ZEYNEP TORUN     

 Merhaba sevgili dostlarım. Hayat; her türlü olumsuzluklarına, engellerine, güzelliklerine, kötülüklerine rağmen çok güzel biliyor musunuz? Hani bardağa boş yanından değil, biraz da dolu tarafından bakabilmek. İnanın o kadar harika, o kadar çok güzel ki… Olumsuzluklar karşısında bocalamak istemiyorsanız; mutlaka gülümsemeli, güler yüzle bakabilmeliyiz. Gülümsemek zorundayız. Neden mi? Olaylar karşısında bir de; “ Benden daha beterleri de var. Benim durumum ne ki? Bu halime de şükür. En azından hâlâ ayaktayım. Sağlığım yerinde ve turp gibiyim maşallah. Bu benim için çok önemli bir unsur.” diyerek bakabilmeliyiz.

 Sevgili dostlarım. Biliyor musunuz bu arada dede oldum. Artık benim de bir kız torunum var. İsmini Zeynep koymuşlar torunumun. Torunum var can dostlarım, torunummmmm. Her ne kadar torunumu görememiş olsam da, ellerini tutamamış olsam da, nefesini hissedememiş olsam da, sıcaklığını kucaklayarak duyamamış olsam da benim de bir torunum var dostlarım. Bazı geceler rüyalarımı süslemeye başladı bile torunum. Onunla oynuyoruz, parkta geziyoruz, salıncaklarda beraber sallanıyoruz, ikimizin de saçları salıncakta rüzgârın da yardımıyla hava da uçuşuyor. Uyandığımda ise içimi bir burukluk, bir acı, bir hüzün kaplıyor ister istemez. Ben İzmir’deyim, Zeynep torunum İstanbul’da oturuyor.

 Herkesin torunu kendisine çok güzel görünür sevgili dostlarım. Benim torunum da bana çok güzel görünüyor sevgili dostlarım. Ben bir dede olarak; hani derler ya “Tontoş Dede”  olarak hem mutluluğu, hem de hüznü yıllardır yan yana yaşıyorum. Bir yanımdan beni mutluluk güldürürken, diğer yanımdan da hüzün, acı, çaresizlik beni tokatlayıp duruyor. İnanın dostlarım; bir gözümden mutluluk gözyaşları dökülürken, diğer gözümden acının, kederin, özlemin verdiği ızdırap dolu gözyaşları akıyor. En ilginci de ne biliyor musunuz? Ben asla sevinemedim. Sevindiğim an ardından hemen acı çok hızlı bir şekilde kapımı çalmıştır sevgili dostlarım. Böyle olunca sevgili dostlarım, benim bir iki gözümün de özellikleri ortaya çıkmış oluyor. İki ırmak düşünün. Belirli bir zaman sonra birleşip birlikte suları akar ama bu birleşme sonucunda sular karışır gider. ( Türkiye’den doğan Fırat ve Dicle nehirlerinin Irak topraklarında birleşerek Mâvera Ün-Nehrin oluşturduğu o akıntı.) Benim orası gibi birleşen yanı yok. Aynen Çanakkale ve İstanbul boğazındaki akıntıların hiç karışmaması gibi benim de gözyaşlarım ayrı bir şekilde akıyor ve hiç karışmıyor. Bundan şikâyetim yok. Hiç olmadı hem gülebiliyor, hem de ağlamayı aynı anda beraber de olsa yapabiliyorum. İnanın mutluyum. Dört duvar arkadaşım olup benimle dertleşirken bile gerçekten bir kırıklık da olsa yine mutluyum. Çünkü sağlığım yerinde, ayaktayım, başkasının yardımına ihtiyacım yok. Tüm ihtiyaçlarımı kendim görebiliyorum. Bundan daha iyi mutluluk mu olur benim için?

 Zeynep Torun kasım/2012 de dünyaya geldi. Ben hala torunumu göremedim dostlarım. Aslında ne zaman göreceğimi de bilmiyorum. 2005 yılından bu yana büyük kızım Tuğba ve küçük kızım Kübra ile görüşemiyorum. Ne bir bayram, ne bir özel gün, ne de tatillerde ne ben onlara gidebiliyorum, ne de onlar bana geliyor. Bunun nedenini ben daha çözemedim. Dostlarım. İki kızım aslında sadece bana değil; rahmetlik annem ölmeden önce onun yanına, Çanakkale/Biga’daki abim ve kız kardeşime, yeğenlerime, İstanbul’daki yeğenlerime de gitmiyor ve bizden kimsenin onları ziyaret etmesini de istemiyorlar. Kısacası dostlarım, ben Zeynep torunumu uzun süre göremeyeceğim. Belki bir tesadüf ve ya bir mecburiyet sonucunda görme durumum da olabilir. Ama ne zaman olur onu da bilemem. Büyük kızım Tuğba’nın  09.Ocak.2009 yılında düğününden haberim olmamış ve gidememişsem, kızımın mürüvvetini görememişsem, Zeynep torunumun doğunu nisan/2012 ayında nüfus müdürlüğündeki bir işlem sonucunda öğrendim. Kızımın düğününü nasıl ki bir rastlantı sonucu duymuşsam, Zeynep torunumun doğumunu da bir rastlantı sonucu öğrenmiş bulunmaktayım. Allah Zeynep torunuma, annesi kızım Tuğba ve diğer kızım Kübra’ya uzun ömürler versin.

Değerli dostlarım. Ben bir deydim. Bilir misiniz, insanların çoğu yaşlılığı kabul etmezler. Yaşlandıklarını kabullenemezler. Bende öyle bir korku yok. Allah’a şükür benim yaşlanma saplantım yok. Yaşlılığı kabul etmeyen büyükler: “ Bana dede demeyin. Bana büyük baba deyin. Kadınlarımızdan da; bana nine demeyin, anneanne demeyin, büyük anne deyin.” diyerek, değişik söylemlere girmektedirler. İnanın ben o cinsten büyüklerden değilim. İnsanlar olduğu yaşı kabullenmek ve hatta o yaşın özelliklerini severek yaşamak zorundadırlar. Aksi halde hayat ne çekilir, ne de güzel bir yaşam içerisinde mutluluk duyarak yaşanılır. Dedeliği de kabul ediyorum, yaşlılığı da kabul ediyorum.

Değerli dostlarım. Ben bir torun sahibiyim artık. Allah tüm dostlarıma torun ve torunlar nasip eylesin. Torun sahibi olmanın mutluluğu bambaşkaymış. Hani bir de görebilme imkanına sahip olabilseydim…

Sağlıcakla kalın sevgili dostlarım.

İzmir /  25.08.2012
Hüseyin DURMUŞ
Emekli Edebiyat Öğretmeni
Şair ve yazar
www.kafiye.net