“AH EFENDİM” ADLI YAZIMIZ İŞ’TE VİZYON’DA….

 

Parmakları tuşlara değdiğinde nice kelimelere mihmandarlık eden ben, Resulünü yazmak isterken neden bu kadar eksik kalıyor, bu denli duygu yoğunluğuna gömülüyor?

Neden sadece susup bulutlu gözler ardından his dünyasının dinginliğine sığınıyor?

 

Ah efendim!

Lügatim ifade yeteneğini yitiriyor karşınızda. Yine duygu dünyasında elinde bir boş helke ile dolanıp duruyor. Yavaş yavaş kâinat uykunun kollarına bırakıyor kendini. Düşünce ekseninde ve kendini aşamamış ümmetinden biri ayakta. Sözleri, kısır döngü, dili dönüp iki kelam etmekten aciz…

Bir ezginin ritmine bırakıyorum kendimi. ‘’Kırk yaşındasın’’ diyor.

‘’ Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Allah azze ve celle

Ya rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.’’

……

 

Şair devam ediyor,ezgi beni benden alıyor. Kendimden gidiyorum öylesine… Öylesine savruluyorum yapraklar arasında…

 

Yine bir bahar mevsiminin büyüsüne bırakıyorum kendimi. Uyuyan kainat yeniden toprağın koynundan yüzünü göstermeye başladı. Yeşillenen doğanın arasına serpiştirilen güllerin kokusu alıp götürdü bizi bizden. Gül ki, sevginin adıdır. Gül ki, ruhumuza dinginlik bırakandır. Gül ki, kokusuyla hoşluk sunandır

 

Gül ki sendin ya Resulallah!

 

14 asırdır sürüldüğümüz sensizliğimizde her geçen gün eksiliyoruz kendimizden. Kimsesizlik çölünde kayıp Müslümanlar olduk. Her geçen gün kanayan yaramız büyüyor. Gözyaşlarımız kurumaz oldu.

Kendimizden eksildikçe acımız büyüyordu. Sesimiz duyulmuyordu, birbirimize kulaklarımızı tıkamıştık. Mirasından uzaklaştıkça ne kendimizi ne de birbirimizi tanır olmuştuk. İncinmiş, kırık kalpleri yüklendik sırtımıza ve nice veballeri… Hüzün terk etmiyor artık bizi…

 

Ah Efendim!

 

Ümmetine bıraktığın mirasını düşünüyorum. En iyi baba, en vefalı, en takvalı, en doğru ,en mütevazi, en adaletli,en emin, en hayırlısıydın.

Ümmetine güzel ahlakınla örnek oldun.

 

Bizi düşünüyorum bu mirasa ne kadar sahip çıkabildik.

Biliyor musun Efendim, İslam coğrafyası kırmızı bir atlas şimdi. Dört bir yanımızdan acı çığlıklar yükseliyor. Bombalar yağıyor ümmetinin üstüne. Çocuklar gözlerinde derin bir acıyı saklayarak toprakla buluşuyor.

 

Ah efendim!

Emanetine sahip çıkamadık. Biz bir olamadık bir türlü… Birbirimizin acısından keyif bile duyar olduk.

Ey ümmetinin eşsiz şefaat sahibi!

Rahman’ın karşısına çıkacak yüzümüz yok. Muzdaribiz, sinemizde yığınla hüzünler biriktirdik. Gözlerimizde uçsuz bucaksız kuyular, yüreklerimiz çırpınıp durur kendinde. Umudu, şefaatin gizeminde… O günün özlemi ayakta tutar bizi.

 

Bu gece dualarla karanlığı susturmak istiyorum. Dillerimizden akan yakarışın muştusu okşasın gözlerimizi. Kadife sesli kuşlar öpsün alnımızdan. Yıldızlar kucaklasın ruhumuzu, kalbimize yıldız taksınlar gece boyunca.
Şimdi saatin kadranına gözüm takıldı, vakit geçkince. Gözlerimi hafiften bir uyku yokluyor. Yüreğimi hüznün dansına bırakıyorum. Ayak figürleri ile oyalanıyor. Bakışlar, melalin içinde ritim tutmuş.
Elimi, vicdanıma koyup buluşturdum yürek sesimle. Birikmiş çığlıklarım eteklerimden çekiştirip duruyor. Hangi çığlığın peşine takılırım bilmiyorum. Hepsi bana doğru, ben sona doğru koşuyorum.
Dizlerimin bağı çözüldü. Yıkılıyorum!
Ah Efendim!

Gözyaşlarımla dizeler düşüyor yanaklarımdan. Seni anlatmak sözlerin harcı değil, biliyorum. Seni övmek eksikliğimizden öte geçmiyor. His kervanına bıraktım yüreğimi, içimde susturamadığım hıçkırıklar benimle. Avuçlarımda ıslak dualar taşıyorum. 
Şimdi gölge, kuytu bir yer arıyorum kendime.

Hasretinle yaşayan bizlerin, eksik yanlarını örter misin şefaatinle?

Ah Efendim!
Her dem, bir dem yokluğunda varlığımı eritmek için, aşkla susuyorum. Ah Efendim, hep susuyorum!

 

Sonsuz Selam ve Salat Sana Habibim!

Sündüs Arslan Akça
www.kafiye.net