MÂLİKÜ’L MÜLK

Allah, mülkün mutlak, gerçek, ebedi ve ezeli sahibidir. Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Kimseye tasarrufuna itiraz ve eleştiri hakkı vermemiştir. Gerekene gerektiği kadar verir, dilemezse vermez veya geri alır. İhtiyaçtan münezzehtir. Mülkünde hiçbir ortağı, yardımcısı olmadığı gibi hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı da yoktur.

Yarattıklarına ait gibi görülen her şeyin gerçek sahibidir. Malik olunanların Malik’idir ve mülkünde arzusunca hükmeder. Ortağı da dengi de yoktur. Bahşettiği her şey ödünçtür. Bir vakte kadar
kullanılmalarına izin verilmiştir.

Vakit dolduğunda, yani Kıyamet koptuğunda, o büyük buluşma ve kavuşma günü, bütün insanlar mezarlarından kaldırılır, haşir meydanına fırlarlar; yapmış oldukları iyi ya da kötü hiçbir iş ve hallerinden hiçbir şey gizli kalmaz, Allah her şeyden haberdardır, her şeyi bilmektedir. Onlara şöyle hitap eder: “Bugün mülk ve hâkimiyet kimin?” Hiç kimse cevap veremez. Allah yine buyurur: “Mutlak galip olan, tek hâkim olan Allah’ın!”

O gün mülk, yani hükümranlık, Her şeye Galip, Tek, Bir, Eşsiz, En Üstün ve Kahhar olan, her şeyi Kudret ve Hâkimiyet, yani saltanat ve tasarrufu altında tutan, her şeye gücü yeten Allah’ındır!

Yarattıkları üzerinde mutlak tasarruf yetkisi vardır, O’ndan başkasına kulluk edilmez. Biliyorum. Biliyorum en çok O sevilmeli, sevgi O’nda yoğunlaşmalı ama ben, beyni boşalır boşalmaz, sıradan bir kulunu İlahlaştırarak bütün merkezlerini, tüm kılcal damarlarına, en son hücresine kadar tamamını hınca hınç Suskun Prens’imle dolduran biriyim. Sadece beynimi doldurmakla kalmayan, o düşüncenin tesiriyle yüreğimin kökünde patlayan aşk tohumunun çatırtısını işitmekte, hızla boy atarak damarlarım boyunca yayılmakta olan dallarının kollarının oluşturduğu tatlı mı tatlı sızıyı parmak uçlarıma kadar hissetmekte, saç diplerime kadar ürpermekteyim, bedenimdeki her
bir tüy onlara iştirak etmekte…

Onunla olmak en güzel birliktelik, yanımda olamasa da… Belki en güzel yanı, yanımda olamaması… Onun için duygularım bakir, arı, pak… Hücre hücre atom atom, elektron elektron tüm varlığımı işgal edilmişken benden geriye kalan de var ki onunla O’nunla olabileyim?

Ya Rabbi! Yaratıp benlik bahşettiğin bu ben, tek kılıçla bin parçaya bölünen bir ben… İşgal edilmişim, fethedilmişim, bende benden eser ve hükümranlık kalmamış, kendimi nasıl idare edeyim? Mantığım susturulmuş, aklım uyuşturulmuş, Seni nasıl idrak edeyim? Bana, bana ait ve
hükmedebildiğim bir şey bulabilsem ki onunla Sana yönelsem!

Ya Malik-ül-Mülk!.. Uçsuz bucaksız kâinatı yaratan! Mülkün tek sahibi! Tek hükümdarı! Dilediğini aziz, dilediğini zelil eden! Hayır da Senin elinde, şer de… Her şeye Kadirsin, beni bana bırakma,
yardım et!

Ya Zelcelal-i vel İkram! İkram ettiğin bedenim, aklım, ruhum kontrolümden çıkmış! Gözlerimi çevirdiğim yerde o hayal, duyduğum her ses ondan bir anı çağrıştırmakta, yediğime içtiğime sinmiş,
damağımda aşkın sarhoş edici lezzeti… Tadımlık bir sevgi bu verdiğin, bilincindeyim. Aşkına hazırlamaktasın kalbimi, an be an genişlemekte, hissetmekteyim ve demekteyim ki yüreğimin zarını muhafaza eyle, çatlamasın ki aşkından mahrum kalmayayım!

Biliyorum, bende bana ait olduğunu hissettiğim her şey emanettir ve bir süre sonra geri verilecektir. Biliyorum, o kulun da emanettir bende, benliğimde… Varım yoğum, ruhum, tenim, sevgim, neyim varsa Senin! Her şeyin ilk ve son sahibi Sensin!

Krallar, padişah gelmiş geçmiş, mülkünün üstünden. Üstünde yemiş içmiş, gezmiş tozmuş, Seni bulmuş ya da bulamadan içine doluşmuşlar. Toprak yine o toprak, onların ellerinden koparak bu zamana kadar gelen, kıyamete kadar yoluna sakin sakin devam edecek olan ve onlar, ondan
ödünç aldıkları sayısız taneyi tek parça halinde ona iade eden.

“Hangi güzel yüz ki toprak olmadı!
Hangi güzel göz ki toprak dolmadı!”

“Bu gün mülk kimin?” Senin, Ya Rabbi!..
“Kahhar olan Allah’ımın! Tevhidim böyle, öylece kabul et ve lutfet gerçeğine uymayı, şartlarını yerine getirmeyi… İnkâr eden zındıklardan değilim, uzak kalan gafillerden eyleme beni! Halkayı zikrine dâhil et! Kalbimden halka halka dağılan zikrinin hoşluğu, beynimi tavana vurduran sıfatlarının sarhoşluğu olsun! Tüm azalarım isimlerinle işlesin, adın tekrar tekrar sarssın ruhumu,
nurların rengârenk yağsın! O İlahi ahenk ve heyecanlı ritimle kendimden geçeyim! Gün boyu adın dilimde, isimlerin beynimde olsun. Gözlerim tefekkürde, aklım yalnız ama yalnız Sende… Öylece yaşat beni, o hayal edemediğim aşkının lezzetiyle, İslam’ın erişilmez tadıyla…

Bir kulunun aşkı bu kadar şiddetli, ya Senin aşkın, Allah’ım? Senin aşkın nasıl? Ne zaman tadabileceğim? Ne zaman öğreneceğim? Seni o aşkla nasıl bileceğim? Zikrin ne zaman inecek kalbime? Henüz beynime yükselmekte, her biri hafızamda yerli yerine yerleşmekte…

Kendimden hoşnut değilim. Aksine her düşünüşümde kendimden şikâyetçiyim ama başkalarına baktıkça halime sayısız şükretmekteyim. Hamd-ü Senalar… Hamd-ü Senalar… İyi ki Müslüman bir ana babadanım. İslam Ülkesi’nde doğmuşum. Yalnızca iman bana kalmış. İman ettim, Allah’ım. İman ettim. Anlayışımı, ilmimi ve imanımı Sen arttır!

Öyle çözümsüz dertlerim yok, saymakla tükenmeyecek kadar. Verdiğine razıyım, fazlasını talebim yok. Dua etmemizi emrettiğin için dua ediyorum. Dertlilerinin derdine derman, hastalarına şifa,
muhtaçlarına ihtiyaç duydukları her şeyi lütfet, Ya Rabbi!

YOK ET KÂİNATI

Rabbim, istemiyorum, çiçekleri
Al yiyecekleri, içecekleri…
Al sevgilileri, bütün ekleri…
Yok et kâinatı, Sen kalana dek! ..

***
Onur BİLGE
www.kafiye.net