Mesafeler

 
Ömrümün tamamı gurbetti, ben ki ömrüme hasret. ”Ömrüm” demiştin ömrünce. Ne çabuk tükettik onu da. Şimdi gözlerimde hikâyeden yalnızlıklar…
Hava iyiden iyiye soğumaya başladı. Kaç vakittir parmaklarım tuşların üstünde kırık dökük izler bırakıyor. Hangi sözün elinden tutsam ‘’oynamıyorum’’ diyor. Tek başına oynanacak bir oyun düşünüyorum. Ben ve ben… Ne zormuş benimle oynamak. Mızıkçılık yapıp duruyorum. Baştan ayağa bütün kapris, çocukluk. Oynamıyorum işte, ben, beni oyundan çıkaracağım.
Kalsın bir başına şimdi, uzlaşamadığı kendinden bir o kadar uzakça…
  
Bir hal var bende. Uzaklıklar alabildiğine büyüdü gözlerimde. Yine yüreğim kabarmaya başladı, yine yanaklarımda tuzdan çizgiler… Uzun yol türküleri düşüyor aklıma, ıssız gecelere sakladığım. Uzun ayrılıklar dokunuyor fazlasıyla. Gurbetim başıma vurdu artık. Bir tabur özlem karşımda. Hangisine dokunsam yanıyorum.
 
Biliyorum hepimiz ara ara yaşarız bu duyguları. Hele gurbeti yaşayan yürekler. Toprak kokusu geldikçe burnuna, hüznü kat be kat artar.
Her şey gözünde tüter. Dar sokaklar, ahşaptan evler, eskimiş yüzler… Toprakta saklı canlar, titrek dudaklar, kırışık eller…
Dağlar, ağaçlar, kuşlar, sular…
Elin diyarları altından olsa ne ki, hangi karesinde çocukluğun saklı, hangi karesinde hatıralar gizledin, hangi karesi sevdiklerin kokuyor?
Hayır, ne yaparsan yap, olmuyor.
Toprak ”gel” diyor bağrıma, çocukluğun ”gel” diyor, gençliğin ”gel” diyor. Titrek dudaklar ”gel” diyor.
Ya sen, bu kadar ”gel’e” karşı nasıl yok diyebilirsin. Nasıl gurbeti kendine yurt edinebilirsin?
 
 Uzun susturulmaların ardı çığlıklardır. Çığlıklar kopuyor benliğimde duymuyor musunuz?
 
”Gurbet bahtımdan kara
Hasret ölümden acı
Ne zaman tükenecek
Bu yollar arabacı ”
 Dizeleri dolandı dilime. Ve hafif bir melodi ile mırıldanıyorum. Ardından
‘’Gurbet o kadar acı ki’’
Bir hal var üzerimde. Yağmur da yağmadı neden dört taraf bu denli toprak kokuyor?
 
Haber aldım az önce. Yarenlerim toplanmış memlekette. Bir resim gönderdiler. Gülen gözleri ”hadi” der gibiydi. Ah dedim, kanatlarım olsaydı, bir de nefesim uzunca. Sonra içimde kök salmış mesafeleri aşardım. O mesafeler yok mu şiirlere meftun eden… O mesafeler yok mu, beni benden eden… Siz çayın buğusunda geçmişi yâd etmeye bakın. Düşürmeyin dilinizden benli olanları. Kulağım çınladıkça seviniyorum.
Ben mi ,
bir yağmur damlasıydım uzaklaşırken. Şimdi uzağınızda ummana döndüm.
 Bana müsaade. Yaşlı gözlerimin diyeti mesafelerdi. Vuracağım yüreğimde.

Sündüs Arslan AKÇA
www.kafiye.net