UFACIK KIRINTI

Yorucu bir yolculuğun sonunda sabah erkenden inmişti Ahmet Bey. Hastane bayırında bulunan kardeşinin dükkanına gitmişti. Henüz kardeşi dükkanı açmamış ve biraz beklemesi gerekiyordu. Saatine baktı daha 07.30 du. Yarım saat vardı daha dükkanın açılmasına. Sonbahar mevsimin son günleri olduğu için gök yüzü bulutlarla kapalıydı. Hafif serinlik vardı. Ahmet Bey buranın havasına alışıktı. Çünkü bu şehirde doğmuş, büyümüş ve lise yaşamını bu şehirde yapmıştı. Kardeşini beklerken bir taraftan geçmiş yıllara gitmeye başladı. Evet bu şehirden ayrılalı tam tamına otuz iki yıl geçmişti. Dile kolay, insan ömrünün yarısı ediyordu. Dükkanın önünde aşağı yukarı volta atmaya başladı vakit geçsin diye. Bir taraftan da hala geçmiş günler gözlerinin önüne geliyordu. Bu şehirde neler yaşamamıştı. Bu şehirde sadece aşkı  tadamamıştı, genç delikanlı olmasına karşın aşık olmaktan çok korkuyordu. Onu aşık olmaya o kadar çok engelleyen durumlar vardı ki, yirmi beş yaşında buradan ayrıldığında onun için göz yaşı dökecek bir annesi, babası, kız kardeşi ve abisi vardı. Gerisi yalan ağlayacaktı. Seviyorum diyemeden bu şehirden kaçarcasına çok uzaklara gitmek istedi ama o ancak İzmir’de buldu kendini bir sonbahar mevsiminde.

Ahmet Bey, birden gök yüzünde uçuşan kuş sesleri ile daldığı hayal aleminden uyandı. Başını yukarıya kaldırınca gruplar halinde uçan ve bir birinin içine giren, güvercinler ile kargaları gördü. Sanki iki ayrı kuş cinsinde kıyasıya bir savaş başlamış gibi gördü. Onları izlemeye başladı. Ancak gökyüzünde bu savaş kısa sürdü. Kuşlar çevredeki binaların çatılarına, balkonlarına kondular. Aslında bu duruma karar veremediği gibi nedenini düşünmeye başladı. Tam bu sırada yine güvercinler ile kargalar tekrar havada bir birlerinin içine girdi. Bir süre daha bağırıştan sonra bu seferine daha önce güvercinlerin kalktığı çatılara kargalar, kargaların çatılarına da güvercinler kondu. Yine bir anlam veremedi Ahmet Bey. Daha sonra şunu düşündü kendi kendine:

–  Bu kuşlar sanırım yer kavgası yapıyor. Eğer yer kavgası yapmamış olsalar kondukları çatılar değişmezdi. Demekki bu hayvanlar bile en uygun çatıyı kolluyorlardı. Bir birlerine zarar vermeden bu işi yaptıklarına göre olsa olsa yer kavgasıydı bu. Diğer türlü olmuş olsaydı kuşların bir kısmı ölmeliydi, çünkü kuşların kavgaları bazen ölesiye olur, bunu daha önce görmüştüm. Hayret doğrusu, dedi.

Ahmet Bey, yine yavaş yavaş yürüyor, volta atmaya devam ediyordu. Kuşlar yine ikide bir kalkıp kalkıp çatıları değiştirmeye devam ediyordu. Bu olay karşısında gülümsemeye devam etti. Hatta bir ara gökyüzünde bir güvercinden düşen tüy onun üzerine doğru geliyor. Bu benim için şans tüyü olabilir dedi ve havada tüyü yakaladı. Cüzdanını çıkardı ve onu cüzdanının bir köşesine koydu, yavaşça cüzdanını kapadı, cebine koydu. Artık karar vermişti, kuşlar hem sabah sporu yapıyorlar, hem köşe kapmaca oynuyorlar ve bunu da dostluk içerisinde birbirlerine zarar vermeden yapıyorlardı. Hani biraz da imrendi doğrusu. Nasıl imrenmesin ki, insanlar, kardeşler bir birlerini bir karış toprak için öldürmüyorlar mı? Miraslar uğruna ne gencecik fidanlar toprağa verilmiyor mu? Bu kuşların durumu onu derin düşüncelere saldı.

Kuşlar tekrar havada uçuşmaya başladı. Ahmet Bey yine kuşları izlemeye başlamıştı. Onların bir birlerine olan dostça yaklaşımlarını, bir birlerinin aralarından geçişlerini izledi. O arada ona daha yakından geçen karga ve güvercinlerden birkaç tanesi dikkatini çekti. Hayretler içerisinde kaldı. Bazı güvercin ve kargaların ağızlarında yiyecek vardı. Birden dikkat kesildi Ahmet Bey.

–  Allah Allah, bu ne demek oluyor? Bunlar yarım saattir bu iş için mi kovalamaca oynuyorlardı? 15 kuşun ağzında yiyecek var ve nereden bakarsanız bakın 200 yakın karga ve güvercin sürüsü bu kuşların peşinde koşuyorlar, doğrusu olacak iş değil, dedi.

Kuşların hareketlerini iyice izlemeye karar verdi. Artık onun dikkatini ağızlarında ufacık kırıntıları olan kuşlar çekiyordu. O kuşlar yiyeceklerini dam üzerinde bir yere koyamıyor ve o kırıntıyı rahatla yiyemiyordu. Devamlı sabah nevalesini ağzında tutup başka bir kuşa kaptırmak istemiyordu. Eğer ağzındaki nevaleyi kaptırırsa zorla elde ettiği, zor bulduğu günlük rızkı da gidecekti ve uzun yorucu bir nevale aramasına gidecekti tekrar. Ama çevrelerindeki beleşçi ve hazırcı kuşlar olmasaydı keşke diyorlardı güvercin ile kargalar. Ah şu karşımızdaki açlar bizi birazcık olsun yalnız bıraksalardı. Ağızlarındaki yiyeceği ayaklarının dibine bırakmaya kalksalar, yanı başlarında dolaşan diğerleri hemen nevaleyi çalacak ve uçup başka tarafa gidecek. Yalnız öyle bir durum oluşuyordu ki, ağzında nevale olan kuşlar sürülerin içerisinden bir türlü kaçamıyorlardı. Onlar sürünün içerisinden çıkamadıkları içinde tekrar çatının üzerine geri dönüyorlardı. Ahmet Bey uzun süre bu durumu izledi. Hem çok şaşırdı, hem de bu kadar düşündürücü bir olayı ilk defa görüyordu. Daha önce kuşlar arasında az sürü halde iken öldüresiye kavgalarını izlemişti, ama bu tür bir durumu ilk defa görüyordu. Çünkü kuşlar nevale kapmaya çalışırken ayrı cinsler bile olsalar asla bir birlerine zarar vermiyorlardı. Bir birlerine öldürmek amacıyla değil, ağızlarındaki lokmayı çalmak için bir birlerinin peşlerinden kovalamaca oynuyorlardı. Bu durum karşısında Ahmet Bey şunları söylemeden edemedi:

–  Allah’ım bu nasıl bir iştir. Ufacık kırıntı peşinde bir sürü kuş. Demek ki hayvanlar arasında da bir birinin yiyeceğine, nevalesine göz koymalar. Bazı çalışıp çabalayıp yaşamını sürdürmeye çalışırken, bazıları beleşten geçinmeye çalışıyorlar. Beklide şuan nevalesi ağzında olanlar başka günler de diğer arkadaşlarının ağızlarındaki nevaleyi çalmaya uğraşıyorlardır. Ancak sevindiğim, bu hayvanlar sadece nevaleyi çalmak için uğraşıyorlar. Nevaleyi çalmaya çalışırken asla arkadaşlarına zarar vermiyor ve onları öldürmek için ve ya onları öldürüp ufacık kırıntıya sahip olmak istemiyorlar. En güzeli bu ve kuşların bir birlerine saygısı da büyük olmuş oluyor diyor.

Günümüzde insanlar arasında ise böyle bir anlayış ve böyle bir saygı yok ne yazık ki. İnsanlar bir birlerinin malını çalıyor. Parasını çalıyor ve bundan dolayı da ceza bile almıyor. Acemi hırsızlar kendilerini ilk çalmalarında ele veriyor ve yakalanıyorlar. Biraz usta hırsızlar ise yasaların boşluğundan yararlanıp çalabildiği kadar çalıp, çaldıklarını saklayıp, hapse giriyor ve 3 ay sonra dışarıda. Sakladıklarını da afiyetle yiyiyor ve o bitince yine eski yöntemle devam ediyor. Ama bir de öyle hırsızlar var ki; devleti dolandırır, bankaların içini boşaltır, hortumlanacak ne varsa hortumunu yapar, sonra da güzelce yurt dışına çıkar. Zaman aşımına kadar dolaşır ve suç zaman aşımına uğrayınca geriye gelirler ve hala şerefli insanlar sıfatında ortada dolaşırlar ve şerefsizliklerinden de hiç utanmazlar. Bir de en tehlikelisi var ki; bunda da aile mal paylaşımları çok tehlikeli boyuta gelir. Mallar paylaşılamaz ve ya malların dışarı kaçmasını önlemek için silahlar konuşur. Bunlar çok acı olaylar. Neden Allah’ım bu olumsuzluklar? Nedir ortada paylaşılamayan, nedir insanları bu kadar egoist yapan?  Nedir insanları bu kadar cani hale getiren mal paylaşımı? Şu gökyüzünde uçan kuşlar bile bu tür insanlardan şerefli. Bu hayvanlar bile çalarken canına zarar vermek istemiyor da insanlar neden bu zavallı kuşlar kadar olamıyor Allah’ım? Bunda bir dengesizlik var adaletsizlik var. Demekki insanlar hayvanlardan daha da hayvanlaşıyor. Üstelik öyle çılgın oluyorlar ki, bazen aile içerisinde hiç kimse kalmayacak kadar canileşme başlıyor, bunun örnekleri o kadar çok ki, her gün gazete manşetlerine yansıyor durumlar. Evet, insanın canisi, insanın vahşisi çok tehlikeli oluyor. Okumuşları profesyonelce yapıyor, cahil olanları ise zamanla alışıp kendisine bu canavarlar dünyasında kendine yer edinmeye çalışıyor. Yazık, çok yazık doğrusu. Allah sonumuzu hayırlı eylesin, diyerek caddenin üzerinde voltasını atmaya devam ediyordu Ahmet Bey.

Gökyüzünde kuşlar ise bir o çatıdan diğer bir çatıya geçmeye çalışıyor, arkadaşlarının ağızlarındaki ufacık kırıntıyı çalmanın yollarını ve hilesini düşünmeye devam ediyor, ara sıra da pratik yapmaya çalışıyorlardı. Ufacık bir kırıntının hayvan ve insanlar alemindeki sabah gezintisi, Ahmet Beyin kardeşinin gelip dükkanı açması ile son bulmuştu.

 

Davutlar / 25.11.2006
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar
www.kafiye.net