13 KURUŞLUK ADAM

Ahmet Bey için yeni bir gün başlıyordu. Sabah erkenden kalktı, okula hareket etmeden önce her zamanki gibi kahvaltısını yaptı. İlaçlarını aldı. Sağa sola bakındı. Çantasını aldı ve evinden ağır adımlarla çıktı. Otobüs durağına gitti. Otobüs yine tam saatinde geldi. Otobüse binince ilk işi sürücüye:
“  – Günaydın. Hayırlı günler, hayırlı işler, kolay gelsin.” dedi.
“   – Günaydın efendim. Sağ olun, size de hayırlı günler, hayırlı işler.” dedi sürücü.

Otobüste derin düşüncelere dalmıştı. Evden okula gidişin yirmi dakika olması ona çok kısa geldi. Gülümseyen gözlerle okulun bahçesine girdi. Bahçede birkaç öğrenci oyun oynuyordu. Ahmet Beyi gören öğrenciler :
“ –  Günaydın öğretmenim, hayırlı günler.” dediler.
“ –  Günaydın arkadaşlar, hayırlı günler.” dedi, gülümseyerek öğretmenler odasına doğru merdivenleri yavaş yavaş çıkmaya başladı. Merdivenlerde bir öğrenci kendisine:
“ –  Nasılsınız öğretmenim?” diye sordu.
“ –  Süper bomba!” diyerek merdivenleri çıktı, öğretmenler odasına girdi.

Ahmet Bey, yorucu bir gün geçirmeye hazırlanmıştı. İlk etap olan altı saatlik derslerine girdi çıktı. Sınıflarda öğrencileriyle bazen hüzünlendi, bazen sevindi. Öğrencilerini bazen haşladı, bazen de güldürdü. Yalnız Ahmet Beyin öğrencilerine; “ Bizim memlekette bir söz vardır!”  der demez, öğrenciler bir ağızdan: “ Kalsın hocam, tamam, biz sustuk!” derlerdi.

Derslerin bitiminde Ahmet Bey,  sabah dünya meşgalesini bitirmiş olarak biraz yorgun okuldan ayrıldı. Milli Eğitimde ücretli olarak derslere giriyordu. Hangi okulda öğretmen boşluğu varsa orada göreve gidiyordu. Yalnız her gittiği okul ne hikmettir ayrı ayrı semtlerde ve bu okulların öğretmenlerinin de ücretlerini aldığı Halk Bankası da başka başkaydı. Yıllar önce Güzelyalı Halk Bankasında kapatılmayan banka hesabı için ücret almaya kalktığı Karabağlar Halk Bankasında eski hesaba yönelik işletim masrafları kesilmişti. Şimdi onu vermemek için üzerinde açılmış olan üç ayrı banka şubesi hesaplarından ikisini kapma kararı aldı ve ilk olarak da Nokta’da bulunan Halk Bankasına gitti.

Bankaya girdi. Saat 14.30 u gösteriyordu. Biraz umutsuz gözlerle içeriyi süzdü. Çünkü bankanın içerisi çok kalabalıktı. Sıra numarası aldı. Müşteri hizmetlerinde sırasının gelmesini beklemeye başladı. Aslında önünde çok fazla kişi yoktu. Ancak devlet bankası anlayışı nedeniyle işler ağır işliyordu. Yoğun
olan müşteri hizmetlerinde en az dört kişi çalışması gerekirken bu bankanın o biriminde iki kişi çalışıyordu. Haliyle sıkıntılar ve söylenmeler her zamanki gibi oluyordu. Bir de sıra almadan, sözüm ona bazı uyanıklar var. Üstelik bankada ki kişiler onların tanıdıkları da olunca sırada çıkıntı yapmak
isteyenler oluyor. Bereket personel o konuda adaletli, kişilere sıra numarası almalarını söylüyor ve işlerini yapmıyorlar. Zaman geçmekle bitmiyor, sıradakilerle sohbetler, tavsiyeler bile başlamıştı.

Sıra Ahmet Beye gelmişti. Müşteri temsilcisinin yanına oturdu Ahmet Bey. Kimliğini çıkardı ve görevliye kimliğini uzattı.
“ –  Kolay gelsin. İyi çalışmalar. Ben ücretli öğretmenlik yapıyorum. Bankanızın değişik semtlerinde üç ayrı hesabım var. Kullanmadığım, daha doğrusu derslerine girmediğim okulların adına oluşan
hesapları artık benim kullanmam söz konusu değil. Birde bu şekilde bırakırsam hesap işletim parası alacaksınız.  Onu vermemek için şubenizdeki hesabımı kapatalım.” dedi.

“ – Tamam Beyefendi. Gereğini yapayım. Şimdi hesabınızı kontrol ediyorum.” dedi. Biraz bekledikten sonra:

“ –  Hesabınızın kapatılma işlemini başlattım. Ancak sizi gişe işlemlerine yönlendiriyorum. Hesabın sonlandırılması işlemini karşıdaki arkadaşım yapacak. Elinizdeki sıra numarasını oraya
yönlendiriyorum. Tekrar sıra numarası almanıza gerek yok.” dedi.
“ –  Tamam efendim. Birazda orada bekleyelim. Ama işimizi de bitirelim bugün.” diyerek müşteri hizmetleri görevlisinin masasından katlı Ahmet Bey.

Ahmet Bey, saate baktı:
“  –  Maşallah. Saate bak. Hey güzel Allah’ım kaç saat olmuş. İnşallah yetişir.” dedi. Bankaya geleli tam iki saat olmak üzereydi. Şimdi burada da bekleme olacaktı. Gişede bir beyefendi vardı. Hani bankayı soyuyor sanırsınız dedirtircesine ellerindeki resmi evraklarla para çekiyordu. Bekle Allah bekle
zaman geçmiyordu Ahmet Bey için. Saat on altı on beş olmuştu. Ahmet Bey sinirden neredeyse bunalır oldu. Derken Ahmet Beyin sırası olan 855 geldi. Gişedeki görevlinin yanına gitti. Kimliğini teslim etti.

“ –  Hesabımı kapatacağım. Arkadaş size yönlendirdi.” dedi.
“ –  Tamam beyefendi. Hesabınızı kapatma işleminizi başlatıyorum. Biraz bekler misiniz?” dedi görevli.
Ahmet Bey beklemeye başladı. Ancak işlem uzadıkça uzamaya başladı. Görevli memur:
“ –  Beyefendi, sizi gönderen arkadaş sizi uyarmadı mı?”
“- Hayır, bir terslik mi var?”
“ – Beyefendi hesabınızda bloke var. Bu nedenle hesabınızı kapatamıyorum. İlk önce blokeye neden olan paranın ödenmesi gerekiyor.”
“ – Borç ne kadar acaba? Bir de borç kime?”
“ – Beyefendi borcunuz 13 kuruş.”
“ – Ne kadar dediniz? Yanlış duymadım değil mi?”
“ – Hayır, yanlış duymadınız. 13 kuruş vergi borcunuz nedeniyle maliye bloke koymuş. Ben bir araştırayım. Size kesin bilgiyi vereyim.”
“ – Hanımefendi, şuan hesabımdan o 13 kuruşu alın, böylece borcum da kalmamış olsun. Blokede ortadan kalkmış olsun.”
“ – Tamam beyefendi. Bana biraz izin. İçerideki yetkili arkadaşımla bir görüşeyim konuyu.” dedi ve içeriye gitti memur.

Ahmet  Bey düşünmeye başladı. Bir insanın başına terslikler gelir de bu kadar olur. Hesabımdan bu 13
kuruşu alsalar ne olur sanki diye de düşünmeden edemedi. Birden yüzünde gülümseme oldu. Kendi kendine:
“ – Ne şanslı adamım. Devletimi 13 kuruşluk borçla dolandırabilmişim. Ne müthiş adamım. Devleti dolandırmışım. Millet deveyi hamuduyla götürürken onlar dışarıda, hesaplarında bloke yok, ben 13 kuruş devleti dolandırdığım için hesaplarıma bloke konmuş. Helal olsun bana. Ne kadar da şanslı adamım. 13 kuruş için devleti peşimden koşturabiliyorum.” diyebildi.

Saat 16.45 olmuştu. İçeride yetkililerle görüşmeye giden görevli gelmiş, zoraki gülümseyen yüz ifadesiyle Ahmet beye cevap veriyordu:
“ – Beyefendi. Arkadaşlarla konuştum. Yetkili şefimiz de sorunu çözemedi. Sizden bir dilekçe almamız gerekiyor. Hesabınızdan 13 kuruşluk borcunuzun tahsil edilmesi konusunda izin vermeniz gerekiyor.” dedi.
“- Ben hemen dilekçemi yazayım. Blokeli hesaptan borcu tahsil edip ödeyin. Böylece bu hesabı kapatmış olayım.” dedi Ahmet Bey.

Ahmet Bey görevlinin söylediği bir biçimde dilekçesini yazdı. Daha sonra meraklı gözlerle ve biraz da sonucun uzamasından korkarak sordu:
“ – Dilekçemin sonucunu ne zaman alabilirim? Birde hesabımdan alınacak bu paranın karşılığında ayrıca havale bedeli alınacak mı?”
“ – Beyefendi, hesabınızdan alınarak vergi dairesine gönderilecek olan para için ne yazık ki para alınacak. Bunun karşılığı olan hizmet bedeli olarak 4.00 Tl. alınacaktır.” dedi.
“ – Allah Allah. 13 kuruş borç için devlete havale bedeli olarak 4.00 Tl. para da benden gidecek. Dolandırıcılığımın bedeli bu kadarsa mesele yok. İnşallah fazla hesap çıkarılmaz bana.” dedi Ahmet Bey.
“ – Beyefendi, benim elimde değil. Bankamızın işlemler karşılığında aldığı hizmet bedeli bu. Ayrıca dilekçenizin sonucu bir hafta sonra ancak sonuca ulaşır. Siz haftaya bu gün gelin, hesabınızı kapatalım.” dedi görevli.
“  –  Haftaya görüşmek üzere Bayan. İnşallah sonuca ulaşır da ben daha fazla beklemem.” dedi Ahmet Bey.

Bankadaki aksayan işin, hesabı kapatamamanın verdiği sinir, sıcağın altında yürüyeceği yol, bankadaki hesabından para çekememenin verdiği sinir ve eve giderken akşam yiyecek alamayacak olması! Gerçekten ekonomik açıdan büyük sıkıntı çeken Ahmet Bey, bankada var olan hesabından 13 kuruş yüzünden para çekemeyişine mi yansın, ödemesi gereken faturaları ödeyemeyeceği için kesilecek olan su ve elektriğe mi yansın? Hangisine yansın Ahmet Bey.

Bu sinir ve ruh haliyle evinin yolunu tuttu. Elindeki su şişesinden biraz su içti.  Adnan Süvari mahallesindeki eve doğru yürümeye başladı. Yeşilyurt devlet hastanesinin Basınsitesi kısmından
güneşin yakıcı sıcağında yürüyordu. Bir taraftan da 13 kuruşluk adam olmanın verdiği sıkıntı ile evin yolunu tutmuştu. Yorulmuştu. Evin yakınında doğal bir orman parkı vardı. İlahiyat Fakültesinin tam üst kısmında.  Zaten Ahmet Bey 1978 yılından bu yana bu muhitteki evlerde oturmuştu. Ona huzur veriyordu buranın sakinliği. Parkın içine girdi. Gölgelik bir banka oturdu. Hava sıcak olduğu için parkta fazla kimse yoktu. Oturduğu masa daha önceki insanların bıraktıkları dikkatini çekti. Yarım yarım çerez, bisküvi, gofret, kek paketlerini gördü. Masaya bırakmıştı kişiler. İşte israf ekonomisi bu olsa gerek diye de düşündü. İnsan yediği malzemenin çöpünü toplayıp çöp kutusuna atmalıydı. Bu ne rezaletti. Ne yazık ki Türkiye’mizdeki bütün parkların durumu hep aynıydı. Neymiş efendim, devlet
buraları temizlesin.

Ahmet Bey şişesindeki son suyu da içti. Tam dinleneyim diyordu ki, alt kısımda oturan genç iki bayan ve iki erkeğin okey oynarken ayağa kalktıklarını gördü. Genç erkeklerden biri masanın etrafında bulunan uzun oturma sırasını kucakladığı gibi biraz üstte gölgelik yerde kalan masanın yanına götürdü.
Tekrar aşağıya inerek ikinci oturağı da alıp yukarıya çıkardı genç erkek. Bu arada doğal parkın güvenlik görevlisi duruma müdahale etti.
“ – Arkadaşım, lütfen bunları kaldırmayalım. Kaldı ki bu oturaklar yere monteli olması gerekiyor. Siz nasıl oldu da bunları yerinden söktünüz? Yanınız da; kerpeten ve ya pense mi var?”
“-  Yok abiciğim, bunlar sökülmüştü. Daha doğrusu söküktü. Biz sökmedik. Burası güneşte kalınca üstteki gölgelik alana çıkalım dedik, hepsi de bu. Yoksa bizim devlet malına zarar verme ve ya buradan
dışarıya çıkarma durumu olmaz. Böyle düşünemeyiz.” dedi genç delikanlı.
“ – Beyler bu parkta her masa için iki oturak konmuş. Şimdi siz bir masa için dört tane oturak ayarlıyorsunuz.” dedi güvenlik görevlisi.
“ – Vallahi bizim amacımız devlet malına zarar vermek değil. Daha önce sökülmüş bunlar. Burada güneşte kalınca gölgeye gidelim dedik. İnanın amacımız zarar vermek değil. Zaten baksanız ya masaların haline! Çizilmiş, bıçaklarla isimler kazınmış, yenilen artıklar ortada.” dedi genç kız.

Ahmet Bey günün yorgunluğu, ters giden işlerin sitresini atmayı düşündü. Oturduğu yerden:
“ – Arkadaşlar, güvenlik görevlisi haklı. Masalardaki oturak sayısını değiştiremezsiniz! Şimdi siz; düzeni bozmak ve devlet malına zarar vermekten cezalandırılmalısınız. Görevli arkadaş makbuzu getirsin, kişi başına 82.00 Tl. para cezası kessin.” dedi.
“ – Amcaaa, Allah aşkına, sen bizden yana ol. Şimdi bir de ceza olayını ortaya çıkarmayın. Biz dört arkadaş sınavların bitiminden sonra bir sitres atalım dedik. Buraya geldik. Bir okey oynayalım dedik. Biz giderken bunları evimize götürecek değiliz. Ne olur bize anlayış gösterin.” dedi, genç kız.
“ – Hanım kızım. Park görevlisi haklı. Her önüne gelen burada değişiklik yaparsa, görevli de müdahale etmezse ekmeğinden olur. Özel güvenlik görevlisi kişiler belediyeye ait değil. Ancak kendi kurumundan emir alabilir. Buradaki aksaklıklara, gördükleri olumsuzluklara müdahale etmezlerse kesin olarak görevlerine son verilir. İşinden mi olsun?”
“ – Yok amca. Asla onu ekmeğinden etme düşüncesine sahip değiliz. Şurada bir oyun oynayalım dedik sınavların sonunda. Hepsi bu. Hem siz de bizim masamıza buyun, oyunda size de yer verelim.” dedi genç kız.
“ – Sizinle aynı masada oturayım. Ama ben okey oynamasını bilmem. Ben de günün gerginliğini ve yorgunluğunu atmış olurum. Tamam, davetinize icabet edeceğim.” dedi Ahmet Bey.

Ahmet Bey oturduğu masadan kalktı. Öğrencilerin masasına oturdu. İlk tanışma faslı geçti. Ahmet Bey, kendisinin şair ve yazar olduğunu söyledi. Az önce geçen diyalogu da kendisine ait olan web sayfasında yayına alacağını söyledi. Baştan gençler isimlerini söylemek istemedi. Ahmet Bey gençleri ikna etmek için;
“ – web sayfasına yazıyı koyacağım. Bugün başımdan geçen olayları kısaca irdeleme yapacağım. En önemlisi ben 13 kuruşluk adamım. Onu web sayfamda yayınlamazsam olmaz. Okuyucuların bu durumu bilmesi gerekiyor. Sizin isimlerinizi de değiştirerek yazarım. İlginç bir akşam vakti yaşıyorum. Bunu yazmazsam kesinlikle çatlarım. Hele şu ortamdan bahsetmemek mümkün mü?”
“ – Vallahi amca isimlerimizi yazma, söyleme de ne yazarsan yaz.” dedi genç kız. İkna olmuştu gençler. Gençlerden üçü ismini söyledi. Bir bayan öğrenci ismini söylemedi. Üstelik neden söylemeyişini de;
“ – İsmimizi öğrenirseniz, bizi web sayfanızda deşifre edersiniz. Sonra internet sayfalarında biz de tıklanma rekoru kırarız her halde.” dedi genç kız.
“ – Korkmanıza gerek yok. Sizin isimlerinizi asla gerçek olarak yazacağım yazıda vermem. Bunu herkes de bilir. Öyle değil mi? Ancak ben sizin isminizi öğrenmek istersem mutlaka öğrenirim. Saklamana gerek yok.”
“ – Nasıl öğreneceksiniz ki?” dedi genç kız.
“ – Sizin masanızda oturuyor muyum?” dedi Ahmet Bey.
“ – Evet.” dedi genç kız.
“ – Nasıl olsa konuşma sırasında adın geçecek, o zaman öğrenmiş olurum.” dedi Ahmet Bey.
“ – Haklısınız. Adım Edibe amcacığım.” dedi genç kız.
“ – Memnun oldum Edibe kızım.” dedi Ahmet Bey.

Gençlerle sohbet gittikçe koyulaştı. Öğrencilerin bu sene üniversiteyi bitireceklerin, bu sene KPS sınavına hazırlandıklarını ve öğretmen olarak göreve atanmanın özlemini çektiklerini öğrendi. Ahmet Bey emekli öğretmen olarak tecrübelerinden bahsetti. Onların öğretmen olduklarında mesleğine
yönelik çalışmaların yanı sıra devamlı olarak araştırma yapmalarının gerektiğini anlattı. Bir ara konu evliliğe geldi. Yaşından dolayı evlilik konusunda da önerilerini almak istediler.
“ – Arkadaşlar. Evlilikte üç şeye çok dikkat etmelisiniz. Bunlardan en önemlisi eşinize güvenmek ve asla eşinizi denemeye kalkmayın. Evlilikte güven sarsılınca ne yazık ki o evlilik çatırdayıp yıkılır. Benim sizlere ikinci önerim. Kesinlikle evlendikten sonra, ne kendi anne ve babanızı, ne de evlendiğiniz
eşinizin anne ve babasını üç günden fazla misafir etmeyiniz. Neden diye sormayın. Bu benim düşüncem. Boşanmaların çoğunda kaynanalarla ortak yaşamın etkili olduğu görülmektedir. Üçüncüsüne gelince. Senin anan benim anam, senin baban benim baban, senin evin benim evim, senin paran benim param olmasın. Senlik, benlik girerse o zaman o yuva da yıkılmaya mahkumdur. “Sen”  yerine “ Biz” sözcüğü kullanılmaz ve oraya geçilmezse bu evlilik de yıkılır. Anlayacağınız evlilik önemli bir müessesedir. Asla çürük temeller üzerine kurulmamalıdır.

Bir de bu benim düşüncem olacaktır. Evleneceğiniz kişi ile mutlaka evlilik antlaşması yapınız. İleride pişman olmak istemiyorsanız bunu mutlaka yapınız. Bu belki de güvensizlik olarak da düşünülebilir. Ancak bunun güvensizlikle alakası yoktur. Benim sütten ağzım yandı, yoğurdu bile artık üfleyerek
yiyiyorum.” dedi.

Hoş sohbetler akşam olup hava kararıncaya kadar devam etti. Ahmet Bey yeni dostlar edinmişti. Havanın kararmasıyla birlikte gençlerden izin istedi. Eve gitmenin zamanı geldiği için öğrenci gençlerle vedalaştı Ahmet Bey. Yavaş yavaş sokak lambalarının aydınlattığı sokaktan yakında bulunan evine doğru yürümeye başladı.

Yorucu bir gün geçirmişti. Okulda, bankada sıkıntılardan sonra gençlerle sohbeti onu biraz olsun dinlendirmişti. Eve dinlenmiş, bir çok düşünceden arınmış olarak girdi akşamın karanlığında.

İzmir/ 30.04.2013
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar
www.kafiye.net