şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Ahmet Bey için yeni bir gün başlıyordu. Sabah erkenden kalktı, okula hareket etmeden önce her zamanki gibi kahvaltısını yaptı. İlaçlarını aldı. Sağa sola bakındı. Çantasını aldı ve evinden ağır adımlarla çıktı. Otobüs durağına gitti. Otobüs yine tam saatinde geldi. Otobüse binince ilk işi sürücüye:
“ – Günaydın. Hayırlı günler, hayırlı işler, kolay gelsin.” dedi.
Yine bir pazar sabahı. Erken kalkmıştı Ahmet Bey. İçi bir tuhaftı. Artık çok ileriyi düşünecek ne hali, ne de gücü kalmıştı. Kiralık oturduğu evin elektiriği, suyu kesilmiş, şimdi bir yerde sığıntı gibi kalıyordur. Lavabosu bulunuyor, elektriği ve sıcak su elde etmek için bir elektrikli ocak vardı bulunduğu yerde. Elini yüzünü yıkadıktan sonra çay suyunu koydu.
Yine bir Pazar sabahı. Günlerdir çaresizliğin, yokluğun, yalnızlığın acısıyla uyandı Ahmet Bey. Oturduğu yatağında düşünmeye çalışıyordu. Ancak bir türlü karışık duygular içerisinden gerçek düşüncesine ulaşamıyordu.
Yıllar öce bir kış gününde kulaklarımda çınlayan o ses hala beni terk etmedi. O öyle bir sesti ki, beni çoğu zaman rahatsız etmiş, rahatsız ettiği kadar çoğu zaman kulaklarımda çınlamıştır. Hele şu günlerde sosyal olaylar nedeniyle o sesi unutmanın olanaksız olduğunu söylersem sizlerde hak vereceksiniz.
Ahmet Bey, sabah erken kalkmıştı. Balkonunda sabah kahvaltısını yapmış, artık keyif çayını içiyordu. Bahçesindeki çiçeklere bakıyor, güllerin, karanfillerin, zambakların, kasımpatıların sabah serinliğindeki o güzel kokuları içerisinde geçmişe doğru gidi verdi bir anda. Aslında kalkmalıydı artık
2000 yılı temmuz ayının son haftası. Henüz güneş doğmamış olmasına rağmen hava erkenden sıcak olmaya başlamış ve ben bugünü zor akşam ederiz diye düşünmeye başlamıştım. Sabah saat 5.00 de Didim’den Çanakkale’nin Biga ilçesine gitmek için çoluk çocuk özel arabamıza bindik ve serinlikte yola çıktık.
Günler yine geçmek bilmiyor. Ortalık yine karışacak. Nedir Allah’ım bu içimdeki sıkıntı. Yine mi hüzün, gözyaşı var haber olarak. Yine mi gurbetten kara haber gelecek Allah’ım. Ne dir bu içimi kemiren duygu. İçim içime sığmıyor artık. Bu olumsuzlukların, çektiğim acıların bir sonu gelemeyecek mi Yarabbi, diyordu Ahmet Bey oturduğu koltukta.
Yıllar nede çabuk geçiyordu. Yolun yorgunluğu kendisini iyice yormuş, yataktan zor kalkmıştı Ahmet Bey. Oysa eskiden öylemiydi. Günlerce uykusuz kalırdı da bana mısın demezdi gündüzler. Kırk sekiz saatte iki saat uyku ile okula çok gitmişti. Ya şimdi! Evet, ya şimdi?
Yıllar ne de çabuk geçmişti. Ahmet Bey, terasta oturmuş denizin sakinliğini, çarşaf gibi dümdüz oluşunu izliyordu. Burayı cennetin bir köşesi diyordu Ahmet Bey. Gerçektende cennetin bir köşesiydi burası. Geçmişi düşündü ister istemez, gözlerinden birkaç inci tanesi döküldü
SEVİYORUM, VAR MI İTİRAZI OLAN??? Günlerdir yağan yağmur yavaşlamıştı. Havanın soğukluğu hissedilir gibiydi. Hani dikkat edilmezse dışarıya çıktığınız da biraz da dikkatli giyinmemişseniz şifayı kesinlikle kaparsınız. Güneş her ne kadar gökyüzünde ben buradayım diyerek size gülümsese de. Ahmet Bey; cam kenarına oturmuş, biricik Esmer Güzeli sevdiğinin simgesi haline gelen, devamlı Esmer Güzelini anlattığı Japon Gülü […]