Kategoriler

Arşivler


Tarih 20 Haz 2015 Kategori: Belgin Turan SATICI

NLP nedir?

NLP nedir?

13/04/2011

 
NLP ile bakış açımızı değiştiriyoruz yaşadığımız durum ve olaylara karşı tutumumuz değişince tepkilerimizde değişir. 
NLP yaşamımızda üzerinde düşünmeden otomatik olarak gerçekleştirdiğimiz davranış süreçlerimizi, bilinçli hale getirmede etkin olarak kullanılan bir yöntem.
NLP’nin alt yapısını insanların çevrelerini nasıl algılayıp ne şekilde tepki gösterdikleri, nasıl iletişim kurdukları üzerine yapılan araştırmalardan yola çıkılarak başlanmıştır. 
Özellikle kendi alanlarında çok başarılı olmuş insanların stratejileri üzerine yoğunlaşmıştır. Buna MODELLEME diyoruz.
Nlp araştırmaları sonucunda geliştirilen bilgi teknik ve yöntemler insanlar arası iletişimi pekiştirmede kullanıldığı gibi hedef belirleme ve çözüm bulmada da son derece başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. 
Elde edilen her sonucun arkasında bir strateji vardır. Başarısızlık da bir sonuç olduğuna göre ardında yatan strateji bilinç düzeyinde ortaya çıkarılarak geliştirilebilir.
“Beynimizi hedeflerimiz doğrultusunda nasıl daha verimli kullanabilirim” önemli olan bu soruya cevaplar bulabilmektir.
NLP’nin tarihi 70 li yılların sonlarına dayanır. 
Prof. John Grinder ( Dil bilimci ve filolog) ile matematik mühendisi ve Gestalt Terapisti Richard Bandler bir araya gelerek Aile Terapisi, Gestalt Terapisi ve Hipnoterapi alanında başarılı sonuçlar elde eden;
Hipnoterapi dünyasının babası H. Milton ERİCSON,
Aile Terapisti Virgina Satir
Gestalt Terapisinin kurucusu Fritz  PERLS   gibi dünyaca ünlü kişileri mercek altına almışlardır. 
Bu insanlar ‘neden bu kadar başarılı sonuçlar elde edebiliyor’ sorusundan ziyade 
NASIL bu kadar başarılı sonuçlar elde ediyorlar üzerinde durularak araştırmalar bu yönde yapılıyor.
 
PACİNG Uyum
 
İlişkilerde bir kişiyle iletişimimizde başarılı olursak deriz ki – bana ayak uydurdu. 
Tabi en tehlikelisi ilişkinin başında ben onu nasılsa değiştiririm bana ayak uydurur işte bu tuzağa düşmemek ilişkinin gelişimi açısından çok önemli bir konu.
 Mesela; bir yolculuk esnasında, bir cafe de, hastanede, alışveriş yaparken birileriyle karşılaşıp merhabalaşır ve sohbet etmeye başlarız.
İçimizden deriz ki- ne kadar sıcak, ne kadar iyi bir insan sanki yıllardır tanıyoruz gibi gelir bize. 
Bunun nedeni işte bu sözsüz ve sözlü iletişim ve dahası bu konularda uyum sağladığımız, aynı dili konuştuğumuzu söyleyebiliriz.
Kişilerin hobileri, ilgi alanları bu iletişimi güçlendirmede etkili olacaktır.
Bazen sadece dinlemek yıllardır emek verdiğiniz bir dostluğu, evliliği, beraberliği devam ettirebilir ya da bitirebilir. Hiç birimiz aslında bitirmek için değil devam ettirmek için mücadele veririz. Yeter ki bize hoşgörüyle yaklaşılsın. 
Birbirimizi kırıp incitmeden önce soralım. Sorun nedir? Diye. Tabi ne dediğimiz değil nasıl dediğimizde kuşkusuz önemlidir. Bağırıp kızarak sorun nedir demekle sakin ve ılıman sormak başka başka sonuçlara yol açar. 
NLP bakış tarzımızı değiştiriyor. Aslında yaşadığımız olaylar aynı. Enerjinizi etrafınızdaki insanları değiştirmek yerine onları anlayıp, dinleyip, sevgiyle yaklaşırsanız zaten hayat size gülümseyen yönünü gösterecektir.

Belgin Turan SATICI
www.kafiye.net


Tarih 20 Haz 2015 Kategori: Fatma Gül Özcan

YAĞMUR

YAĞMUR

Ardına kadar açılsın bu gün,
Izmarit kokan evimin kapısı.
Fesleğen kokulu bir sabah olsun,
Ve ben sana uyanayım. 
…….
Yağ üstüme üstüme. .
Öp okşa, 
Sev kendi dilince. ..
Soğuğun rüzgarın şiddetine inat,
Parça parça hayallerimi,
Hayra yorulan rüyalarımı,
Ne varsa kıyısına tutunduğum….
Ne kadar sözcük varsa sayıkladığım,
Eğil kulağıma,
Hepsini bana getirdiğini fısılda..
……
Yağ cise cise. .
Yağ ki, yıkansın,!
Yüzümde ki ay ışığının kırık aksi.
Değişsin toprağın ahengi,
Bürünsün yeşil, en taze rengine. 

Tohum tavına gelmiş gibi toprak.
Ha açtı ha açacak gül dalında.
Büyümenin derdinde çağlalar, 
Serçelerdeyse saklanma telaşı var.
Yerli yerinde mevsimler,
Hepsinin umudu gökyüzünün mavisi kadar. 
…..
Durma hadi yağ üstüme,
Dök bahar bereketini..
Bozulsun ezberim.
Amin!!!!! gibi açayım ellerimi…
Yaslayım başımı ğöğünün göğsüne,
Saçımın ucundan,tırnağıma kadar
Boya beni maviye…

(Süveyda)
Fatma Gül ÖZCAN
www.kafiye.net


Tarih 20 Haz 2015 Kategori: Fatma Gül Özcan

DÜŞ

DÜŞ

Gel düşüme diyorsun,
Gelemem sevgili.
Gelemem çünkü,
Birzamanlar,
Ay düşerdi bakire yatağıma..
Ben üstüne,
süpürürdüm yıldızları.
Düşler kurardim…
Ve tavanı olmazdı göğümün.
Boyardım gecenin siyahını. 
Sessizliğini boyardim.
Adı yoktu yastigimin…
Renkli kelebekler konardı yanıbaşıma,
Ben döşeğimi cennet sanırdım.
Ve bir sabah,
Gün doğdu odama.
Güneşimi paylaştım.
Açtı çiçekler düş bahcemde.
Her nefeste kokusunu paylastim.
Düş içindeydi herşey,
Ben düşü gerçek sandım.
Sonra,
Uzandı bir el, 
Çaldı ışığımı. 
Soldu renklerim,
çiçekler soldu..
Avcumda ay,öylece kalakaldım.
Uçuştu yastığımdan kelebekler..
Birdaha ,
Düş içinde düş olamadım
Düşüm de kaldım….

(Süveyda)
Fatma Gül ÖZCAN
www.kafiye.net


Tarih 20 Haz 2015 Kategori: Yegane Sercuvarlı

GÜRBET ELDE

GÜRBET ELDE
PENCEREME KUŞLAR QONAR,
KİPRİGİMDE YAŞLAR DONAR,
HASRETİMDEN TAŞLAR YANAR
GÜRBET ELDE,GÜRBET ELDE.

DÜNYAM BEYAZ DUMAN OLUR,
YÜREK YANIR,ÜRYAN OLUR .
AKŞAMLARIM ZUNDAN OLUR
GÜRBET ELDE,GÜRBET ELDE.

GÖZÜME UYKULAR GİTMEZ,
GÜL DİKEREM, O DA BİTMEZ,
BEN ÇEKENİ DAĞ ÇEKEMMEZ
GÜRBET ELDE,GÜRBET ELDE.

M YEGANE SERCUVARLI
www.kafiye.net


Tarih 20 Haz 2015 Kategori: Binali YILDIZ

KAHRETME NE OLUR

KAHRETME NE OLUR 

Ayrılık saati gelip çatınca
Yaşlı gözlerinle bakma ne olur
Sitemi ok gibi cana katıp da 
Vurup yüreğimden yakma ne olur.

Ben seni canımdan hep aziz bildim
Seninle uyandım, senle bilindim
Gülen gözlerine candan bağlandım
Kıyma yüreğime sıkma ne olur.

Başıma konuyor binlerce fikir
Dilimde dualar kalbimde zikir
Dileğim odur ki kalmayım hakir
Şimşek olup öyle çakma ne olur.

Seninle günlerim bahar tadında
Her mutluluk anı durur yâdımda
Sözlerim gerçektir Tanrı katında
Kahredip hayata akma ne olur.

Seninle yaşamak gerçek hayalim
Sermayem sevgimdir gayri yok malım
İnanmazsan eğer kalsın vebalim
Sözlerinle ezip sıkma ne olur.

Ali Yetimi der: elin sözünden
Kem gözler bakışır, erir közünden
Korkusu,kaygısı, asil özünden
Kızıp el davulu çalma olur.

Binali Yıldız
www.kafiye.net


Tarih 20 Haz 2015 Kategori: Hatice Eğilmez KAYA

Sonsuzda Kanmak

Sonsuzda Kanmak
Gönül yıkan kullar bizden değildir
Kabedir kıblemiz dönenlerdeniz
Nefret eken kullar bizden değildir
Aşk sacında her dem yananlardanız

“Ol” dedi Rabbim yokken dirildik
Dostun bahçesine indik kurulduk
Hakka iman ettik Ona sarıldık
Özünü Mevla’ya sunanlardanız

Erenler sohbette sözde buldular
Aşıklar mecliste sazda buldular
Arifler irfanı közde buldular
Hakkın rahmetiyle sönenlerdeniz

Geldik şu cihana dolandık gittik
Mekan kirli imiş bulandık gittik
Hak’tan rahmetini dilendik gittik
Rahmandır Rabbimiz ananlardanız

Gönül susuz kaldı ezelden beri
Vuslat bir vahadır sonsuzda yeri
İmandır kurtaran mümin kulları
Aşkın badesiyle kananlardanız…

Hatice Eğilmez KAYA
www.kafiye.net


Tarih 20 Haz 2015 Kategori: Hatice Eğilmez KAYA

Hoş Kokulu, Rengârenk Bir Öykü Bahçesi: Kırk Öykü

Hoş Kokulu, Rengârenk Bir Öykü Bahçesi: Kırk Öykü

“Herkesin bir öyküsü var,” denir ki doğrudur. Aslında bu genellemeyi şu şekilde genişletmeliyiz belki de: “Her şeyin ve herkesin bir öyküsü var.” Evrenin var oluşunun, dünyanın yaşanacak bir hâle dönüşümünün, küçücük bir bebeğin dünyaya gelişinin, dalda açan çiçeğin yeni doğan güne “merhaba” deyişinin, yolda yürüyen kaplumbağanın sebebi derinlerde olan bir yönelişle hedefini belirlemesinin, sokağımızın köşesindeki piyango satıcısının, kitaplara sığınan karamsar bir yazarın… Aklımıza gelen gelmeyen, varlığından haberdar olduğumuz, olmadığımız herkesin ve her şeyin bir öyküsü var. Ve bu öykülerin her biri yazılmaya da okunmaya da değer. Yazdıkça ve okudukça daha çok anlayıp daha az unuttuğumuza göre…

Öykü adı gibi kısadır, adı kadar özdür. Uzun uzun söylemese, sayfa sayfa anlatmasa da kazandırdığı, öğrettiği,  hatırlattığı, bazen de buldurduğu ya da keşfettirdiği çoktur. Bu nedenle öyküde anlam; damıtılmıştır, darasından arınmıştır. Bir solukta okur tüketiriz öykülerin ak kâğıt üstüne düşen kara harflerini.

Mahalle kahvelerinde, dost meclislerinde, evlerde, parklarda, sokakta ayaküstü bazen öyküler anlatırız birbirimize.  Kimileri ne güzel anlatırlar, çoğumuz ne güzel dinleriz hoş -bazen de ne yazık ki nahoş- öyküleri. Kimi zaman anlatıcı abartabilir, hatta tamamen uydurabilir olayları. Kurgu olsun, gerçek olsun mutlaka anlatılmalı öykülerimiz. Çağlardır öykülere belenişi ruhlarımızın hep bundan.

Meddahlar ezbere öyküler anlattılar, halk hikâyeleri, mitler, efsaneler kurguladık hep beraber, eli kalem tutanlar yazdılar, yazdılar… Aksi takdirde bu sönen ve gölgelenen dünyada ne olurdu halimiz!

Murat Soyak’ın Roza Yayınevince yayımlanan “Kırk Öykü” adlı seçkisini okudukça benliğime sökün ediveren hisler, bu ve buna benzer hislerdi. His diyorum zira beğendiğimiz herhangi bir kitabı okuduğumuzda en çok kalbimiz sevinir.

Murat Soyak’ın seçkisinde adından da anlaşılacağı üzere kırk öykü var. Kırk öykü, kırk yazar, kırk ana düşünce, sayısız olay ve durum, sayısız zaman, sayısız mekân, sayısız karakter var. Bu nedenle zengin bir kitap “Kırk Öykü”. Hep para kazanacak, mal alıp mal tartacak değiliz ya biraz da mana alıp mana tartmalı.

Ülkemizde 19. Yüzyıl’dan beri edebiyat dergileri çıkarılmakta. Cemil Meriç’in çok doğru bir ifadeyle “hür tefekkürün kalesi” olarak tanımladığı edebiyat dergileri birçok edebi ve düşünsel ekolün kuruluş ve serpilme mekânları olmuştur. Çoğu yazar adını bu dergilerde duyurmuş, edebiyat âlemine dergiler aracılığı ile dâhil olmuştur. ‘Kırk Öykü’de yer alan yazarların isimlerine çeşitli edebiyat dergilerinde rastlamak mümkün. Usta kalemlerden acemi yazarlara kadar kırk öykücü yer almış bu seçkide. Şahsım adına söylemem gerekir ki bunlardan biri olmak benim için oldukça onurlandırıcı bir haldir. “Kırkı kırklar içinde saydık elhamdülillah!” diyesim var.

Murat Soyak eserin sunuş bölümünde şöyle diyor: “Kırk Öykü seçkisi ile bir bahçe düşünü gerçekleştirmeye çalıştık. Günümüz öykü yazarlarından seçilmiş, derlenmiş ürünler. Başlangıçtan bugüne hikâye/öykü seçkisi oluşturmak yerine son dönemi dikkate alan bir tutum ile yola koyulduk. Gönül isterdi ki öyküye emek veren bütün öykü yazarlarımızın ürünlerinden seçilmiş bir seçki oluşturalım. Malum olduğu üzere bu tip çalışmalarda bir sınırlama kaçınılmazdır. Bu çalışmamızı şimdilik ‘40 yazar, 40 öykü’ ile sınırladık.“

‘Bahçe düşü’ imgesi oldukça dikkat çekici. Bu seçkideki öykülerin her biri birer çiçek olarak değerlendirilirse hoş kokulu ve hoş görünümlü bir bahçe oluşturmanın düşünü kurup bunu yerine getirmek ne iyi!

Çevresinde Muhammedül Emin olarak bilinen Peygamber Efendimiz sık sık Hira dağında inzivaya çekilir, kendi özüne iner, özünde Hakkı terennüm ederdi. 40 yaşına geldiğinde Hira dağının karanlık mağaralarından biri aydınlanıverdi. İnsanlığa inen müjde Hz. Muhammed’in bu kutlu yaşını beklemişti. Murat Soyak’ın hazırladığı seçkide 40 öykünün bulunması da elbette bir tesadüf değil. Bilirsiniz kâinatta hiçbir şey tesadüfle açıklanamaz. Eserdeki öykü sayısı sınırlandırılırken -ki bu bir zorunluluktur elbette- seçilen sayıdır 40. İnanç iklimimizde önemsediğimiz bir sayıdır çünkü bu sayı.

Dünya edebiyatında ve bizim edebiyatımızda öykücülük köklü bir geleneğe sahip. Eskilik değildir öykünün çağlar boyunca edindiği sıfat. 21. Asrın akıl almaz gelişmelerine ayak uydurabilen bu kadim tür, gün geçtikçe olgunlaşmış, gün geçtikçe yenileşmiş ve serpilmiştir. Oldukça sağlam bir zemin üzerine atılan temel, üst üste konan her taşla yükseldikçe yükselmiştir. Artık karşımızda güzel ve etkileyici bir öykü abidesi bulunmaktadır. Kimlerin emeği, kimlerin izi var öykücülüğümüzde? Samimi ve doğal halk hikâyecilerimizin, meddahlarımızın, hoş sohbet mahalle sakinlerinin, tatlı dilli hatun kişilerin, Hüseyin Rahmi Gürpınar’dan Sait Faik’e, Halit Ziya’dan Memduh Şevket Esendal’a birçok modern öykücümüzün…

Edebiyatımızın son dönemlerinde öyküye ilgi oldukça önemli oranda artmış durumda. Birçok sanatçı bu alanda yetkin ürünler vermekte. Yeni öykülerimizde konu, üslup, dil, edinilen meseleler adeta kabuk değiştirmişçesine farklı konumlara taşındı. Yazılmış eserlerin mirasından başarılı bir şekilde faydalanabilen yeni dönem sanatçıları tarihi süreçte üzerlerine düşeni sağlam bir duruşla yerine getiriyorlar.   Murat Soyak’ın deyişiyle,  “Öykü hayatın içinde güzel yürüyüşünü sürdürüyor.” Kırk Öykü son dönem öykücülüğümüzün kırk adımını kaydetti. Böylelikle öykü tarihimize kayıt düştü.

Kırk Öykü’de öyküsü bulunan isimler alfabetik sırayla yer alıyorlar eserde. Her yazarın kendine özgü bir anlatım tercihi var.  Bakış açıları, anlatım biçimleri, dili kullanışları,  karakter ve anafikir seçimleri rengârenk bir tablo seriyor gözlerimizin önüne. Öykülerden birinde günlüklere sığınmış bir genç kızın gizli dünyasına dalıyoruz, bir başkasında otuz yıldır görmediği arkadaşı sayesinde günlük hayatın keşmekeşinden bir günlüğüne de olsa sıyrılan bir adamın eski zamanlara duyduğu özleme, bir diğerinde hapishanedeki mahkûm babasına dair yitik anıların ruhunda parmaklık korkusu oluşturduğu çocuğun yıllar sonra bu korkusundan kurtulmasına, kederlerinden arınma ihtiyacıyla hayaller kuran bir anne kızın “yakında her şeyin daha güzel olacağı”na dair umutlarına, dağ başındaki bir çobanın tefekkür dolu münzeviliğine, beyaz kâğıda tutkun bir kalemin aşk sözcüklerine… Bunlara benzer ya da benzemez birçok insanlık hâline şahitlik etmek mümkün bu kitapta.

Bu değerli seçkiye dair sözlerimizi Kırk Öykü’den kırk cümle ile sona erdirmek belki de en doğrusu olacaktır. Her birine en kalbi selamlarımızla:

“Söylemiştim; öykülerin de bir kaderi var, Penguen” (s. 7) A. Vahap Akbaş

“İkindileri altın sarısı baygın bir güneş kitaplarıma vurur, kalkıp Haşim’i elime alır, kapıyı arkadan kilitler, şiirleri sesli olarak okurdum. O baygın ışıklar, o altın sarısına boyanmış hüzün.” ( s. 10) Abdullah Harmacı

“Senden sonra yokluğun vardı. İyi ki o vardı.” (s.14) Ahmet Karacan

“Gözünün alabildiğine kokusuyla baş döndüren kekiği ve rengârenk çiçekleriyle yaylaları, çocuklar ve hayvanlar için bambaşka bir dünyaydı.” (s.19) Ahmet Örs

“Kulaklarında son trenin sireni uzun uzun çınladı; artık trenden sonra babası yorgun argın gelmeyecekti.” (s.26) Akif Hasan Kaya

“Her yalnızlığın yorucu bir sonu var” (s.28) Ali Haydar Aksal

“Ey! Sevdası yüreğinden taşmış Kays’ın marazını kapan Mecnun kalem. Benim ben. Sevdalın beyaz kâğıt.” (s. 37) Ali Rıza Kaşıkçı

“Âzâde, isminin hüznünü hecelemiş deftere.” ( s.43) Aliye Akan

“O gün, o uğursuz Pazartesi günü… Santiago Nasar öldü. Onu ben mi öldürdüm?” (s.48) Aykut Ertuğrul

“Durup düşünüyorum. Nereden nereye? Stres yaşam biçimimiz ortağımız olmuş.” (s. 51) Bedran Yoldaş

“Ölüm bir başka evcilleştiriyor insanı”  (s. 55) Bülent Gündoğan

“Dünyayla tek başınıza mücadele edemezsiniz: Dünya her zaman galip gelir.”  ( s. 61) Cemal Kılınç

“Küçük kız trene binmek için adımını attığında iki beyaz kanat çıkıverdi omuzlarından ve trenin demirden değil pamuk şekerinden yapılmış bir at olduğunu düşündü.”  (s.70) Cengizhan Genç

“Kurgu ‘gerçek’ten kaçan zavallılar için, korkunç bir sığınaktır.” (s.71) Cevat Akkanat

“Güneş doğuyor, yıldızlar batıyor, dünya dönüyor mevsimler bakıyor, gece gündüz birbirini, tutmak için koşuyor.” (s. 81) Duran Çetin

“Şiir yazmak istiyorum. Kuşlar, ağaçlar, böcekler, kelebekler…” (s. 93) Emine Batar

“Büyüdük işte Hava abla, yenildik.” (s.98) Eyyüp Akyüz

“Vicdan, kin ve nefrete rağmen öldürülemeyendir.” ( s.100) Faik Öcal

“Ya Rab! Adını zikredeceğim her basamakta.” (s.106) Hasan Ejderha

“Sevincin de hüznün de otağı kalp olmalı.” (s.111) Hatice Eğilmez Kaya

“Gözleri kızardı. O beyaz yüzü morardı. Derin bir nefes aldı. Belli ki bir beklediği vardı.” (s.114) Hüseyin Akte

“Yağmur sığırcık kuşunu iyice sindirmişti.” (s.119) İbrahim Yarış

“Çınar ağaçları, birbirlerine sevdalı iki kalbin sözlerine şahit oluyordu.” (s. 129) Kibar Ayaydın

“Sessizlik ve kimsesizlik geceye musallat olunca, bir anda karanlık en azılı düşman kesilir.” (s.133) Lokman Zor

“Bir düşün içinde başka bir düşü yaşamanın adı konmamış hikâyesini anlatıyor aksakallı dervişler.” (S.138) Mehmet Baş

“Yoksunken, en çok da herhangi bir zaman diliminde, bir vedanın ışık kırılmasına dönüşmesini seyrettim.” (s. 140) Meral Afacan Bayrak

“Durgun suya bir damla düşüşünün ağırlığında, bir saat tiktakının dakikliğinde, namazda secdeye varan bir mü’minin zindeliğinde.”  (s.145) Metin Ünal Mengüşoğlu

“Sanki bir boşluğa, karanlığa düşüyorum. Elimden tutan olmayacak diye korkuyorum.” (s.153) Murat Soyak

“Kapıyı çekip çıktım. Kimseye de bir şey söylemedim. Çocukluğun dehlizinde yüzdük saatlerce.” (s.158) Mustafa Oğuz

“Çağ kozalağı kalbin patlaması geciktiğinde, aklın şimşeklerini, yıldırımlarını beklemekten başka çare olamaz.”  (s.159) Mustafa Oral

“Ona göre kadınlar duygusaldı; şiir o duygu evrenine ulaşabilmenin imkânlarından biriydi.” (s.164) Mustafa Özçelik

“Hep kurak iklimlere düştü yolum. Denizi resimlerde gördüm çocukluğumda. Olsaydı yakınımda bir deniz böyle mi olurdum.”  (s.169) Mustafa Uçurum

“En büyük bilinmezlik kendi bilinmezliğimiz.”  (s. 173) Müştehir Karakaya

“Öyküler yazıyorum hiç kimseye ulaşamayacak. Hiç kimsenin tanıyamayacağı ve bilemeyeceği öyküler yaşıyorum.” (s. 179) Nuhan Nebi Çam

“Aşkta birinci kural, yılmayacak ve yıkılmayacaksın.”  (s.182) Osman Aytekin

“Uçmalıyım, herkesin güler yüzüne neşe yaymalıyım.” (s. 186) Recep Şükrü Güngör

“Dirilişe, arınmaya, özgürlüğe doğru yürüyor…  Sarı saçlarını rüzgârlar savuruyor… Duvar diplerindeki çocukların gözleri büyüyor.” (s.193) Selvigül Kandoğmuş Şahin

“Kadın doğum yapardı da bir erkek neyin doğumunun sancısını çekerdi?” (s.197) Üzeyir Süğümlü

“Gün ışımak üzere. Pembelikler uç vermeye başlamış göğün yanından yöresinden” (s.203) Yıldız Ramazanoğlu

“Zaten niyet halis olmayınca, kalpte ufunet olunca, bozulunca kalp denilen et yumrusu, bütün vücut gidiyordu. Her şey bozulmaya yüz tutuyordu. O iyi olunca iyi olmayan mı vardı?” (s.207) Yılmaz Yılmaz

Hatice Eğilmez KAYA
www.kafiye.net


Tarih 14 Haz 2015 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

DUYDUN MU?

DUYDUN MU?

Gecenin sessizliğinde,
Özlem gidermek için,
Bir yıldızın yardımıyla,
Gökteki melek ile birlikte,
Açık bıraktığın pencerenden,
Senin yanına geldim
Sessizce içeriye girdim, 
Seni uyandırmadan seyretmek,
O gül yüzünü okşayabilmek için,
Öylece seyre daldım,
Orada sabahın üçüydü saat,
Esmer güzelim,
Yanına geldiğimi duydun mu?

Hani sen kurşunlarla vurulduğunda;
Gecenin karanlığında
Bir melek gibi yatıyordun yatağında,
Yavaşça yanına oturdum,
İlk önce saçlarını avuçlarıma aldım,
İpek gibiydi saçların,
Yüzünde harika bir gülümse oluştu ,
Yavaşça yüzünü okşamaya başladım,
Nefes alışın değişti birden,
Seni uyandırmaktan korktum,
Hemen çektim elimi yüzünden,
Yine seyre daldım,
Esmer güzelim,
Yanında olduğumu hissettin mi?

İnce tülden, 
Pembe bir gecelik vardı üzerinde,
Bütün vücudun meydandaydı,
Yavaşça yine oturdum yanına, 
Sana dokunmaya kıyamadım,
Hafifçe kıvrılmıştın yatakta,
Yüzün gülümsüyordu,
Belliki güzel bir rüya görüyordun, 
Alnına yavaşça bir öpücük kondurdum,
Esmer güzelim,
Seni öptüğümü anladın mı?

Bir melek gibiydin,
Vücudundaki kurşun yaralarına
Dokundum acıtmadan.
Yavaşça yüzünü okşamaya başladım,
Ellerim çok hafifti,
Yavaş yavaş bütün vücudunu okşuyordum artık,
Yaraların iyileşsin diye.
Elinin biri yavaşça oynadı,
Seni okşayan elimi tuttu,
Sımsıkı sarıldı elime,
Tut ellerimi,
Beni al götür buralardan dercesine,
Ve elimi,
Yanağına yavaşça götürdün, sımsıkı bastırdın,
Gözünden bir damla inci döküldü,
Esmer güzelim,
O an benim sıcaklığımı duydun mu?

Yavaşça elimi bıraktın,
Uyanacaksın diye çok korktum,
Beni karşında göreceksin diye çok korktum,
Varlığımı duyduğunu biliyorum,
Adımı sayıklıyordun,
Sesleniyordun bana uykunda,
Nefes alışın değişti,
Yatağında kıvranmaya başladın,
Nefes alışların değişti,
Belliki benimle konuşuyordun, 
Bana sarılıyordun, 
Benim o an sana sarıldığım gibi,
Esmer güzelim,
Senin yanında olup, sana sarıldığı mı anladın mı?

Sabahın ilk ışıkları oluyor,
Gitme zamanı geldi meleğim,
Perili öyküde olduğu gibi,
Benim için ayrılık vakti geldi,
Alnına bir buse bıraktım,
Uyandığında izini görürsün diye,
Yüzüne parmak izimi bıraktım,
Aynaya bakınca,
Seni okşadığımı görmen için,
Saçlarını okşadığımı görmen için,
Bir karanfil taktım kulağının arkasına,
Yastığının yanı başına,
Kırmızı bir gül bıraktım,
Uyandığında beni hatırlaman için,
Sessizce geldim diyorum sevdalım,
Sessizce ayrıldım yanından,
Esmer güzelim,
Seninle geçirdiğimiz o dakikaları duydun mu?

Saat /11.30 Akbük / 27.05.2007
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar 
www.kafiye.net


Tarih 14 Haz 2015 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

GÖNÜL GÖZÜYLE

GÖNÜL GÖZÜYLE

Gönül gözüyle görüp 
Hemen aşık olduğum güzel,
Gül yüzlü esmer,
Benim kurban olduğum güzel,
Ruhumun derinliklerinde 
Hayran olduğum güzel,
Esmer güzeli, 
Melek yüzlü biricik sevdiğim benim.

Sen benim yaşamım, 
Umudumsun kara bahtıma,
Son bir ışık olarak doğanım, 
Asla sonsuza çıkma.
Sen değil misin gecenin 
Karanlığında giren aşk oduma
Esmer güzelim, 
Melek yüzlü biricik sevdiğim benim.

Bak şimdi senin aşkın ile 
Eridim muma döndüm,
Katılaşmış, sevgisi taşlaşmış
Kalbimi aldın benim
Karanlıklar ülkesine 
İnan ki aşkımı gömmüştüm,
Esmer güzelim, 
Melek yüzlü biricik sevdiğim benim.

Her gün kahırdan 
Ağlayan gönlüme ışık olan,
Yıkılmaz dediğim 
Kara bahtımda şimşek olan,
Bir anda aşk kıvılcımı çakan,
Bana aşık olan,
Esmer güzelim, 
Melek yüzlü biricik sevdiğim benim.

Yeni acemi aşıklar gibi 
Gizli gizli konuşmaya çalışan,
Kıskançlığın doruk notaya 
Vardığında beni azıcık kıran,
Bir ışık oldun, 
Benim esmerim sonrada gönlümü alan,
Esmer güzelim, 
Melek yüzlü biricik sevdiğim benim.

Davutlar 28.09.2006
Hüseyin DURMUŞ 
Emekli Edebiyat Öğretmeni 
Şair Yazar 
www.kafiye.net


Tarih 14 Haz 2015 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

KAYBETTİM

KAYBETTİM

Açtığım sayfa bomboştu,
Cebimden kalem de yok olmuş nedense!
Gecenin karanlığında şimdi
Odama sessizlik hakim.

Eyvah!
Duygularımı kaybettiğim gecenin karanlığında
Sevgiyi sordum ona bir an;
Sen onu mu arıyorsun hala diye cevap verdi.
Mutluluğu sordum ona;
Kayıp aranıyor, bilmiyor musun dedi.
Güzelliği sordum ona;
Çirkinler senin için en ideal kişiler dedi.
Duyguyu sordum ona;
En güzel duygu bu dünyada acımasızlıktır dedi.
Korkuyu sordum ona;
Biraz bekle, acelen ne, öğrenirsin dedi.
Aşkı sordum ona;
İhanetin baş harfi, aldatmanın temel ilkesi dedi.
Dürüstlüğü sordum ona;
Bu semtte senin saydıkların bulunmaz dedi.

Kızdı gecenin sessizliği bana
Sanki birden boğazım sıkılmaya başladı
Nefes almakta zorlanıyordum,
Bana bir şeyler oluyordu.
Gözlerimi kapatıyorum
Gecenin karanlığında.
Etrafım sarıldı birden, hissediyorum
Koltuğa kelepçelenmiştim sanki,
Kalkmak istedim oturduğum yerden,
Kalkamadım, çünkü dermansızdım
Bir daha, bir daha zorladım kendimi

Eyvah,
Bulunduğum yerde yalnızdım artık
Kalkamadım dostlarım,
Kalkamıyordum,
Dermanım gitmişti 
Çünkü yalnızdım orada
Yalnızdım dostlar,
Yapa yalnızdım…
Davutlar / 01.09.2006
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair Yazar 
www.kafiye.net