Kategoriler

Arşivler


Tarih 21 Şub 2014 Kategori: Nezahat KAYA

Yüreğin Ortasına Eder Misin Misafir

Yüreğin Ortasına Eder Misin Misafir
 Gülüşüne takıldı unuttuğum yeminler
Bir anı ötekine devreden zaman gibi
Dahası şaşkınlıktan nasıl da bünyem inler
Kıyısına çarpılan köhnemiş liman gibi

 

Sorsan gözbebeğime bu bir sevda ayini
Ruh; ateş, gönül; kazan içten içe kaynadı
Apansız gelişmenin sözcüklerde tayini
Bulunmadı bir türlü acaba neydi adı

 

Sana bakan tarafım istilada, cephede;
Ağrı koydu şurama ister bil ister bilme
Altüst olan hislerim ’ kalma’ diyor ’şüphede’
’Görmek için sineni daha fazla eğilme’

 

Cümleme kefil olan tarafına varınca
Sınırları yok edip yüreğimde ufalan
Perdeler ağır ağır açılsın kararınca
Göğsümün tahtasında ferahlasın dar alan

 

Kader, kısmet hatrıyla aynı yerde derilen
Manevi iklimlerde birbiriyle yoğrulsak
Ömrümüz tanık ise önümüze serilen
Hayat basamağına adım atıp doğrulsak

 

Biraz sabırsız huyla ama kendimden emin
En içten kararımla edip kederi devir;
Gelişimi dinlese kulak kesilse zemin
Yüreğin ortasına eder misin misafir.

 

Nezahat YILDIZ KAYA
www.kafiye.net


Tarih 21 Şub 2014 Kategori: Hatice Eğilmez KAYA

Neydi Bizim Noksanlarımız

Neydi Bizim Noksanlarımız

Hatice Eğilmez Kaya

Faniliğinden ötürü deni bulduğumuz dünyayı çirkinleştiren, kötüleştiren ve kirleten sadece bizleriz. Bizler bir yönümüzle kamilsek bir yönümüzle pek aşağılardayız. İnsanlığın bugünkü içler acısı halinin suçlusu tek tek hepimiziz.

 

 İyilerin ve kötülerin yarıya yarıya olduğu düşüncesine çoğu kez inansam da kötülerin sesleri o kadar yüksek çıkar ki iyiler azınlık zannedilir. Salt aciz ve savunmasız kimselere zulüm değil kötülerin mesleği, kötüler güçsüz buldukları her canlıya zulmederler. Mecazi de olsa dört köşesi kanlı bu kurtlar sofrasında baba oğluna, anne kızına, tam tersi oğul babaya, kız anneye, eşler birbirine, komşu komşusuna, patron çalışanına zulmedebilir… Bu zincir böyle devam eder gider…

 

 Doğada kaotik silsilerden oluşan vahşi bir döngü var. Vahşi döngünün varlığıdır aslında doğal dengeyi ayakta tutan. Kurt kuzuyu yemese nesli tükenir, kartal annesinin yanından yavrusunu çalmak zorunda… Üstelik bu işi yapınca hüzünlenmesi vaki değil. Doğada işler böyle yürür, insanlarda da durum üç aşağı beş yukarı bu şekildedir. Belki daha da acımasız… Aslında olmaması lazım ezeli ve ebedi teçhizatınızdan ötürü. Bazılarımız bu savaş halinde şanslıyız, bazılarımız şanssızız. Şanslılık bile bu durumda göreceli ve derecelidir. En şanslıdan en şanssıza doğru bir piramidin parçalarıyız. Piramidin en tepesindekilerle en aşağısındakiler arasında inanılmaz uçurumlar var.

 

Böylesine karamsar bir tabloda ümitvar olmaya mecburuz. Yine de insanlıktan ümidimizi kesemeyiz. Nasıl herkes kendi evinin önünü temizlediğinde şehir temizlenirse her birey önce kendi özündeki olumsuzlukları yok ederse problemlerin çözümü kolaylaşır.

 

Ücra ya da kalabalık bir sokakta mendil satan bir çocuk iri, ela gözleriyle bize baktığında yüreğimiz nasır tutmuşsa bile o bakışların gizli lisanı ta içerimize sızar.  Söylenmeyip sezilenler hep mi hep bize dairdir.  Kendisi minicik, hengamesi kocaman bu çocuğun ailesindeki en tehlikeli yoksunluk maddi yoksunluk değildir. Evrensel bazı manevi değerlerimiz bulunmakta ki bunlara haiz olmak için herhangi bir dinin mensubu olmaya, herhangi bir milletten gelmeye de fazlasıyla ihtiyaç yok. İnsan olmaya azmetsek kâfi.

 

 Vicdanı olmayan, merhameti olmayan, adalet duygusundan habersiz, sadece kendi nefsini düşünen insanlar zengin de olsalar fakir de olsalar durum vahimdir. Güzel ahlak sahibi olmayan insan bir de fakir ve cahil olursa çocuğunu geçim kapısı olarak görür elbette. Kağıt mendil satan, evvel zamanın ipek mendillerinden habersiz bu güzeller güzeli çocuğu gördüğünde haline şükredenlere bilmem ki ne demeli…

 

Bizden sonraki nesillere sevgiyi miras bırakabilmemiz için çocuklarımızın tertemiz dimağlarına saldırıdan vazgeçmemiz gerekir. Onları korudukça ve besledikçe insanlığımızı da koruyup beslemiş olacağız. Onların yumuşak yün çilelerini anımsatan elleri, küçücük ayakları, ışıltılı bakışları, fenalıktan azade vicdanları ezeli ve ebedi sılamızdan haber verir. Dünyaya geldiğinde bir melekten farksız olana zulüm insanlığa yaraşmaz.

 

Yaşlı bir kadın görüyorum oturduğum semtte. Ağzı yaşmaklı, ayakları mesli yaşlı bir kadın… Sabahları bir yerlere giden, akşamları bir yerlerden dönen… Ağır aksak fakat hoş ritimli bir yürüyüşü var. Sakin sakin, bastonuna yaslanarak, eli yaşmağında yürüyor, hep yürüyor. Çalışmaya gidiyor dense değil. Çalışamayacak kadar yaşlı zira. Dilenci gibi bir hali de yok. Duydum ki gelininde kalırmış; her sabah kızına gider, her akşam kızından dönermiş. Yağmur, kış, poyraz, güneş, sarı sıcak dinlemeden her gün gidilen bir kız evi, her gün dönülen bir gelin evi… Hakkında yaz yazabildiğin kadar. Bilinmez ki huzurevlerine terk edilen yaşlılara mı üzülsek yoksa evlatlarının yanında onlardan çok uzaklara sürgün edilenlere mi?

 

Gücümüzün yettiğine merhamet kalp aynamızı cilalar. Saldıran ve öldüren yanımızı törpülemezsek kanatsız uçmanın sırrına eremeyiz. Bakınız bencil yanımız yüzünden ne dağ başındaki çınar azade. Ne de su kenarlarına inen gazelimiz kaldı. Sessizce, sitemsizce terk ettiler bizi.

 

Yirminci Birinci Yüzyılın albenili fakat eskimiş çehresine, bazen esefle bazen sayısız hayalle baktığımız bu çağda hatırlamalıyız neydi bizim noksanlarımız: Cehalet, yoksulluk ve nifak. Aynı hallerimiz bugün de var. Savaşımız onlarla olmalı.

Hatice Eğilmez KAYA
www.kafiye.net


Tarih 17 Şub 2014 Kategori: Zülfiye DÖNMEZ

OLMAZ MI SEVGİLİ?

OLMAZ MI SEVGİLİ?

Ölü denizler gibi suskunluklarım
Büyüdükçe büyüyor içimde
Üzülüyorum özlüyorum.
İnan ki sevgilim özlemin
Çok büyüktür bende
Gözlerimden yaşlar
Yüregim durmadan sızlar
Bedenim ateşler içinde yanar
Bu aşk benim boynumu büker
Hasretlik canımı yakar
Okyanus okyanus olmuş
Büyütmüşüm aşkımı içimde
Her aklıma geldiginde
Şiirlerinle ısıtırım bedenimi
Uykusuz gecelerde
Hep ruyalarımdasın inan
Hayallere dalıp gıdıyorum
Bir akşam üstü seninle
Deniz kenarıında el ele dolaşırken
Görüyorum kendımıi,
Birden şenlenıyor gözüm gönlüm
Sanki hıdırıllez geldı ısındı bedenim
Hadi artık ansızın çıksan gelsen
İmkansızı başarsan dıyorum
Gönül bahçemi yeşertsen
Suskunluklarım bitirsen
Özlemimi sona erdirsen
Düşledigim hayallere kavuşsam
Olmaz mı sevgili ?
Yeter gel bitsin bu hasret

Zülfiye Dönmez
www.kafiye.net


Tarih 17 Şub 2014 Kategori: Safiye SAMYELİ

İHİTYAR NEYZEN

İHİTYAR NEYZEN

Ah!..
Bir öpebilseydim
Serçelerin gözlerinde,
Ürkütmeden seni.
Şuursuzca dolaştım sokaklar da,
Arsız kediler misali.
Çok destanlar yazdım ama,
Sen olunca yasak koyan…
Titredi ellerim gönderemedim.
Bil ki yasaklarına boynum kıldan ince,
Silinmedin kalbimden,
Bitmeyen sevdamla,
Seni orada okşadım,
Sessizce sevdim bu gece.

Sahil boyu yürürken,
Sonu olmayan gecenin fehminde,
Son durağımdı,
Cumba saçaklı evinin
Aşı boyalı duvar dipleri.
Melekler kadar masumdu,
Gamzelerindeki gül çiziği.
İnceden bir ney sesi
Kırık plakta hüzzam vuruyordu,
Sonu olmayan masalların kuytusu,
Bitmeyen seranattı bu gece…

Haykırdım gökyüzüne
Martılar şahitlik etti sevdama.
Öksüz çocuklar gibi ararken kokuna,
Saçlarına kaç köz döktüm,
Bir bilsen bu gece.
Acıların kuraklığı vurdu,
Müjganları nemli gözlerime.
Aş diyordun dağları.
Bu dağlar sonu olmayan,
Dipsiz bir yâr.
Sekizde sekiz kusurluyum
Susmak sükutü ikrar.

 

Sanma ki aramızdaki bir uçurum
Sen düşlerimin emsalsiz meleği,
Ben ise garip bir kul.
İşte budur aramızdaki,
Sonu olmayan,
En derin uçurum..

Vurulsun bütün yıldızlar,
Doğmasın mehtap,
Sökmesin şafak.
Martılar görmesin,
Gözlerimdeki gizlenen hıçkırıklarımı.
Tümcesi eksik şiirlerden kaçan,
Çakır keyif gönlüm.
Alabildiğince dumanlı
Alabildiğince sarhoş bu gece…

Sahil kenarında,
Bir çift çıplak ayak izi,
Yürekte inceden bir sızı
Bir de şarkılar yarım kaldı,
Sonunu getirmeye yetmedi,
İhtiyar neyzenin son nefesi
Yetmedi bu gece…

 

Safiye Samyeli
www.kafiye.net


Tarih 17 Şub 2014 Kategori: Safiye SAMYELİ

VE ŞİMDİ AŞK AĞLIYOR YÜREĞİMDE


VE ŞİMDİ AŞK AĞLIYOR YÜREĞİMDE

Kim bilir
Sabrımın gözlerine kaçıncı mil çekişim bu.
Dönerken yüzümüzü katmerlenen geceye.
Hüzün kokan sancılı gece de,
Bir yumru oturmuş ki boğazıma.
Bir fular misali sıkıyor,
Boğuluyorum.
Ve şimdi aşk ağlıyor yüreğimde.

 

Kimbilir kaç izmarit söndürdüm bu gece,
Gümüş tablaya.
Sararmış tırnak uçlarım
İnadına bulanmış zehrin zivtine.
Sensizlik bir kurşun gibi yakarken teni,
Ağır ağır kayıyorsun
Avuç içlerimden
Ve şimdi aşk ağlıyor yüreğimde.

 

İlahi nidalar ererken arş’a
Hala akrep yelkovanın peşinde
Ben, ise,
Yüreğimin ayrımın da.
Zaman şuursuzca ilerliyor
Hala tümcelerim eksik,
Kelimeler kifayetsiz.
Lal olmuş dillerim
Bildiğim bütün lisanlar yetersiz
Ve şimdi şiir ağlıyor dizelerde ..

Tan yeri kızıla boyanıp
Yeni doğan güneş
Isıtırken kıraç yamaçları
Ne garip,
Salâsız kefensiz bir mefta,
Ve şimdi aşk ağlıyor yüreğimde…

Safiye SAMYELİ
www.kafiye.net


Tarih 17 Şub 2014 Kategori: Sevim Çiçek KARADENİZ

BURUK TEBESSÜMLER

BURUK TEBESSÜMLER

İnsanı özel ve bambaşka güzel kılan bakışlardaki o hüzünlü hârelere sorsan, sadace susar ve asîlce “ahh” der.

 

Aaah… !

 

İnsanı gerçek anlamda insan yapan, ayrıcalıklı ve olgun kılan hüzünlerdir, buruklaştırır tebessümleri, mahzun kılar bakışları… Abartının yanına bile sokulamadığı o asâlet çehresindeki içtenliği, çıplak ve masumca ele veren hüzünlü gözler…

 

Baldaki zehrin acısını “off” demeden cana derman eden, bir hüzzâm şarkının kırık detone notalarından, hâl ehlinin gözlerine akan o hüzünlü bakışlar… Deriinn, anlamlı içli ve hoş bakışlar….

 

Neler söylerler dilin şımarıklığına inat… Acılar, kederler, yaşamın sağ gösterip sol vuran kroşeleri var yaa… Pamuk helva gibi pespembe renkleriyle bir tatlandırır ki o buruk tebessümleri.

 

Hüzünler mi asâleti çağrıştırır, yoksa asâletin kendisi mi hüzünlüdür bilemem ama bildiğim tek şey, hüzünlü yüzlerde dalından koparmaya kıyamadığım güller görürüm hep…Hele o gözlerden sanki bir eylül bulutundan dökülüp, dilemmâlarıma karışan aah o gönül menba’sı gözyaşları…Cemreler misâli düşerken billur su damlacıkları ,dalar uzaklara gözbebeklerine hasret sinmiş bakışlar ve aşkın mersiyesinden akıp gider buharlaşır ufuklar….

 

Sevim Çiçek KARADENİZ
1 Kasım 2012 01:30
www.kafiye.net


Tarih 17 Şub 2014 Kategori: Hatice Eğilmez KAYA

Yolculuk Telaşı

Yolculuk Telaşı

Ay ışığı su gibidir,
İnsanoğlu dünya.

 

Sarışın bir gölgedir keder.
İkindi vakti gönle düşer.
Tahammül güçsüz kalmıştır artık,
Gün batımını seyirden.

 

Ay ışığı suyu sevdi,
İnsanoğlu dünyayı.

 

Kalbimde hatalara kör bir âşık.
Kişi derdinden büyüktür,
Aşkından küçük.
Acizim kolum, kanadım kırık.

 

Ay ışığı suya doymaz,
İnsanoğlu dünyaya.

İçimde gizleyemediğim,
Bir büyük telaş.
Mülke yerleşmekten çok,
Yolculuk kaygısındayım.

 

Ay ışığı suda oynar,
İnsanoğlu dünyada.

 

Teselli veremez bana,
Dünyanın nimetleri.
Bu masmavi gezegende hayat,
Bir düş kadar geçici.

Ay ışığı sudan geçer,
İnsanoğlu dünyadan.

 

Hatice Eğilmez Kaya
www.kafiye.net


Tarih 14 Şub 2014 Kategori: Elvan USUL

AŞK

AŞK

Yaşlanmazsa aşk ile sade ettir izarın,
O kıymetli didende çiydir güle ikrarın.

 

Muradı gül olana eser yelden meşakkat,
Tutar elde çileyi uçar bir bir taksirat.

 

Kusar aşkını dağlar, eteklerinde ateş,
Taş kesilir yüreği yüz çevirince güneş.

 

Aşkla öpüşen bulut çakar göğe şehveti,
Abadı yar olanı ürkütür mü hiddeti.

 

Çözülür dili nehrin artar suyun izanı,
Çağlar kısrak tay gibi firkatadır isyanı.

 

Solar yaprağın teni meylederse hazana,
Gülüne yüz çeviren gelir mi hiç imana.

 

Aşk ile yürür kervan, imtiyaz eder mi çöl,
Hak görmezse vahayı, çağırır gönlüne göl.

 

Döner cihan aşk ile kurar kalplere mizan,
Yolu doğru olana, gelir maşuktan ihsan.

Elvan USUL
www.kafiye.net


Tarih 14 Şub 2014 Kategori: Rabia Saylam TAŞDEMİR

SEN DEĞİLMİSİN

SEN DEĞİLMİSİN

En kötü sözlerle bana haykıran
Her gün surat asan sen değilmisin
İblis gibi gizli tuzaklar kuran
Darılıpta küsen sen değilmisin

 

İsyankar olmasan ey vasfı bozuk
Asabilik edip gel etme yazık
Dinmiyor sızılar her yanım ezik
Yarama tuz basan sen değilmisin

 

Dermansız bırakıp acıyla saran
Yüreğimi yakıp beni kavuran
Fırtına koparıp çöle savuran
Tipi boran esen sen değilmisin

 

Keder ile geçti en güzel yılım
Dur eyleme artık bizlere zulum
Hazan olmuş gibi kurudu dalım
Dallarımı kesen sen değilmisin

 

Rabia der derde saldın se beni
Yerden yere vurup kırdın sen beni
Ölmeden kefene sadın sen beni
Gillap ile asan sen değilmisin

RABİA.SAYLAM.TAŞDEMİR 23/11/2013/SAAT 15.40
www.kafiye.net


Tarih 14 Şub 2014 Kategori: Rabia Saylam TAŞDEMİR

NERDESİN

NERDESİN

Her daim yanımda kalır sandığım
Beni yalnız koyup giden nerdesin
O nurlu yüzüne bakıp yandığım
Yüreğimi oyup giden nerdesin

 

Seviyorum dedim inanmadınmı
Giderken halime sen yanmadınmı
Peşinden gelirim hiç sanmadınmı
Sözlerinden cayıp giden nerdesin

 

Bilsen senin için mumlar yaktığım
Adak ağacına ipler taktığım
Gözümdeki yaşı sele kattığım
Ağladığım duyup giden nerdesin

 

Gündüzümü gece ile ekledim
Yar gelecek diye kapı bekledim
Cansız resimleri öpüp kokladım
Sitemleri sayıp giden nerdesin

 

Aciz kaldığını neden demedin
Çaresiz olduğun bende bilmedim
Rabia der sensiz bir gün gülmedim
Ellerimden kayıp giden nerdesin
RABİA.SATLAM TAŞDEMİR 17/11/2013.SAAT.20.05
www.kafiye.net