Kategoriler

Arşivler


Tarih 25 Ağu 2014 Kategori: Binali YILDIZ

HER NEFESTE SEN


HER NEFESTE SEN

Zincire bağlasalar, kırar gelirim
Sensiz nefes almak ölümdür gülüm,
Cehenneme atıp dipten yaksalar
Savrulur yoluna tozarım gülüm.

Senden ayrı olmak nefesiz demek
Senden ayrı olmak neşesiz demek,
Senden ayrı olmak güneşsiz demek
Karanlıklar basar biterim gülüm.

Kuşların sesi, dağ esintisinden
Gürül gürül akan suyun sesinden,
Menekşe renginden aşk bestesinden
Anılardan akar coşarım gülüm.

Bu dünyamda melek ötesinde huri
Senden başka kimse etmez teselli,
Seninle tanıştığım o günden beri
Yoluna sel olmuş taşarım gülüm.

Binali Yıldız
www.kafiye.net


Tarih 25 Ağu 2014 Kategori: Ümran YILDIRIM

KOLAY OLMAYACAK


KOLAY OLMAYACAK

Yine saatler ilerledi…
Artık bir şeyler yazmak için çok geçti.

Şarkılar bu saatte daha bir ağır.Kelimeler beni daha çok yoruyordu.
Yürek sesi,müzik sesi,bir de o’nun sesi karıştı birbirine.
Kalem onları öylece dinledi.
Bir şeyler yazmak için saat çok geçti…

Kalemimi bir kenara bıraktım,şarkıyı başa aldım.Yüreğimle eşlik ettim ve o’nunla dinledim.Bu gece farklı bir şeyler vardı hava da,oda da,o’nda. Her şey bir boşlukta sallanıyordu.İkimizi ayıran o gece, seslerin içinde sessizce oturuyordu ve sözcükler kendine yer bulamıyordu.Yormak istemiyordum kendimi,kalemimi,kelimelerimi…

Elim boşlukta kalmasın diye uzandım müziğin sesini açtım.Tüm sesler,sözler sustu.Hepimizin yerine ”Sezen” abla konuştu: ”Kolay Olmayacak” diyordu.!
Dokunup birer birer sevdiğin eşyalara,gözyaşlarımla sarıldım onlara.Çocukluk işte benim ki düştüğüm de dizim de açılan yâra sandım seni.Ağlayınca geçecek gibi,düşününce gelecek gibi…

Unuturdum elbet ben de seni, bir yalan olsaydı sevgim.Hem nasılsa seni unutmak için,saatler çoktan ”seni” geçti.Yalnız da değilim üstelik.Yalnızlık koca bir yalandı işte.Sen vardın,sesin vardı,kokun,kelimeler,şarkılar…
Etrafımda dönüyordu,başım dönüyordu.Yani anlayacağın yine rahat yoktu.
Neyse ki saat bir şeyler yazmak için çok geçti..

Müziğin sesini açtım.Acı çekmiyordum.Acımdan çekiyordum.Gözlerinden çekiyordum.Bakma bana öyle masamda duran resminle.Sen bana bakma,ben nasılsa baktığın yerde olurum.Ne olursa olsun olurum.!

Kolaydı aslında üzülmek.İzlerini taşımak zordu,ağır geliyordu.Seneler ümitleri yaşlandırıyor,ağır aksak ilerletiyordu.Sevgiler utanıyor,sevmeler utanıyor,kalemim utanıyor,yazamıyordu.Vakit bir şeyler yazmak için çok geçti.
Gece bir hayli yol almıştı.Şarkılar sustu,ışıklar söndü.Kalemim yerli yerinde durdu.Sözcükler havada asılı kaldı…

Dokunup izlerine birer birer acıdan geçiyordum,acımdan geçiyordum.Ben tüm bunların içinden,sen benim içimden,kendimden geçiyordum…
Yine bir geceyi devirdik sevdiğim seninle.Kolay olmadı elbet;unutmak değil de unutmaya çalışmak.! Bir eski şarkının içinde seni.Boş ver sen unut gitsin beni,yalan sevgileri.
Neyse ki saat bir şeyler yazmak için çok geçti…!

Ümran YILDIRIM
www.kafiye.net


Tarih 25 Ağu 2014 Kategori: Melek KIRICI

Dostluğun Tostu


Dostluğun Tostu

Orta sehpanın üzerindeki beş yüz yıllık cam şekerliğinin her bir yanı gökkuşağının tüm renklerini taşıyor ve odanın her yanına yansıyordu. Bahar havasıydı. İçime dolu dolu çektim ve esas önemli olan eşyam; polis memurluğu yapan babamdan aldığım düdüğüm. O da ceviz rengi ahşap kokulu konsolun üstündeydi. Yatağımdan kalktım. Annemin ayaklarım üşümesin diye aldığı yunus balıklı terliklerimi kenara itip, içimi ısıtan bu güzel havayı bastığım, dokunduğum baktığım, gördüğüm her şey ile paylaşmak istedim. Perdeyi araladım camı açtım. Bir günde yeşili daha da yeşil olur muydu dalların? Ya da tek tük çiçeklerin yerini alır mıydı bu kalabalık renkler?

Evimizin İstanbul Çengelköy de tarihi bir Rum evinin restore edilmiş Türk kültürüne uygun düzenlenmiş sıcak duyguların yaşandığı bütünlüğün sağlandığı aydın bakışlı ailemin süslediği ve her güzelliğe açık bir rüyaydı. Çok seviyordum, çok seviyorum. Bahçe kapısını açtığımda içime dolan güzel hava daha temiz ve hoş bir farklılıkla yer değiştiriyordu içimde… Nergislerin yeşilinden fırlayan o mis kokulu beyaz çiçekler, sümbül papatyanın renklerinin arasından canlı, yeşili ile güzellik katan kuş konmaz ve annemin üstüne titrediği birkaç çeşit gül ağaçları… Bugün hepsi kahkahalarla bahçemizi şereflendirdi. Evimizin arka bahçesine açılan babamın yaptığı ahşap kapıdan annemi şaşırtmayı çok seviyordum. ‘ Günaydın yavrum hemen kahvaltımı hazırlıyorum.’ Öylesine huzur doluyordu ki içim bu sesle.

Annem İstanbul Kolejini iyi derece ile bitirmiş ve bir şirkette müdür yardımcılığı yapan bakımlı bulunduğu yere güzellikler taşıyan zeki, çalışkan bir kadındı. Babam da polis memurluğu ile başlayıp karakolda komiser görevine kadar yükselmişti. Onları çok seviyorum, sevmenin güzelliğini bana öğrettikleri için. Evimizden iki ev uzakta oturuyordu Hasibe. En iyi arkadaşımdı. İlk ve ortaokulu beraber bitirmiştik fakat lisede ayrılmıştık. Ayakkabı tamircisi olan babası Hasibe’yi Kız Meslek Lisesi’ne vermişti. Annem ve babamın onca rica hatta yalvarışlarına kayıtsız kalarak ‘ Son okulu ilerisi de yok.’ diyerek noktayı da koymuştu.

Annem tostla doğru beslenmediğimi düşünerek reddeder ama çok istediğimi bilir kıramazdı. Tost iki adetti. Hafta sonları en çok sevdiğim şey idi Hasibe ile sokağın bitişiğindeki yeşilliklerde tostumuzu yerken yarım yamalak görünen İstanbul birinci köprünün hareketliliğini izlemek. Elimde iki tost, babamın düdüğü cebimde. Hafif üflemem bile yeterli. Hasibe’nin geliyorum hareketi ile gelmesi arasındaki kısalığa bayılıyordum. Ayrıca çalışkan zekiydi. Onu bu yüzden daha çok seviyordum. Hasibe’nin fiziksel olarak en güzel, en canlı yeriydi saçları. Dümdüz pırıl pırıl ve hep mis kokulu. Ben dahil tüm tanıyanlar Hasibe’nin saçlarının torpilli olduğunu düşünürdük. Hasibe’lerin bahçesinde portakal ağaçları daha bir cömert olduğu için tostlarımızın yanına meyve sularını hep Hasibe hazırlardı. Muhteşem hafta sonu kahvaltısı için hazırız. Altımıza paspasımızı da serdik mi mutluluğun bize anlattığı yerdeydik, birçok kişinin yaşam mücadelesi için ya da gezmek için ya da ziyaret için döküldükleri boğaz yolunu izlerken. Her şey güzel. Fakat Hasibe’de bir durgunluk vardı. Suçlu gibi gözlerini de benden kaçırıyordu. Utangaç bir hali vardı. ‘ Ayşe biliyor musun?’ dedi. ‘ Babam yurtdışında yaşayan benden on beş yaş büyük uzak bir akrabamızla evlenmemi istiyor. Korkuyorum.’ Babası da olsa bir başkası Hasibe’nin adına karar verip nasıl noktayı koyabilirdi. Yaşamak hayallerinin peşinde koşmak değil miydi? Sustum, sustuk. Mücadele ederiz bir şeyler yapar vazgeçiririz derken kendimde inanamıyordum Hasan amcayı ikna edeceğimize. İşimiz zordu. Yarımlanmış tostlarımız avucumuzda bir şey olduğunu hatırlatır vazifesindeydi. Sessizliği Hasibe bozdu. ‘ Hatırlıyor musun Ayşe ilköğretim ikinci sınıftaydık. Tülin ablanın kitabında Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini görmüş ve aynı gün sürekli okuyarak ezberlemiştik. Ertesi gün okulda öğretmenimizden rica edip okuduğumuzda Pervin öğretmenimiz göz yaşları ile bizi öperken çok başarılı olacağımızı ve yüksek okullarda okuyacağımızı söylemişti ve eklemişti. ‘ Yavrularım Mustafa Kemal Atatürk zeki, çalışkan, cesur bir lider kurtarıcıydı. Dünyaya Türklüğün bölünmezliğini gücünü ve Türklüğün onurunu ispatlayan ulu önderdir ve kadın haklarını getirmiştir. Yasallaştırmıştır. Biz kadınların da erkeklerle eşit olduğunu söyleyerek Türk kadınına yerini vermiştir.’ Sustu. ‘ Ne kötü değil mi ben tahsilimi tamamlayamayacağım ve istemediğim biri ile evlendirileceğim ve tüm bunlara bir erkek, babam karar veriyor benim adıma.’

Sabah geldiğimiz yerimiz öğleden sonranın yorgunluğuna teslim etmişti kendini. Sessiz çığlıklar kol geziyordu mavilerin yeşile döndüğü uzaklarda. Sabaha gözlerimi açtığımda başımda inanılmaz bir ağrı vardı ve mutsuzluk… O bir hafta yoğun düşüncelerle geçti. Annem ve babamda konuyu biliyor bir şey yapamayacaklarının çaresizliğinde üzüntüme eşlik ediyorlardı. Yine hafta sonu Hasibe ile buluşup tostlarımızı yiyeceğiz. Belki bizim yaşıtlarımızın uzak olduğu konulardan bahsedeceğiz. Belki susacağız. En yakın arkadaşımın kapısındaydım. Düdüğümü çaldım. Sanırım sesi duymadı. Tekrar tekrar boğazdan yankısı geldi ama Hasibe yok. Her zaman önce camdan selamlaştığımız Hasibe kapı aralığından bakan gözle karşımda. Ela gözleri yeşil çiğ taneleri yarıştırıyordu avucuma. O minicik çenesi soğuktan titriyordu. ‘Akşam istemeye geliyorlarmış.’ dedi cılız bir feryatla. Tostlarımız elimizde ayaklarımız yolu biliyordu. Yüreğimizde hareketlerimiz bile aynıydı. Bir gerçek vardı ki ona yardım etmeyi çok istiyordum. İstiyorum da… Ertesi gün okul çıkışı Hasibe’lerin karşısındaki bakkalın önünde bir şey alacakmış gibi bekliyordum. İçimde belirsiz bir bulantı evde kimse yoktu. İlerleyen saatlerde tekrar tekrar aramama rağmen ne evde bir ışık ne de telefonun karşısında bir ses. Hiç böyle çaresiz kalmamıştım. Uyumuşum. Odamdan çıktığımda annem ve babamın hazırlandığını gördüm. ‘ Sen okuluna git kızım biz hastaneye gidiyoruz. Hasibe’nin babası trafik kazası geçirmiş.’ dedi. İnsanlar birbirlerine kızsalar da onun acı çekmesini istemezler. Belki düşüncelerinin değişmesi için ders almasını isteriz ama bu sefer durum ciddiydi. Hasan amca geçirdiği kaza sonucu yürüyemeyecek ve konuşamayacaktı.

Üzerinden yıllar geçti. Babam Hasibe’nin tahsil masraflarını üstlendi. Hasibe doktor oldu. Hala en iyi arkadaşım. Ben annem gibi müdür yardımcısıyım devlet kurumunda, müdürlüğe soyunan… Biliyor musunuz? Hasan amca Hasibe’nin kontrolünde her gün daha iyiye gidiyor. Bugün güzel bir gün gökkuşağının tüm renkleri üzerimde ve yüreğimde taşıyorum. Ben Ayşe; aydın, çağdaş, zeki, hedefleri olan bir Türk kızıyım ve gurur duyuyorum. Hasibe’nin kapısındayım. Yıllar öncesinde olduğu gibi onu düdüğümle çağırmaya bayılıyorum. Bugün hafta sonu tostlarımız, portakal suyu ve Çengelköy de bir sokak yetiştirdiği doktor ve müdürünü ağırlayacak.

Melek Kırıcı
www.kafiye.net


Tarih 24 Ağu 2014 Kategori: Ömer Sabri KURŞUN

Hayal Kurdum Ben


Hayal Kurdum Ben

Hayal kurdum ben… sen… yalnızlığım… bugün…

Ben Sensizliğe değil, seninle olan günlerime hayal kurdum… Ömrüme seni koyduğum sol yanımda uyurken…
Tüm gün evde yalnız dinlenmeye ayırdığım zamanlarda, kafamın içinde ki seninle dinleniyorum bugün ki gibi ben…
İleriyi bekliyorum ben tüm hafta sonlarımız bizim olsun istiyorum böyle. Dizine yattığımda tüm işler, yorgunluklar unutulsun, saçını severken televizyon izleyip uyuyakalalım mesela…

Herkesten uzak birbirimizin sesine, sessizliğine, kokusuna bulanıp geçsin dinginleşmiş yüreklerimizde ilkbaharlardaki gibi sonbaharımız…

Yâda bugün hava çok güzel deyip dışarı çıkalım bu seferlik, mesela el ele gezelim yaz akşamları aşka bulanmış İzmir sokaklarında, kordon boyunda, aşıkları seyredelim. Deniz kenarında suyun aksine yansıyan birbirimize bakalım, aşkı görelim orda yine.
Yine aşık olalım birbirimize. Bir sonra gelecek bahar havasını solur gibi dönelim yuvamıza bir İzmir sabahında…

Mesela; senin o gün tembelliğin üzerinde olsun, ben sana kıyamayıp yatağa getireyim kahvaltını.
Ellerimle yedireyim bebeğime seve öpe… Yada erkenden uyanıp sürpriz yapmalı bu sefer de…
Sen uyuyup dinlenirken en sevdiklerinin kokusu sarsın huzurlu yuvamızı…
Kokuya uyan, gel bana sarıl arkamdan. Ben sevdiğin omletini yapmaya çalışırken…

Hayaller kurdum bugün. Gerçek olması yakın olan…
Heyecanlandırıp bi yandan da hemen olması için iki ayağımı bir pabuca sokan. Duaya amin der gibi hem yüreğimle hem dilimle anlattım kendime bizi…
Tüm güzel günlerimizi… Tüm hayallerimizi… Geçmişten geleceğe geçireceğimiz günlerimizi planladım ben sanki yeniden yaşar gibi yaşayacak gibi…

Her sabah uyandığımda uyku mahmuru gözlerimle yanıma döndüğümde sen ol orada…
Uyku arasında sarıl bana mesela, en güzel sıcaklıkla bölünsün uykum…
Seninle olsun tüm gözlerimi açışım, tüm uyanışlarım…

Hayal kurdum ben bugün. Ömrüme seni koyduğum sol yanımda uyurken…
Dua gibi konuştum, amin der gibi sustum…

Bir ses geliyordu kulağımdan beynimin ta derinlerine, dinledim… Anladım bir süre sonra kapının ziliydi kulağımdaki ses.
Birden doğruldum, uyuya kalmışım koltukta kıvrılmışım bir böcek gibi yalnızlığıma sarılarak, rüya görüyormuşum demek gece yalnızlığımla.
Kalktım kapıyı açtım uykulu yorgun gözlerle. Kapıda tanımadığım birisi. “Buyurun” dedim şaşkın gözlerle. “Pardon” dedi; “yanlış çalmışım. Uyandırdım galiba…”
Çak dedi şeytan, çak bir tane pardon yanlış oldu, kapıyı çarpacaktım de. Rüyamı bozdu, hayallerimi yıktı diye.
Şeytan dedi “ben karışmam.” “Baksana o güzel yaratılmış biri…” ” Olsun dedim, zararı yo kapadım kapıyı. Yalnızlığıma döndüm…

Offff- önce şu namussuz aynayla konuşayım, biraz daha uyurum belki.
Görür müyüm yine rüya, kurar mıyım yine hayal. Ya tekrar kapım çalarda uyandırılırsam. Dayanamam bu sefer çakarım bir tane, hem de okkalısından bir sinkaf promosyonu da yanında hediye.
olmaz be yapamam, en iyisi kalk uyuma işine gücüne bak. Bak sen uydukça yalnızlığında sıkılıyor dedim ve uyamadım, aldım yalnızlığımı ait olduğu yere sol yanıma astım…
Haydi eyvallah hayallerim bir geceyi daha senle mutlu geçirdik…

“çınardan-alt”

Ömer Sabri KURŞUN
www.kafiye.net


Tarih 24 Ağu 2014 Kategori: Nazlı Saraç ORAK

HAYKIRAN RUHUM


HAYKIRAN RUHUM

Tek derdimin SEN/sizlik olmadığı gerçeği
Gittiğinden beri yitirdiğim benliğimin
Geri gelişine tanıklık eder mi?.

Pür telaş gittiğin yerde
Umduğunu bulmuş
Ve mutlu olmuş ihtimalini
Getirdim ya hep aklıma
Kayan yıldız gibi gelme ihtimalin de
Yok olup gitmişti gözümün önünden

Ne tükenen umutlar ne de hayaller
Hiç biri..hiç biri umurumda değil artık
Canıma değmiyor hiç bir acı
Dokunamıyor haykıran ruhuma
Ne gitmelerin ne de acıtan sözlerin

Bıraktıkları derin izlerden korkup
Koşarak uzaklaşıyor hepsi
Kendi sığ köşelerine sığınıyor
Sessiz ve bensiz şimdi..

Nazlı Saraç Orak  (Naz’ca)
www.kafiye.net


Tarih 24 Ağu 2014 Kategori: Canan ÖZDEMİR

GENCE – BAKÜ GEZİ NOTLARI


GENCE – BAKÜ GEZİ NOTLARI

Azerbaycan Kafkasların güneyinde Hazar Denizi kıyısında güler yüzlü ve yardımsever insanlarıyla bizden bir parça.

Azerbaycan’a girdiğimizde gümrük kapısında altı saat beklemek zorunda kaldık. Gerçi gümrük kapısındaki çay bahçesinde bu süre boyunca çay içip, dinlendik.Arabanın eksik evraklarının tamamlanmasından sonra yola çıktık.İlk durağımız Gence.Gence; insanın içini açan, iç içe tuğlalardan örülen evleriyle çok güzeldi.Bir zamanlar Osmanlı Egemenliğinde kalan şehir,daha sonra Şah Abbas tarafından Osmanlılardan geri alınmış.Tarihi çok eskilere dayanan şehir, Azerbaycan’ın ikinci büyük şehri, Leyla ile Mecnun Mesnevisi’nin şairi Nizami’nin de yurdu.Anıt gibi mimari yapılarının yoğunluğu insanın hoşuna gidiyor.Hükümet Meydanı ve Hanbağı Parkını gezdik, ve bol bol fotoğraf çektik.

Kısa Gence turumuzdan sonra ikinci durağımız Bakü. Bakü’yü üç kısımda gezdik;Tarihi eserlerin bulunduğu İçerişedir, Sovyetler döneminde inşa edilen kısım ve modern Bakü.Akşam saatlerinde şehre giriş yaptık.Şehir ışıklandırmayla göz alıcıydı.İlkin gökdelenler,caddeler insanın başını döndürüyor.Ancak ara sokaklardaki farklı hayatlar çelişki yaratıyor.Panoramik şehir turunda Devlet Bayrağı Meydanı’nda Dünya’nın en uzun bayraklarından Azerbaycan bayrağını,Aliyev posterleri,lüks caddelerinde yüzünü yaşmaklamış çalı süpürgesiyle yerleri süpüren yaşlı teyzeleri.Almanların yaptığı Hükümet evi

Hazar Denizi,Aliyev Merkezi, Bakü’nün sonsuz alevi.Daha sonra Şehitler Hıyabanı’na tramvayla çıkacaktık,ancak arızalıymış, yürüyerek çıktık.Hem 1918 Bakü muharebesinde şehit olan Anadolu ve Kafkas yiğitleri hem de 1988 Dağlık -Karabağ şehitlerinin yattığı şehitlikte dua ettik,yüreğimiz titredi, ruhlarını şad ettik.Şehitler anıtında, Dağ üstü Parkta bol bol fotoğraf çektik.Şehrin tepeden panoramik görüntüsünü çektik.Şehir turunda da; Mitrofanov’un Evi,Hükümet Evi, Azerbaycan Tarihi Müzesi’nin fotoğraflarını çektik ama gezemedik.

Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan İçeri Seher’e doğru yola çıktık.12.yüzyıla dayanan İpek Yolu üzerindeki İçeri Şeher, kendine özgü yapıları,daracık ,labirent biçimindeki sokaklarıyla tarih kokuyor.Tarihi surlarla çevrili İçeri Şeher’de rehberimiz ev fiyatlarının oldukça yüksek olduğunu söyledi.İlk göze çarpanlar;tarihi binalar, camiler, daracık ,engebeli,taştan yollar, sokaklar, hamamlar, müzeler.Aliyev’in heykeli önünde ,Haji Gayyip Hamamı önünde fotoğraf çektik.Halkla sohbet ettik.

Masalsı güzel görünümüyle Kız Kulesi,Hazar Denizi kıyısında yer almaktadır.12.yüzyılda Mesut İbn-i Davut tarafından inşa edilmiştir.Şirvanşahlar Sarayı’da 15.yüzyılda inşa edilmiş olup, Asya Mimarisinin en güzel örneklerindendir.Sarayda bana yoldaşlık eden Bakülü gençlere teşekkürlerimi sunuyorum.Bu devasa Saray bazen hastane bazen kışla, şimdi de Etnografya Müzesi olarak kullanılıyor.Müzede; tarihi silahlar,nadide halılar,bakır eşyalar, altın ,gümüş süs eşyaları, hanedan ailesine ait mezarları, çiniler, siniler gözüme çarpanlar.

Serbest zamanda Hazar Denizi’nin kıyısında dolaşıp,kafede çay içip dinlendik.Çayları porselen demlikte ve çok güzel.5-6 bardaklık çaylar ve ucuz.Daha sonra akşam saatlerinde Azatlık Meydanı’na gittik.1988 ‘de Sovyetler Birliği’nin özgürlük isteyen kardeşlerimizi katlettiği bu meydanda şehit olanları saygı ve rahmetle yad ediyorum.Ruhları şad olsun.Eurovision şarkı yarışması için yapılan Crystall Hall’un yanına gittik.Gerçekten çok güzel mimari.Hele Flame Towers ,(Alev kuleleri) gece görüntüsüyle harika.Işık oyunları ilgi çekici.Böylece Bakü turumuz sonlanmış oldu.Dinlenmek üzere otelimize gittik.Bizi ziyarete gelen ,arayan Federasyonumuza bağlı Azerbaycan Azat Muallimler Birliği genel Başkanı Melahat Murşudlu hanımefendiye de saygı ve selamlarımı buradan iletmek istiyorum.Gelecek yazımızda Tiflis’teki izlenimlerimi paylaşacağım.Sağlıcakla kalın.


Canan ÖZDEMİR Uzman Sosyolog

www.kafiye.net


Tarih 24 Ağu 2014 Kategori: Gizem YEL

Yoruldum Artık Uzaktan Sevmekten

Yoruldum Artık Uzaktan Sevmekten

Sevda çok başkaydı, aşk çok başka…
Sensizlik başkaydı, senleyken bambaşka.
Gördü göz sevdi gönül işte.
Elden bir şey gelmiyor ki yapsam.
Sen de gizlisin ismin de.
Keşke adını bilseydim, bir bana gizli olan adını…
Görsem o gözleri…
Bana seni çeken ne vardı bilmiyorum.
Belki acı, hasret, yorgunluk belki umut, sadece içten bir bakış.
Ama vardı bir şey bilmediğim bir duygu, bilmediğim bir bağlılık…
Unutmak istedim, olmadı.
Sonra vazgeçmek istedim, beceremedim.
Olmuyor işte.
Beni sana çeken ne varsa izin vermiyor senden başkasına.
Aslında pek de şikayetçi değilim halimden.
Ama sadece yoruldum uzaktan sevmekten…

Gizem YEL
www.kafiye.net

Tarih 24 Ağu 2014 Kategori: Ebru KARA

UÇMAĞ


UÇMAĞ

Ne vakit gözlerini görsem
Aklıma öleceğim gelir
Karanlık duvarları bir bir setreden
İçinden nehirler akan gözlerin
Şuh bir eda ile süzülüverir
Gecenin yorgunluğuna
Hüznünü çağırır zaman
Bir avcının merhametsiz bakışları
Arasında
Yaralı bir ceylan kadar müphem
Yaralı bir ceylan kadar aciz
Aşk dediğin
Birkaç damla kan
Birkaç damla matem
Akar
Akar
Akar
Ebedileşir uçmağta..

Ebru KARA
www.kafiye.net


Tarih 24 Ağu 2014 Kategori: Işın ANDAÇ

GÜVENSİZLİK


GÜVENSİZLİK

Yüreğinde kuşkular yaşıyorsa bir insan
Anlayıp dinlemeden fayda etmez ne yapsan
Çok kırıldım bak inan ömrümce bende kalsan
Affetmem asla seni dizlerime kapansan

Çok kere söylemiştim bunu bir daha yapma
Geri dönüşü yoktur sakın beni sen satma
İncindi gururum çok iftiralarla yakma
Bundan böyle sen artık beni kafana takma

İyisin hoşsun sen bak unuturmuyum bilmem
Hep böyle arkadaş kal gönlümde silmem
Çok acılar çekersin anlarsın birgün inan
Geri dönemem artık pişman olsanda gelmem…

Herkes arkadaşımdır kadın erkek ayırmam
Huzursuz ortamlarda mutlu olup kalamam
Onlar hep yanımdadır beni iyi tanırlar
Birileri gibi ben sormadan yargılamam..

Işın Andaç 23.8.2014
www.kafiye.net


Tarih 24 Ağu 2014 Kategori: Ali ANAR

ÖZLEDİM


ÖZLEDİM

Özledim sevdiğim, ben çok özledim.
Hep yollarda özüm, çok yol gözledim.
Aşk, hep yüreğimde, kalpte sözledim.
Bilmezsin sevdiğim, güne, gün ektim.
Seni, çok özledim, ben neler çektim..

Bulunmaz dermanım, özledim seni.
Hasret kor bir yangın, bekletme beni.
Mevlam, hep bağışlar, kalpten seveni.
Bilmezsin sevdiğim, güne, gün ektim.
Seni, çok özledim, ben neler çektim..

Göğsüm tam üstüne, aşıktır yazdım.
Öldürdüm, gurbeti, bir mezar kazdım.
Yürekten özlediim, çok, türkü yazdım.
Bilmezsin sevdiğim, güne, gün ektim.
Seni, çok özledim, ben neler çektim..

Özledim yürekten, aşkım hiç bitmez.
Geceler hiç bitmez, gündüzler yetmez.
Ben aşkınla yandım, dumanım tütmez.
Bilmezsin sevdiğim, güne, gün ektim.
Seni, çok özledim, ben neler çektim..

Ben sensiz duramam, sevdim yerine.
Kayboldum, ben sende, battım derine.
Ömrüm kurbaan olsun, senin ömrüne.
Bilmezsin sevdiğim, güne, gün ektim.
Seni, çok özledim, ben neler çektim..

25.07.2014
ALİ ANAR
www.kafiye.net