Kategoriler

Arşivler


Tarih 30 May 2015 Kategori: Melek KIRICI

Bir Dilek Dile Hayattan – 25

Bir Dilek Dile Hayattan – 25

Okul yolu bu kez dönüş için eşlik ediyordu gençlere. Cıvıl cıvıldı hepsi. İçlerinden bazıları bir yerlere gitme teklifinde bulunuyorlardı dağılmadan önce. Dilek sesini yükseltti o an. 

-Hadi tersaneye doğru inelim. Şen pastanesine gidelim, ağzımız tatlansın. Ben prenses pastası yemek istiyorum; en güzel orası yapar. 

Gençlerin hepsi fikri harika bulmuşlardı. Dilek’ten böyle bir teklifin ilk kez geldiğinin farkında bile değildi hiç biri. Başarı bu muydu yoksa? Işık özünde varsa yansırdı. Dış etkenler istiyor diye asla yansıyamazdı. İçte olmalıydı her şey. Başarıyordu, başaracaktı da… Kendisi hayatı yönetebilir, bu oyunda hangi rol verilmişse en başarılı haliyle oynayıp perdeyi kapatabilirdi. 

Gün çok güzel geçmiş, şehrin gezilmedik sokağı kalmamıştı. Evlerin zillerini çalıp çalıp kaçıyorlardı. Sığamamışlardı şehre. Mutluydular. Bitirdiklerinin ne olduğunu, neye başlayacaklarını bilmeden, içlerinin coşkusuyla yaşanası bir mutluluktu o gün hepsinin başında dolaşan.

Akşam güneşi yüzüne iyice vurmuştu yol boyu. Bahçe kapısından içeri girdiğinde halasının evde olduğunu gördü. Elinde diplomasıyla içeri girip hepsini öptü, başarı belgelerini gösterdi. Her yıl olduğu gibi takdir belgesini de dedesine verdi. Gözleri doldu iki yaşlı çınarın. Onurlandılar. O zamanlar lise okumak çok önemliydi. Halası da tebrik etti yeğenini. 

Çalan dış kapının sesiyle bahçeye fırladı. Tebrik etmek için gelen biri vardı. O kişi, Sadiye yengesinden başkası değildi. Sırdaşı, merhamet timsali güzel yürekli kadın, kapıda gözleri dolu dolu Dilek’e bakıyordu. 

Bu güzel yürekli kadın, Dilek’in başarılarında en büyük imzayı atmıştı farkında olmadan… Güvenip inanmış, dinlemişti hep. Dilek’in hayatının her yılında aynı önemi koruyacaktı artık. Karşısındaki birçok insana kendini dinletebilecek güce erişse bile, O Sadiye Yengesini hep dinleyecekti. Sözünü dikkatle dinleyeceği bir anne örneği olarak hayatında hep çok güzel bir yerde bulunacaktı.

Çay demlendi, yemek yendi. Dilek bir hoştu bugün. Gözlerini bu güzel güne kapamak istemez gibi açıp camdan dışarı bakıyordu. Gökyüzünde yıldız arıyordu nedense; ama yoktu… Oysa hava güzeldi ve yıldızların geceleri süslemesi yakındı. 

Sabah olduğunda Dilek yine gülücükler saçarak uyanmıştı. Enerji doluydu. Güne istekle giriyordu. 

Babaannesi ağzının içinde bir şeyler geveleyip duruyordu o sırada. Dilek tanırdı babaannesini; bir şeyi anlatmak istediğinde, önden konuyla ilgili olumlu düşüncelerini aktarırdı ki; karşısındakini ikna edebilsin. İkna etmek istediği kişi de Dilek’ten başkası değildi. 

Kulak kabarttı babaannesine. Kendisine bakıp konuşuyordu. 

-Her genç kız yaşı ilerlemeden çocuk dünyaya getirmeli. Sonra olmayabilirmiş. Nikâhta keramet var derler kızım. Asıl güzellik; evlenip çocuk sahibi olunca, evinde kocasını beklemeyle olurmuş. 

Dilek babaannesine baktı tuhaf tuhaf… 

-Babaanne bana mı diyorsun? Anlamıyorum ne dediğini. Birine bir şey mi oldu? Bir haber mi duydun? Kimden bahsediyorsun? 

-Sana diyorum kızım! Maşallah çok güzelsin. Etraftan sataşıp laf atanlar olur. Ben seni koruyamam; deden yaşlandı. Senin başını bağlamanın zamanı geldi. 

Dilek babaannesine şaşkınlıkla bakıyordu durup dururken nereden çıkmıştı bu konuşmalar? 

-Babaanne, kardeşim evlendi. Bak neler dediler kızı almadan önce; ama eniştem olacak kişi çalışmıyor, kayınvalidesinin emeklisi olmasa açlar. Kayınpederi de ölünce hepten fakirleştiler. Bir de yeğenim olacak. Kardeşim daha çocuk yaşta; anne olacak. Ben de büyümedim babaanne. Bırak da okuyup meslek sahibi olayım. Hepimize katkım olur! Sana, dedeme, kardeşime… 

-Ah kızım ah! Sen hiç yorulma. Uğraşma bir şeylerle. Bak halanın oğluna; aslanlar gibi çalışıp ekmeğini kazanıyor. Sana bakar, kimseye de muhtaç etmez. Hem annesi benim kızım; beni de seni de üzmez. Ölmeden senin de mürüvvetini görelim. Bari sen rahat et! 

Dilek yutkunamıyordu bile. Duydukları O’nu şoka sokmuştu. 

-Babaanne nerden uydurdun bunları? Sakın başkasına böyle şeyler söyleme; o benim abim sayılır. Kimse duymasın konuştuklarını; ben de duymamış sayıyorum. 

Biz halanla konuştuk. Deden de duydu… 

Dilek çığlığa benzer bir ses tonu attı. 

-Neeee? Dedem de mi duydu? Halamla mı konuştunuz? Siz neler çeviriyorsunuz ya benim bile haberim yokken? 

Dilek fırladı odadan bahçeye doğru. Hıçkırıklarına sahip olamıyordu. Kendini hiç bu kadar kötü hissetmemişti. Nasıl karar verebilirlerdi böyle bir şey için ki? Nasıl olurdu bu? 

Bundan sonra halasının oğlu onlara aynı gözle bakamayacak, sevemeyecekti. Kimsenin hakkı yoktu Allah’ın izni ile devam ettirdikleri dünyalarını bozmaya. 

25. bölüm sonu
Devam edecek…

Melek Kırıcı 
www.kafiye.net


Tarih 30 May 2015 Kategori: Melek KIRICI

Bir Dilek Dile Hayattan – 24

Bir Dilek Dile Hayattan – 24

Okul son haftaya gelmişti. Üniversite sınavları için öğretmenlerinin verdiği birkaç kitabı, gece gündüz çalışmaya odaklanıyordu Dilek. 

Mezuniyet için hazırlanmıştı. Saçlarını ortadan ayırırdı. ‘Yiv’ denirdi saçta ayrılan çizgiye. Yivi ortadan yapardı Dilek. Saçlarına elini sürmeden arkaya atardı; ama öyle her hangi bir saç savurma değildi bu. Ön bacağını, diğer bacağının yarısını kapatacak kadar önüne hizalayarak, yan duruşuyla savururdu düz saçlarını arkaya. Sonra da eliyle destek vererek tarardı. 

Ne kadar garipti… Aslında hiç kimse sevgisiz değildi. Kıymet bilene, başını tarayıp sevecek bir eli olduğunun kanıtıydı bu dokunuş. Paraya, unvana gerek yoktu. Bu duruş içten geliyordu.

Sakarya Caddesi’nin tam ortasındaydı evleri. Büyük Cami karşısında, Kalyon Aralığı diye isim almıştı evlerine dönen dar sokak. Bahçelerinin dibindeki çeşme, yıllar öncesine ait tarihi bir eserdi. Dilek evde elini yüzünü yıkarken, üstü kirlenmesin ya da bozulmasın diye özen gösterirken, hep aklına kardeşi Derya gelirdi bu çeşmeye baktıkça. Derya çeşmeyi sonuna kadar açar, üstü ıslanmasına aldırmazdı. Avucuna suyu doldurur; soğuk demez, yol demez yıkardı. Suyla oynamayı severdi, denizi sevdiği gibi. 

Dilek daldığı kısa düşten irkildi. Hazırdı mezuniyet gününe. Ahşap kapıyı arkasından kapatacakken babaannesinin sesiyle irkildi… 

-Dilek gel hele yukarı. Ayağını çıkarma; dizinin üstünde kapıya yanaş. 

Dilek, dizlerinin üstünde odaya yanaşıp kapının mandalını açtı. 

-Babaanne ne oldu? 

Babaannesinin para uzattığını gördü. Gerek yok gibi bir bakış fırlattı. Sonra o bakışı kelimelerle tamamlamak istedi. 

-İstemem babaanne. Gelir evde doyururum karnımı. 

-Al kızım! Sen seversin. Şen Pastanesinden prenses pastası al bir tane. Dönüşünde afiyetle ye. Hediyem olsun, benim yerime de ye. Kurabiyesini bu takma dişlerim kesmiyor; fıstıkları da bütün yutuyorum. Dişlerimin arasında kalıp rahatsız ediyor. Al da benim için de ye. Al hadi! 

Dilek’e doğru, iki defa elinde sallayarak önüne attı parayı yaşlı kadın ve Dilek evin içi soğumasın diyerek kapıyı kapattı. Parasını cebine koyup bahçe kapısını geride bıraktı. Sakarya Caddesi’nden hükümet konağına çıkınca, arkadaşlarıyla karşılaştı. Güle konuşa okullarına gittiler. 

Bugün diplomalarını alacaklardı. Artık öğrenci olarak okul yolunu yürümeyecekti. İlerde yürüyenleri görürse ancak, ‘Lise yıllarım’ diyerek hatırlayacaktı.

Okul bahçesinde toplanmıştı herkes. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Cıvıl cıvıl bir mutluluk yaşıyorlardı. Daha ileriki yıllarda öğreneceklerdi güzel olan zamanların bitmesine üzülmeyi.

Sırayla aldılar diplomalarını. Herkes öğretmenleri ve birbirleriyle sarılıp veda havasına girmiş, tutulamayacak sözler vermeye başlamışlardı bile. ‘Her cumartesi bu bahçede öğleden sonra buluşup, nereye gideceğimize karar verir, gezeriz ya da piknik yapar ya da birimizin evinde toplanırız’ gibi… 

Tören bitmişti. Müdür başta olmak üzere, konuşmak isteyen öğretmenler, mezun ettikleri öğrencilere hayatla ilgili ipuçları vererek tebrik ediyor ve geçirdikleri yılların, ileriki hayatlarında önemli olacağını vurguluyorlardı. 

‘Konuşmak isteyenler kürsüye gelebilir’ dedi konuşmasının sonunda Hıncal Öğretmen. Kimseden ses çıkmamıştı. Dilek parmağını kaldırdı ve öğretmeninin işaretiyle kendini kürsüde buldu.

-Merhaba değerli müdürümüz ve öğretmenlerim, merhaba sevgili arkadaşlarım. Bugün bu okulda öğrenci olarak son günümüz. Bu bir veda konuşması evet; ama bu okulda öğrenciliğimizin bitiyor olmasına veda sadece. İlerleyen yıllarımızda yine görüşüp, hayatlarımızı birbirimize aktarıyor, yaşadıklarımızı paylaşıyor olacağımızı ümit ediyorum. Ben öğrendim ki; biz insanlar için hazırlanmış hazır bir yol yok. Herkes yolunu kendi çiziyor. Ben, yolumdaki güzellikleri bırakmadan başarılara imza atacağıma kendime söz veriyorum. Sizi de şahit tutmalıyım ki; bir boşluğuma denk gelip de vazgeçmeyeyim. Hepinize hayatıma girdiğiniz için, arkadaşlığınızı bölüştüğünüz için teşekkür ederim. 

Büyük alkış almıştı arkadaşlarından. Sonra öğretmenlerine döndü: 

-Bizlere sevgiyle yaklaşarak anlattınız. Düşünerek konuşup, deli yıllarımızda bizlere yön verdiniz. Hepinize teşekkür ederim. Sizi çok seviyorum. 

Bunları derken; gözleri, zaten hayranlık duyduğu Hıncal Öğretmende takılı kaldı. Gözünden boşalan yaşlarla, arkadaşlarının alkışlama sesleri arasında önlerinde hürmetle eğilmeyi de unutmadı.
24. bölüm sonu
Devam edecek… 

Melek Kırıcı 
www.kafiye.net


Tarih 30 May 2015 Kategori: Melek KIRICI

Bir Dilek Dile Hayattan – 23

Bir Dilek Dile Hayattan – 23

Memleketlerinin yolu kıvrım kıvrımdı. Bu kıvrımlı yol bittiğinde, gördüğü manzara karşısında gözyaşlarına hâkim olamamıştı Derya. Üç saatlik arası bile olsa, ne kadar çok özlemişti aslında dedesini ve dedesinin paltosunu; iki göz odasını, kavga ettiği ablasını, babaannesini, yuvasını… Kaderde fakirlik varsa, nereye giderse gitsin takip edileceğini biliyordu artık. 

Otobüsten fırladı, koştu dedesinin boynuna… Yaşlı adamın boynunu, kulağını, yanağını, alnını, neresine denk gelirse öpüp ağlıyordu.

-Dedemmm! Çok özledim dedem! Benim canım dedem! Seni ne çok severmişim ben dedem! Aklıma geldikçe içim sızım sızım sızladı. Ah dedem ah! Keşke gurbet hiç olmasa… 

Yaşlı adamın da gözleri doldu. Yine getirdi dilini burnuna bavula uzanırken. Her heyecan yaşadığında, daldığında, mutlu olduğunda yapıyordu bunu. Dili çok büyük olduğu için değildi; yaşlı adam alışkanlık yapmıştı dilini burnuna getirmeyi. Derya’da dedesinden miras almıştı aynı hareketi yapmayı. Dedesinin dilini burnuna getirdiğini görünce, eliyle kapatıp ‘Dede baaak!’ deyip, O da dilini burnuna getirmişti. Dedesi ‘Herkesin yanında yapma kızım.’ diye tembihlediği için, Derya eliyle kapatmıştı yaptığı hareketi. 

Gülüşerek koyuldular yola eve doğru. Garajdan çıkınca, memleketinin en bilinen caddesi olan Sakarya Caddesi’nde yürüyordu dedesiyle. Huzurluydu. Sanki kaybolmuş, bir süre saklanmış; ama yanlış kişiler bulmuş, kahraman dedesi kurtarmıştı zalimlerin elinden. 

Ah Derya! Neler de geçirmişti aklından bir çırpıda. Kocası çalışmıyordu, tembeldi aslında; kandırılmıştı. Bebek bekliyordu ve bunları düşünüp bebeğini üzmemeliydi. 

Derya bir çocuktu; karnındaki de çocuktu. Dedesi iki çocuğunu da eve götürüyordu. 

-Hele dön sağa kızım; Demirkollar’dan sıcak ekmek alalım. Bakkaldan da prinç, yağ, arpa şehriyesi… Ablan yemekler yaptı; pilav da yapacak sana. Gerçi bilirsin; O makarnayı çok sever. Makarnayı da başka defa yaparsınız. Hele alalım bir an önce… Sonra sobamıza atıp odunları, bakalım bu günün tadına.

Eve girer girmez ablasına sarılmıştı Derya. Fark etti ki; özlemek buydu. Ne çok özlemişti ablasını… Gözyaşlarına hâkim olamadı iki kardeş. 

Babaannesine koştu sonra… İki adımda atladı beş merdiveni. Hamile olduğunu unutmuştu. Hepsi birden bağırdılar: 

-Tek tek çık; bebekkk! 

Yavaşlattı hızını; unutuyordu, ne yapsındı ki? Babaannesine sarıldı, öptü, yine sarıldı. Dedesi de odun elinde içeri girdi, sobanın yanına dikti odunları; iyice kurusun diye. Her eve girdiğinde söylediğini yine söyledi. 

-Dışarısı buz gibi, evimiz sıcacık. Valla kimsenin evinde yok bu tat. Hele oturun keyfinize bakın. 

İnsanın evini sevmesi, mutlu olması ne güzeldi. Mutlu olmayı isteyenler mutluluğu yakalardı. 

Yemekler yendi, özlemler giderildi. Dilek mutluydu kardeşini görmekten. Özlemiş olduğunu derinden hissetti. 

Çok izni yoktu Derya’nın. Çalışmıyordu; ama kocası az izin vermişti. Dört gün hızla geçti. Derya yolcu edilirken hüzün hâkimdi. 

‘Kandilin resmi ışık vermez, kandilin kendi olmak gerekir.’ Kandilin kendiydi Dilek aslında. Etrafını ışıklandırıp aydınlatıyordu. Temiz bir sevgiyle başarıyordu bunu. Kirli insanlar çıkacaktı hayatına kirli düşünceleriyle; ama Dilek vazgeçmeyecekti güzel düşünmekten ve güzellikleri aramaktan. 

İç dünya ne ise dış da odur. Dil ne söylüyorsa içte de o vardır. İstesek de istemesek de içimizde olan dışımıza yansır. Güzel insan bu yüzden nurlu yüze sahiptir. 

***

23. bölüm sonu
Devam edecek… 

Melek Kırıcı 
www.kafiye.net


Tarih 30 May 2015 Kategori: Ülkü DUYSAK

HAYATIN İÇİNDEN ÜLKÜCE

HAYATIN İÇİNDEN ÜLKÜCE
Sana kötü şeyler söyleyecekler, gülüp geç. Çünkü kişi kalbinde ne varsa onu söyler.

Sana iltifatlar edecekler, teşekkür et.

Sana öğüt verecekler, en iyi şekilde yararlan.

Seni kıskanacaklar. Onları kıskandırma, kendine imrendir.

Sana kötü diyenler olacak; onlara iyi olduğunu ispatlamak için çabalama. 
Herkesi memnun etmek zorunda değilsin. Bunun için gücünü aşacak eylemlerde bulunma, çok yorulursun.

Doğru bildiğin yolda yürü ama arkana bakmayı da ihmal etme. Hep önüne bakarsan arkadan gelecek olan tehlikeleri göremezsin.

Sana ne derlerse desinler; çok fazla önemseme. Çünkü sen, neyi niçin yaptığını biliyorsun.

Alanında ehil olan kimselerin düşüncelerini önemse. Gerektiğinde bu düşünceleri kendi düşüncelerinle birleştirip eyleme dönüştür.

Çözemeyeceğin sorunlarla karşılaştığında kendine en yakın bulduğun kim ise, ondan destek iste.

Kin besleme kimseye. Öfkene hakim ol; çünkü öfke sağlıklı düşünmene engel olur.

Kişisel çıkarlarını ön planda tutma.

Kendini tanı, yeteneklerinin farkına var ve onları geliştirmenin yollarını ara.

Adımlarının bıraktığı izler belli bir süre sonra silinecektir. Bu doğaldır. Bundan yağmuru, rüzgarı, fırtınayı sorumlu tutma. Geride iz bırakmak istiyorsan topluma faydalı bir insan ol.

Gerçekleştirebileceklerinin hayalini kur. Bu seni güzel gelişmelere götürür. Mümkünsüz hayaller de kur; bu da seni yeni ufukların keşfine çıkarır.

Vakıf olmadığın konularda fikir yürütme. Bir şeyden emin olmadan önce doğruluğunu araştır.

Gücünün ölçüsünde iyilikler yap. İyilik yapmak, mutlu olmanın yollarından biridir çünkü.

Unutma, önce insansın. İsminin önündeki sıfatlar sadece bulunduğun mevki ile alakalıdır.

“Teşekkür etme”, “özür dileme” gibi iyi meziyetleri kullanmayı unutma.

Hakkını ara ama bunu yaparken kırıp dökme.

Yüreğe hitap etmesini bil.

Seni haksız yere suçlayanlarla öyle güzel iletişim kur ki, karşıdaki kişi yaptığından utansın.

Kaybettiğini sanma sakın; çünkü her kayıp aslında kazançlarla doludur; o kazançları görmesini bil.

En küçük hatanda seni dışlamaya kalkarlarsa onlardan bunu beklemediğini düşünme. İnsanın olduğu her yerde insana yakışır erdemler de barınır, insanlık dışı eylemler de…

“Ya hep ya hiç” deme. Öyle dersen aradaki güzellikleri göremezsin. Elbette her şeyin bir uç noktası vardır. İlle de uç noktalarda olmak zorunda değilsin.

Hayatta çoğu şeyi içinde bulunduğumuz ortam ve o ortamdaki kişilerle olan yakınlığımız belirler. İnsan ilişiklerinde tutarlı olmaya, hak ve hukuk gözetmeye dikkat et. Objektif ol, hep kendi tarafını tutma. Anlaşmazlıkların çoğunun kusurun hep karşıdaki kişide aramasından kaynaklandığını bil. Hiç kimse sütten çıkmış ak kaşık değildir.

Nesnel doğrular tek, öznel doğrular pek çoktur. Kimseye kendi doğrularını kabul ettirmek konusunda ısrarcı olma.

Yaşadığın olumlu-olumsuz şeylerden kendi adına dersler çıkarmasını bil.

Vereceğin kararları aceleye getirme ki, bunun pişmanlığını yaşamak zorunda kalmayasın.

Seçimlerini doğru yapmaya çalış. Doğru seçim güzel bir başlangıç demektir.

Gönlüne ektiğin çiçekleri sevgi, sabır ve şükür damlalarıyla sulamasını bil.

Allah’ın yarattığı her canlıyı sev ve koru. Unutma ki hayatı anlamlandıran tek duygu sevgidir.

Dünyada bir kere yaşama hakkın olduğunu unutma! Her an çok önemlidir; değerini bil.

Hadi şimdi derin bir nefes al ve her şeye rağmen hayatın yaşanmaya değer bir güzellik olduğunu düşün.

Ülkü Duysak
www.kafiye.net


Tarih 30 May 2015 Kategori: Ülkü DUYSAK

BEN SENİ SEVEMEM

BEN SENİ SEVEMEM

Çık yüreğimden gözüm,
Ben seni sevemem.
Kokusunu bilmem dağ çiçeklerinin.
Gözlerimle sevmişimdir,
Ellerime değmemiştir kardelenlerim…
Sesini işitmişimdir,
Akışını görmemişimdir asi nehirlerin.

Çık yüreğimden gözüm.
Ben seni sevemem.
Büyütemem aşkımı sevda iklimlerinde.
Süremem takvimlerin sararmış izini.
Ağlayamam senin gibi.

Yeşilsizdir umutlarım.
Mavisizdir gökyüzüm.
Kuraktır tenim.
Yüreğine düşemem.
Anla işte gözüm,
Ben seni sevemem…

Ülkü Duysak
www.kafiye.net


Tarih 30 May 2015 Kategori: Ülkü DUYSAK

TÜRKİYE’M

TÜRKİYE’M

Sen Türkiye’m!
Şerefim, şanım.
Hürriyet türküm,
Şehit yatağım.
Bereketli topraklarımda başak,
Ve sen Türkiye’m,
Karanlık görmeyen aydınlık şafak…

Dedem senin için şehit.
Babam senin için gazi.
Senin için kan dökmüş,
Atalarımın nicesi.

Sivas ellerinde yanık bir türküsün Türkiye’m.
Bolu dağlarında berrak bir pınar.
Palandöken’de lâpa lâpa kar…
Sen Türkiye’m,
Dört mevsiminin dördü de
Bahar kokar.

Kınalı eller halı dokur,
İlmeğinde sen varsın.
Kiraz dudaklar şiir okur,
Hecelerinde sen varsın.

Akif’in mısralarıyla arşa çıkarsın.
Fatih’in fethinde yeni bir çağsın.
Mevlâna’da dostluk,
Yunus’ta sevgi…
Selimiye’de Sinan’ın sesi.
Her karış toprağında alın teri.
Benim için baştan başa kutsalsın.

Erciyes’in tepesinde.
Nurdağı’nın eteğinde.
Ulubatlı Hasan’ın elinde bayraksın.
Sen, Türkiye’m,
Tarihe sığmayan destansın…

Ülkü Duysak
www.kafiye.net


Tarih 30 May 2015 Kategori: Ülkü DUYSAK

HEYHAT

HEYHAT

Bir ilmek boğumu kadar aydınlık…
Kayıp gidiyor ellerimden hayat.
Ne derin bir boşluktur içimdeki,
Dolmuyor heyhat!

Bir gizli gerçeğin iki adım ötesi…
Dünden kalan her gün bayat…
Ne korkunç bir acıdır içimdeki,
Dinmiyor heyhat!

Bir kafes özgürlüğüdür yaşadığım.
Kırılmış kanat…
Sesizliğin sesidir içimdeki,
Susmuyor heyhat!

Ülkü Duysak
www.kafiye.net


Tarih 30 May 2015 Kategori: Gürhan OLCAYTÜRKAN

Uzaktan Sevmek

Uzaktan Sevmek

Uzaktan sevmek
Dokunamamak tenine
Hissedememek 
Kelimelerle sevişmek
Kelimelerle ağlamak
Zordur be

Uzaktan sevda çekmek
Çaresizce sessiz haykırmak
Benimsin derken
Elin olduğunu bilmek
Rüyalara suçlu misali gelmek
Sabah güneşiyle ufka yürümek
Zordur be

Bazen sessizlikteki çığlıktır
Bazen gülerken ağlamaktır

Bazen bile bile paylaşmaktır
Bir başkasının sevdasını
Hayallerinde düşlerinde
Zordur be…

Gürhan Olcaytürkan
www.kafiye.net


Tarih 30 May 2015 Kategori: Gürhan OLCAYTÜRKAN

Yok Sayarsın


Yok Sayarsın

Bir kadını öldürmek için 
Çekip vurmaya gerek yok
Umursamazsın 
Yok sayarsın 
Duygularını ayaklar altına serersin 
Bir hiç olur 
Hiç de hak etmediğince

Bir kadını öldürmek için 
Ruhunu öldürmen yeter 
Beden ceset olur 
Ruh musallada kalır 
Nasıl bilirsiniz sorusuna 
Öldüren bizdik
Haykırışı gömülür dile 
Hakkını helal eyle 
Çıkmaz vicdanın yaşından

Bir kadını öldürmek için
Söze gerek yok
Paylaştı mı seni
Her gece düşüncelerinde ölür
Sela çınlar kulaklarında
İçten sızı tüm benliğini kaplar
Yine de sen öldürsen bir kadını
O seni yaşatır her darbede
Sahiplenir sensizlikte bile
Unutur mu seni 
Gözlerine kazımışken
Rüyalarının parçası yapmışken

Doyumsuz gecelerin
Tene emanet kalan ateşi.

Gürhan Olcaytürkan
www.kafiye.net


Tarih 30 May 2015 Kategori: Punhane Eliyeva

Kimsəsiz

Kimsəsiz

Kimsəsiz,zavallı bir dilənçi tək
Gözümü,tozuna dikdiyim yollar.
Tale yollarından eh daha uzundu,
Hər gün gözlərimlə çəkdiyim yollar.

Qəzəblə boylandım hər gələn günə,
Nə geri yol qalıb allah nə də ki,önə,
Qarışıb buluda vallah dumana,çənə,
Hərdən sinəsinə çökdüyüm yollar.

Ömrüm parçalanıb gir kəsəyinə,
Süzülsün alnımdan tər kəsəyinə,
Hər bir çınqılına,hər kəsəyinə
Daşına,ümidlər əkdiyim yollar.

Pünhanəyəm yazı öz yazım imiş,
Ətrafı bürüyən allah öz tozun imiş,
Mənim sandığımdan çox uzun imiş,
Ovcumun içində bükdüyüm yollar.

Punhane Eliyeva
www.kafiye.net