Kategoriler

Arşivler


Tarih 24 Tem 2013 Kategori: Şevki KAYATURAN

GEL BİZİM ELE

GEL BİZİM ELE

Hasretin kavurur yüreğim dağlar
Bitsin bu hasretlik gel bizim ele
Benimle birlikte ağlıyor dağlar
Yüreğime su serp gel bizim ele

Soldurmuşlar bahçe ile bağları
Ahırlar boş yerde hayvan bağları
Koparmışlar eş dost ile bağları
Yeter deyip son ver gel bizim ele

Gençliğe güvenip sözümü kesme
Dönene örnek ol önünü kesme
Bulgurdan pilavın çorbansa kesme
Özlemimi bitir gel bizim ele

Millet ne söylerse sen kulak asma
Bugün yarın deyip günleri asma
Evinin önünde yeşerdi asma
Üzümler olmadan gel bizim ele

Kayaturan gözüm yaşı durmuyor
Genç giderken yaşlı geri durmuyor
Söz verenler söze sadık durmuyor
Baba yurdu deyip gel bizim ele

04.09.2011 / Saat : 10.58
Şevki KAYATURAN
www.kafiye.net


Tarih 24 Tem 2013 Kategori: Onur BİLGE

U/YANACAKSIN

U/YANACAKSIN

Bir kez bile feryadımı duymadın
Vakit dar, ne zaman u/yanacaksın?
Kaçtın, Hakk’ın kitabına uymadın
Uyku gaflet canan, u/yanacaksın! ..

Aslında neslinde bunlar var mıydı?
Abdest zor, namaz yok, yerin dar mıydı?
Telâşın ne, dört bir yerin har mıydı?
Ölünce, ne yaman u/yanacaksın! ..

Kaç gün mutlu oldun, nasıldır sefa?
Dünya yalan, hayat denilen, cefa
Hangi sevgiliden gördün ki vefa?
Ömür, yanan saman, u/yanacaksın! ..

Değer bilmeyene değer verirsin
Şeytandır, yaklaşma, yanar, erirsin!..
Gelirsin sözüme, bir gün gelirsin! ..
Yakında, bigüman u/yanacaksın! ..

Onur uyarıyor, seni yermiyor
Ne yazık, hesaba aklın ermiyor
Azrail, kimseye vakit vermiyor
Hayat darmadağın, u/yanacaksın! ..
Her yer ateş, duman, u/yanacaksın! ..

Onur BİLGE
www.kafiye.net


Tarih 24 Tem 2013 Kategori: Elvan USUL

OKULLARIMIZ -1-

OKULLARIMIZ  -1-

OKUL KÜLTÜRÜNÜN OLUŞMASINDA LİDERİN (MÜDÜR) ETKİSİ

Okul, eğitim- öğretim sürecinde kurumsallaşan, yasalar doğrultusunda yönetmeliklerle ülke kapsamında, kuralları belli olan ve toplumun mihenk taşı değerinde bir örgüttür. Müdürü, öğretmeni, öğrencisi ve personeliyle birlikte, belirlenen kurallarla eğitim-öğretimin devam ettiği ülkemizde tam manasıyla çağdaş eğitim sistemine geçilememiş, okulların kendilerine özgü kurum kültürü tam olarak yerleşmemiştir. Bağımsız okul kültürünün oluşturulamamasında, Milli Eğitim Bakanlığının ülke genelindeki okullar üzerindeki otoritesini, zayıflatmak veya kaybetmek istememesi, kurumların özgün çalışmalarını denetleyecek kalifiyeli ve yeterli insan gücünün bulunmaması ve en önemlisi Milli Eğitim Bakanlığının henüz yerleşmiş bir misyon ve vizyona sahip olmaması en büyük etkenlerdendir.

Sınırları çizilmiş bu eğitim-öğretim sürecinin; esnekliği, işlevselliği, akademik, sosyal ve kültürel başarısı, okul müdürünün insanları etkileme gücü ile doğru orantılı olma zorunluluğunu getirmiştir. Zira okul müdürü, henüz yerleşmemiş bir eğitim-öğretim sisteminin tüm eksiklerini kendi bilgi, beceri ve kültürü ile tamamlamak, bu nedenle de sürekli kendini yenilemek ve daha fazla çalışmak durumuyla karşı karşıya bırakılmıştır.

Kaliteli bir yaşam, kaliteli insanlardan oluşur. Okul müdürlerinin de tüm olumsuzluklara rağmen kaliteli olması, öğrenmeye açık, iletişim becerileri gelişmiş ve liderlik vasfına sahip bireylerden oluşması gerekmektedir. Tüm bu özelliklere sahip bir müdür, şartlar ne olursa olsun, kurum içinde iyi bir yönetim ile öğretmenlerini motive eder, öğrenci ve veliyi eğitimin merkezine taşır ve açık iletişim halindedir. Buna binaen okul müdürünün sınırlı yetkilerle görevini başarılı bir şekilde yerine getirmesi bir hayli zor olmakla beraber yaratıcı düşünme gücüne fazlasıyla ihtiyacı vardır. İşte böyle bir sistem içinde okulun belirleyeceği vizyon büyük önem arz etmektedir. Zira, bu vizyonu yürütecek olanlar okul yöneticileri ve öğretmenleridir. Bu nedenledir ki, vizyonun;  gerçekçi olup, çevre şartlarını da göz önünde bulundurarak öğretmenlerle birlikte oluşturulması, öğretmenin ilk motive dürtüsü olacaktır.

Geleneksel (sürdürümcü ) bir liderin okul içinde yaptığı en önemli iş, belirlenen yönetmelik ve kurallara riayet etmeleridir. Bu anlayıştaki bir okul müdürü hiçbir zaman başarıyı, motiveyi, kaliteyi, etkili bir iletişimi kuruma yansıtamaz. Zira bu anlayış, yeniliğe kapalı, katı kurallarla sınırları daraltılmış, öğrenilenlerin üzerine yenisini eklemeyen bir anlayıştır. Artık günümüzde bu anlayış işlevselliğini yitirmeye başlamış olsa da zaman zaman karşımıza çıkmıyor da değil. Çağımız, bilgiyi kullanma, yeni bilgilerle yeni yaklaşımlar elde etme, daha doğru, daha geçerli sistemler kurma çağıdır.

Çağımızın getirdiği bu bilgi, artık sürdürümcü liderlikten ziyade, dönüşümcü (yeniliğe açık)liderliğin daha geçerli sonuçlar elde ettiğini kanıtlamaktadır. Dönüşümcü liderliğin boyutları ve bu özellikte bir liderin okul içinde nasıl bir yöntem uygulayarak başarı elde ettikleri, akademisyenlerce araştırılmış ve bir takım sonuçlar elde edilmiştir.

Dönüşümcü Liderliğin Temel Boyutlar
İlham Verici/ Karizmatik: Vizyon ve misyon duygusu kazandırır, saygı ve dürüstlüğü vurgular. Hayran olunacak, güvenilecek davranışlar sergiler, çalışanlar ona benzemeye çalışırlar. Etrafındakilere ilham olur, güdüler, geleceğe iyimser bakar, canlılık ve anlamlılık sağlar.
İlhamla Güdüleme: Yüksek beklentileri bildirir, çabalara odaklanmada sembolleri kullanır, basit yollarla önemli amaçları açıklar.

Entelektüel Benzeşim: Anlayış ve akılcılığı ilerletir, sorun çözmede dikkatlidir. Soru sormaya, sorunları yeniden ele almaya çalışanları cesaretlendirir; eski çözüm yollarına yeni bir bakış getirir, yaratıcılık ve yenilikleri cesaretlendirir.

Bireyselleştirilmiş Etki: Çalışanlara kişisel dikkat kazandırır, çalışanların her birine rehberlik eder. Çalışanların potansiyellerini geliştirmeleri ve gelişmeleri için yeni fırsatlar yaratır, her çalışanın istek ve gereksinmelerini dikkate alır.

(Bass, 1990 ile Metcalfe & Metcalfe, 2000’den düzenlenerek oluşturulmuştur.(SemihaŞAHİN))

Dönüşümcü lider, şartları kendine bahane etmez. İş birlikçi eğitimi sağlar ve kendi yükünü en azana indirerek okulunu yönetir. Böylelikle öğretmenin, sadece eğitim sisteminin olumsuzluklarını eleştirip kendini yeniliğe kapatması ve rehavete düşmesinin de önünü kesmiş olur.

Okul müdürü dönüşümcü lider olma yolunda yaptığı her çalışma ile önce kendini sonra da çalıştığı kurumu karanlıklardan aydınlığa taşıyacak sancağı, gelecek nesillere miras bırakacaktır. Her okul müdürünün devredeceği bu sancak, yakın geleceğin sağlam, kaliteli, yenilikçi, kinetik ve işlevsel eğitim sistemi için temel teşkil edecektir. Böylelikle, geçen her süre içinde yeni vizyonların oluşturulması ve uygulanması daha ulaşılabilir nitelikte olacaktır.

Elvin ELVİNCE
Temmuz 2013
www.kafiye.net


Tarih 24 Tem 2013 Kategori: Gülcan KORKMAZ

CANAN

CANAN

Bir yandan gidersin bakmazsın ardına,
Bir yandan da kalmak için çırpınırsın,
Küçük kalbinde hangi acıları taşırsın?
Onlar bile bilirler boyundan büyükler,
Ama ne yaşadığını bilemezler,
Küçük Canan sevgili yar gözleri fincan fincan…
Bir tesadüf böler rüyalarımı,
Çocuk Canan genç Canan…

Tel tel dökülür saçları yollara güzel Canan,
Oynadığın oyunlar büyüktür yaşından,
Neleri neleri gördü gece gözleri,
Bazen karanlıklara sindi,
Bildiği en iyi şey.
Bez bebeklerdi.

Hiç oyuncağı olmadan büyüdü,
Hayat öyle bir oyuncak etti ki hayallerini,
Çocukken ağlamayı öğrendi.
Büyüyünce gülebilmeyi.
Canan sevgili yar Canan,
Niçin ağlarsın güzel Canan,
Kirpiklerine yaş değdi Canan,
Gülerdin inci dişli Canan …

Sonra sindi gözleri Canan’ın,
Yüzüne ince ince dokundu kaderi,
Kendini tanıyamaz oldu.
Hayatla ölüm arafında,
Ne savaşlar verdi.
Belki çok şeyler kaçırdın anlardan.
Ama bir çok şey kazandın martılardan.
Yaşamak için ne hastalıklara gülüp geçtin.
Bazen en büyük acıları çektin.
Sen bir martıydın balık yok diye denizi terk eder miydin?
Hepsiyle savaşmayı bildin.

Sen sevgiliye yar canan müjdeydin.
Sen kalp yarası değil ta kendisiydin.
Seni kim terk edebilirdi yar canan.
Gözleri dolar bakardı fincan fincan.
Gülerdi gözlerinin içi hayattan alacaklıydın.
Doğuştan acılara torpilli sevgiliye açtın.
Yüzüne kaderin elleri değdi kaç şarkı sükut etti.
Öyle bir kalem çizdi ki yüzünü,
Giden günlerin peşinden koştun.
Delik deşik çoğalan hayallerle büyüdün,
Aşk belki çok uzaktı dedin…
Bitmez sandın bu hikayenin sonu mutlu.
Beklediğin yazlar çok yakındı oysa.
Öyle çaresizce hıçkırıklarını yutmana gerek yoktu.
Öyle boyun büküp bakmana.
Oyuncakların bırak olmasın.
Güzellğin gözlerinde kalsın.
Sen yarsın Canan’sın.

Seni arayan çirkinliği sende bıraksın
Acılarına gül de geç yalnız kalmazsın.
Umutların çocuklar da kalmasın..
Bu hayatta belki demek için değil.
İyi ki var demek için yaşamalısın.
Çünkü sen yarsın Canansın…

Gülcan KORKMAZ
www.kafiye.net


Tarih 24 Tem 2013 Kategori: Fulya Sinem ERASLAN

YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR

YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR

Geçmiyor aklımdan gördüklerim. Gözümün önüne geldikçe içim bir kötü oluyor ki anlatamam. Bugün bütün gün uyudum. İftara kalka bildim sadece. Uyuyunca geçer diyorlar hep. Evet daldığım sürece geçti ama gözümü her açtığımda tekrar geliyor o kaza…

O yaşlı amcanın cansız bedeni,ağlayıp şokta olan kadın.. Nasıl da berbat bir gün idi. Şimdi o amcanın evinde acı, hüzün ve pişmanlık vardır. Çünkü biz insanlar kişilerin varlıklarını görmezden geliriz ve o kişiyi kaybettiğimiz zaman değerini anlarız.

Sevdiklerimizi toprağa gömdüğümüz zaman kıymet biliriz ve onları öyle güzel anarız ama hiç bir zaman yaşadıklarında onlara değerli olduklarını hissettirmeyiz.

Yine anladım ki sevdiklerimizi kaybetmeden onların değerini bilelim. Sonra ah vah etmenin hiç
bir şekilde yararı olmaz. Kim bilir daha evlatlarına sevdiğini söyleyecek idi o amca. Kim bilir eşiyle ne hayalleri vardı. . Ama artık yok o amca ve kimseye sevgi göstermeyecek. Belki de torunları vardır. Benim hiç dedem olmadı. Biri hep hastayı ve ben küçükken öldü. Diğer dedemi hiç ama hiç görmedim. Hep fotoğraflarından bakıp sevip, öptüm. Ben hiç dede sevgisini tatmadım. Şimdi dedesiz kaldılar. Evet Ölüm hayatımızda tek doğru şey ama insan bir şeyleri ilk defa yaşadığın da farklı duygulara sahip oluyor. Canlı görmek diyelim… sevdiklerinize onları ne kadar sevdiğinizi söyleyin. Saklamayın sevginizi Allah aşkına. Geç olmadan söyleyin. O kişi öldükten sonra ağlasanız bile ne fark ediyor ki. Ben sevgimi belli edemem,ben içimde yaşıyorum diye bir şey yok ve olamazda.. sevgi her zaman yüreğe sığmayan duygudur. Onu hiç bir zamansaklayamazsınız. İçiniz buz dolabı değil zamanı geldiğinde çıkarıp sevgini gösteresin. Sevgi her yaşta istenilen bir duygudur. Geç olmasın artık. Gidin haykırın sevginizi sevdiklerinize. Yarına çıkacağımız belli değil.
Ertelemeyin.
Yarın çok geç olabilir.
Kaybetmeden sevin,
Kaybetmeden o kişiye değerli olduğunu gösterin.
Çünkü Kara toprak geri vermiyor aldıklarını.

Fulya Sinem Eraslan / Aşk -! Azam
www.kafiye.net


Tarih 24 Tem 2013 Kategori: Tuğba KARADEMİR

Rina’ya Mektuplar.

Rina’ya Mektuplar.

Umduğum kadar kolay olmuyor Rina. Unutamıyorum. Unutmak için neredeyse aklımı sökeceğim, neredeyse şiirlerden vazgeçeceğim. Bilsem ki işe yarayacak, vazgeçerdim. Ama şarkılar kalır geriye Rina, renkler kalır, sokaklar kalır, evler kalır anlıyor musun? Anılar kalakalır, kokusu kalır burnumda, gitmek bilmez, sesi girer rüyalarıma Rina. Unutamam ben, alışırım ama. Alışıyorum da zaten. Ama hoş değil. Bana bunları yaşatırken hala gülebiliyor olması, ellerinin başka tenlerde dans edebiliyor olması yemin ederim hiç hoş değil. Tenindeki tuza, kirpiklerine, sesindeki hırıltıya taptığın adam başka bir kadına yuva oluyorsa, cehenneme hoş geldin Rina. Bunun tek anlamı bu.

Ama dur, sen ağlama. Zaten her yanım sırılsıklam, yağmurlarla aramı düzeltemedim. Bari sen ağlama. Ağlamak hoş değil. Hele sana hiç yakışmıyor. Gülemezsin içten, bilirim. Olsun. Ağlama yine de.

Bugün çok ürpertici bir kabus gördüm Rina. Ve onu arayamadım, eskiden olduğu gibi. Sesi sakinleştirsin istedim. Bundan olacak ki, tekrar uyuya kaldığımda rüyamda o beni arıyordu. Sesi nasıl güzel, nasıl leziz… Anlatamam. Nasıl özlemişim… Bana “Bekle.” diyordu Rina. Çok geç değil mi sence de? Beklemekten vazgeçeli aylar oldu, biliyorsun. Beklemek için geç, sevmek için erken. Ve en kötüsü içimde ağlayan bir kadın var Rina, duyuyor musun? Bak, hıçkırıklara boğuluyor. Sesi bana yabancı. Başka bir kadın, bambaşka… Sana yakın epey. Her neyse.

Biraz daha kahve ve rüzgar iyi hissettirebilir. Yahut sıcak bir duş…

Sen de bekleme Rina. Söz veriyorum gelmeyecek. Pişman olmayacaksın. Bekleme. Hadi Rina, sen de al bir kahve.

(Tuğba Karademir) Mavi
www.kafiye.net


Tarih 24 Tem 2013 Kategori: Hüseyin DURMUŞ

DUANIN BÖYLESİ!

DUANIN BÖYLESİ!

Öğretmenler odasında tenefüs saatinde dinlenmeye çalışan öğretmenler, iki yöneticinin içeriye girmesi ile bir anda gayri ihtiyari hareketlenir gibi olurlar. Yöneticilerden biri her kese selam
verdikten sonra bir anda gözleri bir edebiyat öğretmenine ilişir.
–       Hocam siz neden gelmiştiniz buraya? Sanki baskına girer gibi oldu bu iş.
–      Arkadaşlar. Bu teneffüs de sizlerle beraber olalım dedik. Okulun Müdür başyardımcısı ve müdür yardımcısı arkadaşımla sizlerin ihtiyacını da soralım dedik.
–      Öyle mi? Harikasınız. Benim bir isteğim olacak.
–      Arkadaşlar. Sizin isteğinizden önce burada bugün hayırlı bir dua yapacağız. Hayırlı dua diyorum, inanın duayı duyduktan sonra sizlerde sevineceksiniz.
–      Hayır?
–       Hayır arkadaşlar. Edebiyat öğretmenimiz Mehmet Bey için dua edeceğiz. Ben söyleyeceğim, sizlerde tekrar edeceksiniz. Ben duaya başlıyorum (Okulun edebiyat Öğretmeni Mehmet bey, 1.68 boyunda, 110 kilo ağırlığında. Hani onun söylemiyle- Ben ağır vasıtayım arkadaşlar-)  Allah’ım,  Mehmet Beyi En kısa zamanda aramızdan al. Artık kendisinden bıktık. Bir an önce ölümünü sağlayarak aramızdan ayrılmasını sağla Allah’ım. Yarabbi sen işini bilirsin. Bu gariban kullarını bunun şerrinden sen koru yarabbi! Ne olur en kısa zamanda aramızdan al Mehmet Beyi. Amin. Sizde amin deseniz ya arkadaşlar, dedi.

Mehmet bey hemen atılır:
–   Arkadaşlar, dua henüz tamamlanmadı. İzninizle ben duanın tamamlanmasını sağlayayım. Ondan sonra hep birlikte amin deriz. Ben devam ediyorum. Allah’ım, Ali bey ve  Salim beyin başına benim kadar bir kayanın düşmesini sağlar mısın.  Onlar bu kayayı çoktan hak ettiler. Sen iyisini bilirsin. Aminnnn.

Öğretmenler amin derler. Bu arada yönetici Ali bey;
–      Bir dakika, bir dakika arkadaşlar. Sen ne diyorsun hocam! Senin kadar kayayı bırak, senin kolun kadarı başımıza düşse bizi komaya sokar. Sakın arkadaşlar, amin demeyin, amin demeyin!!!

Hüseyin DURMUŞ
Emekli edebiyat  Öğretmeni
Şair Yazar
www.kafiye.net


Tarih 24 Tem 2013 Kategori: Gülşen EKER

YARALARIM BENİM

YARALARIM BENİM

Yaralarım benim;
Benim suskun hüzünlerim,
Nisan yağmuru gibidir,
Gelir geçer bilirim!
Severim ben onları,
Hiç şikayetçi değilim.

Gözyaşlarım benim
Benim arsız hayallerim,
Bitmez tükenmez onlar,
Beni ben yaparlar bilirim,
Taşırım ben onları,
Hiç şikayetçi değilim.

Kırgınlıklarım benim;
Benim yaralı küskünlüklerim,
Her biri ayrı soldurur,
Her biri ayrı büyütür,
Sancısını bir ben bilirim!
Çekerim ben onları,
Hiç şikayetçi değilim.

Yalnızlığım benim;
Benim dilsiz kimsesizliğim,
Etmedim hiç isyan!
Hiç yenilmedim!
Kabullenmeyi bilirim,
Yaşarım ben onları,
Hiç şikayetçi değilim.

Gülşen EKER
www.kafiye.net


Tarih 24 Tem 2013 Kategori: Gülşen EKER

DÜĞÜNÜM OLDU DÜĞÜMÜM…

DÜĞÜNÜM OLDU DÜĞÜMÜM…

Kimsesiz sokak lambasının ışığı odama düşüyordu. Sabahtan beri durmayan yağmurun sesi paramparça duygularımı törpülüyordu. Bu karanlık oda, şu sessiz duvarlar ve önümde hüzünle duran kahverengi koltuk ne kadar donuktu…

Çiçeği burnunda taze bir gelindim henüz. Önce eğreti gibi duran kirli gelinliği çıkardım attım üzerimden. İlk kez alaca bile olsa korkutmuyordu karanlık. Gölgeler şekillere dönüşüp çıkmıyordu aniden karşıma. Nikahım az önce kıyılmıştı daha. Günlerdir ağlıyordum oysa evlenmemek için benden yüzyıllarcabüyük o çok eşli ihtiyarla. Dinletemedim kimseye sözümü, sevdiğim bile anlamadı özümü… Tek yaptığı iki damla gözyaşı dökmekti nikahta. Küstüm artık dünyaya, korkutur mu hiç ne karanlık, ne fırtına.

En yeni yatak örtülerimi serdim hemen. Toparlanmalıydım bir an önce, korkumu ve acımı yeni eşim sezmeden. Güçlü görünmeliyim, artık kimseye kendimi ezdiremem. Bu devirde zorla evlilik kaldı mı ki derdim hep özgürlükten bahsedip ahkam keserdim. Sevdiğim, en güvendiğim dediğim bile sahip çıkmadı bana, “hem ağlarım, hem giderim” dedim, gözü yaşlı bir gelin oluverdim.

En güzel ve en soğukkanlı halimle beklemeye koyuldum eşimi. Aslında çok yabancı da değildi hani. Ara sıra karşılaşır, kaçamak bakışırdık. Çoğu zaman da başkalarıyla görürdüm onu, sarmaş dolaş, uygunsuz. Hiç güvenmesem de içten bakışına dalıp giderdim. Sadakatsiz ve çapkındı bilirdim. Sanki yıllardır tanıdığım ama yabancılığımı hiç atamadığım kimi zaman dost gibi sarıldığım, kimi zaman da en nefret ettiğimdi. Neyse ki çok bekletmedi beni. Tüm heybeti ve
şıklığıyla geldi, karşıma dikildi.

Şöyle bir bıyık büküp, şehla gözleriyle yukardan baktı halime. Hep bugünü bekliyormuş gibiydi nedense. Eline şimdi düşmüştüm işte, ne yapsam artık nafile. Duvağımı bile açmadan karşımdaki koltuğa oturdu. Tanışalım dedi önce. Kafamı önüme eğip, dinlemeye başladım sessizce.
-Hani kapıdan içeri girersin ya, dedi. İş çıkışı akşam üzeri. Ev kimsesizdir, bomboştur hani, buz gibi olur her yanın, ürperirsin… İşte o soğukluk benim.

Sesi öyle sıcaktı ki, bu ilk keskin cümlesi birden titretti beni. Ben put kesilmiş dinlerken o keyifle anlatmaya devam etti.
-Sonra, dedi. Pencereden bakarsın hani, Bekleyecek kimsen yoktur. Sokak yabancı, insanların bakışları boştur. Sen gelen geçenin adımlarını sayarken yüreğin kanar ya birden, işte o bıçak benim…
-Yatarsın yatağın buz olur, yastığın diken. Ayağın üşür, ellerin buz keser. Arkanda biri varmış gibi gelir ama kıpırdayamazsın yerinden. İşte o boşluk benim.
-Otobüs beklersin en kimsesiz halinle, ellerin dolaşır cebinde… Düşünürken bozuğun yetecek mi diye. Elele iki sevgili geçer önünden… Ellerinin üşüdüğünü, kulaklarının bile kızardığını hissedersin aniden. İşte seni üşüten rüzgar benim.
-Nereye gidersen git, bundan böyle hep peşindeyim. Artık ben senin eşinim, sen benim helalim. Haaa unutmadan söyleyeyim; benim adım YALNIZLIK, ama sen zaten tahmin ettin…

///Kaç kaçabildiğin kadar uzaklarıma,
Sakla öksüzlüğünü arnavut kaldırımlarına
Yalın ayak gölgeni takip ederim ben yine de
Yalnızlığımı sol yanına fısıldayan mısralarımla…///

Gülşen EKER
www.kafiye.net


Tarih 24 Tem 2013 Kategori: Mehmet NACAR

YALAKA

YALAKA

Yağdanlığa dönüşmenin ilmini,
Âliminden iyi bilir yalaka.
Çevirirken edepsizlik filmini,
Baş rolünde artist olur yalaka.

Çayırların vak vak öten kazıdır.
Cehaletin akort tutmaz sazıdır,
Avcılara leş toplayan tazıdır,
Koklamadan koku alır yalaka.

Hallerinde maskaralık diz boyu,
Şaklabanlık okulundan her huyu.
Kenef kokan dibi kuru kuyuyu,
Dolduracak Zemzem bulur yalaka.

Onur gurur namus şeref arama,
Ölçüp biçsen sığmaz hiçbir kurama.
Adam olmak onun için zor ama,
Ömür boyu öküz kalır yalaka.

Soytarıdır zenginlerin yanında,
Paspas olur siyasinin önünde.
Azrail’e hayatının sonunda,
Göbek ata ata ölür yalaka.

Nabza göre hem solcudur, hem sağcı,
Onun ile yarışamaz her yağcı,
Kangal sanıp bekçi yapsa bir bağcı,
Tilki olur üzüm çalar yalaka.

Kucak açar pislik akan taşkına,
Hürmet ona, servet ona, aşk ona.
Kurularak şerefsizlik köşküne,
Şerefliye zevkle güler yalaka.

Merde söver alkış tutar namerde,
Her kapının anahtarı kemerde.
Gümüş palan som altını semerde,
Anırarak zevke dalar yalaka.

Yağcılıkla doldururken keseyi,
Muhammet’le değiştirir İsa’yı,
Yahudiye öve öve Musa’yı,
İt önünde çanak yalar yalaka.

Mehmet Nacar
www.kafiye.net