Yokluğun Açlıkla Terbiyesi Olmasın! (Öykü)

Yine bir Pazar sabahı. Günlerdir çaresizliğin, yokluğun, yalnızlığın acısıyla uyandı Ahmet Bey. Oturduğu yatağında düşünmeye çalışıyordu. Ancak bir türlü karışık duygular içerisinden gerçek düşüncesine ulaşamıyordu.

   –  “Haydi kalk bakalım Ahmet. Bu kadar haylazlık yeter. Bak saat yine ilerlemiş. Her kes işinin başında. Sen ise hala haylazlık ediyorsun.  Yeter  yattığın, kalk bakalım, ihtiyar delikanlı seni. Bugün gidilecek bir sürü yer var. Yine tabanvaya kuvvet, vaziyeti çaktırmadan dolaşalım gidilecek yerlere.” dedi.

Oturduğu yatağından yavaş yavaş kalktı. Mutfağa gitti. Boş gözlerle süzdü mutfağı ve buzdolabına doğru yöneldi. Kapağı açtı ve peynir tabağını, zeytin tabağını, kekik ve zeytin yağ kullanarak karışımını yaptığı salça tabağını aldı, kahvaltı tepsisinin içerisine. Büyük tüpü bitmişti. Onun yerine küçük tüple çay pişiriyordu. Ekonomik açıdan çok zor durumdaydı.  Yakında elektrikler de kesilecekti. Gerçi elektrikler kesilse ne olacak ki, buz dolabında yiyecek kalmamıştı. Bir tarhana çorbası vardı evinde. Günlerdir aslında sıcacık bir yemeğe o kadar ihtiyacı vardı ki… Yemeklik alacak parası tükenmiş, sadece bazı görüşmelere gidebilmek için birkaç kuruş parasını saklamaya çalışıyordu. Hatta sabahları hem yürüyüş, hem de cebine tasarruf olsun diye altı kilometrelik yolu yağmur olsun, rüzgar olsun yürümeye çalışıyor, akşam da eve gelirken otobüsle geliyor, güzel havalarda ise yine eve yürümeye çalışıyordu. Onun için elektriklerin kesilmesiyle dolapta bozulacak olan ne et, ne sebze, ne de yemeklikleri kalmıştı.

Salona geçti Ahmet Bey. Çekyatın ucuna ilişti. Bilgisayarını açtı. Bir şeyler yapmalıydı, çalışmalıydı. Ama artık gittikçe gücü azalıyor, yavaş yavaş sıhhatini de kaybetmeye başlamıştı Ahmet Bey. Yolda yürürken beslenememenin etkisi belli oluyordu. Bir zamanlar fırtına hızıyla gittiği yollarda artık su kaynatan modası geçmiş arabalar gibi ağırdan gidiyordu gideceği yerlere.

Ahmet  Bey  bilgisayarın başına oturdu. Biraz çalışayım diyordu. O sırada bir dosya dikkatini çekti. Dosyayı açtı. Yüzünü acı bir gülümseme kapladı. Bir zamanlar gönül gözüyle görüp aşık olduğu ve sonra parası bittiği için terk eden biricik aşkına yazdığı mesajları okumaya başladı.

“Birtanem;
Seni özlemek demek; aşk ateşin ile sonsuza kadar senin için büyük bir aşk ile yanmak demektir. Sen ancak bu ateşi söndürmek için yanıma gelirsen çaresi olur diyebilirim. Ama unutma, yanımda olman bu aşk ateşinin sönmesine eğil, daha da alevlenmesine neden olur. Hocan . Ahmet KARA

Selam Aşkım;İnan çok yoruldum artık. Sana ulaşmak, seni yakalamak için o kadar çok uğraşıyorum ki… Gerçekten sana ulaşamadığım ve seninle konuşamadığım için çok yoruldum. Ne yazdıklarıma bir satır olsun cevap veriyorsun, ne de bana telefonda bir alo diyorsun. İnan o kadar çok gerildim ki…. Anlatılması, söylenmesi gerçekten çok zor aşkım.

Seni çok özledim. Ben her şeyi hazırladım ama elim kolum bağlı ve kıpırdayamıyorum. Umarım sessizliğin uzun sürmez. Senden çok acele cevap bekliyorum canım. Seni gerçekten çok seven biricik Hocannnnn.

Selam Biricik Aşkım;İki gündür sana ulaşabilmek için o kadar çok uğraştım ki, anlatamam canım. Bugün belki konuşurum, hasret gideririm diye düşünürken sabah 11.00 civarında bilgi sayarımı açtım. Daha açılır açılmaz ne yazık ki saldırı oldu. Daha doğrusu bilgisayarın çalışmaya başlamasıyla birlikte saldırı oldu. Ne yazık ki bilgisayarım bir kez daha çökertildi. Şuan öyle bir durumdayım ki, sen benimle konuşmuyorsun, sana tavlada oyun teklif ediyorum kabul etmiyor, başkası ile oynuyorsun. İnan artık iyice bunalıma giriyorum canım. Kusura bakma aşkım, reddedilmek bana çok koydu. Onca özlem ve konuşma arzuları karşılıklı olarak var olduğu halde konuşamamak, görüşememek inan artık beni çok ama çok yordu.
Yalnız sana şunu söyleyeyim ki, seni ölesiye seviyorum ve seni sevmemi hiç bir Allahın kulu engelleyemeyecek. Onlar ne kadar bilgisayarımı çökertseler de, gerçi kim olduğunu da bilmiyorum ama; şunu unutmasınlar ki bu bedenim var oldukça, ben nefes aldıkça seni sevmeye devam edeceğim.

Çok üzgünüm ve şuan bütün kolum kanadım kırıldı. Çaresizim ve seninle konuşamamak ise bana tam bir kahır oluyor. Senin özlemin inan beni iyice kahrediyor. Şuan yazılarımı yeğenimin bilgisayarını kullanarak yazıyorum. Sanırım belirli bir sürede onun bilgisayarını kullanacağım. İnan çok üzgünüm canım. Seni çok seviyorum. Seni çok özledim. Seni çok özlediğimi unutma. Gerçekten seni çok seviyorum bir tanem. Kucak dolusu sevgilerimi sunarken büyük bir özlem ve hasretle öpüyorum aşkım. Allaha emanet olun canım. Hocan…. 03 Kasım 2007 Cumartesi 13:07:38 Ahmet KARA.

Biricik Aşkım;

Hayırlı günler bir tanem. Yeni bir gün ve yeni bir başlangıç ne kadar güzel değil mi? Hele güzellikleri ile bir de tüm mutlulukları ile de arka arkaya gelmeye başlamışsa artık tadılan güzellikler ile mutlulukların doyumu da olmaz. Umarım bu gün daha da iyisindir. İyi olduğuna da inanıyorum. Yeni bir dünya başlangıcı ve hayata ilk defa gözünü açtığın doğum gününün yıl dönümünde sana seslenmek, sana merhaba demek, sana sevgilim demek kadar güzel bir mutluluğun anlatımı nasıl olur acaba. Sana yüreğimin en içten duyguları ile sevgimin sonsuza dek süreceğini bildirirken dünyanın bütün çiçeklerini senin için kokuladım ve envai çeşit çiçekleri buradan bir deste içerisinde kabul etmen dileğimle yolluyorum aşkım. Sen benim bir tanecik esmer güzelim, kürt kızımsın canım.
Seni fazla tutmak istemiyorum canım. Bu mutlu gününde seni tekrar büyük bir aşk ve sevgi ile kucaklarken nice mutlu yıllara erişmeni ve beraberce mutlulukları paylaşa bilme dileğiyle öpüyorum canım. Seni çok seven HOCANNN. 10 Kasım 2007 Cumartesi 11:41:08  Ahmet KARA.                    

Günaydın bir tanecik aşkım;

Hayırlı sabahlar canım. Nasılsın bakalım? Umarım daha iyisindir. Çok yorulmaman gerektiğini söyledin dün akşam. Doğrudur. Çok yorulmaman gerekiyor bir tanem. Seni çok özledim. Seni o kadar çok özledim kiiiiii…. Diyeceksin benim neyimi özledin? Söyleyeyim canım:

Bana; aşkım, delisin sen, abdalsın sen, dimdik ayakta durmanı istiyorum, hocam….. sözcüklerini o kadar çok özledim ki… İnan aşkım, seni düşünmediğim, seni gözümün önüne getirmediğim zaman yok. Sen benim bir tanemsin. Sen bana ne kadar kızarsan kız, bana ne kadar kızar görünürsen görün; bunun altında bazı sorunların olduğunu ve bunun içinde bana böyle davrandığını biliyorum. Beni ne kadar çok sevdiğini de biliyorum. Hani kuşlar söyler derler ya, ben aklına geldikçe ben nasıl senin için gözyaşı döküyorsam burada, sen de benim için göz yaşı döküyorsun. Bunu da biliyorum canım.
Her neyse canım. Ben elimden geldiği kadarıyla kendime dikkat ediyorum canım. Merak etme olur mu? Seni çok seven deli hocan. Büyük bir aşk ve sevgi ile kucaklıyor, öpüyorum… 07 Kasım 2007 Çarşamba 10:50:25  Ahmet KARA.

Selam canım;

Gökyüzünden yağan kar bembeyaz ve lekesizdir. Hiç üzerinde iz bulunmaz. İnanır mısın canım; sen o kartanesinden daha beyaz, temiz ve lekesizsin. Bu nedenle seni çok seviyorum. Sen bir tanesin ve bembeyaz kardan daha beyazsın canım.  Hani yağmur saflığı ile yere düşüp doğaya nasıl hayat veriyorsa; inan aşkım aynı saflıkta sen de benim yuvama düştün ve bana gerçekten bir yaşam bahşettin. O nedenle sen yağmurtanesinden daha saf ve bereketlisin canım. İnan seni nasıl anlatsam bilemiyorum. Çünkü seni anlatmak için sözcükler yetmiyor ve kifayetsiz canım.

Hani bakış vardır, bir de bakarsın ki o bakış bir ömre bedeldir. Ya senin bakışın varya aşkım, bir ömür değil dünyalara değer ve insanı uğrunda ölüme götürecek güzelliktedir. İşte senin o bakışın burada harika bir şekilde güler yüzünde görünüyor canım. 

Ve senin bu işven, bu bakışın, yüzündeki gamzen, ben buradayım sen neden hala ortalıkta yoksun dercesine bana bakışın var ya canım; korkma ben buradayım ve seninle beraber olmak için günleri iple çekiyorum. Senin mis gibi kokun burnumda burcu burcu tütüyor. Gözlerimi kapatır kapatmaz seni kucaklıyorum ve senin kokunu içime sindirmek için bütün gücümle seni incitmeden kucaklıyor ve sarıyorum aşkım. Seni çok özledim. Şuan nerelerdesin bilemiyorum ama, kokun yanımda duruyor hala. Hocan. 30.12.2007 Ahmet KARA

Sana öyle alıştım ki; bir ayın sonunda sıcaklığını hissetmenin en doğal hakkım olduğunu düşünüyordum. Neden Esmer güzelim, Neden beni üzmek için çalışıyorsun. Dün öyle bir vurgun yedim ki, inan hala kendime gelemedim. Evet suçum var. Kabahatim büyük. Seni çok üzdüm. Peki benim de her gün burada çaresizlikten nasıl ağladığımı bilir misin hiç? Kendimi zaten affedemiyorum. Ama bana söylediğini ben hak etmedim aşkım. Gece beni aramış olmana rağmen hala kendime gelemedim. Büyük bir hasret ile ben seni beklerken, Allahımmmmm… Keşke ölseydim, keşke yok olsaydım da… Ne yazık ki, mutluluk duymam suç! Sevmem suç! Sevdiğime sevgimi göstermem suç ve bana söylediğin o cümle hala kulaklarımda çınlıyor. İnan aşkım ölmek istiyorum. Sanırım ölümüm her şeyi çözecek. Ben bazı sözcüklere alışık değilim bir tanem. Olmam da mümkün değil.

Allah’a emanet ol bir tanem. Senin için bu canı feda etmek duyguların en iyi ve en güzeli olsa gerek. Bunun bir yakınma, acınma olmadığını bilmeni isterim. Çünkü bütün geceyi balkonda geçirdim. Sakin olmak için, sakinleşmek için ama hala içimde büyük bir fırtına var. Ben seninle 5 hafta konuşamamışım. Sana hasretim, sana bütün benliğimle bağlanmışım. Sen bana kızdığın için, beni kızdırmak ve kırmak için o cümleyi kullandın. İnan beni öldürseydin çok daha iyi olacaktı bir tanem. Biliyor musun seninle beni ancak ölüm ayıracak ve Allah’tan da tek isteğim sana kavuşamayacaksam ölümümle tanışmak olsun. Seni seven biricik Hocan. Ahmet KARA.

Gökyüzünün berraklığındaki saflıkta aşkım ile sana bağlandım. Ölüm şerbetini bana yudum yudum içirdin. Seni ölümüne seviyorum ve senin elinden ölüme uzanmak bana mutluluk verecek. Seni gerçekten seven ve sevmeye devam eden hocan. 18 eylül 2008 Ahmet KARA.

Günaydın canım. Hayırlı sabahlar. Yüzün güleç, gönlün hoş, ümitlerin daim olsun. Sevgi yürek ister, sevgi, cesaret ister. … İnan bunların hepsi de var bende. Yalnız sevgili candan destek ister, Sevgili hakaret değil güzel şeyler ister. Sevgili güven ister ama yüzüne karşı sevgilinin istemedikleri söylenmez ve güvenim sana yine de sonsuz. Öyle bir durumdayım ki, şuan senden farksızım bazı konularda. Şuan yine sağ bacağımı sürüyerek gidiyorum yollarda. Sıcak ortasında. Ama yine de şikayetim yok. Biraz anlayış bekliyorum sanırım. Her gün hakaret bana, güzel sözler başkasına olunca yıkılıyorum. Benim de insan olduğumu düşünmeni isterim. Bu arada gerçekten seni sevmemiş olsam ölüm durağına sensiz kesinlikle girmezdim. Seni ölümüne seven Hocan. 18 eylül 2008 Ahmet KARA.

Günaydın canım. Hayırlı sabahlar. Umarım gecen güzel geçmiştir. Akşam beni kahrettin aşkım. İnan hiç bir suçum olmadığı halde inan öyle bir kahrettin ki yemin ederim uykudan uyandığım o telefonda çok şaşırdım. Biliyor musun uzun süre kendime gelemedim. İnan seni öyle seviyorum ki aşkım. Değil senin yazdıklarına cevap vermemek, sadece seni seyretmek için bile ben bu canımı vermeye, feda etmeye hazırım. Bunu da biliyorsun. Ama akşam öyle söyledin ki canım, inan ben hala kendimde değilim. Bazen internette sorunlar oluyor. Bunu sende biliyorsun. Sana açıklamasını da yaptım. Bana sevinmek, mutlu olmak, mutluluğu tatmak…. oysaki dün o kadar mutlu olmuştum ki…. senin bana verdiğin manevi destek ve senin bana manevi yönden yıkılan dünyama sahip çıkarak yeniden yıkılmış bu bedenimi dirilttin ve ayağa kaldırdın. Ayağa kalkan bu beden dün tama başarıyı, mutluluğu seninle elde etmişken ve seninle bu mutluluğu tam kucaklamış ken sana selam vermemek, senin yazdıklarına cevap vermemek mümkün mü biricik aşkımmmm.

Şunu unutma aşkım; bu Ahmet Hocan, bu senin deli hocan, bu abdal Ahmet seni ölümüne seviyor ve sevecek. Sen bana bağırsan da, kızsan da, arada kahretsen de seni ömrüm vefa ettikçe seveceğim ve sen benim biricik aşkım olarak kalacaksın. Namusum ve şerefim üzerine yemin ederim ki bundan sonra bu yaşamıma başka bir kadın girmeyecek. Bir başkasına aşkım, sevgilim demeyecek. Ya ölümüm olur bu sevda ya da bu sevda senin ile beraber bundan sonraki yaşamımda mutluluğa götürür ikimizi de. Asla sensiz bir dünya düşünemiyorum. Düşünmeyeceğim de. Bu sevda bitmesin diye Allah’ıma yalvarıyorum. Bu sevda öyle bir durumda başladı ve öyle bir şekilde de devam ediyor ki, Allah’ımdan tek isteğim bu sevda da beni senden ayırmasın, Senin yokluğunla beni acıların içerisine gark etmesin.

Nasıl ki açlık ve susuzlukla baş başa bırakmasın diye dualar ediyorsak, inan sevgilim senin sevdan sonsuza dek seninle birlikte devam etsin. Yüce Allah’ım sensiz bir dünyada senin aşkın ile beni mecnun edip yollara düşürmesin. Yollarda bana abdal bir kul olarak aşkımı mecnun olmuş bir şekilde senin yokluğundan dolayı ağlatıp gezdirtmesin. Sen benim biricik sevgilim, biricik aşkım, biricik esmer güzelimsin. Kısacası aşkım Allah sensiz bir dünyada acılara gark etmesin beni. Sen bu dünyada yoksan ben de yok olayım canım. Seni çok seven deli hocan Ahmet. Biricik aşkım; seni büyük bir özlem, büyük bir hasret, en içten gelen , saf, katıksız sevgimle kucaklıyor ve öpüyorum. Günün güzel, yüzün güleç, umutların daim olsun sevgilim. Görüşmek üzere bir tanem. Öpüyorum.  20  nisan  2008 Ahmet KARA”

 

Oturduğu yerden kalktı Ahmet Bey. Acı bir gülümsemeyle; “ Hey gidi günler hey! Ne sevmişiz değil mi? Hani yirmisinden önce aşık olursanız ve ayrılırsanız güzelliklere konarsınız. Ancak 20 sinden sonra aşık olursanız kara toprak paklarmış. Aşağı yukarı tam tamına dört yıl olmuş. Hem de dolu dolu dört yıl geçmiş aradan. Param olmayınca bir sabah Allah’a ısmarladık demeden ortadan kayboldu. Sonra da bundan sonra bir araya gelemeyiz telefonu geldi. Sen kendine bir yol ve yön çiz, ben de kendime bir yol ve yön çizeceğim. Senin bana bin bir güçlük ve zorluklarla yollamış olduğun paraları ileride elime para geçer ve imkanım olunca göndereceğim. Ben de kendisine;

–      Nasıl göndereceksin? Adresim belli olacak mı?

–      Ben seni o gün gelsin mutlaka bulurum hocam. Sen hiç merak etme. Eğer bana bir durum olursa vasiyetim olacak, yakınlarım sözümü ve isteğimi yerine getirecekler, demişti.

 

Aslında sen bu yolladıklarının üzerine bir bardak soğuk su içiver hocam. Bundan böyle sana o gönderilerinin dönmesi mümkün değil diyemedi. Aslında aldatıldığımı anladım, anladım ama tavşan bayırı aşmıştı. Yüklü bir miktar para bulut olup gitti. Oysaki o paraları açlığına, aç kalma uğruna yollamıştı ve gerçekten de daha sonra şimdi oluğu gibi bir ekonomik krize o zaman girmişti. Çok sevdiği biricik eser güzeli yoktu artık. Arkadaşlarından, dostlarından borçlar almış, hatta b,r de tarla satmıştı sevgilisine para yollaya bilmek için, ama o sevgilisi bunları hiç düşünmeden paranın suyu çektiğini anladığından, cıs cıbılak bir şekilde ortada bırakmıştı Ahmet Beyi sevgilisi. Oysaki biricik esmer güzelini gerçekten çok sevmişti. Gönül gözüyle sevmişti Ahmet Bey biricik esmer güzelini. Ona olan aşkını, ona olan bağlılığını yukarıda okumuş olduğu satırlarda da gördü. Bu satırları biricik esmer güzeline o tarihlerde msn deki görüşmelerinde yazmıştı. Gönül gözüyle sevmek. Görmeden sevmek olur mu? Evet olmuştu. Ahmet Bey esmer güzelini hiç görmeden sevmeye başlamıştı ve gerçekten çok sevmişti. Bu terk edilişten sonra Ahmet Bey, artık tekrar bir aşka, sevdaya başlayabilir miydi, tekrar aşık olabiliri miydi? 

 

Ahmet Bey, çok saf, çok temiz kalpli, iyilik yapmasını seven ve herkesin yardımına koşmaya çalışan gerçek Allah’ın abdal kullarından biri. Birinin ihtiyacı olduğunu görsün, anlasın evindeki yiyeceği, elindeki parayı hemen verir ve ben nasıl olsa hallederim, derdi dostlarına.

 

Ahmet Bey, son zamanlarda yine sıkıntılı günler geçirmeye başladı. Ev kirasını yatıramıyor, elektirk, telefon ve su paralarını yatıramıyor ve ev sahibine karşı çok mahcup oluyordu. Ekonomik sıkıntı öyle had safhaya geldi ki, bu durumu da nasıl çözeceğini bilemiyor. Çünkü ekonomik kriz sadece Ahmet Beyi vurmamış, tanıdık dostlarının da sıkıntı yaşadıklarını görüyordu. Eskiden parasal yardım yapan, borç veren, hatta kredi kartını Ahmet Bey kullansın diye veren arkadaşı o eski iyi günlerinde değil, o arkadaşı da çok sıkışık duruma gelmişti. Kimin yanına gitse kimsenin ağzını ekonomik açıdan ağzını bıçak açmıyor. Şimdi kara kara düşünmeye devam ediyor Ahmet Bey.

 

Bilgisayarda winamp programını açtı. Biraz müzik dinleyerek rahatlamayı düşündü. Müzik başlayınca yine duygulandı Ahmet Bey. Gözleri nemlenmişti. Yavaşça ayağa kalktı. Balkona çıktı. Elindeki çay bardağından bir yudum içti. “ Altın hızma mülayim/ seni Haktan dileyim. Yaz günü temmuzda / sen terle ben sileyim…” türküsünü mırıldanmaya başladı. Üstelik winampta da aynı türkü çalıyordu. Kendisinden uzaklaşan, büyük aşk ile bir birlerini sevdiklerini söyleyen esmer güzelini düşünmeye başladı tekrar. Çünkü bu türküyü biricik esmer güzeli de çok çok severdi. Ahmet Bey’in bir de çok sevdiği “ Turnalara tutunda gel “ türküsü vardı ki, o türkünün Ahmet Bey’in yaşamında ayrı bir yeri vardı. Ahmet Bey balkondan İzmir’in çok meşhur olan, sözüm ona yatır var olduğu söylenen ama asla yatırın olmadığı, insanları o araya çekmek ve biraz da o bölgeyi manevi yönden tanıtımı ile İzmir Körfezinin seyir tepesi olmasına neden olan Susuz Dede’den Körfezi ve Karşıya ile Evka, Çiğli taraflarını seyre daldı. Bir taraftan çayından yudumlama yaparken, winamptan çıkan türkülere de mırıldanarak eşlik etmeye çalışıyordu Ahmet Bey…  

 

 

İzmir /  30.01.2012 –  22.15
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Yazar Şair
Kafiye Dergisi sahibi
www.kafiye.net