şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Kovadaki Okyanus
Merhaba,
Şiirkolik’i tanıdığım ilk günlerde, bir ‘Aile’ sözcüğü çağrışımı hissetmiştim. İşlerimin yoğun olduğu zamanlarda, yazamasam da okumadan geçemiyordum. Sonradan anladım ki; sadece çağrışma değilmiş ve bizzat bir ailenin içindeymişim ben. Hep mutlu oldum bu güzel ailede…
Bakış açıları, güzellikler, mutluluklar görecelidir derler. Kişiye, kişiliye, bakış açısına göre farklılıklar olabileceğini düşünürler. Belki de çok haklılar. Farklıdır mutlaka kavramlar kafalarda.
Ben neden mutluydum Şiirkolik’te? Bunu düşündüm bir an… Öyle ya; göreceliyse mutluluklar, tanımı lazım mutluluğumun.
Günün seçkilerine itirazı hiç görmemişsem, adaletin varlığını hissederim. ‘Yorum yazdın, yazmadın’ gibi bir kısır döngüye girilmemişse; gösterişten uzak, edebi değerler için yazıldığını düşünürüm. Güne göre çizgi sapması yerine kalıcı bir yol kendini hissettiriyorsa, ‘Kararlılık vardır’ derim. Hepsinden önemlisi, her şey edebiyat adınaysa daha ne isterim? Nasıl mutlu olmam?
Bundan böyle ‘Kovadaki okyanus’ başlığı altında sizlerle beraber olmamı istedi Sayın Işın Ergüney. Benim için bir onurdu ve anında, hiç düşünmeden ‘Tamam’ dedim. O halde kendimi tanıtmalıyım…
1968 Sinop doğumluyum ve iki çocuk annesiyim. Çocuk derken; ikisi de üniversite mezunları tabii… Hep böyle bir alışkanlık yer ettiğinden kısa bir ifade olarak öyle yazdım. Lise mezunuyum. O yıllarda, çok zor şartlar altında okuyabildim. Hep çalışmak zorunda kaldığım için yazamadım; ama hep karalayıp bıraktım bir kenara. Erteledim yazmayı özet tanımıyla…
Çocuklarımın yüksek okulu kazanmaları ve ablamın da burada yaşaması nedeniyle yedi yıldır Kıbrıs’ta yaşıyorum. En kuzeyden en güneye, hırçın dalgalardan sakin denizlere gelmek kolay olmadı tabi. Ancak kendimi de burada buldum diyebilirim. Daha rahat yazmaya başladım. Hala çok çalışıyorum; ama dinlenme saatlerimi yine de yazmaya ayırıyorum.
Kovadaki Okyanus adlı köşemde sizlerle nice yazılarda buluşmak umuduyla…
*
Sözcüklerin Gücü
Yaz sıcağında giyebileceği en kapalı kıyafeti seçmişti güzel kadın. İlerleyen yaşına rağmen hala dişi, hala çok güzel, hala enerjikti. Bunu kendisi hiç dile getirmezdi. Utanırdı belki de. Yeni tanıştığı arkadaşları, dostları, akrabaları; kısaca herkes söylerdi. Yürüdüğünde herkes bir dönüp bakar, için için ‘Ah!’ çekerlerdi bu sıra dışı güzellik karşısında. Hele o gülüşü… Bayılırdı herkes gülüşüne ve gülümsetmek için mutlu etme yarışına girerlerdi sanki.
Verilen adrese giderken, her zamanki gibi heyecanını besleyip içine sığmaz hale getirmişti. Dolu doluydu. Hiçbir plan yapmamış, ön konuşma da hazırlamamıştı. Yüzünün astarı gibiydi gülümsemesi. İçini yansıtırdı.
Kendisine belirtilen adrese gelmişti. Kapıdan çıkmakta olan yakışıklı bir adamdan yardım istedi. Sesindeki heyecanı sadece yüreği değil, bedenindeki tüm sinir sistemi hissediyordu.
-Merhaba… Burada yeni açılan çağrı merkezine başvuruda bulunacaktım. Hangi katta acaba? Yardımcı olur musunuz lütfen?
Sesindeki tını adamı büyülemişti. Hayranlıkla baktı kadının gülücükleriyle zenginleşen görüntüsüne…
-Tabii hanımefendi. Üçüncü katta, tam karşıdaki kapıdan aradığınız işyerine ulaşabilirsiniz.
Uzaklaşırken adam da gülümsüyordu hafifçe başını eğerek.
Ferda, diz üstündeki hafif mini eteğinin açığa çıkardığı, bronzlaşan balıketi bacaklarının daha da açılmaması için, düzgün adımlarla üç katı da çıktı. Dikkat ederdi zaten yürüyüşüne. Kapıyı açan, ismini sonradan öğreneceği Nazlı Hanım’dı.
-Buyurun, salonda bekleyebilirsiniz; ama daha önce, görüşme için sekreterin randevu defterinde isminizin olup olmadığını sorup onaylatın isterseniz.
Sekreterin odasını eliyle ve beden diliyle gösterip başka odaya geçti Ferda’yı karşılayan kadın.
Kalabalığı gördüğünde, oldukça şaşkınlık yaşadı Ferda. Her zaman olduğu gibi kendine güveni müthiş, enerjisi üst düzeydeydi. Bekleme salonunda, etrafta oturanların süzen bakışlarına sıcak gülümsemelerle cevap verip görevli sekreterin yanına gitti. İsmini söyleyerek kendini tanıtıp, sıralamada olup olmadığının kontrolünü rica etti. Sekreter, önce kendini tanıtıp elini uzatarak tokalaştı Ferda’yla.
-Ben Mürüvvet… Görüşmeniz telefonda söylediğim saatte. Buyurun, bekleyin lütfen.
Bekleme salonunu göstermişti eliyle. Heyecanlı bakışların üzerinde olduğunu hissediyordu Ferda. Odada bulunan herkese göz gezdirdi sevgi dolu ifadelerle. Nerdeyse hepsi kızı ya da oğlu yaşındaydı. Hemen yanı başından gelen ‘Merhaba’ sesine döndü. Genç bir kızdı.
-Siz de çağrı merkezi için mi başvuruda bulunacaksınız?
-Evet!
Gülümser bir ses tonuyla cevapladı. Kızın alaycı bir tavrı vardı sanki. Az da olsa canını sıkmıştı Ferda’nın. Sanki ‘Biraz büyüksünüz bu iş için.’ deyip, bakışını kaçırmadan Ferda’ya bakıyordu. Alışıktı aslında bu tarz ani gelen can sıkıcı sorulara. Çok cesur olduğunu göstererek attığı adımlarda, cesareti kırık kişilerin yıldırma politikasıydı bu. Tanıyordu bu tavrı. Gülümsedi genç kıza:
-İsminiz neydi hanımefendi? Size nasıl hitap etmeliyim?
-Sevcaan…
Kız, resmen sözleri gevelemişti. Ferda devam etti dinlendiren ses tınısı ve huzur veren kelimeleriyle.
-Benim adım da Ferda… Memnun oldum tanıştığımıza. Biliyor musunuz, bu iş tam da bana göre ve ben bu işi almaya geldim buraya.
Sevcan, duyulur bir sesle güldü. Alaycı gülüşe oturduğu yerden eşlik edenler de olmuştu, kızgın bakanlar da.
Bir saat süren bekleme sonunda sırası gelmişti. Sekreter davet edip işyeri sahibinin kapısını açtı. İçeri girdiğinde şaşkınlığını gizleyemedi Ferda. Vücudunu hafif öne uzatarak, avuç içleri işverene bakar halde iki yana açıp konuştu:
-Ama siz… Bana adresi veren siz değil miydiniz? Görüşmemi gerçekleştireceğim, iki dudağınız arasından çıkan cevaba hazır olduğum siz miydiniz yani?
Adam ayağa kalkıp ‘Bayar ben’ deyip tekrar yerine oturarak konuşmasına devam etti:
-Ferda Hanım buyurun oturun lütfen. Sizinle karşılaştığımda heyecanınız ve güzel enerjiniz tamamen bana yansıdı. Bu farklı durumu her zaman hissetmek maalesef mümkün olmuyor. Tüm telaşınıza rağmen, sesiniz ve bana yansıyan doğallığınızla kurduğunuz cümlelerde beni şaşırtmayı başardınız. Sizi ekibimde görmekten mutluluk duyarım.
Ferda gözlerini ayırmadan pürdikkat dinliyordu patronunu. O kadar emindi ki işi alacağından… Ufacık bir kuşkusu bile yoktu.
Bayar Bey sustu. Ferda, sesi konuşmasa da mimikleriyle ‘Buyurun sorun’ diyordu sanki. Gelecek sorulara hazırlıklı olduğunu hissettiriyordu. Tekrar söze başladı Bayar Bey:
-Dışarıda otuz başvuru var. Her biri değişik alanlarda üniversiteyi başarılı sonuçlarla bitirmişler. Her ne kadar bilgileriniz bana önceden ulaşmış olsa da şu an hepinizi aynı derecede gördüm. Söyler misiniz Ferda Hanım, neden sizi bunca kişiye değişmeliyim?
Ferda yüzündeki ifadeyi bozmamıştı. Konsantre olduğunda kolay kolay kimse bozamazdı.
-Ben bu işe sahip olmak için şu an buradayım. Kendimi hiç bu kadar hazır hissetmemiştim. Aç bir kurt gibi verilen görevleri yapmak için sabırsızlanıyorum. Sadece ben değil, telefonun diğer ucunda tüm müşterilerimiz benim ikna kabiliyetimle tanışmayı bekliyor. Siz hazırsanız, ben de hazırım bu ekipte yer alıp enerjimi ve çalışkanlığımı paylaşmaya. Siz cevap verdiğinizde, ben sizin elinizi sıkıp ‘Hayırlı olsun’ diyerek bu odadan çıkacağım. Sizin, çalışanlarınızla aynı zeminde yer aldığınızı gördüm. Herkes aynı hizadan bakıyor birbirine; sizin bana baktığınız gibi Bayar Bey.
-Umarım size layık bir işveren olurum. Yarın uygunsanız işe başlayın lütfen… Haa, unutmadan Sekreter Hanım’a da uğrayın çıkmadan; size yardımcı olacaktır. Hoş geldiniz, hayırlı olsun Ferda Hanım.
Ferda, zaferin mutluluğuyla sekreterin yanına gitti. Tebrik edildikten sonra uzatılan zarfa bakarak ‘Bu ne?’ der gibi baktı sekretere.
– Bayar Bey’in kesin kuralıdır. İşe her başlayana, bir süredir işsiz olduğunu ve ihtiyacı olabileceğini düşünerek küçük bir miktar avans hazırlar. Hem ayrıca, bununla bir ekip olduğumuzu da kanıtlamış olmaz mıyız Ferda Hanım?
Teşekkür edip zarfı aldı ve çıktı Ferda.
Gururluydu. Kimse bilmiyordu üniversitede iki çocuk okuttuğunu. Kimse bilmiyordu çantasında beş kuruş bile olmadığını. Acındıracak laflarla kendini küçültmeyi tercih etmemiş, aksine yeteneklerini ve yapabileceklerini söylemişti patrona.
Mutluluk maddesel ve görsel olmamalıydı zaten. Herkesin, kendi enerjisinin gücünü anlamak için etrafında toplananlara bakması yeterli olacaktı.
Bir kez daha inanmıştı sözcüklerin gücüne…
Melek KIRICI
www.kafiye.net
BAŞKA YERİM YOK İŞTE
Açma derin yaramı deşerek sorma bana
Neresinden başlasam beceremem çok işte.
Yazılımı istersin anlamadın galiba
Sana çıkar yollarım başka yerim yok işte.
Dağları yalar geçer zirveye çöken duman
Yayları bayram eder sevdamı çalsa keman
Gözlerin yol gösterir dalıp gittiğim zaman
Sana çıkar yollarım başka yerim yok işte.
Gönlümde yer bulmayan kırmızı halı serse
Bülbül olsam susarım bağımda gonca derse
Yönümü döner miyim dünya tahtını verse
Sana çıkar yollarım başka yerim yok işte.
Kaybolup gidiyoruz zamanın deliğinde
Gonca olup sokulsam saçının beliğinde
Kanat çırpar yüreğim duygular eşliğinde
Sana çıkar yollarım başka yerim yok işte.
Yer verdiğin mekana koşarak gidiyorum
Canlı cansız nesneye seni sevdim diyorum
Şahit olsun gök kubbe itiraf ediyorum
Sana çıkar yollarım başka yerim yok işte.
OZANMERDAN yorulur maziye çattığımda
Damarımda atarsın sol yana yattığımda
Bismillah diye evden adımı attığımda
Sana çıkar yollarım başka yerim yok işte.
ALİ BİLECEN/OZANMERDAN/26/06/2015
www.kafiye.net
FATIMA-TÜZ ZEHRA
Cennet kadınlarının mübarek Seyyide’si
Resulün can paresi Fatıma”tüz Zehradır
Ol rahmet âleminin seçkin muhlis kulları
Hatice, Meryem, Asiye, Fatıma Müberra’dır.
Resulü Enbiyayla Hatice”tül Kübra”nın
İzzetle yaratılmış en küçük paresidir
Peygamberin goncası, eşi Ali abanın
Ehlibeytin anası, ol Kevser suresidir.
Dört yüz miskal gümüştü kesilen mehirleri
Allahın hikmetiyle birleşti iki sema.
Muhabbetle bağlandı sevginin nehirleri
Şahit oldu evrenle, sahabeyi ulema.
Altı yüz on dört Mekke’de nur misali doğarak
Nesli Muhammed onun soyundan zuhur etti.
Lakabı Zehra, Betül ibadetle yağarak
On beşine basınca Murtaza’yı yar etti.
Merhamet, güzel ahlak Resulü Muhammet’ten
Asalet ve Cömertlik Hatice’den mirastır
Tüm yaşamı boyunca ayrılmadı himmetten
Fedakârlık, paylaşım, enginlik ona hastır.
Hasan, Hüseyin, Muhsin, Gülsüm, Zeynep, Rukiye
Ecdadı Muhammedi mutluluğa bürüdü.
Acıyla kıvranırken yalvararak Baki’ye
Atasından altı ay, sonra hakka yürüdü.
Hassas, yufka yürekli deryaydı bilgelikte
İman dolu kalbiyle bağlıydı yuvasına.
Samimiyet, saygı da her hali eşsiz nükte
Zikirle seher vakti kavuştu Mevlasına
Tevekküle sığınıp boyun büktü kadere
Istırabı arttıkça üzüntü cana yetti.
Ayrılık hasretiyle yenik düştü kedere
Ramazanın içinde ruhunu teslim etti.
OZANMERDAN/ALİ BİLECEN
www.kafiye.net
GİZLİ NUMARA
Muhabbet ehlini candan seçerim
Edepten yoksunun lafına bakmam.
Şu deli gönlümün emrine uydum
Deryalar aşarken damladan korkmam.
Yıldırmaz şakiler yolumu kesse
Bağrımı açarım karayel esse
Tatsız sohbetinde bulunmaz hisse
Cahil kelamına kafamı takmam.
Haşere yayılır kaynak kururken
Yosun bayram eder dalga vururken
Mantık hesabıyla ezmek dururken
Kanatsız pireye yorganı yakmam.
Üstünde dolaşmam dolambaç rayın
Okunu düşünmem gerdiğim yayın
Huyunu, husunu bildiğim çayın
Tuna’ya dönüşse bendine akmam.
Aşkın badesini içmem çalarak
Bülbüle sevdayı sormam dalarak
Dünya servetini göze alarak
Temelsiz binaya bir çivi çakmam.
Cananın bakışı Merdana emir
Her doğan güneşle tükenir ömür
Allahın adıyla attıysam demir
Sevdiğim yürekten saniye çıkmam.
ALİ BİLECEN/OZANMERDAN/01/07/2015
www.kfiye.net
DENSİZ
Ezber konuşursun papağan gibi
Erdemi seçerdin olsaydın kinsiz
Uzaktan öksürsem ödün kopacak
Gizli numaradan arayan densiz.
Aklını taşımaz güçsüz bedenin
Sorguya çekmekte nedir nedenin
Ayarına düşmem bakır madenin
Gizli numaradan arayan densiz.
Titrek ses tonunda dilin meselli
Şerrini kusarak buldun teselli
Yüreğin yeterse adresim belli
Gizli numaradan arayan densiz.
Sanata dönüşür kumaşta limem
Terbiyem üstümde kötü laf demem
Edebinle çık gel ben adam yemem
Gizli numaradan arayan densiz.
Kafanda kurduğun senaryo timdi
Sana yel vererek dolduran kimdi
Muradına erdin kına yak şimdi
Gizli numaradan arayan densiz.
Piyasa yaparsın ucuz feninle
Hesabım bulunmaz asla seninle
Sap samanı kattın cahil beyninle
Gizli numaradan arayan densiz.
Muhabbet bahrine belden dalınca
Kekeledin ahlak dersin alınca
Sataşmayı seçtin zorda kalınca
Gizli numaradan arayan densiz.
MERDANIN bağrında tutturma çengel
Doğruyu bulmakta kuruntun engel
Vicdanınla yüzleş korkunu yen gel
Gizli numaradan arayan densiz.
ALİ BİLECEN/OZANMERDAN/02/07/2015
NOT:Değerli dostlar sosyal toplum icinde asalak hastalıklı beyinler hep var olmuştur hayat devam ettikcede olacaklardır. Kıymetli bir dostuma yapılan saygısızlıgi edebi şiir diliyle empati kurarak dile getirdim. takdirlerinize bıraktım.
HAZRETİ ALİ
Beş yüz doksan sekizde, Ebu Talip, Fatma’dan
Yirmi bir mart sabahı Mekke’ye güneş doğar.
Haşim’i soy bağından kundakla sarmalanmış
Kâbe’den çıkan bebek cihanı nura boğar.
Künyesi Ebul Hasan, Ebu Turab konarak
Ali ismi verilip, Murtaza’sı eklenir.
Muhammed amcasının yardımına koşarak
Beş yaşına gelince bakımını üstlenir.
On sekiz yaşına dek ahlak, edep, erkânla
Muhammet Mustafa’nın feyzinden nehir olur.
Nübüvvet geldiğinde tereddütsüz Furkan’la
İslam’a ilk inanan, genç yaşta mahir olur.
Fatımat-ı Zehra’yla kurduğu evlilikten
Hasan, Hüseyin Muhsin, hazreti oğulları.
Ehlibeyt zincirinin halkası bu çelikten
Gülsüm, Zeynep, Rukiye, Allah’ın nur kulları.
Peygamberin damadı amcasının oğludur
Matemine büründü otuz üç yaşındayken.
Yürüyen Kuran derler zikri Allah yoludur
İslamiyet hız aldı devletin başındayken.
Cemel, Sıffin, Nehravan,Hayber, Bedir savaşı
Allah’ın Arslan’ının gurur zafer tablosu
Zülfikar’ın önünde diz çöktü küffar başı
Ayrılığı başlattı Muaviye kaosu.
Resulün katıldığı savaşlarda sancaktar
Tebükteki seferde Medine’de yoldaydı.
Medine’ye hicrette Hak yolunda cüretkar
İzzetle yatağında öz canını yok saydı.
Yönetim ve dürüstlük, ahlak ve adaleti
Cesaret, paylaşımı gösterdi insanlığa.
Ruh bedenden çıkınca yoktu dünya zilleti
Hak yoluna sererek tapınmadı varlığa.
Osman şehit olunca, halifelik makamı
Karışıklık içinde dört yıl dokuz ay sürer.
Ayşe, Talha, Zübeyrin anlaşılmaz ahkamı
Basraya çekilerek kırılmaz surlar örer.
Çıkarmadı üstünden edep denen libası
Tüm yaşamı boyunca bağlı kaldı ayete.
İlim irfan mektebi, ehlibeytin babası
İbni mülcem elinde erişir şahadete.
Necefe defnedilir, Şahı Merdan Murtaza
Allah’ın Arslanının dolamaz asla yeri.
Kardeşlik perçinlendi hoşgörü aldı hiza
Harun Reşit devrinde yaptırılır kabiri.
O ilmin kapısıdır ırmaktır gönüllere
Güçlü vicdan sahibi adalet abidesi.
Doksan dokuz esmayı zikir etti güllere
Cennette müjdelenen deryanın nabidesi.
ALİ BİLECEN/OZANMERDAN
www.kafiye.net
BEYAZ ATLI SÜVARİ
Medine de gül dağıtan serverin bu mektubu
İşte insanlığın beklediği beyaz atlı süvari bu!
Haber veriyor bir sürgünden ötelerden
Yarin yüreğinden kalkan kelebekler
Bir sevda ülkesinde bizi bekler.
Ey gönül keyfince şad oldum sanma
Kayıp giden baharlara boş yere yanma!
Ölümsüzlük istiyordun gözün aydın!
Günlerin sayılı bugün yarında
Dünya denilen bekleme çadırında
Dağılsa da finale doğru gözlerindeki bulut
O yâr senin, sende onun gayrısını unut
Ne mutlu ki korudun bu cevheri
Üzülme mevsimlerden olsa da zemheri
Yürü geldiğin yöne doğru ey gönül eri!
Seni senden bin kat daha iyi bilen var
Ayrılışa üzülme gözyaşını silen var
Sevin çığlık at dönüşüne, bakma geri
Bu fani dünya sadece bir sürgün yeri.
SAFFET ÇAKIR
www.kafiye.net
Komşusu Açken
İftar sofralarını gösteriş sofralarına çevirmeyelim dostlarım. Aç yatıp kalkan onca insan varken israftan kaçınalım..
Komşusu açken yatan bizden değildir,
Demiş Yüce Peygamber,
İsraf etmek en büyük haramdır,
Demiş Yüce Kuran’ı Kerim.
Evine bir somun ekmek götüremeyen baba,
Almış günahsız bebeğini çıkmış dama..
Cinnet geçirmekte, gözyaşları içinde,
Bir lokma ekmek ekmek diye feryat etmekte.
Aynı saatlerde bir masada beş kişi,
Az pişmiş, çatal kirli, ekmek bayat demekte.
Çöpe giden yemeklere puanlar vermekte.
Yemekteyiz mi? Yoksa Ölmekteyiz mi?
Ayranımız yok evimizde,
Beğenmeyiz nimeti içimizde..
Bir anne çocuğunu okutabilmek için,
Okul tuvaleti temizlemekte,
Sofraya bir parça et getire bilmek için,
Bir baba gece ek işe gitmekte.
Ya bizlere kim puan verecek.
Paralarımız mı?
Eşyalarımız mı?
Amelleriz mi?
Kalplerimiz mi?…………….
Gürhan Olcaytürkan
www.kafiye.net
İlk Nefesimde
İlk nefesimde seni solumak
Güne başlamak seninle
Çiğ tanesi gibi avuçlarına birikmek
Yüz sürmek tenine
Ve
Filiz vermek güne bakana
Tebessüm olmak dudaklarına
İlk nefeste seni solumak
Mümkünse
Yüreğimi yüreğine kat
Canımı canına kat
Sar beni
Kimsesizlikten al
Çoğalayım sana
İlk nefeste seni solumak
Bir boncuk yumağıydı avuçlarımda ovuşturduğum
Bir mavilikti gökyüzünden gözüme kondurduğum
Gerçek sevdalar yürekte dumansız tüter
Ateşi dili yakar
Konuşamazsın
Susarsın
İlk nefeste seni solumak
Avuç içi sevdalar ektim
Gül koksun
Sen koksun diye
Yollarını beklemek bile özel…
Bir nefes ki,
Bir adıma
Bir ömür adanacak kadar güzel……….
Gürhan Olcaytürkan
www.kafiye.net
Ben Kim Miyim?
Hep soruyorsun ya sen kimsin diye bana,
Ben kim miyim anlatayım öyleyse sana..
Senin ellerindeki bir fırçayım çoğu zaman,
Mahremindeki sevgiliyi çizerken…
Bazen zeytin gözlerinden süzülen damlayım,
Yanaklarındaki benden kalan izleri silen..
Bazen suskun haykırışlarınım,
Tüm engellere inat dudaklarından akan..
Sofrandaki ekmek bandığım aşınım bazen,
Tadını senden aldığım, avuçlarında kandığım..
Bazen düşüncelerindeki ihanetim,
Yürek sesine coşkularına, sevinçlerine engel koyan..
Utangaç bakışlarınım çoğu zaman,
Kaçamak gözlerindeki bakışı örten göz kapakların gibi..
Ben kimiyim diye soruyorsan hala bana
Aynaya baktığında gördüğün ben.,
Yüreğinde sevgisini haykıran sesim ben..
Avuçlarında seni sıcaklığıyla terleten elim ben……
Gürhan Olcaytürkan
www.kafiye.net