Rina’ya Mektuplar.

Umduğum kadar kolay olmuyor Rina. Unutamıyorum. Unutmak için neredeyse aklımı sökeceğim, neredeyse şiirlerden vazgeçeceğim. Bilsem ki işe yarayacak, vazgeçerdim. Ama şarkılar kalır geriye Rina, renkler kalır, sokaklar kalır, evler kalır anlıyor musun? Anılar kalakalır, kokusu kalır burnumda, gitmek bilmez, sesi girer rüyalarıma Rina. Unutamam ben, alışırım ama. Alışıyorum da zaten. Ama hoş değil. Bana bunları yaşatırken hala gülebiliyor olması, ellerinin başka tenlerde dans edebiliyor olması yemin ederim hiç hoş değil. Tenindeki tuza, kirpiklerine, sesindeki hırıltıya taptığın adam başka bir kadına yuva oluyorsa, cehenneme hoş geldin Rina. Bunun tek anlamı bu.

Ama dur, sen ağlama. Zaten her yanım sırılsıklam, yağmurlarla aramı düzeltemedim. Bari sen ağlama. Ağlamak hoş değil. Hele sana hiç yakışmıyor. Gülemezsin içten, bilirim. Olsun. Ağlama yine de.

Bugün çok ürpertici bir kabus gördüm Rina. Ve onu arayamadım, eskiden olduğu gibi. Sesi sakinleştirsin istedim. Bundan olacak ki, tekrar uyuya kaldığımda rüyamda o beni arıyordu. Sesi nasıl güzel, nasıl leziz… Anlatamam. Nasıl özlemişim… Bana “Bekle.” diyordu Rina. Çok geç değil mi sence de? Beklemekten vazgeçeli aylar oldu, biliyorsun. Beklemek için geç, sevmek için erken. Ve en kötüsü içimde ağlayan bir kadın var Rina, duyuyor musun? Bak, hıçkırıklara boğuluyor. Sesi bana yabancı. Başka bir kadın, bambaşka… Sana yakın epey. Her neyse.

Biraz daha kahve ve rüzgar iyi hissettirebilir. Yahut sıcak bir duş…

Sen de bekleme Rina. Söz veriyorum gelmeyecek. Pişman olmayacaksın. Bekleme. Hadi Rina, sen de al bir kahve.

(Tuğba Karademir) Mavi
www.kafiye.net