Kategoriler

Arşivler


Tarih 29 Tem 2013 Kategori: Sevim Çiçek KARADENİZ

KUCAKLASAM DOĞAYI

KUCAKLASAM DOĞAYI

Şu yüce dağın doruğuna çıksam
Kucaklasam durgun gölü ovayı
Rüzgar olsam, bulut olsam, kar olsam,
Yağmur olsam şenlendirsem doğayı.
İniversem aşkla bana açılan,
Suya hasret çiçeklere sarılsam.
Söndürsem ateşlerini damla damla.
Dansetsem ulu kavak ağaçlarının,
Ana yüreği gibi titreyen yapraklarıyla;
Kuşlarla uçsam, çiçeklerle açsam,
Arılarla bal yapmada yarışsam.
Dalsam mavi gölün derinlerine,
Gamsız bir balık gibi oynaşsam
Siren çalsam, kara tren gibi,arsız arsız
Raylarında kıvılcımlar çakan umarsız.
Seyrederken rehâvetle, kaygısız.
Sevdiğine yolcular kavuştursam.

Sevim’in kırık incileri 🙂
Sevim Çiçek KARADENİZ
www.kafiye.net


Tarih 29 Tem 2013 Kategori: Mücella PAKDEMİR

TADİLATIM VAR

TADİLATIM VAR

Bugün zordayım beni arama
Aşk sarayımda tadilatım var
Göz atacağım hicran yarama
Çatıdan girip temele kadar

Son darbe şoku henüz gelmeden
Onarılmalı yıkık duvarlar
Ayrılık oku zırhı delmeden
Düzeltilmeli bozuk cidarlar

Orta direği ihanet yarmış
Kan akıtıyor delik borular
Örümcek ağı sevdamı sarmış
Çığlık atıyor çılgın sorular

Dökülmüş sıvam, yırtılmış tenim
Susturmalıyım, çalıyor çanlar
Çırağı benim, ustası benim
Yabancı eller benden ne anlar

Gönül sarayım sanki virane
Onarması zor, kayıp vidalar
Yıkık kalayım say ki divane
Kalbi mühürler veda nidalar

Mücella Pakdemir
www.kafiye.net

YERE DÜŞÜRME – şiir kitabımdan


Tarih 28 Tem 2013 Kategori: Nesrin Göçtürk KAYA

NE OLUR ARTIK AĞLAMA

NE OLUR ARTIK AĞLAMA

Ağlıyorsun yine… Gözlerinden yanaklarına süzülen anıların, oyalanıyor bir süre yüzündeki derin çizgilerde. Sonra da çene ucundan damlıyor, dizlerini örten basma eteğine. Yıllardır öpülmeyen ellerindeki nasırlar, diken gibi batıyor yüreğine. “Belki” lerini gizlemişsin başucundaki renkli şekerlerin içine…
Bekliyorsun!
Bekleyeceksin biliyorum, gelmeyeceklerini bile bile!

Sana her sarıldığımda, sitemine bulaşıyorum kollarında. Bana değil sarılmaların anlıyorum, “gülüne” sarılıyorsun sen aslında. Tomurcukların buram buram kokuyor burnunun ucunda. Torun kahkahaları yapışmış, pencere kenarına dizdiğin her bir oyuncağın dudağına.

Başucuna astığın pembe bir emzik, yıllardır umutlarını somuruyor acımasızca.  Emziğin hemen yanında, diğer tekini bekleyen yün bir patik duruyor ve her gece, ısrarla sana kaybolan diğer tekini soruyor.

Kaç yıl geçti buradasın? Artık saymaktan vazgeçmişsin. Can sıkan sorular sorulduğunda, “Yıllar oldu işte ne bileyim” diyorsun. Hep canını sıkıyor biliyorum, insanların meraklı soruları. “Çocuğun var mı? Niye buradasın? Yanına geliyorlar mı?”

“Yok!” diyorsun, yüreğini yangınlara atarak. “Kimsem yok benim!” Ağrına gidiyor değil mi? Karnında, ilk kıpırtılarını duyduğunda heyecanlandığın, sancılarla dünyaya getirdiğin, üzerine titreyerek büyüttüğün kızını, gülünü yok saymak… Onlarca, yüzlerce, binlerce, yıllarca yok sayılmak… Torunların yerine oyuncakları kucaklamak… Hasretini, özlemini, öpülesi minik
ellerini, avuç içlerindeki nasırlarında saklamak…

Yumruk yumruk unutulmuşluğuna ağlamak… Analığını anımsamak… Kalabalık içinde yalnız yaşamak… Sorulan sorulara yalan cevaplar bulmak… Ağrına gidiyor biliyorum!

Her yıl, üç beş ilmek artırarak ördüğün bebek yelekleri, hırkalar; torunlarının ne kadar büyüdüklerini fısıldıyor kulağına. Oysa ne masallar biriktirmiştin onlar için koynunda. Ninniler ağıta kesmiş artık boğazında. Onlarca, boylarca, renk renk göz nurunu, umudunu saklıyorsun, karşında duran sandığa. Her yıl hırkalar bir boy büyürken, umutların da bir boy küçülüyor. Kimselere veremiyorsun… Kimselere diyemiyorsun… Bekliyorsun!

“Gülüm” diye severdin kızını değil mi? Güllere benzetirdin kokusunu. Kucağına aldığında onu, besbelli bambaşka duygular yaşıyordun…

Bir başka sarmış sarmalamıştın, pembe umutlu kundaklara… Bir başka yaşamıştın kendini, kızının çocuksu coşkularında.

Onun üzerine sermiştin sıcacık yüreğini, üşümesin diye. Hep onu işlemiştin, tek onu işlemiştin geleceğine umutla. O da sen yaşlandığında, gelecek yarınlarda, sana anne olacaktı nasılsa… Olmadı! Ne evlât olmayı becerebildi, ne de sana anne olmayı sindirebildi. Oysa iki çocuk dünyaya getirirken, senin anneliğini de düşünebilir, üstlenebilirdi.

Altı yıl önce seninle burada karşılaştığımda, kızına benzetmiştin beni. En çok da gülmemi! Bense, sıcacık bakışların yüreğime dokunduğunda, gözlerinde yeniden bulmuştum annemi.

Önce bana, bir şey anlatmamıştın. Bende sana hiç soru sormamıştım. Seninle o gün ilk kez karşılaşmıştık. Oysa yıllar öncesinden birbirimize aşinaydık. Aylarca döktüğün göz nurunu armağan ettin bir gülüşüme. Gülüşüm yüreğini ısıttığı için, şal örmüştün üşüyen bedenime.

Biliyormusun? En sıkıntılı anımda, en bunalımlı zamanımda, bana ördüğün şalı alıyorum omuzlarıma. Her ilmek sen kokuyor, işlediğin her çiçek sen oluyor teselli ağlarında. O anda içim acıyor, böyle ağlamaların geliyor da aklıma.

Adresi versen getireceğim torunlarını sana. Her seferinde mağrur bakışlarınla, “İsteseler gelirlerdi” diyorsun. Söz vermiştin bana ağlamayacaktın artık, ama…
İşte yine elinde o yün patik, duvarında pembe emzik… İşte yine oturmuş ağlıyorsun, huzur evinin küçücük odasında… Üşüyen anılarına ağlıyorsun… Bir de, yalan olan analığına!

Nesrin Göçtürk Kaya
www.kafiye.net


Tarih 28 Tem 2013 Kategori: Dilek Tozan OKTAV

İzmirin Denizi

İzmirin Denizi

Pırıl pırıl bir deniz oda yalnız
İzmirde gelin görün inanın köpüklere dolanın
Böyle güzellik bulunmaz keyfine doyulmaz
Gel kardeşim geçelim Karşıyaka’yı gezelim
Bak öylemi diyorsan bunları bilmiyorsan
Dünyayı gez dolaş İzmir’le ol sarmaş dolaş
Havasına suyuna bu cennet vatana
Tüm şehirler mutlak güzel
Ama İzmir başka güzel
Bu aşk böyle sürer gider sahiller bizi bekler
İnsanları çok hoştur
Havasıyla mest olur

Seferihisar/28 .07.2013
Dilek Tozan OKTAV

Emekli Müzik Öğretmeni
www.kafiye.net


Tarih 28 Tem 2013 Kategori: Yadigar ÜNVER

GÖKÇE SIZIM

GÖKÇE SIZIM


Yüreğimde zaman artığı
Aşk katığı bir sızı
Gittiğin yoldan ayaklanıyor kederim
Yokluğunda yıkılacaksa bu şehir
Kıyamet ömrüme erken gelir

Oysa ben mütemadiyen
Kendi karanlığımda kaybolduğum
Esrik gecelerde
Ömründe sonsuzluk isterim
Alnımı göğsüne haram kılan sultan
Kutlu çilem, mor yaram
Söylenecekler susulmasaydı eğer
Ya da susulacaklar söylenmeseydi
Yine de hak olur muydu
Darağacı yandaşı kalbindeki infazım
Bilmediğin bir dilde mi yazılmıştı da
Okunamadı sendeki alın yazım

Bilirim, bildiğimi bil sen de
Her kader kedere bulaşmıştır biraz
İçinden veda geçmeyen yaşam yoktur
Kader olmayınca bilinmezmiş kadir
Zerreyi miskal ederim olsaydı sende
Umuda yoldaş olabilecektim ben de

Çaldığım hiçbir kapı açılmadı
Hurdaya çıkardığım yüreğimi
Eskiciler bile almadı
Aşk, çokluk ablukasında kaldı

Özgürlük çıkartması, göğüm
Sabrı kuşanan göğsüm
Gökçe sızım, yıldızım
Gitme ,demeyeceğim sana
Bir söz söylemeden git
İçinde veda olmasın bu gidişin
Bekleyenler ve beklenenler için
Bir tren gelir dağlar arasından
Bir siren sesinde bıçaklanır ruhum
Ardına düşemem adından düşerken
El sallar sana eller
Kesilir dudaklarımda heceler
Bir orman sessizliği büyür içimde
Bir dağ yalnızlığı düşer payıma

Uğursuz bir uğurlayış yakışmaz sana
Sana kıyacak bir söz yok lügatçemde
Merak etmeyeceğini bilsem de
Senden sonra çok iyi bakacağım kendime
Düşüp parçalanmayacağım kaldırımlarda
Kırılıp dökülmeyeceğim
Yokluğunu yürüdüğüm yollarda
Yakmayacağım bir isyanda canımı
Seni seninle sevmek iki cihanda
Ateş-i suzan bir arzu olsa da
Gözlerinde yasak yağmurlara
Yataklık etmiş suçlu yüreğimle
Çetelesine düşmeden zamanın
Beklerim seni
Sen benim Gökçe sızım, cânımsın
Cânıma c â n a n ı m s ı n

Yadigar ÜNVER
www.kafiye.net


Tarih 28 Tem 2013 Kategori: Gürhan OLCAYTÜRKAN

Yemekte miyiz Ölmekteyiz mi?


Yemekte miyiz Ölmekteyiz mi?

Komşusu açken yatan bizden değildir,
Demiş Yüce Peygamber,
İsraf etmek en büyük haramdır,
Demiş Yüce Kuran’ı Kerim.

Evine bir somun ekmek götüremeyen baba,
Almış günahsız bebeğini çıkmış dama..
Cinnet geçirmekte, gözyaşları içinde,
Bir lokma ekmek ekmek diye feryat etmekte.

Aynı saatlerde bir masada beş kişi,
Az pişmiş, çatal kirli, ekmek bayat demekte.
Çöpe giden yemeklere puanlar vermekte.

Yemekteyiz mi? Yoksa Ölmekteyiz mi?
Ayranımız yok evimizde,
Beğenmeyiz nimeti içimizde..

Bir anne çocuğunu okutabilmek için,
Okul tuvaleti temizlemekte,
Sofraya bir parça et getire bilmek için,
Bir baba gece ek işe gitmekte.

Ya bizlere kim puan verecek.
Paralarımız mı?
Eşyalarımız mı?
Amelleriz mi?
Kalplerimiz mi?

Gürhan Olcaytürkan
www.kafiye.net


Tarih 28 Tem 2013 Kategori: Saffet ÇAKIR

Bir Sevdanın Yangın Yeri Gözlerin!

Bir Sevdanın Yangın Yeri Gözlerin!

Konar kalbimden uçan kanaryalar,
Mühür gözlerinin pervazlarına
Ufkumda eflatun bir ışık yanar,
Elim değecekmiş gibi yarına,
Konar kalbimden uçan kanaryalar.

Zambaklar sessizce açarmış sende
Mühür gözlerinde edalı gurur…
Gül düşen meneviş gamzelerinde,
Her gece sevdalı bülbüller uyur.
Zambaklar sessizce açarmış sende.

Saba melikesiydi selam duran,
Kan damlayan o mühür gözlerine,
Belki de Leyla’ydı kapımı vuran,
Kanıp sevda mevsiminin rengine
Saba melikesiydi selam duran.

Mühür gözlerinde efsunlu mana,
Güne damlar sümbül çiçeklerinde
Bir mana ki reset çeker zamana,
Asudeler biter kirpiklerinde,
Mühür gözlerinde efsunlu mana…

Gözlerinden düşen o ılık yaşlar
Vurur yüreğimin kıyılarına,
Bakınca içimde bir sancı başlar,
Ölümcül mühürlü bakışlarına
Gözlerinden düşen o ılık yaşlar…

Bir sevdanın yangın yeri gözlerin!
Mor renkli hareler damlar toprağa,
Gizimde harlanır sevda közlerin
Turnalar ürkerek iner ırmağa,
Bir sevdanın yangın yeri gözlerin…

Nur mühürlü gözlerinde kayboldum
Mor bakışlı gizlerinde bul beni,
Ben Leyla’nın rengini sende buldum,
Vehmimde bırak asude gölgeni.
Nur mühürlü gözlerinde kayboldum…

Saffet ÇAKIR
www.kafiye.net


Tarih 28 Tem 2013 Kategori: Şevki KAYATURAN

Adı Güldalı

Adı Güldalı

Adın gibi dal oldun gülün dalında soldu
Doğduğun o ilk günde seni horlayan oldu
Felek çizdi çizgisin artık çıkılmaz yoldu
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Kız evladı diyerek bırak ölsün dediler
Belki ölmüştür diye sese kulak verdiler
Annen baban yatarken gizli gizli sevdiler
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Vaden yetmedi işte nettilerse ölmedin
Genç yaşta yetim kaldın kadersizdin gülmedin
Gözünden akan yaşı kurur diye silmedin
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Bütün yükü sırtına sarmıştı zaten felek
Altı koyun bir kuzu ikide kısır inek
Dört de kardeş ekledi nasıl dayansın melek
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Okulda Arkadaşlar tanıyanlar severdi
Okumalı bu çocuk öğretmenleri derdi
Senin çaban boşuna çok istedin yetmedi
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Amcan, deden evladım diyip bassa bağrına
Çektiğin ızdıraplar gitmez idi zoruna
Hiç bir zaman bakmadın nefsin için yarına
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Anan senin her şeyin başının tacı idi
Sıkıntılı anının ablan ilacı idi
Gülhan en küçüğümüz bizlere bacı idi
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Köyden göçtün şehirde okusun istiyerek
Çalıştın çabaladın adam olsun diyerek
Sen onlara babaydın evlat gibi severek
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Evlenmedin yeter ki perişan olmasınlar
Kimseye boyun büküp sıkıntı görmesinler
Sen ağladın hep içten istedin bilmesinler
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Çilenin biri bitip biri yeni başlarken
Otobüs de kazayı annem ile yaşarken
Anam en ağır hasta yeni işe başlarken
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Allah’a hep inandın her dem ona sığındın
Sıkıntıya düşsen de hep Allah adın andın
Sen bizlerin ablası bedenimizde candın
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Kardeşleri büyüttün evlendirdin uçtular
Hepsi senden uzağa gurbet ele göçtüler
Muhuttin’le Gülhan’sa yurt dışına uçtular
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Askeri dikim evi yirmi yıllık ömrünü
Diker iken soludan kumaşların zehrini
Doktorlarda bilmedi anlamadı derdini
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Allah nasip eyledi yaptın geldin hacını
Kalırken dört ay orda götürdün yoldaşını
Anan perişan hasta ağrıtsa da başını
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Hayrın şerrin Allah’tan geldiğini biliriz
Bizler bacı gardaşız senin için ölürüz
Burda ayrılsak bile hak dünyada görürüz
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Fani olan dünyada parası hanı oldu
İmkan olsaydı derdim ne çabuk vaden doldu
Dürdane yediveren güldü dalında soldu
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Vatan ettim gurbeti yakın olayım diye
Kendi paran pulunla mekan aldım hediye
Sıkıldıkça ablama bazen bana geldiye
Adı Güldalı amma hayatın çile oldu.

Kayaturan ölsem de üç beş sefer uğruna
Senden uzak kalmak mı o gidiyor zoruma
Sana gelen her derdi Allah versin bu cana
Adın Güldalı amma çileler seni buldu.

(05.05.2008-Saat:11.58)
Şevki KAYATURAN
www.kafiye.net


Tarih 28 Tem 2013 Kategori: Sevim Çiçek KARADENİZ

BİR TEK “ALLAH” DESEM ve SUSSAM

BİR TEK “ALLAH” DESEM ve SUSSAM

Yükselsem bir zarîf hüznün kanatlarında
Çocukça ma’sûmluğumun
Unutsam bir an için aldatan debdebesini,
Şu yalan dünyamın.
Sersem avlusuna gül kokulu seccâdemi,
O güzelim Ka’be’min.
Âmâ olsam, lâl olsam, cîfesinden melâl olsam.
Terketsem mâsivâyı,
Nedâmet yağmurlarımda pişmanlığımın.
Meded Ya Afuvv” dedikçe,
Yansa, kavruılsa dilim.
Tesbîhlerle döne döne,
Semâ etse yüreğim.
Dursa zaman
Tek Bir “ALLAH” desem, ve sussam.
Islansam Sen’in rahmet sağanağında,
Sırılsıklam, serîn ve selîm.
Gülistân olurdu bana İbrâhîm misâli,
Yakan susuz çöllerin.
Aşkının nârında nûrun vardır,
Senin eyvâhında sürûrun vardır
EY ALLAH’IIMM bilirim.

Sevocançiçek
Sevim Çiçek KARADENİZ
www.kafiye.net


Tarih 28 Tem 2013 Kategori: Dilek OKTAV

Yaşam ve Su

Yaşam ve Su

Yaşantımızın her anında su vardır, sağlıklı yaşayabilmemiz suya bağlı. İnsan vücudu için su candır, aynı makineye konan gres yağı gibidir. Su tüm organlarımıza etki eder ve aynı zamanda temizlik görevini görür. Toksinleri vücudumuzdan atar. Kanımız su olmadan bize yaşamamız için bize yardımcı olamaz. Yaşlanmayı da geciktirdiği ispatlanmıştır, yani anti -aging görevi görür.

Kullandığımız suyun yüzde seksenini beynimiz kullanıyor, yalnız aşırı su içmenin de dalakta şişmeye ve ölüme neden olduğu görülmüştür. Yaşlanma tam olarak durdurulamaz fakat geciktirilebilir. Gürcistanda, Kazakistanda insanların çok uzun ve sağlıklı yaşadıkları saptanmış ve bu insanların uzun yaşama sırları araştırıldığında tamamen içtikleri suya bağlı olduğu
kanıtlanmıştır.  Çünkü bu suların bol miktarda oksijen içerdiği alkali su olduğu görülmüştür. Bu sadece Gürcistan ve Kazakistana özgü bir durum değil tabiî ki,  daha buna benzer bir çok halk toplulukları olduğunu görebiliriz.

Suyun oluşumunu incelersek iki adet pozitif yüklü atom taşıyan hidrojen ile bir adet negatif yüklü atom taşıyan oksijenden oluştuğunu görüyoruz, yani H2O su bu kadar değerliyken acaba bize ne kadar güç kazandırıyor hiç düşündük mü?  Hemen söyleyeyim çok büyük bir maden rezervinin sağladığı gücü vermekte ve bu işlemde süreklilik arz etmektedir.

Suyu tabi sadece vücudumuz için kullanmıyoruz, yaşantımız içinde hemen hemen her ortamda ihtiyacımızı sağlıyor. Bu arada Zemzem suyundan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Zemzem suyu kurak ve kayalık bir alandan çıkıyor ve asırlardır en ufak bir değişime uğramadan akmaktadır. Bende bir kez zemzem suyu içtim ve hayatım değişti, bu kadar iddialı konuşuyorum müthiş bir değişim yaşadım.

Seferihisar/28 .07.2013
Dilek  OKTAV
Emekli Müzik Öğretmeni
www.kafiye.net