Yola Revan Olma Vakti

Cam kenarı olsun mümkünse. Döküleceğim birazdan karanlığa sığınan düşlerimden. Yine bin bir hayal çizeceğim yollara ve oynayacağım kendi dünyamda, oyuncaklarımla…

Cam kenarı olsun lütfen! Yaslayacağım başımı sessizliğin omzuna. İçsel yürüyüşlerimden şiirler düşüreceğim kirpiklerime. Kahramanlar çizeceğim gözlerimde ve sonra bırakacağım usulca yanaklarımdan…
Ve yine cam kenarındaydım.

Yola koyulmak vaktiydi. Özlem, telaşa bürünmüştü yüreğimde. Bir koltukta saatlerce oturmanın zorluğu sıfırlanmıştı. Yorgunluğu gözünüz görmüyordu. Bir sessiz iç çekişin derin yarıklarını tamamlamak adına tüketiyordum yolları.

Bir yol türküsü dolamıştım dilime. Yol boyunca bana eşlik eden…

Dalgın bakışlarınız arasından bir ömrün geçişi başlar. Sonra kabına sığmayan duyguların ağırlığı çöker üstünüze. Hudutlarınız size dar gelir. Zamanın parmaklarınız arasından akıp gittiğini düşündükçe hal diliniz suskunluk penceresinden bakadurur. Kendinizle telaşınız başlar,

‘’Zaman pusu kuruyor gönlümün mihrabına
Vakit var deme bana gözlerine geleyim
Kirpiğinden süzülüp aktığımı bileyim
Gitme vakti gelince kapıyı göster bana
Bu tılsım bozulmasın göz değmesin bu an’a
Zaman pusu kuruyor gönlümün mihrabına
Bir öykünün içinde kapıldım serabına ‘’

Şiir ile efsunlanır yüreğiniz. Bir yalnızlık senfonisi başlamıştır. Dudak kıvrımlarınızda yer bulan hüzün en şuh görünümüne bürünmüş, bütün cazibesini takınmıştır.
Yola koyulmak vaktidir yalnızlığım ile.

Ve gecenin koyuluklarında herkesin uyuduğu saatleri saklarım kendime. Karanlığı cılız ışıkları ile delen sessizliğin çöktüğü haneleri izlerim. Bu izleyiş belki de birkaç saniye sürer. Sonrası mı, öyle bir sokuluşum olur ki kendime sadece siyah bir çizgi gibi arada renk cümbüşüne bürünüp yine siyah bürüğünü giyen gecenin içinde kaybolur giderim.

Düşünceler kolaçan eder dört bir yandan. Bazen bir müzik yıllar öncesine alır götürür. Öncesinden tadılan duyguları devşirir zihnimize. Kalpte, hüznün hasat vakti başlar. Her hatırlanası an, dimağımızda acı bir tat bırakır. Çehremizde uçuk bir tebessüm…

Duyguların dört bir yandan istilasına uğrarsınız. Parmaklarınız tuşlara bırakır kendini. Her biri tamamlama telaşına bürünür. Sesler hıçkırıklarınıza eşlik eder. Puslu iki pencereden hep eksik kelimeler çıkar gün yüzüne. Yüreğiniz ta ki, demir atacak bir liman bulana dek.

Susturamadığınız yüreğin en ücra köşelerine saklarsınız. Camdan yana dönersiniz yüzünüzü. Karanlığın koynuna saklarsınız hüznünüzü.

Bir güleç yüz lazım bize dört mevsim. Oyalamak adına dünyayı…

İlk yalnız yolculuğumu düşünüyorum. İlk defa hissedilen ve bir ömrü içine alan gurbetimden bir türlü dönemediğim bir yolculuktu.

Bir babanın evladını gönderirken ki gözyaşlarına, titrek dudaklarına şahitlik etmek ve bir ömür her vedada aynı duyguları tazeymiş gibi yaşamak kaldı bana. O titrek dudaklar ve havada kalmış el ömrümü özetliyor sanki.

Dalgınlığımı, muavinin yarı uykulu gözlerini ovuşturarak yarım saat mola haberi bozuyor. Kaldığım yere bir virgül atıyorum. Toparlanıyorum usulca. Oturmaktan şişen ayaklarımı az rahatlatmak için iniyorum. Biraz yürüdükten sonra, vazgeçilmezim bir bardak çayımı alıyorum. İyi halimden dem vuruyorum telefonun diğer başında kalan sevdiklerime.

İyiydim evet, ben benimle kaldığım vakit daha iyiydim. Ruhuma ‘’beni’’ zerk eder gibi, ‘’seni’’ terk eder gibi… İç söyleşi, iç hesaplaşma gibi…

Otobüs terminalleri en dikkatimi çeken yerlerden biridir. Heyecan, telaş, hüzün, tedirginlik ve vuslat kokar. Bütün duyguların en yoğun yaşandığı yerlerdir. En çok da etkileyen asker uğurlamalarıdır. Davul zurna ile ve ardından gelen hüzün bulutu, endişe sağanağı…

Molanın bittiğine dair anons… Toparlanıyorum ve yine yarım kalmış masalıma bir son yazmak için cam kenarına ve de sessizliğime sokuluyorum. Üşüdükçe daha bir sarınıyorum.

‘’Nerem sıla nerem gurbet belirsiz’’ demiş şair. Ne geldiğim yer ne de vardığım yere sığıyordum artık. Tamdan uzak, bir yanı eksik gibiyim. Her ikisinde de tebessüme yağmur düşüyordu, ruh ten’de üşüyordu.

Biraz gözlerimi dinlendirsem iyi olacak. Yoksa ben yolları değil, yollar beni tüketecek.

Hani diyorum anı yakalasam, ucundan tutsam heveslerimin, sonra bıraksam kendimi umuttan yana.
Dudak kıvrımından ‘’eyvallah’’ bıraksam zamana… Ve sallasa beni yalnızlığın koynunda…

Gözlerimi açtığımda yine bir yol türküsü dolamıştım dilime…

Sündüs Arslan AKÇA
www.kafiye.net