise bir o çatıdan diğer bir çatıya geçmeye çalışıyor, arkadaşlarının ağızlarındaki ufacık kırıntıyı çalmanın yollarını ve hilesini düşünmeye devam ediyor, ara sıra da pratik yapmaya çalışıyorlardı. Ufacık bir kırıntının hayvan ve insanlar alemindeki sabah gezintisi, Ahmet Beyin kardeşinin gelip dükkanı açması ile son bulmuştu.

 

Davutlar / 25.11.2006
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar
www.kafiye.net


Tarih 17 Ağu 2013 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

BÖYLELERİNDEN

BÖYLELERİNDEN

Değerli dostlarım. Gülük yaşamda mücadeleye o kadar çok dalmışız ki, ne çevremizi ne de burnumuzun ucunu dahi görmüyoruz. Bunun nedenini ise hiç bir zaman kendimize sormuyoruz, sorma ihtiyacını bile duymuyoruz. Çünkü güdümlenen bir vücut yapısına sahibiz. Sabah kalk, işe git, akşam işten eve gel, akşam yemeğini ye, tv izle, biraz bilgisayarla oyna sonra vur kafayı yat. Bunun dışında gelişme ve ya değişiklikler oluyor mu acaba?

Bu gün biraz değişiklik olsun istedim. Kısa bir araştırma yaptım. “Seni seviyorum.” sözcüğü ile ilgili bir araştırma. Öyle ilginç bir durum var ki, inanın sizler bile şaşıracaksınız. Çünkü ben şaşırdım. Haydi sizi oyalamayayım. Buyrun okumaya buradan başlayın.

ALLAH BÖYLELERİNDEN KORUSUN

1.”Seni Seviyorum” : Hadi ya Çok ilginç. ee Sonra…
2.”Seni Seviyorum” : Yeni Parola Bu mu, Ben Ne Diycem Peki?
3.”Seni Seviyorum” : Güzel… Peki Başka Çeşidin Veya Şuben Var mı?
4.”Seni Seviyorum” : Allah Razı Olsun.
5.”Seni Seviyorum” : Olur, Sarayım mı Burda mı Seveceksin?
6.”Seni Seviyorum” : iyide Bunun Sosyal Güvencesi, Sigortası Falan Var mı?
7.”Seni Seviyorum” : Net mi? Brüt mü?
8.”Seni Seviyorum” : Ömrünü, Enerjini Daha Faydalı işler için Harcasana Canım.
9.”Seni Seviyorum” : Elinden Başka Bir Halt Gelmez ki Zaten
10.”Seni Seviyorum” : Teoride mi? Pratikte mi?
11.”Seni Seviyorum” : Havalardandır, Banada Oluyor Bazen.
12.”Seni Seviyorum” : Neden? Bende Benim Bilmediğim Birşeyler mi Gördün?
13.”Seni Seviyorum” : Çok Hoş… Peki Başka Ne Gibi Hünerlerin Var?
14.”Seni Seviyorum” : Üzülme, Zamanla Geçer.
15.”Seni Seviyorum” : Anlaşıldı. Tamam…
16.”Seni Seviyorum” : Ne güzel seninle beraber beni seven iki kişi olduk böylece
17.”Seni Seviyorum” : Beni bu işlere karıştırma ne olur
18.”Seni Seviyorum” : Sende senin beni sevişini seviyorum
19.”Seni Seviyorum” : Sende seni seviyorum. Ee şimdi ne olacak
20.”Seni Seviyorum” : Hayır izin vermiyorum! Bugün beni seven yarın kediyi köpeği de sever. Olmaz, ben ciddi biriyim
21.”Seni Seviyorum” : Teşekkür ederim… Bu benim için büyük bir şeref… Sevgine layık olmaya çalışacağım. Büyüklerimi sevip küçüklerimi koruyacağım.
22.”Seni Seviyorum” : Gücün bana mı yetiyor? Akranlarını sevsene!
23.”Seni Seviyorum” : Bu neye cevap olacak, neyi çözecek peki?
24.”Seni Seviyorum” : Sen aşmışsın, ben artık ne desem boş…
25.”Seni Seviyorum” : Seni sevmek demek, beni görmek demek değildir.
26.”Seni Seviyorum” : Bu fani vücudum elbet bir gün toprak olacaktır fakat sevgin ilelebet payidar kalacaktır.
27.”Seni Seviyorum” : Her vakit ağaç dik Türkiye çöl olmasın, güler yüzün gül yanağın solmasın, ben öleyim sana bir şey olmasın.
28.”Seni Seviyorum” : Utanmadan bir de bunu yüzüme karşı söylüyorsun ha… Yıkıl karşımdan.

Hüseyin DURMUŞ54
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar
www.kafiye.net


Tarih 17 Ağu 2013 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

AĞLASIN GÖZLERİM

Allah’ın rahmetine kavuşmuş olan babam Salih Durmuş’a ithaf  ediyorum.

AĞLASIN  GÖZLERİM

İzmir’de yağmurlu bir akşam başlangıcı
Saatler ilerliyor, içimde bir acı!
Gecelerdir düşünüyorum  bu kaçıncı?
Sayamadım geçen yıllarımı, ne acı!

Sevincim mi, hiçbir zaman uzun süremdi!
Artarda takip etti üzüntü hep beni.
Acılar ne ilki, ne  sonuncusu idi!
Takip eder durmadan, takip edecekti!

Gözlerimin önüne geldi çocukluğum,
Mutluluktan çok hep acılarla doluyum,
doğru dürüst gülmedim, asla gülmüyorum,
Bu durum ne kadar sürecek bilmiyorum!

Derin düşüncelere daldım hep yağmurla,
Kulaklarımda bir ses çınlıyor, çok kaba!
Seni kaybettim diyen o ses çok uzakta…
Kapanan o yarayı açtı, kana, kana…

Korkuyorum desem o elden, neden, kimden?
Ayrılık mı, sevilmek mi, yoksa ölümden!
Göz kapağı altına gizlenen inciden!
O akmaya dahi cesaret edemeyen!

Bu dert ve acılarım inan bitsin artık,
Acı içerisinde olacağım kaçık!
Dünyada sadece korkum inan yalnızlık,
Çaresizim şuanda, inan yalnızlık!

Ağlasın gözlerim, göz yaşım, aksın yaşlar!
Belki boşalırım, hani gönlüm ferahlar,
Bir dert ortağım olsun, fakat nerde yaşlar!
Onlarda hapsedilmiş, ah akmayacaklar!

Ağla benliğim, ağla gönlüm, ah gözlerim!
Bu gece senin, gündüzler elin, kaderim!
Benim dert ortağım, ah sen ağla kalemim!
Ben ağlayamıyorum, bak yine dertliyim!

Cama vuran yağmur, sakinleş, vurma artık
Canımı yakıyorsun, sana kalbim açık!
Beni odamda bırak, bitmesin yalnızlık,
Ağla gözlerim, ak göz yaşım, gel aydınlık!

Ağla benliğim, ağla kalbim, ağla artık!
Dökülsün inci, damla damla, alnım açık,
Taş kesildiniz, şimdi yumuşayın azcık,
Kurtarın, rahata erdirin, kapım açık!

Sigaramın dumanı yükseliyor göğe,
Ben gittikçe batıyorum şimdi derine,
Bitsin artık bu zulüm, kahır ve işkence,
Ağla benliğim, ağla gözlerim bu gece!

İzmir . 22.04.1978
Hüseyin  DURMUŞ54
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar
www.kafiye.net