Kategoriler

Arşivler


Tarih 25 Ara 2010 Kategori: Tülay POLAT

ALDATMANIN BEDELİ(BİR BUKET ÇİÇEK)

ALDATMANIN BEDELİ(BİR BUKET ÇİÇEK)

Zil çaldı. Ayla hanım kapıyı açtı, gelen eşi Ahmet beydi, bugün zamanında eve gelmişti. Hemde elinde bir buket çiçekle eşi Ayla hanıma uzattı. Ayla şakındı, bunlar banamı dedi?Ahmet bey çiçekleri kendisine aldığını söyledi tabi sana evde başka hanım varmı ki? Yıllardan sonra eşi ilk kez çiçek veriyordu, Ayla hanım şaskın ama mutlu idi çiçekleri aldı vazoya büyük bir titizlikle yerleştirdi, Dünya’lar kendinin oldu. Oysa ki eşi ile fakültede tanışmış birbirlerini ne kadar çok sevmişlerdi,evlenmiş iki erkek çocuk sahibi olmuşlardı,eşi giderek kendinden uzaklaşmış eve geç gelmeler, pişirdiği yemeği beğenmemeler hep bahane aramalar,bugün ne oldu ki eşi birden değişti ve çiçekte getirdi.Eşiyle konşmalıydı merak içinde sorulara başladı, Ahmet yıllardır bana çiçek almazdın şaşırdım ne oldu? Anlamadım doğrusu der dediğine pişman olur.
Ahmet bey biraz sesini yükseltti. Alırsam niye aldın,almazsam niye almadın dersin neyse dedi. Ya Ayla neden kendine zaman ayırmıyorsun? mesela yarın git kendine birşeyler al kuaföre git arkadaşlarına git,ne bileyim işte birşeyler yapsa bunları sen mi söylüyorsun ?
Bunları yapmama izin verecekmisin? (içinden Ahmet’in gelirken başına saksı düştü galiba der.) Ah Aylacım işlerim yoğun sana ve çocuklarıma zaman ayıramıyorum. Sen bana bakma çık gez eğlen, Ayla hala şoktaydı ne olmuştu da kocası bir günde bu kadar değişmişti. Ayla ertesi gün alışverişe çıktı kendisine kıyafetler aldı, kuaföre gitti. Saçlar boyandı kesildi ve fönlendi şık bir hanım oldu, yıllar vardıki kendine bakmamıştı,
Kuaförden çıktığı gibi soluğu arkadaşı Leyla’da aldı. kapıyı tıkladı, kapıyı açan Leyla kime bakmıştınız, galiba yanlış geldiniz dedi.Ayla çok değişmişti Leyla arkadaşını tanımadı,Ayla bakımlı bir güzel bayan olmuştu,kimbilir belki eşide çok beğenecekti. Leyla benim tanımadınmı? Ben Ayla’yım dedi. Neden bunlar icap etti ? Böyle alışkanlıkların yoktu sadeydin hep sen dedi.İçeri girdiler. Ayla dün eşinin kendisine bir buket çiçek getirdiğini, çıkıp alışveriş yapmasını kendisine bakmasını gezip eğlenmesini söylediğini anlattı. Leyla arkadaşının neler yaşadığını biliyordu, eşi tarafından itilip kalkmasını psikolojik ve fiziksel baskı gördüğünü çekilmez bir yaşamın içinde ömrünün geçtiğini, Leyla akıllı ve uyanık bir bayandı, kız Ayla bir şey anlamadım ama bunun altında bir bit yeniği olduğunu düşünüyorum. Ama yakında çıkar kokusu dedi.Ayla’cım kalk hemen eşinin muayehanesine gidiyorsun ben kuşkulandım der. Ayla Leyla’ile vedalaşıp, soluğu eşinin iş yerinde alır. Nede olsa eşi dün iyi davranmıştı ve çiçekte getirmişti kendisine kızmayacaktı, güzelleşmişti, eşine süpriz yapacaktı,eşi eski günlerdeki gibi beğenecek ve sevcekti kimbilir. Eşinin büro kapısını tıklatır ses çıkmaz içeride hasta olduğunu düşünür ve hastanın çıkmasını bekler. Kimseler çıkmayınca Ayla kapıyı açar içeri girer, birde ne görsün eşi türbanlı bir bayanla uygunsuz vaziyette ve bu kız cahil hiç okumamış ve eşinin hastasıymış Ayla yıkılır Dünya’sı kararır oysa eşi için nelere katlanmıştı, onu çok sevmişti. Şimdi cahil bir kızla kendisini aldatıyordu. Ayla Kendisi 2 fakülte bitirmişti,jeoloji ve muhasebe okumuştu.Ahmet bey kulak burun boğaz hekimiydi. Ayla eve gelir iki çocuğunu alır evi terk eder. Büyük oğlu da epilepsi
(sara)hastasıdır. Çocuklarına sahip çıkar aile mahkemesine baş vurur.
Boşanma davası açar bir celsede boşanırlar çocukların valayeti Ayla’ya verilir. Ayla özel bir şirkette işe başlar. Çocuklarıyla yaşamaya başlar. Onu yeni bir hayat bekler.
Ahmet Bey zaten dünden hazırdır hiç itiraz etmeden boşanmaya evet der, cahil kızla evlenir. Ona her şeyi öğretir ve yetiştirir.

TÜLAY  POLAT
www.kafiye.net


Tarih 25 Ara 2010 Kategori: Tülay ASLAN

ALBÜMDEKİ RESİMLER

ALBÜMDEKİ RESİMLER

Dermansız derde düştüm, yürek oldu bin pare
Gecelerce uykusuz, perişanım biçare
Diyar diyar gezdim de, bulamadım bir çare
Teselli etmez oldu, albümdeki resimler

Bazen hicaz hayatım, bazen yegahtan neva
Hasretlik yaman vurdu, yatağa düştüm seva
Umudumu yitirdim, Rabb’imden gelsin deva
Teselli etmez oldu, albümdeki resimler

Zalim gurbet elleri, yakar gider bağrımı
Dindirmiyor gözyaşım, yürekteki ağrımı
Duymuyor sevdiklerim, özlem dolu çağrımı
Teselli etmez oldu, albümdeki resimler

Gurbet azaptan bir dağ, donduruyor karında
Boşa geçti yıllarım, umudum yok yarında
Bedenimi yakmışım, koçlarımın narında
Teselli etmez oldu, albümdeki resimler

Söndürmek mümkün değil, yanıyor naçar sine
Adaklar adıyorum, ümitsizce ben yine
Her an söylenir oldum, ezam kendikendime
Teselli etmez oldu, albümdeki resimler

Kaderim böyle imiş, düzlükler oldu meyil
Felek böyle dilemiş, “yazgın önünde eğil”
Gözlerim yollarında, ağlamak fayda değil
Teselli etmez oldu, albümdeki resimler

TÜLAY POLAT
Neva:Ses, şada, makam, ahenk, name.
seva:zayıf olmak,ikamet etmek oturmak,gayri,yalnızlık
www.kafiye.net


Tarih 25 Ara 2010 Kategori: Tülay ASLAN

GURBET KUŞLARI

GURBET KUŞLARI

Artık hasret kokuyor, şu naçar ocağımda
Yolculuk var gurbete, isyanlardayım yine
Hicranlar öbek öbek, çile var kucağımda
Hasretlik içimde kor, dertle yanıyor sine

Bu kaçıncı ayrılık, ağlamak bana düştü
Hasrete boyun eğmek, bence ölüme eşti
Bir ömür boyu firkât, ciğerlerimi deşti
*Yine hasret kokuyor, şu naçar ocağımda
*Hicranlar öbek öbek, çile var kucağımda

Mazideki günlere, dalar gider gözlerim
Yüreğim daralıyor, yanıyor bu özlerim
Bir rüya kadar pembe, o günleri özlerim
*Yolculuk var gurbete, isyanlardayım yine
*Hasretlik içimde kor, dertle yanıyor sine

Bilmem ki bu hasreti, ben ne yapıp aşayım
Reva mı bu Allah’tan, dertle dolup taşayım
Yalnızlığın hüznüyle, ben yine başbaşayım
*Yine hasret kokuyor, şu naçar ocağımda
*Hicranlar öbek öbek, çile var kucağımda

Resimleriniz düştü, suslu puslu düşlere
Yavrularımdan ırak, biçare gülüşlere
Ezelden yaralıyım, küskünüm gidişlere
*Yolculuk var gurbete, isyanlardayım yine
*Hasretlik içimde kor, dertle yanıyor sine

Umutlarım da söndü, yüreğe gurbet düştü
Sevgi ektim bağıma, sevgiler bana küstü
Tahtıma göz koyanlar, hep başıma üşüştü
*Yine hasret kokuyor, şu naçar ocağımda
*Hicranlar öbek öbek, çile var kucağımda

Acım sızım içimde, tükendim ömür bitti
Gidenler geri dönmez, iki yavrum da gitti
Savruldular bir yelle, felek gurbete itti
*Yolculuk var gurbete, isyanlardayım yine
*Hasretlik içimde kor, dertle yanıyor sine

Böyle mi geçsin ömrüm, elemdedir dört yanım
Balalarım yok artık, kahırdadır bu canım
Eski şen günlerimiz, intizarda her anım
*Yine hasret kokuyor, şu naçar ocağımda
*Misafir olurlar mı Bilmem ki kucağımda

Çaresizlik benimle, umudu eller aldı
Bana hüsranlı günler, neşe ellere kaldı
Gurbetin sirenleri, sılada hazin çaldı
*Yolculuk var gurbete, isyanlardayım yine
*Hasretlik içimde kor, dertle yanıyor sine

Şu gurbetin türküsü, düşmez oldu dilimden
Firkâte katlanırım, bir şey gelmez elimden
Her yer gözyaşı doldu, kurtulan yok selimden
*Artık hasret kokuyor, şu naçar ocağımda
*Hicranlar öbek öbek, çile var kucağımda

Bu karanlık gecenin, elbette gelir sonu
Ya sabır der beklerim, susarım eni konu
Tek dileğim sağlıktır,Rabb’im de versin onu
*Yolculuk var gurbete, isyanlardayım yine
*Hasretlik içimde kor, dertle yanıyor sine

TÜLAY POLAT
www.kafiye.net


Tarih 25 Ara 2010 Kategori: Tülay ASLAN

GÜNDEM

GÜNDEM

Can verdik kan döktük vatan eyledik
Hain toprağımı ele satıyor
Dört yüz milyar borçla ayvayı yedik
Ödemiyor birde faiz katıyor.

Vaatlerle aldatıldık seçimde
Konuşmazsam dert kalıyor içimde
Bir kesimin gönlü ki geçimde
Laikliğe pusu kurmuş yatıyor.

Kargaşa ister mi Hakkı bir bilen
Neden birbirine benzer her gelen
Sanmıştım ki Erciyes ten kardelen
Gül sandığım nede yaman batıyor.

Parça parça kopartarak yek ünden
Kaynakları kuruttular kökünden
Desteği de kaldırdılar ekinden
Ahmak vekil tam asıla çatıyor.

Tülay’ım der se bunlar vaiz mi
Bilemedik bu göreve haiz mi
Göz boyamak Müslüman a caiz mi
Gündemin içine türban atıyor

Tülay POLAT
www.kafiye.net


Tarih 25 Ara 2010 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

Duymak

Duymak
Günler seninle anlam kazanır,
Günler seninle değer kazanır,
Günler senin özlemini çeker,
Günler senin hasretini çeker.

Gözler senden umut bekler,
Gözler senden yardım bekler,
Gözler seni arar bütün sokaklarda,
Gözler seni sorar sararan ışıklarda.

Duymak için senin o güzel sesini,
Duymak için o öğüt veren sesini,
Duymak için o anlamlı sözlerini,
Duymak için o yol gösteren sözlerini.

Seni duymak için bütün umutlar,
Seni görmek için bütün umutlar,
Seni tanımak için bütün umutlar,
Seni sormak için bütün arzular.

Seni sığdırmak istedim mısralara,
Seni sığdırmak istedim dualara,
Seni yaşatmak isterim anılarda,
Seni unutmadım sevgili öğretmenim.

Hüseyin DURMUŞ
İzmir /  21.11.1995
www.kafiye.net


Tarih 25 Ara 2010 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

Silgi

Silgi
Değerli dostlarım. Nasılsınız, iyi misiniz? Yüzünüz güleç, gönlünüz hoş 
   umutlarınız daim olsun can dostlarım. Silgi deyince ilk aklınıza ne   geliyor?  Silgi sözcüğü sizde neyi çağrıştırıyor, ne dersiniz? Kulağıma ilk sesler gelmeye başladı gibi hemen. Bazı dostlarım hata yaptığımızda hatalı harf ve ya sözcüğü sildiğimiz lastik araç diyorsunuz. Bazılarınız internette kullanmış olduğumuz silme tuşu diyorsunuz. Daha bir çok düşünceler de yanında geliveriyor değil mi? Hatta bazılarının aklına taşıtlarda kullanmış olduğumuz silecekler diyebilir. Bazen de ev temizliklerinde camları silmede kullanmış olduğumuz lastik çekecek de diyecektir hemen.

Ben ne düşünüyorum biliyor musunuz? Hani yaşamımızda hiç hatırlamak istemediğimiz, ama unutmayı da düşündüğümüz anlar olur. İşte bu silgi öyle bir olsun ki, ben bu silgiyi öyle bir kullanayım ki, işte o istemediğim anı sileyim, istediğim kalsın. Acıları, kavgaları, istenmediklerimi, başarısızlıklarımı, aldatıldıklarımı, kazık yediklerimi, kazıklandıklarımı, söz verip de bana yapılmayan doğru sözlerin hepsini silip yok etmek için kullanayım istedim.

Memleketin suyunu çıkaranların, her şeyi kendi çıkarlarına kullanıp bana zarar veren siyasetçisini, yöneticisini, bana mali yönden kazık atan sözüm ona kolaylık düşündüğümüz haberleşmedeki yediğim kazıkları, pazarda kiloluğun orta kısmı oyup 100-150 gram çalıp hakkımı vermeyenlerin yaptıklarını. Marketlerde 900 gram olan paketlerin kilo cinsinden değerlendirilip yine nasıl kazıklandığımı eve vardığımda öğrenince küplere biniz Kara Denizin azgın sularına açılmamak için nasıl dayandığımı. Günü geçmek üzere olan ürünlerde ya da kullanımdan kalkacak olabn bazı maddelerde süper indirim diyerek torbalar dolusu alıp eve getirdikten 20 gün sonra o paketleri atmamak için nasıl çaba harcadığımız bir düşünseniz ya dostlarım. İşte onların hepsini silip doğrularını bırakıp yaşamak istiyorum.

Çıkarları çatışan yöneticisi, müdürü, amiri, memuru, işçisi, zengini, fakiri. İnanın en ufak çıkarda hemen düşman oluveririz bir birimize. Hani içimizde vardır ya o hep “ BEN, BENİM, BENDEN” tutkusu. Onu bir türlü “ BİZ, BİZİM, BİZLERİN.”  Duygu ve düşüncesine çevirmedik. Çeviremediğimiz için de büyük sorunlar yaşamaya devam etmiyor muyuz bu nedenlerle? Çıkarların en ufak bir çatışmasında; “ Ben, onun her türlü kirli çıkısını ortaya sereceğim. Onun pisliklerini, onun yaptığı haksızlıkları, yanlışları, çaldıklarını, yaptığı hakaretleri…” diye devam eder. İşte o yapılan haksızlıkları bir silgi ile silivermek istiyorum dostlarım.

Taşıtların kaldırım üzerine, yaya geçitlerine park ettikten sonra saatlerce orada bırakıp; özürlü vatandaşlarımızın, yaya yollarında çocuk arabaları ile karşıdan karşıya geçerken ana yola çıkıp nasıl kurtulmak için takla attıklarını. Ambulansın gelişine yol vermeyip sıkıntı yaratmaları. Yol veren sürücülerin akışa intikal edeceği zamanda ambulansın arkasına takılmış olan son sürat giden araç sürücülerinin oluşturduğu o trafik keşmekeşini. Yolcu otobüsüne binip hemen ön kapıya yakın kolonlara yapışıp arkaya doğru gitmek istemeyen sözüm ona kendisini medeni sayan medeniyetsiz kişileri, hatta uyaran vatandaşlara hakarete varan sözlerle haklı çıkmaya çalışmasını. Aslında daha bir çok olumsuzlukların hepsini kötü yönlerini ele alıp silmek inanın o kadar güzel olacak ki…

Evet dostlarım, ne dersiniz bu saymış olduğum olumsuzlukları şimdi bir silgi ile silip atalım mı? Ne dersiniz? Hadi bir siliverelim bakalım. Allah, Allahımmmm, ey vahhh, eyvahlar olsun.. Ben ne yaptım Allahımmmm, kötülükleri sileyim derken, tüm iyilikleri silivermişim. Bu silginin geri dönüşümü de yok. Görüyor musunuz dostlarım. Dikkatsizliğim nelere mal oldu.

“Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar,
Yer yüzünde sizin kadar yalnızım.”

Sen misin kötülükleri ortadan kaldırmak isteyen ey Allah’ın abdal kulu. Şimdi gökyüzünde dolaş bakalım yeryüzüne inmek için.

Kalın sağlıcakla dostlarım.

İzmir / 10.07.2010
Hüseyin DURMUŞ
www.kafiye.net


Tarih 25 Ara 2010 Kategori: Fahriye HAMZAÇEBİ

KADIN OLMAK

KADIN OLMAK
            Erkeğin sol kaburgasının kemiğinden yaratılmıştı. Erkeğin sol tarafından yaratılmak ayrıcalıktı. Korunması içindi, nadide bir çiçek gibi sevilmesi içindi. Bir mal olmak için değildi.
             Kadın olmak gecenin kör karanlığında mahremiyeti hiçe sayılarak kapı önüne koyulmak değildi. Kadın olmak zevk uğruna kırık pencere ardından seyreden, bir çift göze aldırmadan yenilen dayağın sessizliği, açlığa boyun eğmek en derinine susmak değildi. Mutluluğa ağlamak, acıya gülümsemekti kadın olmak. Tüm çekilenlere rağmen hayatı inadına sevmekti. Kadın olmak zaferi, kayıpların ardında elde etmekti tüm hayalleri feda ederek. Yollara düşmekti kaldırım taşları gibi, un ufak geceye karışmaktı her şeyi kapatırcasına zifiri karanlığa. Kadın olmak bir bardak demli çay gibi bir yudum içine çekmekti ısınmak için, sigaradan bir nefesti kederin ya da sevincin paylaşımında. Kadın olmak cennet demek alın teri, namus, bereket demekti. Kadın olmak gelecektir, masum tenin çöl toprakları gibi çatlaması demekti.
            Kadın olmak ana demekti, gül dalında gonca, durgun sularda nilüfer, kışlarda kardelen çiçeği idi. kadın olmak aşk demekti, sevgi demek, emek demek. Onun için kadını mal etmeyin düşlerinize emanettir kadın size.

Fahriye HAMZAÇEBİ
Mart 2007
www.kafiye.net


Tarih 25 Ara 2010 Kategori: Fahriye HAMZAÇEBİ

DÜŞÜME DÜŞTÜN

DÜŞÜME DÜŞTÜN 
       Ağaçların gölgelerinde kaybolan adımlarınla düşüme düştün, gülümsüyordun. İki yanağımı kavradı ellerin sıcacıktı, usulca göğsüne çektin başımı. Öylece kaldım ben suskun, mahçup, huzurlu. Çenemi tutup kaldırdın ve baktın gözlerimin ta içine, kaçırmadım gözlerimi senden. Yüreğimi kaçıramadığım gibi, bakıştık derinden. 
      
Burnumun üzerine kondurduğun buse ile uyandım, sabahlar oldu diye fırladım ama hala geceydi ve sen yoktun. Ay vardı yıldızlar vardı ama sen yoktun. İki elim yanağımda sıcaklığını yokladım. Oradaydın, başım göğsüne dayalıyken duyduğum yürek sesin hala kulağımdaydı. Sen gözlerini yanı başıma koyup gitmiştin uykumdan. Bir kedi gibi kıvrıldım yatağımda. Yorganı çektim başıma gitmesin diye sıcaklığın. Seni özledim, sohbetini özledim. İnsan olmanın en büyük ayıbıyla yargılama sürecini bitiremedim. Rüyamıydı dokunmalarım, yaşadıklarım ayırt edemedim. Bedenim daha sokuldu sıcağına kendime dolandım bedeninde. Ben kadar sıcaktı tebessümlerim kadar sıcak ve gerçekti sanki. Gün aydınlığında boştu sol yanım. Kara kirpiklerim döküldü yatağa, gölgeni aradı gözlerim. Gün ışığına bir sitem yolladı sözlerim bizi ayırdığı yollar için. Düşlerimi böldüğü için kahrettim gün doğumuna, seni benden aldığı için isyan ettim.
      Gerçek ol uzat ellerini bende kal son defa.

Fahriye HAMZAÇEBİ
www.kafiye.net


Tarih 25 Ara 2010 Kategori: Fahriye HAMZAÇEBİ

YAKAMOZA ALDANIP GİTTİN

YAKAMOZA ALDANIP GİTTİN 
            Ben seni denizsizken bilirim, gözlerindeki son damla maviyi ellerinle saklardın her seferinde. Engelleri aramızdan söküp, karşımıza almadan gittin. Deniz sıçradı üzerime, sen tuza, yakamoza aldanıp gittin. Ne zaman rüzgâr saçılsa, inceden yağmur yağsa saçlarına, benim ellerim ağlıyor, gözlerime inat. 
            Gel ben ölmekteyim. Caddelerde adımlarım boğuluyor, gözlerindeki surları katlime örüp durma! Rengi karışık yazlara mezarımı kazma. Çaresiz oturup ağladığım, güldüğüm çay bahçelerinde denizden donuk gözlü balıklar bakıyor bana. Gemilerin bir sana seferi yok. Gözlerimdeki kayıp ilanlarına aldıranda. Sızlayan bir acıyla bulunduğum kentte enkaz oldum. Sana ayrılan gri renkli bulutları savuruyorum şimdi. Kanat ve el gibi tutabilir mi bir başka eli. Bu gün varlığımın infazına hükmettin. Durgun bir denizle, yanan bir kentin arasında sıkışıp kaldım. Yamacıma yaklaşan şu gemi son kavşağım olsun isimsiz. Bahara açılıyor dalgalar. Ahh! Yüreğimin üzerine çullanacak yine esrik acılar. Sulara sal yeşil sancılarını, el salla geçen yolculara, kıyıdaki cam kırıklarını sakla. Olsa olsa bir sevgiden düşmüştür bu acı. Neden benim tüm acıların sarnıcı? Yürek yenik bunu artık kim değiştirebilir. Yanaklarımdan gözyaşı eksildiğinde, acıların kayaları küflendiğinde, aynalara suretimin sığmadığı anlarda, gözüme dokunacak bir göz olmadığında, sırası gelmiştir çantayı sırtlayıp başka diyarlara gitmenin. Ya sonrasında? Kentin sokaklarında asit yağmurları, tek başınalığım birde, yürüyorum.
            Yüzüm keskin bir mehtapta, küskün bir kedi kadar kimsesiz, yüzüm kapalı bir tül kadar sessiz. 

Fahriye HAMZAÇEBİ 
ARALIK 2008
www.kafiye.net


Tarih 25 Ara 2010 Kategori: Fahriye HAMZAÇEBİ

BİR GÖRÜMLÜK MUTLULUK

BİR GÖRÜMLÜK MUTLULUK 
            Yarına koşarak gidilen dünyada, yüreğim kara kilitler asmıştı kapılarına. Ayaklandım bir anda, yerimden kalkarak doğruldum, gri ile siyahın öpüştüğü ortamda. Ortalığa saçılmış duygularım, elimi nereye atsam avuç avuç pörsümüş, çürümeye yüz tutmuş anılar saçılmış etrafa. Anımsayamadığım beklentilerim, umudunu kesmiş kalakalmıştı ortalıkta.

            Yarınlar kara geleceklere gebe, heveslerim yokuş yukarı tırmanmakta. Kimsesiz de sayılmazdım düşlerim vardı nöbette, umutlar ekmiştim kıştan yeşersin diye bahara. Yeşilini dağlarda, çiçekleri kırlarda, yosunu bizim denizde bilirdim. Deliler gibi mavi severdim, şimdi silindi tüm renklerim. Yosun tutmuş yalnızlığımdan beni çıkaran, hayata deniz gibi bakan gözlerin. Saçlarını ay tarar, sayısız yıldızlar ayıklarım kirpiklerinden.

            Yine seni andım tatile çıktı zaman. Senden önce dönmeyecek söz verdi akrep, yelkovan. Yeşile özlem gibi, maviye tutku gibi sana olan bakışlarım. Sigaranın nikotini gibi sarar benden anlamlar kattığın bakışların. Çimenlerde koşan kısa etekli kız çocuğu olur ruhum, seninle geleceğe. İsyanlarım yastık altı çoktandır, huzurum kapı dışarı, içiyorum kederden gecelerde aklıma düşünce, tebessümlerin ilk adresi dudaklarım. Avuçlarımda göllendi sicim gibi gözyaşlarım. Bir görümlük mutluluğu tatmak için ne süzgeçlerden geçip yaşamaya çalıştığım zamanlara inat, sen varsın artık uzak olsan da.
            Onun için sağanak altında ıslanmış bir ceylan gibi uysal ve umutlu kadın.
  

FahriyeHAMZAÇEBİ
www.kafiye.net