 
şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
DUYDUN MU?
Gecenin sessizliğinde,
Özlem gidermek için,
Bir yıldızın yardımıyla,
Gökteki melek ile birlikte,
Açık bıraktığın pencerenden,
Senin yanına geldim
Sessizce içeriye girdim,
Seni uyandırmadan seyretmek,
O gül yüzünü okşayabilmek için,
Öylece seyre daldım,
Orada sabahın üçüydü saat,
Esmer güzelim,
Yanına geldiğimi duydun mu?
Bir melek gibi yatıyordun yatağında,
Yavaşça yanına oturdum,
İlk önce saçlarını avuçlarıma aldım,
İpek gibiydi saçların,
Yüzünde harika bir gülümse oluştu ,
Yavaşça yüzünü okşamaya başladım,
Nefes alışın değişti birden,
Seni uyandırmaktan korktum,
Hemen çektim elimi yüzünden,
Yine seyre daldım,
Esmer güzelim,
Yanında olduğumu hissettin mi?
İnce tülden,
Pembe bir gecelik vardı üzerinde,
Bütün vücudun meydandaydı,
Yavaşça yine oturdum yanına,
Sana dokunmaya kıyamadım,
Hafifçe kıvrılmıştın yatakta,
Yüzün gülümsüyordu,
Belliki güzel bir rüya görüyordun,
Alnına yavaşça bir öpücük kondurdum,
Esmer güzelim,
Seni öptüğümü anladın mı?
Bir melek gibiydin ,
Yavaşça yüzünü okşamaya başladım,
Ellerim çok hafifti,
Yavaş yavaş bütün vücudunu okşuyordum artık,
Ben okşadıkça sen harika sesler çıkarıyordun,
Elinin biri yavaşça oynadı,
Seni okşayan elimi tuttu,
Sımsıkı sarıldı elime,
Tut ellerimi,
Beni al götür buralardan dercesine,
Ve elimi,
Yanağına yavaşça götürdün, sımsıkı bastırdın,
Gözünden bir damla inci döküldü,
Esmer güzelim,
O an benim sıcaklığımı duydun mu?
Yavaşça elimi bıraktın,
Uyanacaksın diye çok korktum,
Beni karşında göreceksin diye çok korktum,
Varlığımı duyduğunu biliyorum,
Adımı sayıklıyordun,
Sesleniyordun bana uykunda,
Nefes alışın değişti,
Yatağında kıvranmaya başladın,
Nefes alışların değişti,
Belliki benimle konuşuyordun,
Bana sarılıyordun,
Benim o an sana sarıldığım gibi,
Esmer güzelim,
Senin yanında olup, sana sarıldığı mı anladın mı? 
Sabahın ilk ışıkları oluyor,
Gitme zamanı geldi meleğim,
Perili öyküde olduğu gibi,
Benim için ayrılık vakti geldi,
Alnına bir buse bıraktım,
Uyandığında izini görürsün diye,
Yüzüne parmak izimi bıraktım,
Aynaya bakınca,
Seni okşadığımı görmen için,
Saçlarını okşadığımı görmen için,
Bir karanfil taktım kulağının arkasına,
Yastığının yanı başına,
Kırmızı bir gül bıraktım,
Uyandığında beni hatırlaman için,
Sessizce geldim diyorum sevdalım,
Sessizce ayrıldım yanından,
Esmer güzelim,
Seninle geçirdiğimiz o dakikaları duydun mu?
Saat /11.30 Akbük / 27.05.2007
Hüseyin DURMUŞ
www.kafiye.net
Uzak ülkelerin birinde saklıyorum seni..
Yosun kokulu denizler ötesinde..
Suskun çiçeklerin bahçelerinde.
Sen, gülümse bana yüzündeki şevkatinle..
Başka kimseler görmesin.,bilmesin seni..
Bu sevdanın sonunda gelip ellerini tutacağım,
Bir nefeste tekrar tekrar aşık olacağım..
Seni uğurlamadım,unut herşeyi..
Sadece gözkapaklarım ağırlaştı sen giderken..
Biraz sitem ettim
Biraz yangınlara sürüklendi yüreğim..
Hepsi o.
Şimdi..
Uzak ülkelerin birinde saklıyorum seni
Saklı bahçemde sana şiirler besteliyorum
Uyumayan gözlerimle tekrar tekrar dizeler yazıyorum..
Tan yeri ağarıncaya,
Kirpiklerim kapanıncaya kadar sabahlara..
Aşk bu..bir yanım eksik kalsada..
Dönsede başım hasretin deli rüzgarından..
Sancılı geceler yüzümde çizgilensede..
Gölgen düşer hep yanıbaşıma,
Yeniden dünyalar kurulur seninle,yürek yangınımın köşebaşında..
Bülbüller bir söyletilir,
Bin ağlatılır..
Yaramız kabuk bağlamaz son nefese kadar..
Ama sen gülümse..
Benim gibi..
Sen beni anlat,nasıl sevdik..
Bende seni,nasıl içtik aşkın şarabından..
Nasıl içtik yudum yudum..öyle sevdik.
Şimdi karaları bağlamak yok,dönsün dünya başımda..
Bırak, şarkılarımızı ben dinleyeyim,
Ben tutunayım sevdamıza,ikimizin yerine..
Gün dönümü nedirki, şu kısacık zamanda..
Şimdi sen SAKLIM..
Gülümse hadi bana..
Gelip ellerini tutacağım..
İlmek ilmek dokuduğum hasret saatlerinden sonra,
Sende çiçekler açacağım, uzak ülkelerin birinde……..
Necla Argüz
07 10 2010
www.kafiye.net
Hançerini Sapla Sol Yanıma
Kalemim konuşur triplerle,
Müebbet yedim karanlıkken hayatım işkencelerle.
Oysaki suçum yok dünya çek demirlerini.
Son ver artık, bilir misin ki derdimi?
Çocukluğumu sakladım karamsar duvarların arkasına,
Uçtu gitti duvarlardan, çocukluk mu kaldı ruhumda.
Sessiz sedasızım, kimsesizim, hissizim ve sensizim.
Karanlık dile gelsin, evreni inletsin çünkü ben dilsizim…
Gecenin hüznü çöküyor odama hayâsızca,
Kapılıyorum karanlığa sırsızca,
Kalıyorum bir başıma yolsuzca,
Ölüyorum, öldürüyorsun beni alçakça…
Gözlerinde gözlerim şu anda,
Çıkar hançerini sapla sol yanıma.
Ne acı, ne sızı, ne de bir sancı,
Söndür sigaranın külünü en hayırlısı…
Güzeldik geçmişte, sen ve ben olmasak da,
Senindim hayalim de kendimce suçsuzca.
Çektim silahımı dayadım alnına,
Bende saldım ruhumu senden sonra…
MİNE POLAT
www.kafiye.net
      The Strrangesdt Animal
          That Ever Lived
         
         You have probably seen many animals besides pets.
         The first on emay have been a Mouse. You have certainly seen rabbits and squirrels. If you live in the country, you may have met up with skunks, ground hogs, moles, opossums, badgers, chipmunks, raccons, foxes, and deer. At the zoo you can see strange animals from faraway lands: lions, tigers, monkeys, elephants, zebras, and giraffes.
           But none is as strange as the dinosaurs. Dinosaurs were the strangest animals that ever lived.
            The word dinosaur ( die- no-sawr) means “terrible lizard.” Dinosaurs belonged to the family known as reptiles. Today snakes, lzards, and crocodiles belong to that same famly.
            A dinosaur’s blood was cold, except when his body was warmed by the sun. Baby dinasours were hatched from eggs.
            Millions of years ago, dinasours roamed everywere on earth. They had many shapes and sizes. Some were no bigger than rabbits. Others walked on their hind legs and stood as tall as palm trees. They had short arms whit long, courved claws.
            Some dinosaours were wery, very big. One kind weighed more than ten elephants. It had a long neckand a small head. Its tail was as long as a school bus. This giant animal waded along the edges of lakes and rivers, eating the soft plants in the water.
             One kind of dinosaur had short legs. It looked someting like an army tank. Two long horns stuck out from its head like macine guns. Over its neck way a bony shield.
             One of the most frightening dinasours had a row of pointed plates down middle of its back. Its tail was as long as a car, ending with four heavy spikes. Any animal that got hit by that tail would take off fast- if it could stil move.
             Another dinasours had a heavy shell, like a turtle. At the tip of tail was a great lump of bone. He could swing his tail like a war club.
             Some dinosaurs were slender and swift. They could run faster than a race horse. The very smallest dinasours hid among the rocks or in thick forsets, so they wouldn’t be eanten by the big dinasours.      
                                         Derleyen / Serap DURMUŞ
                                         www.kafiye.net
The Wall of Love
Was it you or your loneliness
In the blind dark we opened bleary eyes
Last night’s curses on our lips
We would frequent art-lesbian- lovers,
Galleries and public places
My daily care was to remove you into the midst of men
An ammoniac flower in your button hole
My loneliness my incontinent countess
The lower we sink the better  
We loitered in the pubs at Kumkapð
With beanstew, beer and wine before us
And police battalions behind us; in the mornings
My Guardian Saints would find my carcass in the gutters
Hot as the garbage-collecfors’ hands,
With their hands I caressed you.
My loneliness my bristle-haired beauty,
The higher we stink the better  
I looked in the sky a red flash a plane
Steel and stars and human beings galore
One night we leapt the Wall of love
Where I fell was so clear so open
You and the universe at my side.
Uncountable my deaths, their resurrections.
O loneliness my many songs
The more we can live without lies the better.  
Translated by Ruth Christie
Derleyen / Canan DURMUŞ
Sevgi Duvarı
Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat sevicileri
Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi  
Kumkapı meyhanelerine dadandık
Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi
Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar
Sabahları  açıklarda bulurlardı leşimi
Öyle sıcaktı ki çöpcülerin elleri
Çöpcülerin elleriyle okşardım seni
Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi  
Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
Bol çelik bol yıldız bol insan
Bir gece Sevgi Duvarını aştık
Dustuğum yer öyle açık seçik ki
Başucumda bi sen varsın bi de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlğım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi 
Can Yücel
Your lips are red
Your hands are white
Take my hands, child,
Hold them a while.
In the village where I was born
There were no walnut trees
That’s why I yearn for coolness
Fondle me a while.
In the village where I was born
There were no cornfields
So scatter your hair child
Flaunt it a while.
In the village where I was born
The north winds blew
That’s why my lips are cracked
Kiss them a while
In the village where I was born
Bandits struck by night
That’s why I hate to be alone
Speak with me a while
In the village where I was born
Men did not know how to laugh
That’s why I’m still so unhappy
Make me laugh a while
You are light and beauty, like my country
The village where I was born was beautiful too
Now tell me of the place where you were born
Tell me a while.
Cahit Kulebi
Translated by Bernard Lewis      
Derlemeyi yapan Canan DURMUŞ
HİKAYE
Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!
Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkiyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!
Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgarları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!
Cahit Kulebi
EN BÜYÜK DİLEĞİM
Avrupalılaşmak… Herkesin dilinde bu kelime var bugünlerde. Avrupalılaşmaktan söz ediyoruz ama Avrupa hakkında yeterli bilgimiz var mı tartışılır. Avrupa’nın tarihi hakkında ne biliyoruz? Avrupa’nın adının Yunan Mitolojisinde Kral agenor2un kızı Evropa’nın adından geldiğini biliyor muyuz? Veya uygarlıkla eşanlamlı olduğunu düşündüğümüz Avrupa uygarlığının kökenlerinde Avrupa’ya komşu olan çok eski ve gelişmiş uygarlıkların yattığını biliyor muyuz? Pusula, barut, kağıt, yel değirmeni gibi buluşların Avrupa’ya orta Asya’dan geldiğini biliyor muyuz? Bilenler Avrupa olduğu gibi kabul etmiş demektir. Ama bilmeyenlerin Avrupa hakkında görüşü körü körüne bir hayranlıktan öteye gidemez.
Barutun, kağıdın Avrupa’ya orta Asya’dan geldiğini biliyoruz ama Avrupa’nın da yememek lazım. Savaş sırasında bunları öğrenip ülkelerine götürmek ve daha sonra bunları geliştirmek her toplumun yapabileceği bir iş değil.
Bugünün çağdaş Avrupa’sı aslında 15. yüzyıldan sonra çağdaşlaşmaya başladı. İtalya’da edebiyat ve güzel sanatlardaki yeniliklerle, yani Rönesans’la.Skolastik düşünceyi yıkan, tıpta, bilimde büyük gelişmeler yapan, laik düşünceyi ortaya çıkaran Rönesans’ı ilk Almanya’da başlayan Reform izledi. Böylece yeni mezhepler ortaya çıktı ve ilim dinin önüne geçti. Sanırım dünyanın en gelişmiş ülkelerinde ilimin ibadetten üstün olmasının nedeni bu.
Avrupa, Avrasya anakarasının bir yarım adası olmasına rağmen Asya’dan çok farklı. Elimizde kültür, insana saygı ve din ile başlayan ve daha da uzatabileceğimiz bir farklılık listesi var. Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan Türkiye ise ilime önem veren Avrupa ile geleneklere önem veren Asya arasında bir köprü gibi. Aslında biraz çaba gösterilse Türkiye bu farklı kültürler arasında gerçekten bir köprü olabilir. Avrupa Asya’nın gelişmeleri takip edememiş ülkelerine medeniyet götürürken, Asya’da Avrupa’ya içinde barındırdığı değişik kültürleri sunabilir. Çağımızın vebası AIDS
ten korunmanın en iyi yolunun uyuşturucudan durmak ve tek eşli olmak olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu çareyi ilk öneren Güneybatı Asya, Yani Müslüman kültürü eğer bunu AIDS’in ilk keşfedildiği yıllarda Avrupa’ya bildirseydi ve Avrupa aracılığı ile dünyaya duyurulsaydı, dünyada bu kadar çok AIDS’li bulunmazdı belki de.
Avrupa ülkelerinin dünyanın birçok ülkesinden daha gelişmiş olduğunu biliyoruz. Ben bir Türk olarak Avrupa’dan öğrenmemiz gereken şeyler olduğunu inkar edemem. Ama Avrupa’dan alabileceğimiz şeyler olduğu gibi Avrupa’ya verebileceğimiz şeyler de var.
Türkiye’de arkadaşlık bağları daha güçlü,sevgi daha güçlü. Dertlerimizi anlatmak için psikologlara ihtiyacımız yok. Çünkü omuzlarında ağlayabileceğimiz, sorunlarımızı anlatabileceğimiz, sevinçlerimizi olduğu kadar en büyük acılarımızı da bizimle paylaşmaya hazır arkadaşlarımız var. Biz onlara güveniriz, onlar da bize…
Sanırım günümüzde en çok üzerinde durulan sorulardan biri “ Uygarlık mı, din mi?” sorusu. Kimi “ Dinin önemi yoktur” derken, bir başkası “ Din daha önemlidir” diyor. Denge noktasını bulmak ise gerçekten zor. Dinler hakkında fazla yok ama kutsal kitabımız “ Dinde zorlama yoktur” der. Yani isteyen istediği gibi davranır ve başkasının ona karışmaya hakkı yoktur. Bence devlet yönetimi dinden ayrı yapılmalı. Çünkü insanlar dini görevlerini zorunluluk altında kalmadan, başkalarına duyurmadan yapabilirler ama din devlet işine karışırsa, dini emirlere uymak zorunluluk haline gelir ve bu da “dinde zorlama yoktur” ilkesiyle çatışır. Ayrıca zorla yapılan işten kim hayır görmüş ki?
İsa doğduğundan beri on dokuz yüzyılı geride bıraktık ve yirminciyi de bitirmek üzereyiz. Dünya üzerinde birçok kültür var. Gelişmişiyle, geri kalmışıyla 2000’e yani 21. yüzyıla üç farklı kül-türlerden oluşmuş bir dünya istemiyorum. Eğer bir gün bana “21. yüzyılda nasıl bir dünya isterdin?” diyen olursa, ona “Herkesin barış içinde, mutlu ve huzurlu olduğu, kültür farklarından dolayı oluşan ayrılıkların ortadan kalktığı ve herkesin eşit haklara sahip olarak yaşadığı bir dünya isterim” derim. Çünkü bu benim dünyamız için en büyük dileğimdir.
                                                                                            İzmir/1997
                                                                                        Nazan DUMAN   
                                                                                        www.kafiye.net
MY BEST WISH
          To become European country… Everyone uses these words nowadays. We are talking about to become European country but do we have enough knowledge about Europe? What do we know about history of Europe? Do we know that its name comes from king Agenor’s daughter’s name, Evropa in Grek mythology? Or do we know that Europe was civilised by itd neighbours which were very old and more developed than Europe? Or do we know that compass, paper,gun powder and wind mill were taken from middle Asia? If you know all these facts, its means you have accepted that Europe isn’t perfect. But if you don’t know all these things, it means you admire Europe without knowing much about it.
We know, gun powder and compass came to Europe from Asia but we musn’t do Eurpoe injustice. It wasn’t easy to learn and bring them to their country. And it wasn’t easy to improve them especially during war.
After 15th century Renaissance brought Europe a lot of new ideas and ways of living and it began to become a modern society. Renaissance which caused big developments in science and medicine was followed by Reformation, aroused in Germany. So, new denominations appeared and science is more important than religion. I think this is why science is more important than religion in all developed countries.
Although Europe is a part of the main contient Eurasia, it is very different from Asia. There is list of differences beginning with culture, education and religion. Turkey id like a bridge between Asia, where traditions are important and Europe, where science is important. If people try hard, Turkey can be a bridge of culture between those continents. While Europe is bringing civilisation to Asia’s countries, it can enrich the culture in Europe. We all know that the best way of protection against AIDS is having one partner and not using narcotics. This idea was fist proposed by the countries in Southwest Asia. If Eurpope had been warned by the Muslim countries in Southwest Asia, all the countries in the world would have learned this fact and there wouldn’t be so many people suffred from AIDS.
We know that European countries are more developed than most of countries in the world. I am Turkish but I can’t deny that we should learn something from Europe. But we can give some thing to Europe as we can take from it.
In Turkey, friendships and love are stronger. We don’t need psychologists to tell our problems. Because we have friends who we can cry on their shoulders, tell our problems and share our sadness and happiness. We trust them and they trust us.
After Reform the catholic chucrh stopped putting pressure on scientists and artists and that was the beginning of a new age in science and art. Developments in the society was very rapid and today’s civilised Europe appeared. European people began to treas religion in a diffrent way but it didn’t mean that they lost their religion. Even today, most of them have a strong beliefs in God and performing their religious duties is a part of their lives.
            Nineteen centuries have passed since Christ was born and we are about to finish 20th soon. Now, there are lot of cultures in the world. In 21st century, I don’t  want a world with different cultures. One day if someone asks me  “What kind of world would you like in 21st century?”, I would say him “I would like a world where everyone lives happily in peace and there are no differences between people and everbody has the same rights”. Because it is MY BEST WISH for our wonderful world. 
 
                                                                             İzmir/1997
                                                                           Nazan DUMAN
Yağmur yağar saçlarının üstüne,
Şaşar kalır ak pak olan rengine,
Düşmeyince insan dengi dengine,
Yağmur şaşar, rüzgar şaşar, saç şaşar.gecenin matemine,
Güneş güler; o yıldızın haline,
Düşmeyiver bir zalimin eline,
Yıldız şaşar, güneş şaşar, baş şaşar.geceler görünmez göze,
Bir sevda uğruna gelirsen dize,
Deniz şaşar, mehtap şaşar, yol şaşar.gecelerin rengine,
Gözler ağlamaklı dalar engine,
Gözler şaşar, gece şaşar, ay şaşar.sevgine,
Yürek şaşar, sözler şaşar, can şaşar.
Yıldız düşer;
Köpük köpük olur dalga denizde,
Mehtaplı
Ayın şavkı vurur birden üstüne,
Sitem eder
Söz söylenmez bir ok girer kalbine,
Yakarırsın Hak’ka kendi kendine,
İsyan zordur alıştığın
Mehmet Fikret ÜNALAN
www.kafiye.net
HaTıRı YoKMu…! 
İmbat rüzgarları hüzün estirdi
Çevrilen yönümün hatırı yok mu..!
Sevda yağmurları yüzün astırdı
Devrilen dünümün hatırı yok mu..!
Ayak izlerimiz kumlarda kaldı
Dudak izlerimiz tenlerde kaldı
Feryat izlerimiz kimlerde kaldı
Boş kalan yanımın hatırı yok mu..!
Ala iltifatlar şakıyan dilde
Çölün sıcaklığı kavrayan elde
Sarmalayan beden bir yaban ilde
Adanan canımın hatırı yok mu..!
Dili acı söyler bedeni tatlı
Geleni hicranlı gideni tatlı
Yüreğe aşkı zerk edeni tatlı
Sevişen tenimin hatırı yok mu..!
Bir bahta bir ahta öfkemi kustum
Haykırdım göklere feryadı bastım
Hançerle saldırdın duvakla astın
Dökülen kanımın hatırı yok mu..!
Aysel Tarcan/Sevda Şairi
Kırklareli-Babaeski
www.kafiye.net