Kategoriler

Arşivler


Tarih 29 Tem 2013 Kategori: Elvan USUL

ZAMAN SİZE

ZAMAN SİZE

Zaman, mutluluk havuzunun suyu zaman, hüzünlerin gözyaşı zaman, aydınlıkla karanlığın vagonları zaman…

Her bir zerresini binlerce iş ve eylemlerle doldurduğumuz, eskidikçe değer kazanan zaman…
Saatler, günler, aylar, yıllar, asırlar daha nice ölçümlerde durduramadığımız, yavaşlatamadığımız,  biriktiremediğimiz zaman…
En eski çağlardan bu yana ölçmek için zamanı, binlerce çeşit araçlar aramış insanoğlu. Sanki bir işe yarıyormuş gibi ölçüyoruz zamanı. Şöyle bir düşünelim:
Biz ne zaman saatimize bakarız, takvime bakmak ne zaman aklımıza gelir. Hangi ayda olduğumuzu neden önemseriz?
Sabah mesaiye, okula servise, yetişmek için, sporuna hazırlanmak için, bazılarımız da namaz kılmak için saatine bakar. Mesaidekilerin “Öğle yemeğine ne kadar kaldı acaba?” sorusunun yanıtı için defalarca saatinde gezer gözleri. Zira pek çok öğrencimiz de öyle.
Evde bekleyen anneler “Eşim, oğlum, kızım neredeyse yemeğe gelecek saat kaç olmuş hala yetiştiremedim yemeği” serzenişiyle neredeyse tuz yerine saati atacaklar yemeğe.
Mesaide olan beyler bayanlar toplantı saatini kaçırmamalı. Kuaförden alınan randevu saati geçerse çok fazla beklemek zorunda kalınabilir. Nitekim sorumluluk bilincine sahip pek çok birey için randevuya zamanında yetişmek önemlidir. Pek çok yarışları sınırlandırıcı ve ya kısaldıkça başarılı sayılan sporlar, yarışlar için zaman, adeta bir amaçtır.
Pembe dizilerin, haberlerin, belgesellerin, çeşitli TV programlarının saati kadar günü de önemli.
–  “Bugün şu dizi var saat 20.00 da,
–   Hayır o dizi bugün değil Salı günü saat 22.00 da”
–  “Bugün ayın kaçı, maaşa kaç gün kaldı ya”?
–  “Biz hangi aydayız? Mayıs ayında altın günü bende olacak”.
–  “21. asırda böyle ilkellik olacak şey değil”
– “Çağımız teknoloji ve uzay çağı, gereğini yapmalı zamana ayak uydurmalıyız arkadaşlar”!
Cümlelerini pek çoğumuz kullanmış veya duymuşuzdur. Soluk aldığımız her lahza bizim için ayrılmış bir parça kumaş. Herkes kendi zamanını kendi isteği ve ya bulunduğu konuma göre şekillendiriyor. Kimi etek biçip kıvırıyor, kimi elbise biçip kalıplaşıyor, kimi gömlek biçip ciddileşiyor, kimi de kumaşın sahibine şükrediyor.
Has olan, zamanı en doğru kullanan, kumaşını, sahibi nasıl istiyorsa o şekilde şekillendiren kişilerin yaptığıdır.
Zira, bir arkadaşımız bize bir kumaş hediye etse, ve biz kendimize bir takım elbise diktirmek istesek terziye gitmek zorundayız. Terziye takım elbisenin nasıl olacağını, nasıl bir model olursa memnun olacağımızı anlattık. Gerisi terziye kalmış. O bizim istediğiniz gibi bir takım dikerse onu sever ve tüm dikiş işlerinizi ona yaptırmak ister, hak ettiğinden fazla para bile verebiliriz. Ya istediğimiz gibi dikmezse, işte o zaman o terziye söylenebilecek tüm ağır sözcükleri sayar, kumaşın parasını bile almaya kalkarız ve bir daha o terziye gitmez, dost ve arkadaşlarınızın da gitmesine engel oluruz.
Bir de  Alemlerin Rabbi olan Allah a bakalım. O bize kullanmak üzere bir zaman hediye ediyor. Ve zamanı nasıl kullanmamız gerektiğini açıklıyor. Biz eğer o terzi gibi, zamanı veren Allah ın istediği şekilde kullanırsak zamanı, mükâfatımız katlanacak, dost ve ahbaplarımız artacaktır. Öyle ki Allah her daim bizimle olacak ve sevdiği kullarını da bize yollayacaktır.
Peki; ya zamanı Allah’ın istediği gibi değil de kendi nefis ve isteklerimize göre, çağımız getirdiği, ama Allah’ın istemediği şekilde kullanırsak ne olur?
İşte o zaman kaybettiğimizin resmidir. Ne Allah’ın sevgili kulları gelir yanımıza ne Allah bakar yüzümüze. Zira Allah “ siz bana bir adım gelirseniz, ben size on adım gelirim” diyor. Hal böyleyken biz hala boş işler için saat, ay ve yıllarımızı ayırıyoruz da bize o zamanı verene bir saatimizi şükretmek için ayıramıyoruz.
Yemek, içmek ve daha konforlu yaşamak maalesef araç olmaktan çıkmış amacımız olmuş bu çağda. İnsanoğlu dünyevi isteklerinde doyumsuzdur, hep daha fazlasını ister, daha fazlası için daha fazla zaman gereklidir. Bu yüzden yüzlerce, “zamanı doğru kullanma, az zamana çok iş sığdırma yöntemleri”ni anlatan seminerler düzenlenir ve kitaplar basılır. İnsanlar daha fazla strese ve daha fazla yorgunluğa doysunlar diye.
Gerçeği görmenin zamanı daha gelmedi mi! Niçin daha fazla çalıştığımızı sorgulamanın, asıl gayenin dünya mı yoksa Allah rızası mı olduğunu bulmanın  zamanı daha gelmedi mi!
Boşa akan her damla su, milli hazineyi, boşa geçirilen her an kendi hazinemizi iflasa sürükler.

Elvin ELVİNCE ( E. U.)
www.kafiye.net

Tarih 29 Tem 2013 Kategori: Fulya Sinem ERASLAN

Ömürlük Aşk

Ömürlük Aşk

Uzun süredir sana bakmıyordum. Resimlerini, kitaplarını, diş fırçanı, kahve bardağını hatta ve hatta yaptığını bile bir sandığa koyup tarasa sakladım. Fark ettim de senden kaçış mümkün değildi. Rüyalarımdasın. Bazen uyumuyorum sırf rüyalarıma geliyorsun diye. Ama her defasında uyuyup yine seni görüyordum. Seni sakladım. Kısacası sana ait ne varsa kaldırdım. Merak etme ömrüm hiç birini atmadım. Sana en çok ömrüm dememi severdin, en çok dizlerimde Uyuduğunda saçlarınla oynamamı severdin. Birlikte kitap okur, en sevdiğimiz filmleri izlerdik. Kulağına şarkılar mırıldanırdım ve ‘her gün kendine aşık etmeyi nasıl başarıyorsun’ derdin. Gözlerine bakıp ‘çünkü biz bir birimize ait iki sevdalıyız’ derdim ve dudağına bir öpücük kondurup başımı göğsüne dayayıp
öylece uyuya kaldırdık. Senden ayrılma düşüncesi bile beni saatlerce ağlatmaya yetiyordu. Senden vaz geçtiğim için bunları yapmıyorum lütfen beni yanlış anlama ömrüm. Sırf sana söz verdiğim için gizliyorum senden kalan ne varsa. Sırf sen üzülme diye uyumuyorum. Kendimi zor tutuyorum
ömrüm. . Erken gittin benden. Hani söz vermiştik birlikte son nefesimizi verecektik, birlikte yan yana yatıp sonsuzluğa uğurlanacaktık.?

Uzun süre oldu dışarı çıkmıyorum. Sürekli beni merak esen dostlarımız geliyorlar ama kimseyle konuşmuyorum. Sana söz verdim yaşamak için. Yaşıyorum bak ama fazlasını isteme. Eğer sana ait ne varsa kaldırmasaydım dayanamayıp yanına gelecektim. Seni öyle özledim ki.. Sabah erken
uyandığında bana yazdığın notlar hala aynı yerinde duruyor. Ve ben sana her gün not yazıyorum. Biliyorum oluyorsun, biliyorum yanımdasın. Çünkü bazen biri benim saçlarımı okşuyor ve bu sensin biliyorum. Sende beni özledin hissediyorum bunu. Ne olur benden gelmemi isteme. Bak yaşıyorum işte. Sırf senin için. Azraili sabırsız bir şekilde bekliyorum, sana kavuşmayı bekliyorum.

Hatırlıyor musun ömrüm, bir gün seninle yolda giderken iki yaşlı çiftle karşılaştık. El ele… gözlerime bakıp” bizde böyle olacağız nefesim” derdin… Evet en sevdiğim tabirin idi bana “nefesim” demen.

Ne çok özledim bir bilsen. Ne çok arıyorum seni. Bu gece gel yanıma tamam mı… Sana en sevdiğin yemeği hazırlayacağım. En sevdiğin şarabı açıp hem içip hem bizim şarkımızla dana edeceğim.

Unutma bak bekliyorum gel..

Fulya Sinem Eraslan / Aşk -! Azam /
www.kafiye.net


Tarih 29 Tem 2013 Kategori: Şevki KAYATURAN

İZMİR

İZMİR

Övünürsün geçmişinle mazinle
İllerin içinde özelsin İzmir
Senden ayrılanlar anar hüzünle
Ege de illerin incisi İzmir.

Konak iskelede vapurun sesi
İzmir’i tanıtır odur simgesi
Tarihi Asansör, Saat Kulesi
Ege de illerin incisi İzmir.

Kemeraltı, Çankaya’nın arası
Alış veriş yapacaksan orası
Her ülkenin burda geçer parası
Ege de illerin incisi İzmir.

Vapurları iskeleye dizilir
Karşıyaka gelin gibi süzülür
Akşam olur kordon boyu gezilir
Ege de illerin incisi İzmir.

Gümüldür, Menderes, Seferihisar
Meltem rüzgârları denizden eser
Karaburun, Çeşme turistler gezer
Ege de illerin incisi İzmir.

Urla, Güzelbahçe, Narlıdere’de
Narenciye farklı olur yörede
Balçova’da teleferik dillerde
Ege de illerin incisi İzmir.

Sanayi var deniz ile karada
Aliağa ilk sırada burada
Bergama tarihe ışık orada
Ege de illerin incisi İzmir.

Dikili’nin o güzelim koyunda
Hayat vardır denizinde suyunda
Kınık’ta efeler çıkmış oyunda
Ege de illerin incisi İzmir.

Fuarınla tüm dünyada ün saldın
İncirinle damaklarda tat kaldın
Menemen’de Kubilay’la anıldın
Ege de illerin incisi İzmir.

Selçuk’ta; Efes’i, Meryem Anayı
Gezin Şirince’de verin molayı
Tire Köftesiyle donat sofrayı
Ege de illerin incisi İzmir.

Meşhurdur köftesi lokması ile
Bayındır doymuştur çiçeğe güle
Beydağ, barajıyla düşmüştür dile
Ege de illerin incisi İzmir.

Küçük Menderesin doğduğu ilçe
Aklıma geliyor Kiraz denince
Sağlık sunar zeytinyağı yenince
Ege de illerin incisi İzmir.

Ekmeğinden yedim suyundan içtim
Birği’den ayrılıp Gölcük’e geçtim
Ödemiş ben seni yurt diye seçtim
Ege de illerin incisi İzmir.

Kayaturan oldun imbat rüzgârı
Yalancı cennettir efe diyarı
Bozdağ’ın zirveden helvanın karı
Ege de illerin incisi İzmir.

(01.012013 Saat: 10.41)
Şevki KAYATURAN
www.kafiye.net


Tarih 29 Tem 2013 Kategori: Nesrin Göçtürk KAYA

BENİ İYİ DİNLE

BENİ İYİ DİNLE

Kadınsan kahpe olup, kocanı aldatacaksın
Erkeksen üç-beş kadın, yedekte tutacaksın
Zamane deyişiyle, “acıtasyon” yaparak
Avucunu açacak, han-hamam yapacaksın

İki dua öğrenip, ortaya çıkacaksın
Allah, kitap, din deyip, parayı kapacaksın
Öbür dünya ne demek, giden var mı oraya
Günahları kaldırıp, hep “mubah” yapacaksın

Namus ile onura, dönüp bakmayacaksın
Vicdanını yıkayıp, sandığa atacaksın
Yetime kimsesize, gücün yeter nasılsa
Güçlüyle birlik olup, garibi haklayacaksın

Önce Allah yok deyip, onu unutacaksın
Ne kadar pislik varsa, hepsini tadacaksın
Bu dünyaya bir defa, geliniyor diyerek
Minicik bebeklerde, fantezi yapacaksın

Açlıktan ölenlere, dönüp bakmayacaksın
İnsanlık da ne demek! Sen mi kurtaracaksın
Biliyorum doğru söz, rahatsız eder seni
Bunları yazdım diye, bana da çatacaksın

Bunları yapmadan sen, iyi düşün yine de
İhtimaller her zaman, karşına çıkar diye
Öldüğünde mutlaka, toprak olursun ama
Yok dediğin ahiret, ya gerçekte var ise

Nesrin Göçtürk KAYA
www.kafiye.net


Tarih 29 Tem 2013 Kategori: Gürhan OLCAYTÜRKAN

Ankara


Ankara

Kurtuluştan çıktın mı Çamlığa,
Ayrı bir manzara.
Sert mizacın altında,
Neleri saklıyorsun suskun Ankara..
Çiftlikte ne sevdalar,
Sıhhiye’de haykırışlar,
Kar altında aşka gelen sevdalar,
Soğuk yüzünün arkasında,
Sırdaş Ankara.

Arnavut kaldırımlı sokaklarında,
Elinde çıngırağı yoğurt selesinde,
Taş hanın ince bellisinde,
Ayrı bir dem senden Ankara.

Meclis parkında mektuplaşırken,
Ağlamalar rüzgâra karışırken,
Soğuk banklar birleştirirken,
Canlanır anılar sevda adına.
Asma köprüden geçerken,
Sallanmalar yaklaştırırken,
Eller çekingen birleşirken,
Nelere suskun kalırsın Ankara.

Saatlerce okul önünde,
Beklemelere eşlik edende.
Düşen her yaprakta,
Gözyaşın saklıdır Ankara.
Sincan Kayaş banliyöde,
Garın selamı sevginde,
Bir suskun kalış gözlerinde,
Anlatacakların sağanak olmuş akar Ankara..

Ne eller ayrıldı hüzne garda,
Ne sevdalar kavuştu dumanlı rayda.
Suskunluğun biter mi?
Sert görünüşlü taşlık Ankara.
Asılı kaldı anılar, Seyran’ın duvarlarında.
Bir bodrum katında,
Zeytine peynire eşlik edende,
Çay diye seni içtik Ankara..
Geçmişe dönende,
Anıları bir bir ezende,
Terk edilmeler yüreğe değende,
Dost kaldın suskun Ankara.

Gürhan Olcaytürkan
www.kafiye.net


Tarih 29 Tem 2013 Kategori: Tuğba KARADEMİR

Dağıldım.

“Zakkum/ yüzük”
-Başa al şarkıyı.

Dağıldım.

Anne vur beni,
Çünkü bugün ayın yirmi yedisi.
Çünkü bugünü, uzun mesajlarla kutlardım gitmeseydi kendisi.
Masalarıma masallar dök.
Dudaklarımdaki korkulardan öp.
Ve git bütünlüğünden yoksun kalmış bir tütün gibi çektikçe bir of dağıldım.

Şaranpole yuvarlanmış saçları yanmış bir oyuncak gibiyim.
Saçlarımı ne çok severdim oysa ki.
Yandım.

Bu yorgana sinen ne çok anının tadı var bu yorganda
Bir adamın adı biramın geniz yakan tadı var bu yorganda kokun var,
Ellerin var,
Ağlattıkların var sana ağrıdıklarım sana yandıklarım,
Yaktıklarım sana dağıttıklarım,
Sana döküldüklerim var herkes her zaman var, sen yoksun.
Yıkıldım.

Annen bir başka kadına annem deyip sarıldığını görse,
Namluyu dayamazdı şakaklarına elbet.
En nihayetinde ölmezdi annen ama ben,
Benden başka bir kadına ‘kadınım’ dediğin gün,
Soğuk bir namlu tarafından öpüldüm.
Üzüldüm.

Beni ağrıt kendine, yoksa ölürüm.
Savaş saçımla, adımla seviş.
Söyleyemediklerini kus içime
Sesime ağla.
Ağlamazsan anlarım.
Çok oldu benim, geldi gelecek sandığım anlarım.
Gelmedin.
Yaz günüydü, bacalardan çıkan dumanlar boğazıma oturdu
Tıkandım.
Ben içime gömüldüm, içine düştüğüm yıldan bu yana.
İçime bir adam döktüm, büyüttüm.
Büyüdüğünde, gitti adam
Gittiğinde söküldüm gökyüzünden
Ben çok üzüldüm senin yüzünden
Bu yaşlar senin yüzünden
Bu kırışıklıklar senin yüzünden
Sesimdeki bu çatallaşma senin yüzünden
Bu soğuk, senin güzünden
Ben üşüyorum sana.
Günaydın.

Tuğba Karademir (Mavi)
www.kafiye.net


Tarih 29 Tem 2013 Kategori: Dilek OKTAV

Yaşamak

Yaşamak

Bayılıyorum yaşamaya. Her gün temiz havayı solumaya oh be. Dünya varmış demeye. Sonra Güneşin doğuşunu ve ısıtmasını hissetmeye. Çevremde güzel insanlar görmeye, daha önce tanımasam da bana laf atıp sorunlarını çekinmeden anlatan kişilere hayranım hem neden konuşmasınlar ki. Hele birde laf uzadığında benim öğretmen olduğumu duyunca sanki psikologla karşılaşmışçasına konuların daha da değişik alanlara kayması beni mutlu ediyor çünkü güven duyup hatta konular özellere de uzanabiliyor.

Eh bana da dinlemek düşüyor bende zaten dinlemeye konuşmaya pek meraklıyımdır. Ama bazı kişiler benim için dedikoduyu seviyor ondan oturup tanımadığı kadınları dinliyor diyorlar duydum ve eminim ama dinliyorum da tabiki bende onları bir tartıp biçiyorum herhalde. İşte emekliliğin faydaları bunlar bence. Çalışırken 5 dakika çay içerdik hemen ardından zil çalardı. Derse koşardık öğrencilerimizi bekletmemek için. Şimdi başka bir rahatlık içinde yaşıyorum, her şeyden önce
bol zamanım var bunu en iyi yararlı şekilde nasıl değerlendirirsem bana artı kazandırır bunun hesabı içindeyim. Bol bol kahve ve çay molası yürüyüşler ve mesleğimin güzelliği ve o nedenle duyduğum onur, yaşantımın her anında bunu hissederek yaşamak sanırım hepimiz aynı duygular içindeyiz.

Denize vakit ayırmak, ormanda yürüyüş yapmak ve el işleri bunlar yıllardır isteyipte yapamadığım şeylerdi. Ben hep derdim iş hayatı bitince altımda bir şort, üzerimde bir tişört ve ayaklarımda şıpıtık terlikler. Hep bunun özlemi içindeydim ayrıca bir diğer arzumda her gün öğretmenler odasında gördüğüm arkadaşlarımın dışında başka meslekten kişileri tanımak, onların görüş açılarını hissetmek ve fikir alış verişinde bulunmak, şimdi bu isteklerimde gerçekleşiyor. Evimi sadece otel gibi kullanmadan ona ilgi göstererek can vermek, değer kazandırmak. Kısacası ben
emekli olduğum için asla üzüntü duymuyorum, tam tersine aşırı disiplinli yaşantıdan kurtulduğum için oh çekiyorum. Kendimiz içinde yaşamamız lazım, esir gibi yaşadım yıllarca. Belki benim böyle düşündüğümü başkaları dinlese şaşkınlığını gizleyemez.

Seferihisar/29 .07.2013
Dilek Tozan OKTAV

Emekli Müzik Öğretmeni
www.kafiye.net


Tarih 29 Tem 2013 Kategori: Ümran YILDIRIM

GEL SUSTUR BENİ

GEL SUSTUR BENİ

Ben seni yüreğimin başkentinde
Başka şehirlere yolcu ettiğim istasyonlarda
Geri döneceğin ihtimaliyle seviyordum.
Biraz buruk,biraz hüzünlü ve gözleri nemli
Elleri havada dur gitme!! der gibi
Umudunu bir bardak çayda sıcak tutar gibi,
Uğurlamayı,kavuşma gününü bekler gibi seviyordum.

Ben seni telefon kulübelerinde,
Sesine öyle hasret,sesine öyle muhtaç
Sabırsızca bekler gibi,
Kavuşma anında titreyen kelimelerimle seviyordum.

Ben seni yüreğimden koparcasına
Her bir parçada ölmeyi göze alarak
Hastane koridorlarında sabahlar gibi seviyordum.
Her içime çekişimde oksijeni
Damarlarımda dolaşan kanımla beraber
İçimi biraz ısıtan,biraz titreten
Tam öldüm derken,
Bana can veren nefesim gibi seviyordum.

Geceleri uykumun en tatlı yerinde
Kalbime uçuşan kelebeklerle beraber
Karanlığıma inat,aydınlattığın ışığım gibi seviyordum.
Her şafağın ardında gizlenen güneş
Geceye asılan yıldız,buluta saklanan yağmur
Ve yanağıma düşen yokluğun gibi seviyordum.

Her şarkının nakaratında,
Şiirlerin dizesinde,
Türkülerin o sen kokan sözlerinde seviyordum.
Ben seni gözlerinde bahar yeşerirken seviyordum.
Ağaçların yeşilinde çiçek açıyor
Filizlenip tomurcuk olduğunda
Çiçeklerin renklerinde sana karışıyordum
Ve sen bana hep ilkbahar kokuyordun.

Şimdi hasretin yüreğimde sonbahar
Geceler uykusuzluğa teslim
Kelebekler can çekişiyor yüreğimde.
Bilmiyorum yokluğunda kaç bardak çay soğuttum
Kaç jeton düşürdüm telefon kulübelerinde
Kaç gece sabahladım hastane köşelerinde
Artık tükenmek bilmiyor sözlerim hasretinde
Lütfen daha fazla konuşturma,
Gel ve sustur beni dudaklarınla…

Ümran YILDIRIM
www.kafiye.net


Tarih 29 Tem 2013 Kategori: Saffet ÇAKIR

Cemre Düşmüş Kar Benim

Cemre Düşmüş Kar Benim

Yüreğim titrer anarken adını,
Ele verdin bu hayatın tadını.
Ben sevenim, sen ellerin kadını,
Gözyaşımdan heykellerim var benim.

Bir düşüm var istikbâle dayalı,
Gelincik renginde, sevda mayalı
Gecem karanlık, yıldızım kayalı
Vuslata giden yollarım dar benim.

Mazimde sızı var, aşkım sağ olsun,
Engeller önümde, çengel ağ olsun.
İster uçurumlar, ister dağ olsun,
Yüreğine cemre düşmüş kar benim.

Bu akşam nedense dalgalı sular
Benim gözümde firari uykular.
İçimde tarifsiz ince sızı var
Ellerimden uzak kaldı yar benim.

Adadım bu yola bir istikbâli,
Sevenler ki bilir bendeki hali
Buzullara düşen volkan misali,
Yüreğimi yakar şimdi nar benim.

Ben sende buldum bu aşkın demini
Bozamam asla yaptığım yemini
Nolur getir o ıslak merhemini,
Bir kez olsun bu yaramı sar benim.

Saffet ÇAKIR
ww.kafiye.net


Tarih 29 Tem 2013 Kategori: Gülşen EKER

SUÇÜSTÜ…

SUÇÜSTÜ…

Yalnızlık ne ki aslında? Kendi içine baktığında kendini bıraktığın yerde bulamamak mı yoksa? Dalgalanırken içinde tüm duygular, pırıl pırılken güneş gibi heyecanlar, ansızın bulutlu bir güne karışmak mı yoksa?

Savrulurken yorgun bir rüzgarla kuru dallar, ayağının altında tiz bir çıtırtıyla çiğnenirken anılar, gözlerin dalarken gam rengi ufuklara aydınlığı düşlemek mi hasretin bağrında? Gri bir gökyüzünün altında buluşmak hırçın damlalarla, ıslak saçlarında taşıyıp hayal kırıklığı tozlarını, yelken açmak mı rotası belirsiz derin sulara…

Sonra birden göz göze gelmek, o tanıdık yüzle meydanın orta yerinde. Silkeleyip kendini, düzeltip yakanı, elini uzatmak minnetle. Tanıdık bakışlarında bildik bir ışıltı…Beyaz elleri aynı senin gibi uzun ince parmakları … Kirpiklerinin hareketli kıvrımlarına inat, gözleri hüzün siyahını giymiş
üstüne. Tutuşmuş elleri sanki, yanmış, yok olmuş avuç izleri de.

Daha da yakınında şimdi içine düşecekmiş gibi bakışlarının uçurumunda. Sanki düşten çıkıp gelmiş peri misali. Kanlı canlı elleriyle dokunuyor ıslak saçlarına, alıp hayal kırıklıklarını basıyor şeffaf dudaklarına . Gözleri dolu dolu sığ şaşkınlığına üzülüyor belli, yine de çağırıyor seni ısrarla kimsesiz kıyısına…

Gidemiyorsun, bir adım bile atamıyorsun uzaklara. Tek ihtiyacın ”O” dur aslında. Çaresizliklerin içindeki tek em… Yıllar önce küsmüştün ona… Asırlar önce kilitlemiştin içindeki kör zindanlara… Ne kadar çok özlemişsin oysa. Hem de ondan kaçtığın her bir adımda daha da artan bir coşkuyla…

Birden kararır her yer. Çoğalır yağmur, zaman durur. Birbirinde kilitlenir çakmak çakmak gözler. Dizler bükülür, esrar çözülür. O kendinsindir aslında . Sokak aralarına kaçıp ıssız yalnız kaldımlara sığındığın.

Şimdi kağıttan gemilerde barış sunsan seni affeder mi? … Rüzgardan iki satır mektup salsan dinler mi?… Şiirlerde bastırılması imkansız isyanlar çıkaralım desen gelir mi?… Gelse bile günün birinde tekrar elinin tersiyle ötelemeyeceğini bilebilir mi?

///Nedense önce kırdığımız kalem
Hep kendimizinkidir
Suçumuz ispatlanmamış olsa bile…
Gözlerimizi kapatır
Dudaklarımızı mühürleriz yargısız infazımıza
Sahte deliller suçüstü diye…///

Gülşen EKER
www.kafiye.net