Kategoriler

Arşivler


Tarih 31 Oca 2014 Kategori: Elvan USUL

STEM DEĞİL CENAZE NAMAZI

STEM DEĞİL CENAZE NAMAZI

Yedi kat yabancı tuttu elimden,
Gücüme güç kattı sarıp belimden,
Düşmedi Deryam’a dua dilimden,
Nerde halam, teyzem, yok mu akrabam?

Yettim kızım dedi, uçarak geldi,
Ağlayıp başımda sinesin deldi,
Anam çekti vahım gerisi yeldi,
Nerde halam, teyzem, yok mu akrabam?

Kucağında taşıdı kardeşim hemen,
Felç olmuştum belki ilaç yüzünden, 
Ahmet’im hakkını ödeyemem ben,
Nerde halam, teyzem, yok mu akrabam?

Kenan abim eder daima dua,
Moral aşılar hep kapatır yara,
Öpeyim elini, sen oldun baba,
Nerde halam, teyzem, yok mu akrabam?

Koştu gece gündüz, döndü başımda,
Hastanede halim çocuk yaşımda,
Dil oldu da eşim, mezar taşımda,
Nerde halam, teyzem, yok mu akrabam?

Onlarca ziyaret yüzlerce hatır, 
Sandım ki türbeyim yahut da yatır,
Sanal dünya bile, yazdı da satır,
Nerde halam, teyzem, yokmuş akrabam?

Elvan USUL 

NOT : Halalarım, teyzelerim benim için öldünüz. Selanız okundu, namazınız kılındı. Haydi Allah rahmet eylesin size.

www.kafiye.net


Tarih 31 Oca 2014 Kategori: Öyküler

Yavrum

Yavrum

Yalnızlığımın yalnızlığı,
Bak gördün mü sensiz yalnız kaldım,
Hassasım bu gecenin sessizliğine
Yavrum…

Can yoldaşım,kınalı kuzum…
Gözüm yaşını silen,
Kahve gözlüm,bal sözlüm…
Annesinin can tanesi,bal tanesi.
Yavrum…

Sır ile sırları gördüm.
Bin bir edanla seni bildim.
Geç kaldım,tez buldum acıları,
Sevgiler tezgahın da,yaşamak seninle
Yavrum…

Aramakla bulamadım huzuru,
Tatmadım geçip giden ömürde,
Yaşamaksa maksadım,seninle,
Her manaya bölünürüm,tek gayem,
seni mutlu etmek.
Yavrum…

Bak şimdi annen yavrum der ağlar.
Sana gelen kötülükleri def eder,
Ferah olsun,minik kalbin.
Üzülürsen yıkılır kalp sarayım.
Unutmuştum ben gülmeyi,
Bari sen beni güldür,
Yavrum…

Esrarı ne ise dünyanın?
Bir dirhem canım can kafeste.
Terk etmiştim yaşam denilen yaşamı,
Bağbanım oldun açan güllerde.
Sinemde”Zehram’ı” buldum tanrım !…
Sevgisiz yaşarken,ruhumu çiçeklendirdin.
Yavrum…

Not:İyi ki varsın,iyi ki benim yavrumsun yavrum…

Emine ÖZTÜRK/Balım Sultan
www.kafiye.net


Tarih 27 Oca 2014 Kategori: Zülfiye DÖNMEZ

KARŞILIKSIZ YARDIMLAŞALIM


KARŞILIKSIZ YARDIMLAŞALIM

Hiç bir zaman 
Kötülükten yana 
Olmadım 
Tüm hayatım boyunca 
Herkes iyi olsun istedim 
Herkes mutlu ve mesut 
Olsun ki 
Yaşam güzel olsun
Etrafımzda madur kimse 
Gördümüzde 
Elimizden gegdigince 
Yardımına koşalım 
Şu kısacık dünyada 
Bir birimize olan
Olmıyanala 
Paylaşmayı bilelim
Elımzden geldigince 
Yardımlaşalım
Aylemiz akrabamız 
Konumuz komşumuz 
Cok uzak olan
Dost dediklerimize
Elimizin uzandıgı
Yere kadar
Yardım elini uzatalım
Herkes hep bırlıkte
Mutlu olsun 
Sevgi ve saygı içersinde 
Yardımlaşıp
Karşılıksız dostluklar 
Olsun 
Hepımız bılelım ve 
Unutmuyalım ki 
Bu dünyanın malı 
Bu dünyada kaldıgını
Bencil olup hep bana 
Demıyelim 
Ölmiyecekmiş gibi 
Çalışıp 
Yarın ölecekmış gibi 
Iylıkli yaşamı seçıp 
Birbirimizi sayalam 
Elımizden geldigince 
Yardımlaşım 
Mutlu ve salıklı 
Yaşam tarzını 
Seçelım 
Sevelim sevilelim 
Hayatın tadına varalım 
Hep birlıkte 
Eşit bir hayat yaşıyalım 

Zülfıye Dönmez


Tarih 27 Oca 2014 Kategori: Onur BİLGE

BEDDUA

BEDDUA

Onur BİLGE

Azime Hanım’ın sinirden elleri titriyordu. Ara sıra dili dolaşıyor, kendisine yapılanları hatırladıkça, gözleri yuvalarından çıkacak gibi oluyordu. Derdini içinde mayalamamış, çoğaltmıştı. Anlata anlata bitiremiyordu:

“Onca zaman geçti aradan, unutamadı adam beni, çim çiğ yiyecek! Elinden gelse bir kaşık suda boğacak! Dedim:

“Benim kadar taş düşsün kafana!.. Allah sana öyle bir dert versin ki beni unut, kendi derdine düş!.. O kadar kötü bir sıkıntı versin ki sana, aklına getireme, düşüneme beni!.. Her gün hayatımı hücre hücre yedin, ölüp kurtulma, uzun yaşa, her gün bir parçan kopsun! Rahat huzur bulma, hayır kadem görme, bana ettikleri çekmeden ölme, ölmek iste, öleme, sürün!” 

Ağır şeker hastası oldu. Ölümden ödü patlar. Kaç yıl oldu, adam dalımdan inmedi yahu! Oğlanı kurmuş, robot gibi, canıma okuttu!.. Canavar gibi geldi! Melek gibi uyuyor içerde şimdi. Ne içiyor ne hır çıkarıyor. 

Bu çocukların ruhunu bozmaya ne gerek var? Vallaha deli sandım, diyemedim. Adam var ya, meleği delirtir üç günde. Ta oradan yetiyor bana. Ara sıra kız da tavır koyuyor. Son derece uyum içindeydik hâlbuki onunla. Bu aralar sık görüşüyorlar ya telefonda. O nedenle… Neler diyor kim bilir? 

Özellikle Kübra’ya acındırıyor kendini. Onu çok etkiliyor. Bu adam ölmeden, bana rahat huzur yok. 

Kimseye demem ki ben! Demeyecektim ama beni hırs bastığını zannedersin diye söyledim. Keyfimden mi sabaha kadar oturup, dantel örüyorum, sanıyorsun. Örerken, kendi içime kaçıyorum. Her zincir çektikçe bir adım, o âleme… Oralarda gezip, dolaşıp, mutlu oluyorum. Kimsem yok ki benim. Kapım kapandı mı kimsem yok. Kimse giremezdi kapıdan içeriye ve beni alamazdı onun elinden! 

Bitti artık. Kısa sürdü. O zamanlar demedim. Diyemezdim. İşkence devam ederken deseydim, çok üzülürdün. Kübra bile: 

“Anne onu burada tutma, sana bir zarar verecek!..” diyordu. “Evden at bari onu. Babama gönder!” 

O benim yavrum! Deli de olsa, sarhoş da olsa, geri zekâlı da olsa; Allah, onu benim korumama vermiş. Yetiştirdiğim çocuğu sokağa atayım da vampirlere yem mi edeyim? O sokaklarda serseri olsun, ayyaş olsun, park köşelerinde banklar üzerinde sızsın da ben rahat yatağımda mı yatayım? Nasıl uyuyayım? 

Arada çay içiyoruz onunla, sohbet ediyoruz. Artık meşrubat içiyor. Ben meyve suyu içmem aslında. Suni onlar. Sevmem. Sadece ona doğru bir adım gitmek için o ne içerse içiyorum.

Çok iyiyiz, çok! Bir hafta önceden bin kat iyiyiz! Bazen arada kel horozluk yapıyor, o kadar. O da sadece bana. Kuvvetliyim ya ben. Tahammül ederim ya. Kıza kıyamıyor. 

“Allah’ım, benim, senden başka durumumu anlatabileceğim, yardım talep edebileceğim kimsem yok. Tamamen sana teslimim. Sen bilirsin!” diye dua ettim hep. 

O, beni yerlere koyar mı? Yaratanım O! Sahibim O! Herkesten yakınım, geldiğim, gideceğim O! Misafirim burada ben; o yükledi çileyi, mertebe verecektir. Belki de hak etmişimdir, dersimi verdirtmiştir. Belki evlat sevgisi fazla kaçmıştır da: 

“Al da gör evladı!..” diyordur. Çile varken deseydim. Allah’ı kula şikâyet etmiş olurdum. Bitti ya. Dayandım ya, artık bitti; şikâyet olarak anlatmadım. Sadece olayı naklettim. Herkese de demedim, sadece sana dedim ki anla neden sabahlara kadar oturduğumu. Yoksa her gün o kadar oturmak, sabah erken kalkmak mümkün mü normal bir hayat sürmekte olan bir insan için? Gözümü açtım mı işe başlıyordum, yumana kadar… Ev işi, el işi, yemek, çamaşır, bulaşık… Meşguliyet tedavisi… Yoksa aklımı yiyecektim! Dört saat uyku, bazen iki, bazen üç… 

Kıyasıya bir savaş oldu aramızda! Çok uğraştı ama beni alt edemedi. Baba ile oğlun arasını açanın yeri yatağı yok. Bunu bilmesem var ya tamamen aksini ona yaptıracağım da… Aynısının bin beterini!.. Allah’tan korkuyorum ve evladımın ataya isyan edip, günaha girmesini istemiyorum. Allah versin karşılığını! 

O hengâme içinde dedim ki bir akşam:

“Bak oğlum! Bugün ikindi vakti, son namazımı kıldım. Artık beni öldürebilirsin. Madem bu kadar düşmansın bana, durma! Öldür de bitsin!.. Sen de rahat et, ben de! Sen de kurtul, boğuşmaktan, ben de kurtulayım!.. Can çekiştirme bana!..”

Gerçekten de dedim ki içimden: ‘Bu delirmiş.’ Evlattır. Atsan atılmaz, satsan satılmaz! Kıldım namazı, son namazımı kılar gibi… Delirmiş miydi, sarhoş muydu? Adam fitlemiş, onun etkisiyle mi? Bilmiyorum ki! Bir milim öteye gitmiyordu! Dikiliyor: “Ben kendimi öldüreceğim, sana hediye vereceğim! Şöyle bir kutuda getirecekler cesedimi sana, pakette, armağan olarak… Daha neler neler…” 

O gün, intihar tehdidi altındaydım. Beni, evlat acısı çektirerek cezalandıracak, ya da olacakmış gibi kuşkular içinde yaşatıp, sürekli üzecek. 

Ben de içime kapandım. Ne yapsaydım? Üstüne varsaydım da, içmeye gitseydi, sokaklara çıkıp gece üçlerde dörtlerde meyhanelerde oğlan mı arasaydım? 

Ölümü düşündüm. Ölümümüzü… Böyle rezil bir hayat yaşayacaksa; hani derler ya: ‘Olursa el beğensin, ölürse yer beğensin!’ Bir ara razı bile oldum, onu kaybetmeye ki en kötü şey evlat acısıdır! Neyse… Allah kimseye evlat acısı vermesin! Bu da bir ana evlat öyküsü… Bir anı olarak kalacak. Harp etmekten yoruldum. Tansiyonum düşük. Ayağa kalkınca başım dönüyor. 

“Bir dokun, bin ah işit, kâse-yi fağfurdan.” derler ya, geçti o günler. İyiyim şimdi. Hamd secdesi yapıyorum. Çile bitti. Hamdolsun! Vardır bin sebebi. Ne gelirse Sevgilim’dendir. O merhamet etti mi, biter. Kimse bir şey yapamaz bana! Birazcık çekiverdim.”

“Demek ki tam vaktinde müdahale etmişsin. Aksi halde, önünü alamazdın. Çocuk da uyumluymuş ki o akıl gideren nesneden uzaklaşmayı istemiş. Her şey beyinde biter. O istemeseydi, sen de zıddına gitseydin, bu başarıya ulaşamazdın. Yalnız, iyi olmayan bir şey var. Beddua…

Beddua, iki tarafı keskin kılıca benzer. Her iki tarafı da keser! O nedenle sadece Allah’a bıraksan da beddua etmesen… Allah, bire bir öç alma hakkımızın olduğunu, fakat kendisine havale edersek, bire on alacağını söylüyor. ‘Allah’ım, Sana havale ettim, Sen bilirsin!’ de! Ne yapacağını O bilir. Senin şöyle yap, böyle yap demene gerek yok. Allah ıslah etsin! Başta beni, sonra onu ve burada adı geçen geçmeyen herkesi…”

“Âmin! Bak ben bunu bilmiyordum. Bundan sonra öyle diyeyim. Bedduam tuttu; adam şeker komasına girdi, ağır hasta şimdi ve her gün her organı hücre hücre erimekte ama bana da musibetler geldi. Demek ki ondanmış. Belki bu çektiğimin sebebi de odur. Zararın neresinden dönülse, kârdır. Tövbeler tövbesi! Demem bir daha!”

“Allah’a havale edilmesi yeterlidir. Davanı avukata veriyorsun, sonra onun işine karışıyor musun? ‘Şöyle yap, böyle yap, şunu şöyle yaz’ diye? Duada da öyledir. Allah’ın her şeye kadir olduğu bilinciyle dua edilir ve O’na sonsuz güvenilirse, O bilir neyi, niçin, nasıl ve ne zaman ihsan edeceğini… Yok, eğer içinde şüphe varsa kabul olmayacağına dair, bu O’na tam güvenmediğinin işaretidir. O zaman, kabulü de şüphelidir. İslamiyet teslimiyettir. Tam bir teslimiyetle dua edilir ve işin içinden çıkılır. Duan çok güzeldi. İçinde teslimiyet ifadesi vardı. Dilde kalmamış, gönülden denmiş demek ki sonuç hayırlı olmuş.”

“Derin bir dini bilgimiz yok. Oradan buradan duyduklarımız… Okumak lazım tabi de bir de anlayacak kafa lazım. Unutuyordum; bir de duamda ‘Önce Peygamber Efendimizin ve tüm sevgili kullarının ve özellikle Emir Sultan Hazretleri’nin hürmetine’ de diyorum. Onun için, ‘Bursa’nın manevi koruyucusu’ derler. Peygamber Efendimizin, dokuzuncu göbekten evladıymış.”

“Öyledir. Emir Buhari Hazretleri’nin kerametleri çoktur. Yüzyıllardır anılmakta, yaşatılmaktadır. Onun hocası, Somuncu Baba’dır. Himmetleri hazır olsun! Kabirlerini ziyaret ederiz, onlar için okuruz, ‘Allah Rahmet Eylesin!’ deriz ve ahlaklarıyla ahlaklanmaya çalışırız. Örnek insanlardır. Kerametleri çoktur ama en önemli kerametleri, insan yetiştirmektir. Bir çömlekçi, bir padişahı yönlendiriyor. Bir padişah irşat edeni, bir ekmekçi yetiştiriyor. El elden üstün. Dinimiz bu zamanlara böyle bozulmadan, ilim devredile devredile gelmiş. Bilen, bilmeyene öğretmiş. ‘Müslüman, eller gibidir; biri birini yıkar.’ Galiba bu bir hadisti.”

“Ağabey, senin yanına geldim mi, sükûnetin, birkaç sözün içimi ferahlatıyor. Hay Allah razı olsun senden!”

“Senden de… Haydi, kahveni iç bakalım. Biz de getirdiklerini götürelim.”

“Afiyet olsun, ağabey.”

***
Onur BİLGE 
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 35
www.kafiye.net


Tarih 27 Oca 2014 Kategori: Nilüfer SARP

ERGENEKON DESTANI

ERGENEKON DESTANI

Uzun yıllar öncesi Oğuz Han’ın soyundan
İl Han diye anılan biri vardı boyundan

Türke boyun eğmeyen korkmayan kavim yoktu
Kıskanırdı kavimler düşmanları pek çoktu

Savaştılar günlerce Türkler düşmanı yendi
Hile yapmazsak eğer halimiz yaman dendi

Topladı çok taraftar Sevinç Han savaş açtı
Öldürdü kadın kızan etrafa dehşet saçtı

Canlı varlık kalmadı ne hayvan ne de insan
Kurtuldular yeğeni Tuguzla Oğlu Kayan

Eşlerini aldılar yurtlarından çıktılar
Yeni bir vatan için dağa doğru baktılar

Küçük bir geçit vardı uçurum sağda solda
Çok dar ve tehlikeli yürüdüler bu yolda

Sonunda kavuştular cennet gibi bir yere
Her tarafı ormandı içinde vardı dere

Binbir çeşit meyvalar soğuk billur pınarlar
Değişik av hayvanı ulu ulu çınarlar

Öyle güzel yerdi ki hepsi hayret ettiler
Bu bulunmaz yer için ALLAH’A şükrettiler

Dağ kemeri ergene dik anlamındaki kon
Birleşti kelimeler denildi Ergenekon

Kayan ile Tukuz’un oğulları çoğaldı
Dört yüz sene geçmişti böylesi çok doğaldı

Öyle çoğaldılar ki orda kalamadılar
Geldikleri geçidi asla bulamadılar

Bir demirci dedi ki bakın bu dağ demirden
Eritelim demiri çalışalım hepbirden

Odun kömür dizdiler değişik yetmiş yere
Körüklediler hepsi belki binlerce kere

Erittiler demiri yeni yolu açarken
Develeri yükleyip bu geçitten geçerken

Gök yeleli bir bozkurt çıktı birden ortaya
Geçti önce geçitten iki tarafı kaya

Bozkurt önde yürüdü ardında Türk Milleti
İleri gelenleri kurdu yeni devleti

Yurtlarına varınca intikamdı erkleri
İl Han’ın soyundandı ünlü Oğuz Türkleri

O gün bayram sayıldı her yıl yirmi bir martta
Kutlandı senelerce sevinç içinde yurtta

Kızdırılır demirler örse koyup dövülür
Hala türk dünyasında bu bayram çok sevilir

Önce hakanlar beyler sırayla halk katılır
Bu destan unutulmaz gençlere anlatılır

Hepimizin gönlünde Ergenekon kutludur
Bunu yazdığı için Nilüfer çok mutludur

Nilüfer SARP
www.kafiye.net


Tarih 27 Oca 2014 Kategori: Elvan USUL

NERESI

NERESI

Nasıl da gülerek baktı serabın,
Ne kederin kaldı ne de azabın,
Çok sürmedi anda verdin hesabın,
Hangi gönüldesin, çölün neresi?

Aşkın tek mevsimi sırlı bir bahar,
Yitirsen rengini bırakır hasar,
Bilmedin dalından düşene kadar.
Hangi mevsimdesin, güzün neresi?

Dosdoğru sevgini eğdirir beşer, 
Saçların okşayıp yüreğin deşer,
Görünmez görünüp, mezarın eşer,
Hangi topraktasın kabrin neresi?

Elvan USUL 
26.01.2014
www.kafiye.net


Tarih 27 Oca 2014 Kategori: Nezahat KAYA

SAR BENİ TOPRAK GİBİ

SAR BENİ TOPRAK GİBİ

Yola çıkan güneşin İşrak-i nefesinde
Koy başını göğsüme fecr’in doğması yakın
Hakkımıza yazılan hükmün arefesinde
Ödenen bedelleri unutmayalım sakın

Bir kerecik ne olur ! Ayan açık sarf eyle
Gayret et ki çömelsin ayrılık endişesi
Rağbetin dil üstünde , bir kelam bir harf eyle
Ecr’e verilsin pâye ufka düşsün neşesi

Değer mi bekleyişe kapanırken bir devir ?
Ertelenmiş vuslatın kıymetini bilelim
Giderken selameti kapıdan geri çevir
Sürgündeki seferden imtihanı silelim

Uzadı mesafeler hedefimiz varışı
Umut tüketmeyelim sınırın berisinde
Gökler çıkarır O’na, an’daki yakarışı
Kimbilir tecellisi adresin gerisinde

Basireti yık düşür kopart at sillesinde
Dök dilinden dertleri belki bir derman olur
Vardır elbet manâsı ” Varîs “! vesilesinde
Korkunu yükseltirsen önünde harman olur

Tereddüte mahal yok sar beni toprak gibi
Hazanın soğuğunda ayrılığa vakit var
Dökmeden ruhumuzu kuruyan yaprak gibi
Kefenin biçilirken yaşananlar ömre kâr.

Nezahat YILDIZ KAYA
www.kafiye.net


Tarih 27 Oca 2014 Kategori: Nezahat KAYA

SÜKÛT-U HAYAL

SÜKÛT-U HAYAL

Demek ki gidiyorsun geri dönmemesine
Öyle ise hazırlan git yolundan eylemem
Sükûtuma bürünüp yangın sönmemesine;
Bir avuç küle dönsem tek kelime söylemem

Mahşeri yüreğimde yaşıyorsam sancıyla
Dönüp bakma yüzüme alaca karanlıkta
Darmadağınık halde, gücenmenin hıncıyla
And içtim düşmemeye bil ki ruhum ayıkta

Boşunaymış çabamız anılar bölük pörçük
Her bir şey yüzükoyun orda burda muallak
Hüzne tekabül eden ne varsa düne dönük
Tamir görmez değeri yerinde allak bullak

Aklımı aşındıran hoyrat düşünceleri
Saçmam ortalık yerde sakın ola dert etme
Hani, posta koyarak bakardık önceleri
Fallara da güvenip ’’ belki’’ diye diretme

Vurgun yemiş zamanın yüküyle ağır ağır
Yürürüm, zorlansam da; pes etmeden yokuşta
Vefasızlık; heybemde ağırlığınca, kahır
Yaparken göğsüm sızlar sırtıma her vuruşta

Bilemedim ne yazık bu zorlu imtihanda
Sevilmeye manidar özeldi hangi lehçe?
Bilemedim, şüphesiz; adil miydi cihan da?
Lal kesiği dilime takılmadan kelepçe.

Nezahat YILDIZ KAYA
www.kafiye.net


Tarih 27 Oca 2014 Kategori: Hanife KÜÇÜK

BIRAKIP GİTTİĞİN YERDE DEĞİLİM


BIRAKIP GİTTİĞİN YERDE DEĞİLİM

Bu şehrin ayazı dağlardan gelir
Ak düşer saçlara gözler yaşlanır
Gönlümü avutmaz hasret zor gelir
Bırakıp gittiğin yerde değilim

Sevdalı yüreğe kurşun vurulmaz
Aşk için bir damla kanımda akmaz
Düşersem toprağa yaprak savrulmaz
Terk edip gittiğin yerde değilim

Mühürlü yürekler yoksul vicdanlar
Çekilmez sevene setler duvarlar
Kavrulup yansa da çatlak dudaklar
Bırakıp gittiğin o ben değilim

Zenberi geceler senden hatıra
Sızlıyor yüreğim içimde yara
Kaderim diyemem çıktığım yola
Bırakıp gittiğin yerde değilim

Hanife Küçük
25/01/2014
www.kafiye.net


Tarih 27 Oca 2014 Kategori: Nilüfer SARP

KALEMİM GELSE DİLE

KALEMİM GELSE DİLE

Aradın yıllarca Mecnun misali
Yoruldu yüreğin kalmadı ferin
Sevdamın evrende yoktu emsali
Öldürdün bu aşkı sana aferin

Bitmedi yıllardır çektiğim çile
Kalemim canlanıp gelse de dile
Yazamam derdimi ummana bile
Açtığın yaralar inan çok derin

Yüreğim aşkınla kavrulup yansa
Ruhum pınarında yunsa yıkansa
Ezelden ebede küskünüm şansa
Sanma ki yüreğim senin neferin

Sıkıntılı günler geçecek elbet
Yalnızlık olacak dost ilelebet
Yüreğim diyorki sabret sen sabret
Artık mutluluğa olsun seferin

İçimde umudu bir bir soldurdun
Yerine nefreti koyup doldurdun
Olmazı yeğleyip sanki oldurdun
Aşkı çekmez oldu şimendiferin

Olmadı vefasız tutmadın sözü 
Ardında bıraktın bir yaşlı gözü 
Baharı görmeden yaşattın güzü 
Kalp yarası onmaz bil Nilüfer’in

NİLÜFER SAR
www.kafiye.net