Kategoriler

Arşivler


Tarih 30 Ara 2010 Kategori: Mine POLAT

Ah Be Arkadaş

Ah Be Arkadaş

Hayat bu kadar kalleş,
Bu kadar vefasız,
Bu kadar lanet mi be arkadaş?
Hayat bunlardan ibaret mi?
Yoksa sadece bizim için mi böyle?
Bizim mi kaderimiz bunlara ait?
Yalnız kalıp dört duvar arasında ağlamak…
Gecenin o ayazında boş boş bir başına dolaşmak…
Her güne kâbusla uyanmak kaderimiz mi?
Zavallı kalbimizin her bir darbe ardından kanaması…
Hem de durmamakçasına ağlayıp sızlaması…
Kaderimiz mi arkadaş?
Mutsuzluk mu yazılmış alnımıza?
Bir saniye dahi gülmek haram mı?
Bunlar mı layık görülmüş bize?
Acılara mahkûm olmak…
Göz göre göre yok olmak…
Keder ve ızdırabla yıkılmak mı yakıştırılmış?

Neden diye soramıyoruz bile…
Öyle çaresiz, öyle bitkin ve öylesine güçsüz düşmüşüz ki,
İsyan bayraklarımızı çekmeye bile mecalimiz yok…
Yorgunuz…
Kuvvetsiziz hayata ve insanlara karşı…
Sesimizi çıkaramıyoruz bile yapılan haksızlıklar karşısında…
Öyle duygusuzca bakıyoruz…
Bakınmakla yetinebiliyoruz…
Her belaya, her acıya, her haksızlığa açığız…
Çünkü savaşabilecek gücümüz tükendi…
Çünkü hayattan tüm beklentilerimizi kaldırdık artık…
Kaderimize boyun eğip eziliyoruz…
Ve bu sayede gülemiyoruz…
Hayatın zevkini çıkaramadık, çıkaramıyoruz…
Çıkaramayacağız da…

Ah be arkadaş…
Söylesene…
Senin benden farkın var mı?
Bir an olsun bile güldün mü hayatta?
Mutlu olup sokaklarda koştun mu çocuklar gibi?
Sevildin mi be arkadaş?
Seni kollayıp korudular mı?
Susma arkadaş susma…
Konuş…
Dök içini…
Pekâlâ, sus öyleyse…
Biz susarak konuşuyoruz zaten…
Anlaşılıyor gözlerinden arkadaş, anlaşılıyor…
Cevabının hayır olduğu anlaşılıyor…
Kaderimiz bu be…
Ne yapalım, bize de bu rol verilmiş…
Güzelce oynayıp gideceğiz işte…
Üzülmene ne lüzum var…
Sadece bir oyundayız diye düşün…
Bizim rolümüz bu…
Yalnızız biz…
Yalnız, çaresiz, kimsesizleri oynuyoruz arkadaş…

Oynayacağız ve gideceğiz…
Sonunda mutlaka gideceğiz…
Kalıcı değiliz nasılsa arkadaş, gideceğiz…
Durmayacağız be arkadaş…
Gitme vakti gelince elbette gideceğiz…
Gideceğiz arkadaş, gidiyoruz işte…
Gidiyoruz arkadaş, gül…

Mine POLAT
www.kafiye.net


Tarih 30 Ara 2010 Kategori: Hamit KÖRKEN

AZİZİM

AZİZİM

Zimmetli bir yaşam,yoludur hayat
Bir günü bir güne, uymaz azizim
Bu gün taze olan, yarına bayat
Hevesi kursakta, koymaz azizim

Niceleri geldi, geçti bu handan
Kimine hor baktı, kimine candan
Kepçeyle verirken,aldı bir yandan
Sanki kör bir kuyu, doymaz azizim

Kimine sağırdı, kimine kördü
Kimine pek cimri, kime bönkördü
Kimine göre dost, kime nankördü
Vicdanın sesini, duymaz azizim

Dil dökmek boşuna, mihneti yoktur
Sen aç ölsende o, her zaman toktur
Rikkatli sineye, saplanan oktur
Ona yalvarmaya,deymez azizim

Ölçüsü çekidir, ölçeri kantar
Altını bakırla, ayrımsız tartar
Sattıkça çoğalır, eksilmez artar
Yitirdiklerini,saymaz azizim

Hamit Körken
www.kafiye.net


Tarih 30 Ara 2010 Kategori: Safiye Lemide ÇAKIR

Günaydın…..


Günaydın…..

Günaydın demeyeceğim
Güzel sözler dökülmeyecek avuçlarına
Seni seviyorum diye
Seni ne kadar özlediğimi
Kendime bile söylemeyeceğim

Yok, yok demeyeceğim
Sana nasıl da hasret olduğumu
Kokunu içime çekerken başımın nasıl döndüğünü
Söylemeyeceğim
Dilinde yakaladığım çocukluğumun başını
Nasılda okşadığımı anlatmayacağım sana

Can dediğinde canımın nasıl söküldüğünü
Kelimelerimin düğüm düğümlüğünü
Hele hele
Hiç demeyeceğim
Şaşırdın mı bu satırlarıma
O güzel gözlerinde öfkemi var ne
Uzun zamandır düşünüyordum bunları
Bir türlü cesaret edemiyordum

Bundan sonra günaydın demeyeceğim sana
Sadece iyi ki varsın ömrüm diyeceğim
İyi ki varsın
Hep benimle kalasın
Hoş geldin diyeceğim sabah güneşim,
Ömrüm hoş geldin
Gönlüme neşe verdin

Lemide Safiye ÇAKIR
www.kafiye.net


Tarih 30 Ara 2010 Kategori: Safiye Lemide ÇAKIR

Sus Deme Anne


Sus Deme Anne

Sus deme
Bırak akıtayım zehrimi
Acılar yüklendim
Taşıyamıyorum düşkünüm anne
Ateş böcekleri de söndürdü ışığını
Yüreğim söndü anne
Ağlama deme anne
Ağlama deme
Fırtınalar kopuyor
Volkanlar patlıyor
İçim taşıyor
Hiç öğretmedin ki
Kalabalık içinde yalnız olmayı
Acıyı ekmeğime katık yapmayı
Hiç söylemedin ki
Gecelerin kavurduğunu
Güneşim battı anne
Kavruluyorum
Savruluyor küllerim
Ayrılık da batarmış yüreğe
Dağ idim
Çığ düştü eteklerime
Akıyor bedenim
Eriyorum
Ah annem ah
Her şeyi öğretinde
Öğretmedin yüreğimi kefenlemeyi
Sen gittin öksüz kaldı saçlarım anne
Dolanıyor geceleri boynuma
Ah anam ah
Kızardın kötü söz söyleyince
Yasaklamıştın küfür etmeyi
Karanlığa ne diyeceğim
Dilimin ucunda kırılıyor isyanlar
Şah damarım çatladı
Kanıyorum anne
Bir merhem yap
Öp ki geçsin anne
Hiçbir şey deva değil bana
Titriyorum anne
İçim titriyor
Ört üstümü
Salla ayaklarında
küçük kızın masalını tekrar anlat ANNE,
Korkma dediğin masalı düşür diline
Al yaşadığım yaşları
Geri ver bir an çocukluğumu
Ninniler söyle başucumda
Tıpkı eskisi gibi
Uyut beni anne
Uyut beni
Uyanmamak üzere

Lemide Safiye ÇAKIR
www.kafiye.net


Tarih 30 Ara 2010 Kategori: Tülay ASLAN

İNSAN CANI BU KADAR MI UCUZ?

İNSAN CANI BU KADAR MI UCUZ?

Annem şeker hastasıydı, şeker komasına girmişti. İzmir tepecik hastahanesinde yatıyordu, yanında refakatcı olarak kalıyordum. Sanki ikinci Dünya savaşından çıkmış gibi sekiz hasta aynı odada kalıyor, pislik içinde yerlere dökülmüş idrar dolu pet şişeleri vardı. Şeker hastaları böbrek hastaları ve aynı hastalıkta olmayan hastalar aynı odada kalıyor. Hastalara bakım yok, hasta yakınları aletlerini kendiler temin ediyor ve hastasının kan şekerini ölçüyor. Benden önce ablam refakatçi idi, sabahları doktorlar gelince hastalar hariç refakatçılar dışarı çıkarılıyor, benim annem felçli ve komada şuuru kapalı ablamı doktorlar gelince çıkıyor, daha doğrusu çıkartılıyor, annemin şuuru kapalı doktorların yanında yere düşüyor, hertarafı morarıyor. Anneme bir şey olsaydı ölüm sebebi ne göstereceklerdi? Acaba rapora ne yazacaklardı? Artık annemin yanında kalmaya ben başladım. Annemin yatağının yanında üç tane yan yana yatan göçmen bayan hasta yatıyordu, yanlarında da ikişer ve üçer refakatcı kalıyor. Bunlar her öğün yemeklerini yiyip gece evlerine gidiyor sabah geliyorlar. Kendi aralarında sohbete başladılar. Alevi mezhebini aşağıladılar hakaret ettiler, içlerinde yaşlı bir hasta teyze torununu alevi genç istemiş vermemişler. Allah korusun Allah yazdıysa bozsun, ağıza alınmayacak sözler söylediler. Bende dinliyorum.

Yaşlı teyze bana dönerek kızım sen alevi değilsin değilsin kızım dedi, başka hasta bayan benden için aleviye benzemiyor dedi. Annesinin yüzü nurlu dedi, bende teyzem dedim insanları yargılamak bizlere düşmez bak burada ölümle pençeleşiyorsunuz Allah’ım karar versin iyiyi kötüyü dedim. Kızım sen bilmezsin onlar şöyle onlar böyle devam ettiler. Sabah doktorlar geldi. Herkesi dışarı çıkardılar, ben direndim çıkmadım, annemin önceki gün düştüğünü hem de doktorların gözünün önünde olayın olduğunu söyledim, annemi iyileşmesi için getirdiğimizi ölmesi için değil dedim, çıkmayacağımı ve hastamıda bugün hastahaneden çıkaracağımı evde çok iyi bakacağımızı söyledim. Bir takım kağıtlar getirdiler imzala dediler, kağıtta bu hastadan mesul değiliz gibi yazılar yazılı idi imzalamadım.

Aynı gün bir hasta getirdiler,annemin yanındaki yatağa yatırdılar,daha öncade yatmış bu hastahanede tekrar gelmiş, ama Türkçe bilmiyor. Göçmen bayanlar bu yaşlı hasta teyzeye saldırdılar, bana neden oraya bıraktın yanınıza almayın,ölsün o….? dediler, ermeni dölü vs. bunların canını alsak of demeyiz canavar bunlar katiller bunlar gebersin dediler. Bende yeter dedim yazık! hasta Allahtan korkmuyormusunuz? zaten kendini ifade edemiyor dilinden anlamıyoruz dedim. İşaretlerle benden yastık istedi buldum verdim, bu sefer bana saldırdılar, sende kürtsün iyi anlasıyorsun dediler.Ben insanım sadece hasta birine yardımcı olmaya çalışıyorum dedim,ona bakın birde size bakın o canının derdine düşmüş sizse ayıp ettiniz, saldırdınız ve size cevap bile veremiyor dedim. Biz çıkacaz diye
annemin yiyecek ve içeceklerini verdim yarı Türkçe yarı Kürtçe allah razı olsun dedi ve dualar etti. Göçmen hastalar hayret ediyor bu yaşlı hasta teyzemiz çok hasta olduğu halde namazını kaçırmıyor sürekli dualar ediyor, bunlar aaa Müslümanmış ağzından dualar düşmüyor ve artık konuşmadılar. Bu teyzeden ilik alınacak bir bay ve bir bayan doktor geldi teyzeye yüz üstü yat diyorlar o anlamıyor beraber çevirdik teyzeyi ,kimsesi yok oğlu yatırıp gitmiş iş dönüşü uğrayacakmış, teyzenin belinden ilik almaya başladılar tibişöne benzer ondan büyük bir aletle belinin ortasına olanca gücü ile burarak sağa sola çevirerek delik açıp içine ilik aldılar şırınga ile camlara ilikleri koydular bayan doktor dışarı çıktı bir şey getirmeye pencere camları açıktı, kapıda açılınca ceyran yaptı ve masadaki ilik aldıkları camlar düştü.tekrar aynı işkence yine aynı işlemler yapılarak ilik alındı, teyze feryat ediyor.

Hudey Hudey diye ağzından kelimeler çıkıyor. Camlarıda kendiler açtı içerisi kokuyor diye, bu ? Bu insanlığa yakışır mı? İlik bu ortamda alınırmı? Bu hasta teyze mikrop almıştır. Şeker hastaları hassas hastalardır ve idrarlı ortamda ilik alınıyor. Annem evde iyileşti çok şükür oradan eve koma şeklinde alıp götürdük, kafamda bir soru işareti kaldı hala merak ediyorum o teyze yaşıyormu? Çünkü biz hastahanedeyken hergün bir iki hasta ölüyordu.
Annemi çıkardım hastahaneden bakımla ayağa kalktı, ya hastahanenin dışındakiler hasta ile uzaktan gelen yakınları karton üzerinde yatıyorlar. GÜYA Türkiyenin en gözde organ nakli yapılan İzmir tepecik hastanesi (eski S.S.K) İnsanlık bu kadar ucuzmu?

Not: Annemin dört yıl önce hastalığı nedeniyle tepecik hastahanesindeki gözlemlerimi kaleme aldım. Saygılar.

Tülay POLAT
www.kafiye.net


Tarih 30 Ara 2010 Kategori: Sultani SAĞLAM

DELİ

DELİ

Seni düşündüm sabah olmadan,
Aklıma düştün uykumun en tatlı anında
Titreyerek uyandım…
Elimi tuttuğun anı anımsadı gözlerim,
Çıldırmak üzere olan bi akıllı gibiydim artık,
“ Nerden … nereye”
“ Nasıldı … noldu” diye diye tükettim nefesimi…
Oysa ben o nefesi;
Senle diri diri tüketmek isterken,
Reva mıydı bu?
İnsan kıyamaz sevdiğine?
Peki ya sen?
Sen nasılsın?
Öyle misin?

İçindekileri görebilsen be sevdiğim!
İzin versen de sana ulaşabilsem,
Ağladığında elini tutup
“ Bak ben yanındayım, sabret” diyebilsem
Yasak mısın sanki bana?
Yasaklı mıyım ben sana?
Ahh bir gelsen bana…
Herkesi silerim uğruna…
Yeterki gülümse bana…
Çok şey mi istiyorum?
“Umudumu” geri ver bana…

Kolay değil sana acı veren,
Sevdiğini ağlatan birini beklemek,
Kolay değil…
Delilik işi…
Deli işi…
Deliyim ben, beklersem seni
Umudumu,
Hayallerimi,
Aklımı,
Kalbimi,
Kendimi kaybeden bir deli…

İzmir / 21.12.2010
Sultani SAĞLAM
İzmir Beştepeler Lisesi
12/C sınıfı
( Umud ve Şerife’ye ithaf olunur)
www.kafiye.net


Tarih 30 Ara 2010 Kategori: Sultani SAĞLAM

FELSEFE

FELSEFE

Anlam veremiyorum hayatın;
Saçma düzenine.
Ne yöne baksam karmaşa,
Kimse sonsuza kadar;
Mutlu olamaz mı bu hayatta?
Olamıyor galiba!

Ben olamadım mesela.
Kardeşim olmadı, dostum olmadı!
Sonsuz bilmece gibi dolanıyor
Hayat çözümsüz denklem…
“x y” ye değer verince
Denklem çözülür,
Ben ona değer verdim,
Kalbim dondu…

Yanağındaki gamzeyi göstericem diye
Gülmek için kasılan,
O saf kızlardan olmadım asla.
Ben her şeye güldüm.
A’da deseler,
B’de deseler,
O’ da deseler,
Ben güldüm.
İçimdeki yangını yüzüme vursam,
“ Neden” diyecekler,
Herkese derdimi anlatamam.
Yüzmeyi asmamayı öğretti bana Pollyanna…
“Ağlarsan mahvolursun”
Başına üşüşür akbabalar,
Felsefe bu…

İzmir / 20.12.2010
Sultani SAĞLAM
İzmir Beştepeler Lisesi
!2/ C Sınıfı
www.kafiye.net


Tarih 28 Ara 2010 Kategori: Doç Dr. Zerda ONURLU

BİLSEM!!!

BİLSEM!!!
Kaç geceyi sabaha emanet etmen gerekir bilemezsin
Tutulmamış sözlerin hesabını sorarsın boş duvarlara
An olur ağlarsın an olur yüreğini kanatırsın
Yara kabuk bağlar sanarsın,buna inanırsın
Kanadıkça bazı yaraların kapanmayacak olduğunu anlarsın
Keşkeler sarar dört bir yanı,
Hiç sevmemiş olmayı dilersin
Unutmak için dualar edersin
Yine de sızlar yüreğin en zayıf yerinden..
Çözülmesi zor bil bilmece ama yine de kendimce;
Aşk kelebek misalidir ;
Ya ömrü günlüktür,
Ya da ömürlüktür

Dç. Dr. Zerda ONURLU
www.kafiye.net


Tarih 28 Ara 2010 Kategori: Doç Dr. Zerda ONURLU

Ne olur kal benimle…

Ne olur kal benimle…
Bu gece gitme ne olur…
Sabah olsun bekle;
Hem belki bu sefer
Daha geç sabah olur…
Biraz daha bakayım gözlerine;
Biraz daha duyayım kokunu…
Yeter artık bakma şu saate!
Hem belki bu gece o da durur…

Yine ayağa kalktın…
Ne olur gidiyorum deme;
Başlama yine ne olur…
Bak ay hala yerinde…
Bırak doğsun şu güneş;
Hadi bir sigara yak,
Biraz daha otur…

Sabah oldu yine…
Biraz sonra gideceksin;
Gitme benimle kal desem;
Dinlemeyeceksin…
Ah içimi bilemezsin;
Canımdan kan damlıyor yokluğunda…
Yarın gece yine gel olur mu?
Yine sabaha kadar benimle kal
Rüyalarımda…

Doç. Dr. Zerda ONURLU
www.kafiye.net


Tarih 28 Ara 2010 Kategori: Öyküler

Söyle Varmıdır ki…

Söyle Varmıdır ki…

Zaman keskin kılıç, ömürü biçer
Her canlı mutlaka ölümü içer
Sanmaki Azrail unutur geçer
Söyle varmıdır ki ölümsüz bir yer?

Yapraklar, çiçekler gün gelir solar
Yemyeşil çimenler sarıya çalar…
Dağ, taş, toprak bile, uykuya dalar
Söyle varmıdır ki ölümsüz bir yer?

Nice bebeleri anasız koydu
Genç genç fidanları kıran hep oydu
Ay yüzlü Rasule, söyle kim doydu?
Söyle varmıdır ki ölümsüz bir yer?

İstemezsin ama davetsiz gelir
Nefesin sayılı, hesabı bilir…
Bir sessiz feryatla hayat son bulur
Söyle varmıdır ki ölümsüz bir yer?

Hayatla doğuyor, ikiz kardeşi
Her canlının her gün gizli yoldaşı
Mü’minin sevinci, son arkadaşı..
Söyle varmıdır ki ölümsüz bir yer?

Emine Yılmaz Dereci
www.kafiye.net