Kategoriler

Arşivler


Tarih 22 Ağu 2013 Kategori: Tülay ASLAN

AY ANNEM ÇOK KORKUTTUN

AY ANNEM ÇOK KORKUTTUN

İkiside Allah’a emanettir içimde
Kardeşime bıraktım tıpkı saray hanımı
İyi idi şimdilik yüzü güler biçimde
Ay annem çok korkuttun Rab bağışla canımı

Onbeş gün olmamıştı aldım yaman telini
O sıra uzaktaydım aşam aman elini
Bu nasıl acı haber kesem güman dilini
Ay annem çok korkuttun Rab bağışla canımı

Aniden altüst ettin zemheri oldu yazım
Ne çığlıklar attım ki kimse duymaz avazım
Sana gelene kadar leblerimde niyazım
Ay annem çok korkuttun Rab bağışla canımı

Birtanemiz komada nabızı durmuş hasta
Tez haberi salınmış çocuklarına dosta
Ayrı ayrı illerden geldiler hepsi yasta
Ay annem çok korkuttun Rab bağışla canımı

Tek tek vardık yanına haydi aç gözlerini
Meleğim artık konuş duyalım sözlerini
Uyan can, nur Sûretlim, gör yürek özlerini
Ay annem çok korkuttun Rab bağışla canımı

Kaç gündür sayamadım yollarda harap oldum
Senin suskunluğundan üzgün ızdırâp oldum
Sensiz hiçim yalnızım dizine turap oldum
Ay annem çok korkuttun Rab bağışla canımı

Çok şükür dualarım heba olmadı derken
Durgun yorgun uyandı baktı bir sabah erken
Bana bakıp ağladı kollarında severken
Ay annem çok korkuttun Rab bağışla canımı

Tülay Aslan
www.kafiye.net


Tarih 22 Ağu 2013 Kategori: Tülay ASLAN

AŞK SARHOŞU

AŞK SARHOŞU

Bugün benim yasım var
Derdim çok dağlar kadar

Başım yine bulutlarda
Sen bana acı mevlam

Bu yaraya yok mu melhem
Gönül yarası çekilmez sızısı

Nerden sevdim sevmez olaydım
Yarim çekti gitti bende kalmadı derman

Mecnun gibi dolaşırım anlıma yazılmış ferman
Rabbim bana ömür verdi yar yedi bitirdi

Yine başım sardı dumanı gönül yarası

Kapanmıyor dil karası dil yarası

Yürek yanar durur bilmez kimse
Zalim olma gönül yarası ile bırakma
Yar ile değil yaram ile hoşum
Aşk sarhoşu berdoşum

Tülay ASLAN
www.kafiye.net


Tarih 22 Ağu 2013 Kategori: Elvan USUL

PAMUKKALE

PAMUKKALE

Bembeyaz travertenlerin,
Çoktur tarihi eserlerin,
Bizanslılardan kalmış,
Kalen de var senin.

Birçok turist gelir sana,
Misafir olur bir yana,
Sularını ver onlara,
Pamukkale Pamukkale!

Dev merdiveni gibi kat katsın,
Pamuk gibi bembeyazsın,
Kaplıca sularınla sen,
Hastalara bakarsın!

İlimizin simgesi Pamukkale,
Tabiat harikasıdır şelale,
Denizli’nin kuzeyinde,
Pamukkale Pamukkale!

Elvin ELVİNCE ( E. U.)
1992 (çocuk şiirleri)
www.kafiye.net


Tarih 22 Ağu 2013 Kategori: Elvan USUL

VARLIĞIN VARLIĞIMDIR

VARLIĞIN VARLIĞIMDIR

Senin ismini işitmek kâfidir sevinçten titreyişlerime,
Senin ismini söylemek kâfidir arta kalan dirilişlerime.
Görmesem de Zat-ı Cemalini, gerçeğimde, düşümde,
En sevdiğim gözsün, en sevdiğim yüreksin içimde.

Zemheri gecelerimde, yollarsın nur-u haleyi gönlüme,
Kurtarıp beni zebanilerden, akıtırsın melaikelerinin gölüne.
Tutmasam da Zat-ı ellerini, semalarda, âlemlerde,
En sevdiğim cansın, en sevdiğim canansın içimde.

Ab-ı revan gibi akıp giden ömrümün süzgüsündesin,
İblis-i habislerle mukavemetimdeki özge-i kadir sensin.
Bilmesem de Zat-ı Ali’nin vukuunu aklımın sıkletinde
En sevdiğim yarsın, en sevdiğim mevcudiyetimsin içimde.

Elvan ELVİNCE (  E. U. )
Eylül 2007
www.kafiye.net


Tarih 22 Ağu 2013 Kategori: Saffet ÇAKIR

SERÇELERİN ŞARKISI…..

SERÇELERİN ŞARKISI…..

Gölgeler, üstüme düşen gölgeler
İçimde oturmuş bir çocuk ağlar!
En içli şarkıyı serçeler söyler
Bu akşam ne hazin esiyor rüzgar!
Gölgeler, üstüme düşen gölgeler.

Gözlerimde şimdi küllenir zaman
Zulam da bir yara kanıyor her an
Şimdi yuvasından uçar turnalar
Yaralı bir nehre iner bir ceylan!
Gözlerimde şimdi küllenir zaman.

Eğilsin de salkım söğüt eğilsin!
Bir damla yaşıma layık değilsin
Yine mi bu akşam ıslak bulutlar!
Bırak gözyaşımı serçeler silsin
Eğilsin de salkım söğüt eğilsin!

Hazin olur serçelerin ölümü
Yadellerde soldurdular gülümü.
Geçti mevsim, şimdi matem günümü?
Sussun gün ve ay, dökülsün yıldızlar!
Hazin olur serçelerin ölümü…

Saffet Çakır
www.kafiye.net


Tarih 21 Ağu 2013 Kategori: Sevim Çiçek KARADENİZ

YÜREĞİM KIZIL UÇURTMA

YÜREĞİM KIZIL UÇURTMA

Delişmen yüreğimi,
Bir kızıl uçurtma gibi saldım göklere,
Salına salına uçarken,
Takıldı kaldı dikenli tellere, direklere.

Yıldızlar,
Hani birlikte döne döne,
Sevdalı türküler söylerdik.
Siz de mi attınız beni ,
Sineme düğüm atan hıçkırıklar ülkesine.

Artık vuslat yok sevgiliye,
Gözlerimiz bakışmalara nâmahrem.
Yarım kalmış sözlerimiz
Tükenmiş kelimeler, ölü bir serzenişle.

Ey kollarında süzüldüğüm,
Adına mısralar dizdiğim gökyüzü,
Bağrından kopardığın fırtına,
Kara bir uğultuyla çaldı beni yere,

Tuşa getirdi nârin bedenimi,
Zincire vurdu ağlamaklı yüreğimi.
Vuslatın kapılarını aç,
Ey yeşil gözlü bahar,
Nûra çevir zulmetimi,
Azrâilin kollarında,
Bir bilinmez sefere doğru salıverme beni.

Sevim Çiçek KARADENİZ  Sevim’in kırık incileri 🙂
www.kafiye.net


Tarih 21 Ağu 2013 Kategori: Hatice Kübra ÖKTEM

MUALLİM MUHAMMED

MUALLİM MUHAMMED

Ey dünyanın kalbine sevgiyi eken,
Ektiği sevgiyi biçen,
Biçtiği sevgiyi dünyaya saçan Nebi!
Doğdun ya,
Yüzüstü devrildi fuzuli putlar,
Kâbe rahata erdi.
Kisra’nın yıkılmaz dedikleri o saray,
Çöküp, devrildi.
Söndü, Mecusilerin sönmez sandıkları ateşleri.
Durup da döndü dünya.
Gündüz örter oldu geceyi.

Ey canımızın canı!
Doğdun ya,
Âlemlere rahmet indi.
Işık oldun en karanlık ücrada.
Nurlar yağdı yağmur misali göklerden.
İnledi zemin nurun toprağa aksiyle.
Güzelliğin güzeli,
Yüceliğin yüceyi örttü.
İyiliğin önünde eğildi kötü.

Ey İslam’la dünyayı kuşatan yüce peygamber!
Sen öyle bir peygambersin ki…
Doğuşunla güldü sözler, suretler insanlığa.
Mü’minlerin elleri açıldı yukarıya.
Dua oldun,
Kabul oldu dilekler.
Çığlık oldun,
Duyuldu bütün sesler.
Doğru oldun,
Eğildi yalan izler.
Yüzüne bakanlar, ‘Bakmaya kıyılmaz.’ Dediler.
Sen ne büyüksün,
Ne yücesin,
Ne güzelsin ey peygamber!

Oku dedi sana Cebrail Melek.
Ben okuma bilmem dedin sessizce.
Kur’anla baş başa kaldın o gece.
Öğretmeni oldun cümle âlemin.
Yıldız döküldü gökyüzünden yere.

Susuz kaldı ümmetin,
Nice diller damaklar kurudu.
Seni kana kana yudumlamak,
Seni kana kana içmek,
Sana doymak,
Sende olmak,
‘Ümmetim…’ diyen diline layık olmak istedik.
Ey dinimizin güzeli,
Gönüllerimizin sevgilisi!
Biz seni çok sevdik…

Doğdun ya,
Doğuşunla yükseldi kızlarının değeri.
Kurtulduk çığlık çığlığa toprağa mahkûm edilmekten.
Cennet’i gösterdin anaların ayakları altında.
Boyun eğmedin cehalete,
Eğdirmedin.
Sen,
Yaratılmışların en masumu ve şereflisisin!
Sen,
Seni taşlayanlara kızıp, öfkelenmeyip;
‘Bilmiyorlar Rabbim.’ Diye affedensin.
Ey Nebi!
Ümmetinin muallimi,
İman ve Kur’anın hakikatisin.
Sen, bize armağanısın
Takdir-i İlahinin.

Doğdun ya,
Doğuşunla şenlendi dünya.
Yer gök sustu,
Sevgi giyindi o gece.
Hakikate uyandık biz sevgili seninle!
Sen eşrefsin!
Müşerrefsin!
İyiki doğdun,
İyiki bizimlesin Peygamberim.
Sen, ümmetinin Muallim Muhammed’isin ey Nebim!

Hatice Kübra YILDIRIM
12.04.2009/Pazar–13.04.2009/Pazartesi
www.kafiye.net


Tarih 21 Ağu 2013 Kategori: Gülcan KORKMAZ

ANNEMİN MENZİLİNİ KAPATMAYIN

ANNEMİN MENZİLİNİ KAPATMAYIN

Hayatta şiir yazarak anlatamayacağım bir sevgi varsa,
Anne sevgisidir…
Seni çok seviyorum anne,
İyiki varsın iyiki yanımdasın…
Bütün annelere ve anneme sevgilerimle…

ANNEMİN MENZİLİNİ KAPATMAYIN

Suçüstü yaptım acıları,
Yakaladım annemin kalbini inceliyordu,
Delik deşik etmişti gözyaşlarını,
Öyle savunmasız duran annemin kalbini.

Sonra eli ayağı dolandı gölgelerin,
Çaresizce büyüdü gözlerim,
Yakalamıştım ucundan hayatı,
Hayata karşı yarınlarımı.

Acılar gülüp geçin,
Dokunmayım annemin yüreğine,
İçeri sokmayın yalanlarınızı,
Annemin gözlerini açın,
Annemin menzilini kapatmayın.
Sonra düşünürsün hayat,
Bize neleri hediye edeceğini,
Sonra istersin savunmamızı,
Yıllara izin vermezsin.

Büyümeye çalışan hayallerim,
Bir gün para ederler.
Satarsın ucuza nasıl olsa,
Hala bir yerlerde insanlığın kalmışsa…

Alıcıyım ben alırım yarına çıkar mıyım bilmem,
Gelemeyeceğim yere giderim diye söz vermem,
Öyle başıboş kalır bırakırım hayalleri,
Günahlar, sevaplarımı görmedi mi?
Beyaz bile utandı kırmızıyı giyindi.
Hani annemin menzili?

 

Çaresizce vicdanın hükmünü giydi
Gözyaşların idamını istedi yüzünden,
Annem acılarını giyindi,
Yalvardım annemin menzilini kapatmayın!
Ağladım kimse duymadı sesimi,
Gülerek geçti yanımdan hayatın elleri,
Çaresizce boyun eğdim.

Umutlarım deniz oldu taşıyordu,
Gözlerim bu ihaneti kaldıramıyordu,
Tutamadı hayat sözünü,
Kapatma dedim annemin menzilini bana güldü…

Şikayetçiyim hakim bey!
Bu gün düş kırıklıklarım,
Yerlere döküldü.
Maddi olarak bi kaybım yok ama,
Zaman çok şeyleri götürdü…
Şimdi ertesi yarın olan diziler gibi hayat,
Bilinen bir senaryo gibi hayat,
Tek bir fark var başrol benim
Hangi acılara kefenini giydirmeliyim?

Lütfen annemi bırakın gitsin…
Annemin menzilini kapatmayın.
Bize de mutlu olmak için izin verin acılar,
Terk edilmiş limanlarda kalmayın…

Çalsam şu denizin mavisini
Gözlerime geçirsem geceleri yıldızları,
Gideni geri getirir miyim?
Boş verdim olmayacak,
Her giden hatıraya bedenim kurban olacak,
Gülecek kimi kimi de ağlayacak,
Başroller ölecek bir gün,
Geriye senaryolar kalacak…

Öyleyse yaşananlar özetsiz ve sensizdi
Bir daha tekrarı olmayacaktı,
Bir daha tekrarı olmayacaktı geri gelmeyecekti…
Peki o zaman nedir bu öfke bu kin?

Anneler çok güzeldir hayat,
Onların umutlarını öldürme,
Ağıtları çıkarıp koyma önüne,
Beni güldürme!
Kapatma menzilini…
Ya sevdiğini şimdi söyle,
Ya da söylemek için geri gelme…

Gülcan KORKMAZ
www.kafiye.net


Tarih 21 Ağu 2013 Kategori: Gülşen EKER

DUALARIMIN İÇİNDE/ KERELERCE

DUALARIMIN İÇİNDE/ KERELERCE

///Gözlerin gözlerimdeydi önce… Parmaklarını emiyordun büyük bir çabayla… Ve sesin kulaklarımda çoğaldıkça çoğalıyordu İlda…///

Seninle bir şehirlerarası otobüsün arka koltuklarında kesişti yollarımız. Babanın kucağındaydın saatlerdir ve tüm yolcuları rahatsız etmek pahasına, hatta akciğerlerini nefessiz bırakmak pahasına bağırdıkça bağırıyordun…

Korkuyormuydun İlda?

Küçük İlda”yla hikayemiz böyle başladı. On iki saatlik bir yolculuğun ilk dört saatinde İlda”nın çığlıkları kulaklarımdaydı, diğer sekiz saatindeyse bedeni kollarımda. Nasıl mı oldu?… Doğrusunu isterseniz İldayı ilk görüşümdü bu. Tüm bebekler gibi yolculuğu sevmiyor sandım önce… Hepimiz gibi evini ve rahat yatağını arıyor düşüncesine kapılıp rahatsızlığını buna bağladım… Oysa onun
sıkıntısı bambaşkaydı… Bense bunu çok geç anlayacaktım…

Otobüs ilk mola verdiğimiz dinlenme tesisinden kalktığında, İlda”nın ağlaması da şiddetini artırmıştı.… Önce kızımın elindeki şeker ve sakızlardan gönderdim… Ama babası geri çevirdi… Belli ki defalarca bunlarla kandırmayı denemişti. Yüreğimi parçalıyordu hıçkırıkları. Çaresizlikle İlda”ya uzattım kollarımı, ayakta onu oyalamak için aslında susturmak için hoplatan babasına doğru dönüp…
Bana gelir misin dedim gözlerine bakarak … Çılgınlar gibi ağlıyordu gelmesine pek ihtimal vermiyordum açıkçası. Bir an sustu ve bana baktı. Sonra birden tüm vücuduyla bana doğru eğilip ellerini bana uzattı… İşte o an kavuştuk İldayla. O an sıcaklığımız değdi birbirine. Kısa dalgalı saçları o an mis kokusunu bıraktı burnuma. Elleri İlda”nın elleri o sırada düştü avucuma.

Önce kızımla oynadı İlda… Koltuk tvnin kablolarıyla ve kulaklarıyla oynadı dakikalarca. Biz onu güldürmek için şaklabanlıklar yaptık amaç susturmaktı ya… Ama sonra, sonra o bizi güldürdü hep… Türlü komiklikler yaptı durdu, minicik ama bir o kadar engin zekasıyla… Oynadı, güldü, güldürdü İlda… En sonunda yoruldu… Babası bize verdiği rahatsızlıkla mahcup çağırdı İlda”yı… Ama o itti babasını ve kollarını boynuma doladı. Anne dedi mırıltıyla, sonra birkaç kez daha, anne… Anne değil teyze diye düzeltecek oldum daha anne ile teyze arasındaki farkı bilecek yaşta değildi ya, ısrar da etmedim.

Sabaha dek kollarımda uyudu İlda. Kimi anlar uyanıp ağlayacak oldu… Salladım uyuyana kadar… Kucağımdan kaydı kimi an çekip kollarıma aldım. Uyanıkken ısrarla çıkaramadığım montunu terlediği için uyumasını fırsat bilip çıkardım. İkinci kolunu çıkarırken uyandı çıkarmaktan vazgeçtim. Her uyandığımda sımsıkı sarılıp öptüm. Birkaç kez muavin geldi Abla Allah senden razı olsun dedi. Yolculuklarda ayaklarımı uzatamadığım için hep kramp sorunu yaşayan ben, İlda
uyanacak diye kıpırdamadım adeta, nefes bile almadım, buna rağmen sabah uyandığımızda hala dinçtim.. Kucağımda minicik saf bir güzellik nefes alıyordu. Parmağı yine ağzındaydı… Saçları hafifçe alnına kıvrılmıştı… Kirpikleriningölgesi yüzünde dansediyordu. Nefesinde huzur kokuyordu. Otobüs son yolcularını indirmeye hazırdı. İlda”yı babası gelip aldı kollarımdan ve apar topar
giydirmeye koyuldu tabi ben de ön koltuktaki kızlarımı uyandırıp hazırlamaya koyuldum. İlda uykunun mahmurluğu ile bana bakıyordu… Elimi sallayıp hoşça kal İlda dedim. Ve o an olanlar oldu İlda bastı çığlığı… Haykırışlarla ağlıyordu arkamdan… Öpemedim bile son kez o gamzeli yanaklarından… Kokusunu çekemedim içime…

İlda”nın asıl hikayesini anlatayım şimdi size… İlda”nın annesi ve babası ayrılma arefesindeymiş meğer ve babası mahkeme için geliyormuş bulunduğumuz ile. İlda”yı da annesine vermek için getirmiş o kadar yol yanında. İlda”nın bir süredir çektiği anne hasreti düşürmüş onu kollarıma… Beni annesi sanması kimbilir ne kadar zamandır görmediği annesinin yüzünü unutmuş olmasındandı belki de… Ama eksikliğini bir türlü dolduramamasından. Annesine kavuşacak diye içim içime sığmadı ama bir yandan da babasız kalacak olması burktu içimi, tüm gün yol yorgunu olmama rağmen uyuyamadım… Günün ilerleyen saatlerdeki derslerde de hep aklım ondaydı…

İlda ağlayacaksın diye korktuğum için el bile sallayamadım sana hatta yüzümü çevirip bakamadım bile ayrılırken… Beni affet kızım…

Ben bir gecelik annen…

////Bakışlarından uzaklaştım önce, düşlerin koynuna bıraktım seni… Sıcaklığın kaldı içimde… Gözlerinin rengi karışırken kaderime… Büyüyeceksin zamanın yapraklarında… Dualarımın içinde kerelerce hoşçakal İlda….///

Gülşen EKER
www.kafiye.net


Tarih 21 Ağu 2013 Kategori: Remziye ÇELİK

Asuman Aşk-ı Rüzgara Kavuşacak mı?

Asuman Aşk-ı Rüzgara Kavuşacak mı?

Biraz dikkatli okuyun.
Belkide bu romanın en kötü karakteri siz olabilirsin …
İlk Deneme Devamı gelecek …. Remziye ÇELİK

Asuman, selvi boylu ela gözlü başak tanesi gibi teni altın renkli platin saçlarıyla, güneşi kıskandıracak dudak uçuklatacak güzellikte, Hanımefendiliğiyle dillerde dolaşan köyün en güzel kızı annesinin tıpa tıp kopyasıydı.

O bin boğa dağı eteklerinde yonca çiçekleri arasında uçsuz bucaksız bozkır yaylasında yetişen masumiyetiyle, görenleri kendine hayran bırakıyordu.

Küçük yaşta anne ve babasını bir kaza sonucu kaybettikten sonra halası Ayşe’nin yanında kalmaya başladı.

Dört çocuklu halası Ayşe Hanım, hasta olan eşine kıyamaz küçük tarlasına ektiği sebze ve meyveleri toplar, bir yandan da ördüğü çorapları yazmaları pazarda satarak evi geçindiriyordu.

Asuman gözü gibi sevdiği halasını annesi gibi biliyor, sözünden hiç çıkmaz kendinden küçük olan yeğenlerine bakar ev işlerinde halasına yardımcı oluyordu.

Halası Asuman’ı geçim sıkıntısı yüzünden ancak liseye kadar okuta-bilmiş, elinden bir şeyler gelmediği içinde kendi kendini paralıyor, bu konuyu hasta olan eşi

Harun Bey ile paylaşırken, yüreğinden bir parça koptuğunu ablasından kalan emaneti okutup en güzel şekilde yetiştirmek için ne yapabiliriz? Diye çözüm aramasında yardımcı olmasını istiyor,

Harun Bey ‘ bu kız çok zeki ve akıllı elbet bir gün onun da yüzü gülecek sadece sabır biraz daha zaman’ diyerek fazla üzülmemesini, sırtında yeterince yükünün olduğu söyleyerek eşinin dizine başını koyarken,
-Ayşe’m sen bir meleksin, için rahat olsun bu kızın yüzü elbet bir gün gülecek, dedi.

Oysaki okuma özlemi Asuman’ın içini bir volkanın lavı gibi iliklerine kadar eritiyor, beyninde bilgileri henüz ateşi sönmemiş kül kalıntıları gibi sıcak, kalemin mürekkep kokusu sanki kına yakmış bir gelin gibi ellerine sinmiş, boynunu büküyordu. Ne de olsa o bir öğretmen çocuğuydu.

Eniştesinin arada bir kahvehaneden getirdiği gazeteleri okur sevdiği bulmacaları çözer, tahsilini bitiren mezuniyet töreninde çekilen resimleri gazetede yayınlayanları görünce gözleri buğulanır;
-Ah babacığım anneciğim, der içini çekerek okuyamamanın acısını bir kez daha yaşardı.

Asuman’ın bu durumunu gören halası bazen gizli gizli ağlar, ablasından kalan tek emaneti yeğenini okutamadığı için çaresizliğine darılıp içerleyerek,

-Ey Allah’ım sen büyüksün şu yavrucağın anasını babasını erken aldın bundan sonra yüzünü sen güldür, diyerek sabır çekerek, örgüsüne devam eder.

Asuman sene de bir köye gelen teyzesinde annesinin kokusunu hissetmiş

Her geldiğinde teyzesine doya doya sarılır geceleri koyun koyuna yatar kokusunu içine çekerek özlemini giderirdi.

Teyzesi annesiyle aynı semte kapı komşuları olduğu için yedikleri içtikleri ayrı gitmez her gece bir araya gelir vakit geçirirlerdi.

Bunun için Asuman annesi ve babası ile ilgili yaşantılarını teyzesinden dinlemeyi çok sever bazen sabaha kadar sohbet ederlerdi.

Annesinin küçükken anlattığı bakıcılık yaptığı konağı babasının öğretmen olduğu okulu her defasında dinlemek için can atar teyze ne olursun bana annemi babamı bir daha anlatır mısın?

Teyzesi her defasında bıkmadan bir daha bir daha anlatırdı.

Bir gece Asuman teyzesinin yanında uyurken anne ve babasını rüyasında görmüş Annesi kızım teyzen sana zamanı geldiğinde bir hediye verecek ona gözün gibi bak olur mu diyordu ki birden arkasını dönüp gittiğinde Asuman hıçkıra hıçkıra kan ter içinde ağlıyor
– Anne ne olur gitme ,diyerek sayıklıyordu.

Teyzesi Asuman’ın sesine uyanarak sayıkladığını görünce, içinde sanki bir deprem olmuş bütün hücreleri dağılmış gibi toparlanamayan acının enkazı canını çok yakıyordu. Gözyaşları sanki zehir göz pınarlarını dağlarcasına gözlerinde kıyamet kopuyordu.

Ablasıyla konuştukları o son sözleri aklından hiç çıkmıyor , verdiği söz beynini kemiriyordu. Yaşadıkları o acı olay gözlerinin önünden film şeridi gibi geçmiş ve ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüştü.

O an kendi kendine artık Asuman’ı yanına alma zamanı geldiğini bunu Asuman uyandığında konuşup birlikte karar veririz diyerek,

Asuman’ın alnında boncuk boncuk döktüğü terini silip boynuna sarılarak gecenin diğer yüzüne sırtını dönüp uykuya dalıyor, sanki hayatında geçirdiği en uzun gece oluyordu.

Sabah Mahallenin uzun uzun öten çilli horozun sesiyle uyanan teyzesi

Asuman’ın saclarını okşayarak hadi tatlım uyan artık bak çilli horoz sesleniyor kalk güzel kız kalk diyor Asuman gülümseyerek
-Günaydın teyzeciğim

-Günaydın tatlım seni çok seviyorum, diyerek birbirlerine karşılık veriyorlardı

Asuman yatakta biraz gerildikten sonra teyzesiyle cilveleşirken, Teyzesi
-Meleğim sana bir teklifim var tabi ki kabul edersen.

Asuman’ın aklının ucundan geçmeyen bu teklifi merak ederek yatağında çocuk gibi zıplayarak

-Tabi ki teyzeciğim neymiş hadi ama söyler misin?’

-Tamam, kızım heyecanlanma anlatacağım önce gel otur bakalım. Önce iyi düşün sonra öyle karar ver,

-Tamam, teyze hadi ama meraktan bayılacağım şimdi, bak bayıldım bile, diyerek birden gözlerini kapatıp başını aniden yastığa bırakıverdi.

-Tamam, tamam tatlı cadı deli kız anlatıyorum, Sıkı dur söylüyorum

Benimle İstanbul’a gelmek ister misin?
İstersen birkaç ay kalır geri dönersin İstersen birlikte yaşarız hep yarım kalan tahsilini tamamlarsın, Hem de merak ettiğin İstanbul’u görürsün, diye sözünü daha tamamlamadı ki,

Asuman’ın gözleri fal taşı gibi açılmış, çığlık çığlığa attığı sesler odanın duvarlarını tırmalarken teyzesinin yanağına kondurduğu o tatlı busenin tarifi imkansızdı.

İçinde hep bir özlem, bir İstanbul sevdası yanıp kavuruyordu.

-Evet, evet teyzem seninle gelebilirim, diyerek yatağın içinde sağa sola dönüyordu .Bu Asuman’ın yaptığı ilk şımarıkça hareketiydi sevincinden ne yaptığını bilmiyordu .kısa bir süre bu sevincini
haykırdıktan sonra

-Peki, teyze ne zaman yoksa hemen mi?

Teyzesi şu an değil ancak birkaç ay sonra yanına alabileceğini söylediğinde o günü ip ile çekeceğini dört gözle bekleyeceğini söyleyerek yatağından fırlayarak şarkılar söylüyor odada dört dönüyordu.

Artık bende İstanbul’u göreceğim diyerek mutluluktan bir kelebek edasında havalarda uçuyordu.
Hemen aceleyle üzerini değiştikten sonra odadan çıkıp teyzesine harika bir sabah kahvaltı hazırlamak istiyordu.

Dolabı açtığında pek fazla bir şey olmadığını gördü. Bahçeden halasının yetiştirdiği birkaç sebzeden toplayarak biraz çoban salatası közde pişirdiği patlıcan biberleri özenle sofraya getiriyordu.

Dolaptan aldığı iki tane yumurtayı birkaç kaşık unla çırparak sahanda yumurtayla yaparak sofraya zenginlik vermeye çalışıyordu.

Halasının yaptığı yufka ekmekleri de getirdikten sonra ocağın üzerinde önceden hazırlanmış çaydanlığı da alarak diğer eksiklerini de tamamladıktan sonra evdekilere

-Hadi buyurun kahvaltı hazır! diye seslendi,

Asuman sanki alacaklısı gelmiş gibi kalbinin kapısı yumruklanıyor ,Anlam veremediği bir korku ve bastıramadığı heyecanın etkisinde kalıyor mutlu haberi halasına nasıl anlatacağını bilemiyordu.

Şimdiye kadar halasından hiç ayrılmamış teyzesinin gözlerinin içine bakarak yardım istiyordu.

Halası bir şeyler sezmiş

-Güzel kızım yüzün bu gün bir başka gülüyor gözlerinin içi ışıl ışıl parlıyor, bana bir şeyler mi anlatmak istiyorsun? Hadi kızım çekinme söyle bakalım seni mutlu eden şeyi bende merak etmeye başladım, diyerek Asuman’a büyük bir cesaret verdi

Asuman narin sesiyle
-Hala teyzem beni yanına davet ediyor sende kabul edersen gidebilir miyim?

Halası Asumanın teyzesini ne kadar çok sevdiğini Annesinin babasının hatıralarının olduğu şehri görmek istediğini biliyordu ve gülümseyerek,
-Tamam, kızım ne zaman istersen gidebilirsin, dedi.

Asuman buruk bir sevinç ile halasının boynunasarılıp seni çok seviyorum annem diyerek yanaklarından öpüyor teşekkür ediyordu.

Asuman heyecandan ilk kez halasına annem demişti.
Teyzesi halasına teşekkür ederek en kısa zamanda yanına alacağını söyledikten sonra kahvaltıya devam ederken eniştesi Harun Bey
-Kızım bu kahvaltı bu güne kadar hiç böyle lezzetli olmamıştı ellerine sağlık, diye teşekkür ederken mutluluktan bir an
-Afiyet olsun babacığım, dedi Asuman.

Sofradakilerin şaşkın bakışları bir anda dağılıverdi. Çünkü o kadar sevinmişti ki heyecandan kelimeler boğazınatakılıyor bunu fark ettikleri için halası teyzesi ve eniştesi görmezden gelip
iç çekerek anılara dalıyorlardı.

Teyzesi ortamı değiştirmek için, bu gün akşam geri dönmesi gerektiğini söyleyerek valizinin hazırlaması için odasına gitmek için müsaade istedi. Asuman, a;

-Canım ellerine sağlık, sizlere de afiyet olsun diyerek odasına çekildi.

O gün zaman su gibi akıp gidiyordu. Asuman teyzesinden ayrılacağı için üzgün bir an önce kavuşmak için günleri saymakla geçirecekti.

Veda zamanı geldiğinde teyzesi çantasından çıkardığı kırmızı kadifemsi deriden bir kutuyu Asuman’a uzatarak
-Bu senin tatlım, zamanı geldiğinde bunu sana vereceğim için Annene söz vermiştim.

Asuman’ın gözleri kızıl bir nehir gibi çağlıyor kıyılarında fırtınalar kopuyordu .

Teyzesinin uzattığı küçük kırmızı kutuyu acarken gümüş kalp şeklinde olan kolyenin kapağını açtığında bir tarafında anne babası ile birlikte çekildikleri resim diğer tarafında,

CANIM KIZIM SENi ÇOK SEViYORUZ.

Annen ve Baban

.Yazısını gördüğünde küçük dili sanki tersine dönmüş nefes alışları göğsünü parçalıyordu. Halası

-Artık o senin kızım, canın gibi koru boynundan hiç çıkarma, Asuman avuçlarının arasına aldığı kolyeyi öylesine kokladı ki
-Annem… Annemin kokusu diyerek, gamzelerinde biriken yaşlarla birlikte halası ve teyzesinin boynuna sarıldı.

-Sizleri çok seviyorum iyi ki varsınız! Dedi.

Birden ortalığı sahra çölünü andıran bir sıcaklık bastı. Neden bu kadar hüzün Neden yıllardır dinmeyen bu ateş bir muammaydı?
Gizli bir yara gibi,
Teyzesi Asumanı öpüp koklayarak,

-Hoş çakal tatlım en kısa zamanda birlikte olacağız, dedi ve gözlerinde ki acıyı göstermemek için ani bir hareketle yüzünü çevirerek hemen oradan ayrıldı…

Birinci bölümün sonu …  Devamı gelecek

Remziye ÇELİK
16.08.2013 Cuma saat 14.00
www.kafiye.net