Bir Dilek Dile Hayattan – 24

Okul son haftaya gelmişti. Üniversite sınavları için öğretmenlerinin verdiği birkaç kitabı, gece gündüz çalışmaya odaklanıyordu Dilek. 

Mezuniyet için hazırlanmıştı. Saçlarını ortadan ayırırdı. ‘Yiv’ denirdi saçta ayrılan çizgiye. Yivi ortadan yapardı Dilek. Saçlarına elini sürmeden arkaya atardı; ama öyle her hangi bir saç savurma değildi bu. Ön bacağını, diğer bacağının yarısını kapatacak kadar önüne hizalayarak, yan duruşuyla savururdu düz saçlarını arkaya. Sonra da eliyle destek vererek tarardı. 

Ne kadar garipti… Aslında hiç kimse sevgisiz değildi. Kıymet bilene, başını tarayıp sevecek bir eli olduğunun kanıtıydı bu dokunuş. Paraya, unvana gerek yoktu. Bu duruş içten geliyordu.

Sakarya Caddesi’nin tam ortasındaydı evleri. Büyük Cami karşısında, Kalyon Aralığı diye isim almıştı evlerine dönen dar sokak. Bahçelerinin dibindeki çeşme, yıllar öncesine ait tarihi bir eserdi. Dilek evde elini yüzünü yıkarken, üstü kirlenmesin ya da bozulmasın diye özen gösterirken, hep aklına kardeşi Derya gelirdi bu çeşmeye baktıkça. Derya çeşmeyi sonuna kadar açar, üstü ıslanmasına aldırmazdı. Avucuna suyu doldurur; soğuk demez, yol demez yıkardı. Suyla oynamayı severdi, denizi sevdiği gibi. 

Dilek daldığı kısa düşten irkildi. Hazırdı mezuniyet gününe. Ahşap kapıyı arkasından kapatacakken babaannesinin sesiyle irkildi… 

-Dilek gel hele yukarı. Ayağını çıkarma; dizinin üstünde kapıya yanaş. 

Dilek, dizlerinin üstünde odaya yanaşıp kapının mandalını açtı. 

-Babaanne ne oldu? 

Babaannesinin para uzattığını gördü. Gerek yok gibi bir bakış fırlattı. Sonra o bakışı kelimelerle tamamlamak istedi. 

-İstemem babaanne. Gelir evde doyururum karnımı. 

-Al kızım! Sen seversin. Şen Pastanesinden prenses pastası al bir tane. Dönüşünde afiyetle ye. Hediyem olsun, benim yerime de ye. Kurabiyesini bu takma dişlerim kesmiyor; fıstıkları da bütün yutuyorum. Dişlerimin arasında kalıp rahatsız ediyor. Al da benim için de ye. Al hadi! 

Dilek’e doğru, iki defa elinde sallayarak önüne attı parayı yaşlı kadın ve Dilek evin içi soğumasın diyerek kapıyı kapattı. Parasını cebine koyup bahçe kapısını geride bıraktı. Sakarya Caddesi’nden hükümet konağına çıkınca, arkadaşlarıyla karşılaştı. Güle konuşa okullarına gittiler. 

Bugün diplomalarını alacaklardı. Artık öğrenci olarak okul yolunu yürümeyecekti. İlerde yürüyenleri görürse ancak, ‘Lise yıllarım’ diyerek hatırlayacaktı.

Okul bahçesinde toplanmıştı herkes. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Cıvıl cıvıl bir mutluluk yaşıyorlardı. Daha ileriki yıllarda öğreneceklerdi güzel olan zamanların bitmesine üzülmeyi.

Sırayla aldılar diplomalarını. Herkes öğretmenleri ve birbirleriyle sarılıp veda havasına girmiş, tutulamayacak sözler vermeye başlamışlardı bile. ‘Her cumartesi bu bahçede öğleden sonra buluşup, nereye gideceğimize karar verir, gezeriz ya da piknik yapar ya da birimizin evinde toplanırız’ gibi… 

Tören bitmişti. Müdür başta olmak üzere, konuşmak isteyen öğretmenler, mezun ettikleri öğrencilere hayatla ilgili ipuçları vererek tebrik ediyor ve geçirdikleri yılların, ileriki hayatlarında önemli olacağını vurguluyorlardı. 

‘Konuşmak isteyenler kürsüye gelebilir’ dedi konuşmasının sonunda Hıncal Öğretmen. Kimseden ses çıkmamıştı. Dilek parmağını kaldırdı ve öğretmeninin işaretiyle kendini kürsüde buldu.

-Merhaba değerli müdürümüz ve öğretmenlerim, merhaba sevgili arkadaşlarım. Bugün bu okulda öğrenci olarak son günümüz. Bu bir veda konuşması evet; ama bu okulda öğrenciliğimizin bitiyor olmasına veda sadece. İlerleyen yıllarımızda yine görüşüp, hayatlarımızı birbirimize aktarıyor, yaşadıklarımızı paylaşıyor olacağımızı ümit ediyorum. Ben öğrendim ki; biz insanlar için hazırlanmış hazır bir yol yok. Herkes yolunu kendi çiziyor. Ben, yolumdaki güzellikleri bırakmadan başarılara imza atacağıma kendime söz veriyorum. Sizi de şahit tutmalıyım ki; bir boşluğuma denk gelip de vazgeçmeyeyim. Hepinize hayatıma girdiğiniz için, arkadaşlığınızı bölüştüğünüz için teşekkür ederim. 

Büyük alkış almıştı arkadaşlarından. Sonra öğretmenlerine döndü: 

-Bizlere sevgiyle yaklaşarak anlattınız. Düşünerek konuşup, deli yıllarımızda bizlere yön verdiniz. Hepinize teşekkür ederim. Sizi çok seviyorum. 

Bunları derken; gözleri, zaten hayranlık duyduğu Hıncal Öğretmende takılı kaldı. Gözünden boşalan yaşlarla, arkadaşlarının alkışlama sesleri arasında önlerinde hürmetle eğilmeyi de unutmadı.
24. bölüm sonu
Devam edecek… 

Melek Kırıcı 
www.kafiye.net