Kategoriler

Arşivler


Tarih 2 Oca 2015 Kategori: Hatice Eğilmez KAYA

Dünya Gurbetinden Ne Güzel Geçtin


Dünya Gurbetinden Ne Güzel Geçtin

Kimimize gerçek gibi görünse de, dünya hayalden bir bahçe… Çoğumuz onu sıla bilsek de gurbetin ta kendisi… Kavgayla, hırsla, vahşetle, şiddetle geçenlerimiz var bu gurbetten. Sövenlerimiz, sayanlarımız; hiçbir zaman nefsi de, gözü de, gönlü de doymayanlarımız var. Fakat Sen, ey nebiler nebisi dünya gurbetinden ne güzel geçtin. Ezmeden ve üzmeden… Daima severek ve sevilerek…

Maddeler âleminde yaşarken, manalar mülküne hicret ettikten sonra da; hiçbir peygamber Sen’in kadar ümmeti tarafından sevilmedi. Ashabın, nurdan saçın sakalın tıraş edildiğinde; toprakla hem dem olurlardı yere düşen tellerden paylarına bir tutam hazine düşsün diye. Bizler ise Sakalı Şerif’ine yüz sürmeyi sonsuz bir bahtiyarlık sayıyoruz, Sen’i düşlerimizde bile görmeye kıyamıyoruz. Beyhude ömürlerimiz boyunca uykularımızda, bir kez olsun Sen’in hayaline rastlamak, nimetlerin en değerlilerinden… İltifatına nail olmak ise olsa olsa “ballar balıdır.” Derbeder sinelerimiz, sükûta ermez başlarımız ancak Sen’in gölgende şifa bulur.

Zengin miydin? Maddeten hayır. Manada şüphesiz ki evet… Fena âlemini terk edip beka yurduna göçerken malın mülkün yoktu. Sert bir hasırın üzerinde uyurdun. Uyandığında mübarek bedeninde izi kalırdı mütevazı döşeğinin. Uyku da değildi ya Seninki. Hafifçe uyurdun Sen. Derin uykular biz gafiller için… Yastığın kolundu. Endişen yalnız ve yalnız ümmetinin akıbetiydi. Yaratılmış her kul “ben ben” derken Sen “ümmetim ümmetim” derdin. Böylesine kutlu bir kalbin dünya malı neyine…

Nefret… Ne kadar kötü ne kadar korkunç bir his… Bizlerde fazlasıyla mevcut… Sen güzeller güzeli heybene nefret mefhumunu almadın. “Seviniz!” dedin bizlere. “Rabbiniz için birbirinizi seviniz.” Kötü, Hak olmayan işlerden uzak durmamızı vasiyet ettin. Gerekmedikçe, Hak için olmadıkça kavgayı ve saldırıyı yasak saydın hem kendine hem de bize.
Kin, öç alma hissi, kalbine girmek şöyle dursun; mahalline dahi yaklaşamadı. Malikü’l Mülk Sen’in hatırına “Ol!” dedi kâinata. Kâinat oldu. Murat etseydin eğer, Sana eziyet edenleri helâk etmek diledi. Sen “Hayır!” dedin “Ya Rabbim ya onların soyundan iyiler gelecekse…” Biz sıradan faniler böyle bir hatıra sahip olsaydık, neler yapmazdık?

Allah’tan korkmamızı öğütledin bize. Öğüdün başımızın tacıdır. Allah korkusu olan, gönül yıkmaz. Allah korkusu olan; haramdan uzak durur, hiçbir canlının hakkına el uzatmaz. Öyle bir terbiye eder ki nefsini, âlem o nefse şaşar… Ve o nefis cümle yaratılmışı aşar.

İman edenlerin en mükemmelisin Sen, şaşkınlığa meyyal akıllarımızın rehberi, kararsız gönüllerimizin Sultan’ısın. Münafıklığın üç alameti vardı Sana göre: Yalan söylemek, verilen sözde durmamak ve emanete ihanet… Bu yüzden henüz peygamberlikle müjdelenmeden önce dahi Muhemmedü’l Emin’din. Ahde vefa sahibiydin
Dürüsttün, dosdoğruydun tıpkı ilk harf gibi. Eğer kendisine inanılmaz olsaydın koskoca Ebubekir (r.a), “Mirac Hadisesi”ni başkalarından duyduğunda “Muhammed (s.a.v.) söylediyse doğrudur!” diyebilir miydi? Kutsal çağrını işiten, gönlü aydınlık olan herkes, peşine hiç tereddütsüz düşebilir miydi? Yolun da dosdoğru, Sen’in izin de. Ne mutlu yolundan yürüyenlere, izini takip edebilenlere, nefislerine uymayıp nuruna sırtını dönmeyenlere, Medine’nin Gülü’nü tek rehber bilenlere… Onlar ki gölgelerinin peşinden gitmezler. Gölgeleri ardınca koşar onların. Biz de onlardan olalım, bizler de onlardan olalım.

“Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız!” diyendin Sen. Sömürünün her türlüsü düpedüz iğrenç… Emek dünyanın en kutsal kavramlarından biri… Emek evrenseldir, diyorlar. Doğru… Sen adildin Rabbimizden gelen bir ilhamla. “Emek sahibinin hakkını teri soğumadan veriniz!” diyendin. Bizler de işittik, kabul ettik her sözün gibi bunu da…

Zaman akıyor sonsuzluk zannedilen bir mecrada. Günler, yıllar, asırlar devriliyor onun bu delişmen akışı karşısında. Gelip geçici bir dünyanın arsız misafirleriyiz biz. Çoğumuz “hesap günü”nden habersiziz… Birçoğumuz da o “müthiş günü” unutup durmada… Oysa Sen bize güzel hallerinle, güzel sözlerinle Rabbimize döneceğimiz hakikatini hatırlatıp durdun. Bu hakikate vakıf olan bir kul nasıl olur da böyle aç, böyle vahşi, böyle hodbin, böyle umursamaz yaşar dünyada? Sen’in sırlı sözlerini dinlemeliyiz oysa topraktan gelen, toprağa dönecek olan tenlerimizle, sonsuzluğa aday canlarımızla…

Hatice Eğilmez Kaya
www.kafiye.net


Tarih 2 Oca 2015 Kategori: Hatice Eğilmez KAYA

Gönülleri Aydınlatır Didarın


Gönülleri Aydınlatır Didarın

Medine’nin gülüydün hiç gülmedin
Alemlere ışık saçar didarın
Son resulsün Sana hayran ümmetin
Beklediği rahmet Sensin toprağın

Gafiller gurbeti öz yurdu sandı
Kuş misali kuru bir dala kondu
Beşerin çilesi Seninle dindi
Nurlu adın güneşidir mekanın

Hasretin hararettir beklemek sac
Gölgen olmasa eğer yaşamak güç
Sonsuzluk saatle bölünür mü hiç
Efendisi Sensin ahir zamanın

Hakikatte dilden yanmış gönüller
İnsan insanın kurdu mecazen yer
Oysa sözlerin bize: “Seviniz” der
Sırrı Sende kanatlanıp uçmanın

Mürtedin mesleği kin ile kibir
Mümin gönül ehli azığı sabır
Arifler bilir ki ilk durak kabir
Aşıklara ayan olmuş makamın

Hatice Eğilmez Kaya
www.kafiye.net


Tarih 2 Oca 2015 Kategori: Ali Bilecen

GATA GATA YE BENİ


GATA GATA YE BENİ

Bulutlarda dolaştır
Yeryüzüne indirme.
Muradıma ermeden
Salacağa bindirme.

Candan öte can diye
Yüreğine de beni
Bir lebden, bir yanaktan
Gata, gata ye beni/Nakarat

Gata, gata ye beni
Gata, gata ye beni
Bir lebden bir yanaktan
Gata gata ye beni/Nakarat

Duygulara göze yap
Şarkılara dize yap
Acıktıkça atıştır
Gözlerine meze yap.

Gel yanıma şahanem
Sarhoştur gönül hanem
Anlarsın ya bir tanem
Gata, gata ye beni

Aşk adrese varıştır
Sevda zorlu yarıştır
OZANMERDAN karıştır
Gata, gata ye beni.

OZANMERDAN/ALİ BİLECEN/02/01/2014
www.kafiye.net


Tarih 2 Oca 2015 Kategori: Canan ÖZDEMİR

Türkiyeden Ve İran- Tebriz’den görünümler.

Turkiye nin ve trt avaz’ın paylaştığı doğa güzellikleri.
Türkiyeden  Ve İran- Tebriz’den görünümler.


Tebriz’den görünüm    Tebriz’den görünüm     Tebriz’den  görünüm.


Tarih 2 Oca 2015 Kategori: Elvan USUL

NUR – U AŞK


NUR – U AŞK

Yürüdü altı vakitte dünya karanlığa,
Zuhur etti, üç karanlıktan, aydınlığa.

Savruldu ateş, çizdi evsafını evrenin,
Süsledi dünyayı, semanın Nur’u için.

Kahrolur hicabından, görmez gözü ışığın,
Defnolmaz mı lisanı, nura gark olanın.

Kabille başladı hüsranı, toprak perişan,
Değil miydi oğlu toprağın, hani ayhan?

Yok, bir muteber Nur-u aşka olmasın hasret,
Sim tende alamet, sim tende nurun hasret.

Bezensin gelinliği elvan elvan Leyla’nın,
Kesti başını cellât zemheri ayının.

Diz vurdu cemre, tebessüm etti de toprağa,
Bir Nur-u aşk ki; beyzanın kanatlarında.

Keskin bakışınla mı saçtın nur-u aylayı?
Misk kokunla mı bezedin, gülün yurdunu?

Hangi yıldız parlak ki; halesinden sesinin!
Feyiz olmaz mı imanıma, nam-ı ismin?

Kondursunlar elime yıldızları, şöhreti;
Sanmasınlar olur, aşkın mübadelesi.

Haydi, dök o yaşlarını, inle ey şelale!
Ermezsin, olsan da sel, aşkın katresine.

Yuttu ışığı güneş, tutsağı zifirinin,
Görmez olur bu demde, yoksa aşk, gözlerin.

Ahirin âlimi bilmez, lâl olsun o diller,
Duymaz Âlim’i, Kâl-ü belâdan yetimler.

Arayıp uçsunlar gaypta, yazılsın tarihe,
Âlim mi ki bu kul; döner durur pervane.

Deli miyim, ne dönerim abdal mıyım dönen;
İliklerim secdeye terimi, cesetten

İstemem ömrünü Nabiğâ’ nın, dinsin hasret,
Sulh etsem de Azrail’le, bitse husumet.

Beklemez mi sanırsın, Gülnihalim sarayda,
Seviyorsan başını koyma bu dünyada!

Elvan Usul
www.kafiye.net


Tarih 2 Oca 2015 Kategori: Yalçın SEVİM

ÜÇ GÜNLÜK ÖMÜR


ÜÇ GÜNLÜK ÖMÜR

Küçükkeninsan ne yaptığını, nasıl yaşadığını, nelerle uğraştığını bilmiyor, sanki dünyadan haberi yokmuş gibi hiçbir şeye aldırmıyor çocukluğunu yaşıyor…

Çocukluk çok güzel bir şey, hele bir de annenden yapmasını istediğin bir şey varsa ve annen de onu yapmıyorsa eğer hemen ağlanırdı/ağlardık. Elimizden geldiği kadarıyla, avazımızın çıktığı kadar bağırır, ağlardık hep. Ne güzeldi çocukluğum(uz). Bize tozpembe gelirdi her şey, oyunlar, oyuncaklar, ağlamalar,
parklara gidip eğlenmeler vs. o an hiçbir şeyi düşünmezdik ve oyuna dalar giderdik…

Sonrada geriye kalan bir tek hatıralar. Hatıralardan kendimize sakladığımız bir fotoğraf albümünden eski, sararmış fotoğrafların vesikaları… Eş, dost, yakın akrabalar hepsi içinde yer edinmiştir…

 

Aradan bir zaman gelip geçiyor. Hayatın iyi yönüyle ve kötü yönüyle uğraşıyoruz… Ve böyle ömrümüzden bir gün daha geçip gidiyor.. O gün için çocukluğun bitip okul çağının başlamış olduğunu görüyor(uz)um… Üç günlük ömür bitiyordu… Hani derler ya, birde şarkısı vardı bu söylenen sözlerin  “gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan…” gençlikte her şey yapılıyor. İlk aşkın tadına da varılıyor, ayrılığı da tadıyor insan. Gençlik bir başka geçiyor. Sanki tozpembe hayaller vardı hep insanın içinde.


Ya sonra hepsi geçecek…


Üç günlük ömür bitiyor diyeceğiz. Çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık dönemlerini ayrı ayrı ayırmaya hiç gerek yok elbet bir gün gelecek bu ayrım bitecek ve hayatımızı bunlara ayırdığımıza değmeyecek. Bir bakmışız ki sonra gençlik elden gitmiş.


Ve işte bu son fasıl artık…

Ve ömür geçiyor

Bugünün sonunda. şu üç günlük ömür..

Geldi ve geçip gidiyor!…

Yalçın SEVİM
www.kafiye.net


Tarih 2 Oca 2015 Kategori: Aylin AKGÜN

BEN GECE OLUNCA AĞLARIM


BEN GECE OLUNCA AĞLARIM

Ben…ben gece olunca ağlarım,
Gizlerim gözyaşlarımı;
karanlıkta kimseler görmesin diye!

Yalnızlığımı yudum yudum içerken,
Şarkılarla, şiirlerle avunurum.
Kaybolur adım adım gün benliğimde,
Ruhumda sızılar başlar hiç dinmeyen;
Ben gece olunca ağlarım.

Sensiz öyle gam çöker ki yüreğimin tam ortasına,
Ne yapacağımı bilemem,
Kaybolur uykularım kaf dağının ardına,
Hüzünler vurur, çıkmaz labirentlerde kalırım,
Beynimde uğultular bitmez.
Ben gece olunca ağlarım.

Çırpınışlarım bilirim çaresiz,
Devası olmayan hastalar gibiyim öyle bitkin,
Öyle kendi kendimle.
Bir ben yalnız, bir ben kimsesiz.
Kayıp çocukluğum gelir aklıma.
Yitip giden gençliğimin o deli dolu, zamanları gelir;
Pervasızca savurduğum saçlarım hani? Nerede?
Gençliğimin o kavak yellerinin estiği,
esip savurduğu günler gelir hatırıma,
Ben gece olunca ağlarım.
Umutsuz değilim de yarından,
Gücümün kalmadığını hissettiriyor artık kalbim!

Yorgunluğum her akşam vakti daha bir artıyor,
Ya bedenim! eskisi gibi mi ya?
Hele o gözlerim,
Neden öyle endişe dolu bakışlarla bakıyor aynada aksim?
Çünkü, çünkü; su misali; kayıp gidiyor ellerimden hayat!
Ben gece olunca ağlarım, karanlık gizlesin diye gözyaşlarımı.
Aylin AKGÜN
www.kafiye.net


Tarih 2 Oca 2015 Kategori: Rabia Saylam TAŞDEMİR

BU GECE


BU GECE

RABBİM tevbe ile yıka özümü
Bera’at istiyorum bu gece YARAB
Bu gün af af diye ağlat gözümü
Bera’at istiyorum bu gece YARAB

O sonsuz nurundan damlat üstüme
Sağnak sağnak feyzin doldur testime
Yalnız bana değil cümle dostuma
Bera’at istiyorum bu gece YARAB

Asuman dan rahmet süzülüp yağar
Mü’ mi ne kurtuluş güneşi doğar
Bu günkü dualar şerleri boğar
Bera’at istiyorum bu gece YARAB

Kudret kaleminle yaz sevabımı
Bağışladım diye ver cevabımı
Ne olur ALLAHIM sil günahımı
Bera’at istiyorum bu gece YARAB

Dilenciyim işte kapına geldim
Medetler umarak lütfuna geldim
Rabia der YARAB affına geldim
Bera’at istiyorum bu gece YARAB

Rabia Taşdemir 01/01/2015saat 0.4.30
www.kafiye.net


Tarih 2 Oca 2015 Kategori: Rabia Saylam TAŞDEMİR

VERESİM GELİR


VERESİM GELİR

Şu mübarek ayın arefesinde
Mekke medineye varasım geldi
Kurban bayramının şerefesinde
Varıpta vakfeye durasım geldi

Arayıp RESULÜN izini bulsam
Gidip peygambere misafir olsam
Benide alırmı yanında kalsam
Nuru MUHAMMEDİ göresim geldi

RABBİM nasip eyle bende gideyim
Bu kutsal görevi eda edeyim
HABİBİNE sonsuz adak adayım
Adayıp huzura eresim geldi

Ashabı kirama dua eyleyim
Ehli sahabiye selam söyleyim
Türbenin önünde yatıp ağlayım
Ravzasına yüzüm süresim geldi

Yıllar yılı kanar içimde yaram
Acep gelir /mola benimde sıram
Rabia yım orda canımı verem
Yoluna canımı veresim geldi

Rabia taşdemir 02/10/2014
www.kafiye.net


Tarih 2 Oca 2015 Kategori: Ömer Sabri KURŞUN

Merhaba arkadaşlar!


Merhaba arkadaşlar!

Yeni yıla ilişkin dileklerimi ve geçen yıla ait düşüncelerimi yazmak için en uygun gün bugün… 1 Ocak 2015! Daha erken yazılsaydı 2014 bitmemiş ve 2015 kendini göstermemiş olacaktı.

Göz açıp kapayıncaya kadar dediğimiz bir yaşamın içinde bir türlü bitmek bilmeyen isteklerimizdi,
Günlere, aylara dahası yıllara sığdıramadığımız. Hedeflerimizdi, hayatı kucaklarken sancılarıyla.
Umutlarımızdı, inancımızı kaybetmeden beklediğimiz. Farklı seçenekler hep vardı bize sunulan.
Yıllar kayıp giderken avuçlarımızdan dört mevsim masalıyla, hâlâ içimizde var olan çocuksuluğumuzdu bizi şenlendiren. Gençliğimizdi, yaşlılığımızdı, aşklarımızdı, âşıklarımızdı, sevdalarımızdı, belki de terk edilişlerdi cesaretlendiren.
Biliyorduk; (acaba ne kadar) “Her sabah yeni bir gün Güneş sancı ile doğarken bir gün de eksilir ömürden” …

Daha geniş zamanlar umuyorduk belki de…
Mümkün değildi oysa yılların akışına dur diyebilmek. Salt bir fotoğraf karesinde noktalanan zamanlar gülümsüyordu bize.
Sessizce… En iyi şekilde yaşamaktı hayatı doğru olan. Biten yılların muhasebesini yapabilmekti, kabullenebilmekti olumsuzlukları.Yüzleşebilmekti kendimizle.
Şimdi, daha soylu bir duruşla bitmeli yılın son günü.
Yepyeni umutlar doldurmalı içimizi, sımsıkı sarılacağımız sevdiklerimizle birlikte.
Her yeni yıl yaşanası günlerinizin başlangıcı, karanlık günlerinizin meşalesi olsun…

Bakın bir yıl daha ellerini salladı ardımızdan. Oysa biz ona el salladık güle güle dedik uğurladık sanırız. Tıpkı ömrümüz olursa bundan sonraki yılların yapacağı gibi. İki bin on dört de geçmişte bıraktığımız ve birçoğunu iyi birçoğunu kötü anımsadığımız ama maziye gömdüğümüz gibi tarihteki yerini aldı.
Kim bilir nasıl bir yerdir onunki. Bunu en iyi sen bilebilirsin. Çünkü en çok senin yılın o. Tıpkı benim yaşadığım yılın benim olduğu gibi.
Kırılganlıklar, mutluluklar, heyecanlar, pişmanlıklar, gülücükler, kahkahalar; yediğimiz dondurmalar… Hepsi, bundan sonra sadece dört rakamla hatırlayacağın bir sayının içinde kaldı: 2014!
Gördüğün gibi 525.600 dakika da olsa, bir yıl gelip geçiyor. Saya saya koca bir yılı tüketiyoruz yani. Sayılı gün değil mi? Hemencecik geçiveriyor işte. Sayılı harçlıklarımız da öyle değil mi? Bir varmış bir yokmuş oluveriyor. Harcarken harcarken bir de bakıyoruz bitivermiş. Hayat gibi erimiş gitmiş..

Sonra dönüp ardımıza bakıyoruz. Biten harçlığımızdan ne kalmış diye geriye. Bir simit, bir ayran, bir tatlı… Biraz daha fazlası belki ama arkasında bıraktığı ne olursa olsun, harçlığımızın bitmesi de senelerin bitmesi gibi üzüyor bizi.
Dönüp tekrar tekrar hesap ediyoruz çoğu zaman. Nereye ne verdik diye: Ona bir simit, buna bir çay, ötekine kalbini kazanmak için bir hediye…
Koskoca bir yıl, sizin için paradan daha değersiz değilse; gelin iki bin on dört ’ün hesabını yapalım sizinle. Geçen yılki hatalarınızdan ders alıp bu hataları tecrübeye çevirmek elinizde… Şöyle bir düşünün, geçen yıl verimli çalışmanızı engelleyen tuzaklar nelerdi?
Boş bir kâğıt alıp ortasına bir çizgi çizerek ikiye ayırın. Bir tarafına verimli çalışmanızı engelleyen tuzakları yazın. Diğer tarafa da bu tuzaktan kurtulma çarelerini… Bu kâğıtları, hazırladığınız plânla birlikte çalışma masanızın önüne asın. Geriye sadece uygulamak kaldı. Verimli ve başarılı bir yıl sizi bekliyor. Kolay gelsin… Uğraşın sizde benim gibi, 365 gün için yazacak hiçbir şey bulamadınız mı? yazacak vardır vardır düşünün biraz…

“Yeni bir yıl her zaman kendini fark ettirerek gelir” diye bir düşünceye sahipseniz yarına yönelik hayallerinizi kaybetmemiş sinizdir. Yeni bir güne sevinçle uyanmak kadar heyecan vericidir farkındalığınız, “Her şeye rağmen” hayata tutunabilmek için açılmış yepyeni bir pencere.
Yürekten sahiplenilen inançlar teselli gibidir geride bırakılan yılın hüzünlerine. Unutmak istemediğiniz hoş anılar kadar unutmayı dilediğiniz olumsuzluklar da vardır elbet.
Geçen yıllar çok şey öğretir insana. Alır, ekler, çıkarır ve böler, bazen de karekökünü alır…
İniş ve çıkışlarla geçmiş bir yılın muhasebesini yapmak, ileriye dönük daha sağlam adımların atılmasına zemin hazırlıyor bir bakıma.
Yüreklendiriyor insanı, yeni sürprizlerin, heyecanların, sevinçlerin, mutlulukların, paylaşımların, dostlukların yanı sıra yeni zorlukların da yaşanacağı kocaman bir 365 gün var çünkü önümüzde ve her eski yılın bitiminde yeniden başlayacağımız.
Ruhumuzun derinliklerinde var olan yaşama sevincimiz canlı tutar bizi.
Bir sonraki yeni güne taşır umutla. Belki de “umut” en çok “yeni” lere yakışıyor.
Ve hep umutlarla gelir yeni yıl. “Dünya kaybolan şehirlerde arıyor umudu.
Her pencere ufkunu anlatır insanın “ diyordu bir şair…
Devam eden hayat kendiliğinden alıveriyordu bizi karmaşasına… Kaybolan şehirlerde mi arıyorduk umudu yoksa kendi pencerelerimizden mi?
Belki de bir başka şairin “umut yaprakları” dan esintiler kalsın istiyorduk ardımızda…
“ Öyle bir ilkyaz ol ki korkut yaprakları,
Öyle bir son yaz ol ki tut yaprakları,
Sararıp dökülürken güz rüzgârlarında
Ardında savrulsunlar, unut yaprakları.
Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerinde onlar
Seninle yeşerdiler, seninle soldular…
Olsunlar senden sonra da umut yaprakları.”

Hiç unutamayacağınız sonsuz güzellikler, sevinçler, mutluluklar sarmalasın sizi yarınlarda.
Sağlıkla ve sevgiyle…
Ve huzurla…
Yeni Yılda Siz Dostlarıma Bir Merhaba…

Ömer Sabri KURŞUN
www.kafiye.net