Kategoriler

Arşivler


Tarih 4 Eki 2014 Kategori: Gülsüm Hicran ÇAÇUR

Kadın kadınca


Kadın kadınca

Benim zamanımda ortaokulda yabancı dil için kura çekilirdi. Kura da ne çıkarsa o dili öğrenirdik. Bana da kura da Fransızca dili çıkmış idi. Bu dil gerçekten çok hoş ve güzel bir dil. Fransızcayı öğrenmeye başlayınca çok şaşırmıştım. Fransızca da bütün canlı cansız varlıkları erkek ve dişi olarak ayırmışlar. Merak ettim. Soru işaretleri hiç bitmedi. Birbirini çok seven iki insan ayrılmaya karar verip de mi, her şeyi bu benim ve dişi, bu benim ve erkek diye aralarında paylaşmışlar. Neye dayanarak ayırmışlar.

“Le livre” kitap demek. Erkek başına le-la sıfatı getirilerek erkek kelime oluyor. Ama benim daha da çok dikkatimi çeken, canlı cansız varlıkları dişi erkek diye ayırırken başına gelen “Le-La” çekim heceleri. Ayrıca “La”müzikte bir nota . Ne tür müzik olursa olsun, klasik müzik, türkü, sanat müziği, pop müzik. Bestelerken “la” notası kullanılmadan yaratılan eser yok. Ve bu “la” hecesi Fransızcada dişi diye ayrılan canlı cansız varlıkların başında. Bu “la” müzikte ince bir ses ve narin bir nota. Olmazsa olmaz anlamında. Demek ki tüm aşklar kadın için doğuyor. Kadın bir “la” kadar ince, narin ve mükemmel. “La” Fransızca da dişiliği temsil ediyor. Fransızcayı belki de canlı cansız dişi varlıkların önüne gelen bu hece ince, narin ve kibar kılıyor. “Le” hecesi erkekliği simgeliyor. Müzikte “le” diye bir nota da yok. Demek ki erkekte kadındaki naif güzel duygular yok.

Müzik, notalarla sembolleştirilmiş duygu ve düşüncelerin, ses ve ritimle ifade edildiği bir sanat dalıdır. Kadınlar, toplumsal inanç ve geleneklerin etkisiyle, silik ve tüm değerlerin arkasında bırakılsa da müziğe, hayata, aşka,siyasete, dünyaya duygularıyla yüreği ile sağladıkları katkılar ve yaratıcılıkları “La” gibi mükemmel. Kadınlar müzik ve diğer güzel sanatlar alanında, siyasette , dünyaya bakış tarzlarında, annelik, koruyuculuk,sahiplenme, merhamet yönünden derin mi derin duygulara sahip. Değerlerinize değer katan kadınların varlığı kabul edilmeli bence. Tarihsel süreçte kadınların varlığı, geçmişte, kendilerine yüklenen üreme misyonu, cinsel ayrım, tutucu dinsel inançlar ve toplumsal yaptırımlar yüzünden arka planda kalan kadınlar, hep kötülüklerin simgesi olarak kalmış.

Aslında gelmiş geçmiş bütün Peygamberler, filozoflar ve birçok lider; kadının büyüklüğünü, değerini fazlasıyla ortaya koymuş. Hatta kadınları baş tacı yapıp cenneti kadınların ayaklarının altına sermiş. Mesela Atatürk , Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Tarsus’u ziyaretinde ağlayarak yerlere kapanıp ellerine sarılan Gazi Kara Adile Hanım’ı asil bir karakter ve ruh haliyle yerden kaldırıp gözleri yaşla dolu, “Kahraman Türk Kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlarımız üzerinde göklere yükselmeye layıksın” diyebilmiştir. Peygamber Efendimiz örnek yaşantısıyla hep kadınlara nasıl değer vermemiz gerektiğini anlatmış. Veda hutbesinde kadınların erkelere emanet olduğunu; korunması gerektiğini özellikle belirtmiş. Dünya nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan kadınlar, artık siyasette daha çok söz sahibi olmalı. Kadınlar duyguları, merhameti, sevgi ve mantığı, kültürü ile yaşama ,değerlere yol gösteren ışıklar gibi olmalı. Ayrıca Türkiye’deki kadın kuruluşları artırılmalı. Her türlü gelişmede kadınların düşünce ve fikirlerinden daha etkin yararlanma olanakları sağlanmalı. Köyde ve kentte, farklı konularda farklı koşullara tabi olan kadınların farklılık arz eden hallerini anlamak ve yanlarında olmak zorundayız.

Kadınların konumlarını değiştirmek için toplumda yine hepimize önemli görevler düşüyor. Çünkü kadınlar cinsiyetçilik ve ayrımcılık sonucu yeterince değerlendirilmemektedir. Ve kadın ideolojik simgelere alet olarak kullanılmamalı. Taş atan, eylemlerin ön safına siper gibi konan kadınlar olmasın. Dilendirilmemeli ve dilencilikte gözyaşları malzeme olarak kullandırılmamalı. Hani erkeklerin sürekli söyledikleri söz vardır ya . Adam gibi adam sözü. Bende diyorum ki, kadınca var olmak gerekiyor. Zarifliğimiz, kibarlığımız, güzelliğimizle, yüreğimizle, sevgimizle… Kadın gibi kadın olmak….

2 Ekim 2014, Perşembe
Gülsüm Hicran Çaçur
www.kafiye.net


Tarih 4 Eki 2014 Kategori: Gülsüm Hicran ÇAÇUR

YAŞLILARIMIZ


YAŞLILARIMIZ

Musa Aleyhisselâmın ümmeti:
– Ya Musa! Rabbimizi yemeğe davet ediyoruz. Buyursun bir gün misafirimiz olsun. Nemiz varsa ikram etmeye hazırız, dediklerinde Musa Aleyhisselâm, onları azarladı. «Nasıl olur, Allah (haşa) yemekten, içmekten ve mekândan münezzehtir» diyerek bir daha böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmemelerini tenbihledi. Fakat Musa Kelîmullah Turu Sina’ya çıkıp, bazı münasaatta bulunmak istediğinde, Allah tarafından şöyle nida olundu:
– «Ya Musa neden kullarımın davetini bana getirip söylemiyorsun?»
Musa Aleyhisselâm:
«Ya Rabbi, böyle daveti size gelip söylemekten haya ederim. Nasıl olur, Zatı Ulûhiyetiniz onların söylediklerinden beridir» dedi.
Allah (c.c.):
«Söyle kullarıma, onların davetine Cuma akşamı geleceğim» buyurdu.
Musa Aleyhisselâm gelip kavmini durumdan haberdar etti, hazırlığa başlandı, koyunlar, sığırlar kesildi. Mümkün olduğu kadar mükellef bir yemek sofrası hazırlandı. Çünkü misafir gelecek olan ne bir vali, ne bir padişah, ne bir başka yaratıktı. Kâinatın yaratıcısı misafir olarak gelecekti. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, akşam üstü uzak yollardan geldiği belli; yorgun argın, üstü-başı birbirine karışmış bir ihtiyar gelip:
«Ya Musa! Uzak yollardan geldim, acım, bana bir miktar yemek verin de karnımı doyurayım» dedi.
Hz. Musa:
– Acele etme, hele şu testiyi al da biraz su getir bakalım. Senin de bir katkın bulunsun. Biraz sonra Allah (c.c.) gelecek, dedi.
Tabii adam daha fazla diretmeden çekip gitti. Yatsı vakti oldu, beklenen misafir halâ gelmedi. Sabah oluncaya kadar beklediler, halâ gelen giden yoktu. Neyse ümidi kestiler. Hz. Musa taaccüp içinde idi.
İkinci gün Hz. Musa Tur’a gidip:
– Ya Rabbi, mahcup oldum, ümmetim: «Ya Sen bizi kandırdın, ya Allah sözünde durmadı» diyorlar dediğinde, şöyle hitap olundu:
– Geldim ya Musa, geldim. Açım dedim, beni suya gönderdin, bir lokma ekmek bile vermedin. Beni ne sen, ne kavmin ağırladı.» Bunun üzerine Hazreti Musa Kelîmullah:
– Ya Rabbi bir ihtiyar geldi sadece, o da bir kuldu, Allah değildi. Bu nasıl olur? dediğinde Cenabı Allah:
– «İşte ben o kulum ile beraberdim. Onu doyursa idiniz, beni doyurmuş olacaktınız. Çünkü ben ne semalara, ne yerlere sığarım, ben ancak aciz bir kulumun kalbine sığarım. Ben o kulumla beraber gelmiştim. Onu aç olarak geri göndermekle, beni geri göndermiş oldunuz» buyurdu.
Demek ki, Allah için yapılan her şey, bizzat Allah’ın kendisine yapılmış gibi olmakta, Allah o kimseden razı olmaktadır. Büyük Dini Hikayeler, İbrahim sıddık İmamoğlu, Bu hikâyeyi okuduğum zaman çok etkilenmiştim. Eminim ki benim gibi binlerce okurda etkilenmiştir. Bu Hikâye benim bakış acımla, kendimce, bana göre anlamlı kılan en güze yeri Herkesin heyecanla beklediği bir davetiye gele gele, gelenin yaşlı bir insanın olmasıydı. Bu hikâye Kaç asır önce yaşandı. Tekrarını şuan biz yaşasak da değişen bir şey olmaz sanırım. Biz insanoğlu olarak yine aynı hatayı yaparız. Beklediğimiz kutsal misafirin ihtiyar kişinin kalbinde olabileceğini düşünmeden. Buyur etmeden, yüzüne bakmadan ihtiyarı hemen uzaklaştırıp. Hele şimdi ki ikram sofralarımızı, düğün eğlencelerimizi, sünnet eğlencelerimizi lüks gösteriş abartılarımızı düşünürsek Birde bu abartılarımızdaki gelinlik giydirilmiş gibi olan sandalye ve masalarımızı hayal ederek bu ihtiyarla muhabbet bile etmeden kaba kuvvet kullanarak gönderirsek eğer ben şaşmam. Siz de şaşmayın. Demek ki İlahi gücün sevgisi, rahmeti, hoşgörüsü, şefkati merhameti yaşlıların sıcacık yüreğinde daha fazla yer kaplıyor. Sakin biz ilahi gücümüzün rahmetine, sevgisine, hoşgörüsüne, şefkatine ihtiyacımız yokmuş gibi, bu nimetten faydalanmak istemiyormuşuz gibi yaşlılarla olan itibarımız azaltmış hemen hemen tamamen koparmış durumdayız. Size ve kendime soruyorum. Yaşlılarımız nerde. Babaannelerimiz, Dedelerimiz, Ninelerimiz, ebevilerimiz, amcalarımız, dayılarımız, ana babamız…. Nerde? Hangi huzur evin köşelerinde yâda hangi şehirde sokakta evde yapayalnız terkedilmiş unutulmuş yürekleri kırılmış hüzün içindeler. Hadi diyelim huzur evinde değil, yanımızda değil ama hangi bakıcının ellerine teslim ettik. Biz nerdeyiz. İş ortamlarımız, yaşam standartlarımız, çokçuklarımıza verdiğimiz emekler mi yoksa onları bir yarış atın üstünde yarışmak zorunda bırakış nedenlerimiz mi desek ne desek. Zamanımız yok. Vaktimiz. Yok. Gücümüz Yok. Yok yok… Onlara vereceğimiz bir damla ilgi ve sevgi yaratıcı ilahimizin rahmeti ve nuru bizim hayatımıza yansıyacak paylaştıklarımız dualarımız pırıl pırıl olacak. Ruhumuza ve bedenimize yaşantımıza ve yolumuza nur olup Işık ışık olacaktır. Tam zamanı bayramda geliyor. Aile büyüklerimiz yok ise. Mezarlarına ziyaret ettikten hemen sonra huzur evlerinde ellerinin öpülmesini bekleyen, yaşlılarımızın kızı evladı gelini oğlu torunu olabiliriz İş nedeniyle başka şehirde mi yaşıyoruz. Memleketten uzak mıyız bu nedenle bizim yolumuzu bekleyen memleketimizdeki köy evlerimizin kapısını çalsak sarılsak özlediklerimiz yaşlılarımızı koklamalarına izin versek Rahatsızlığı nedeniyle bakamadığımız için başına bir bakıcı tuttuğumuz yaşlılarımızı bu bayram birkaç günlük bile olsa bakıcısını bayram izni verip yaşlılarımızla biz ilgilensek… Bayram boyunca yanında olsak, dizlerine yatsak, saçlarını okşanacak… Belki başka bir bayramlarda göremeyeceğimiz mahallemizdeki yaşlılarımızı sevindirsek, çocukları gelmemiş gözleri yolda kalan yaşlılarımızı bir saat mutlu etsek Miras yüzünden küs olduğumuz yaşlılarımızı dayılarımızı amcalarımızı teyzelerimizi akrabalarımız üç dört günlük bayramın hatırına bile olsa ziyaret etsek. Rabbimin merhametine sevgisine layık olabilsek onları gönüllerini hoş edebilsek diyorum. Uzun zamandır bayram tatillerini dinleme olarak gördüğümüz bu bayramı farklı bir bayram yapabilsek bu bayram başlasak… Mezarlıklardan, komşularımızdan, akrabalarımızdan, anamızdan babamızdan, huzur evdeki yaşlılarımızdan başlasak öpsek ellerini gönüllerini hoş etsek İlahi gücümüzün şefkatini sevgisini merhametini ve rızasını kazansak diyorum. Bayramınızı en içten dileklerimle kutluyorum. Nice mutlu huzurlu bayramlar diliyorum.

Gülsüm Hicran Çaçur
www.kafiye.net

 


Tarih 4 Eki 2014 Kategori: Gülsüm Hicran ÇAÇUR

HEMDE DELİCESİNE


HEMDE DELİCESİNE

Kadının öfkeli sesi,
Hala kulaklarımda yankılanıyor.
Gözlerindeki kimsesizliğine sahip arıyor.!
Çok iyi hatırlıyorum.
Çünkü çünkü
Gördüğüm en güzel şeydi gözleri,
Kalabalıktan kahkaha sesleri yükseldi.
O sesleri aldırmıyor bile,
Birileri gözyaşlarıyla bana baktığını gördüm
Söylediğim her şeyi not alıyor.
Kafamı kaldırıp gülümsedim.
Yanaklarından yaşlar süzülüyor.
Aşkı yakalayabilecek miyim?
Sorusu sorusu geliyor.
Birçok ip uçları buluyorum.
Gözyaşlarındaki bakışlarında
Bu sadece an meselesi.
Bir söylenti yüzünden mi?
Bütün bu üzüntüler, öfke ve gözyaşları
Sebebi ne olursa olsun.
Sevilmeliyim bu kadını delicesine
İyi kalbi ümit olarak kalmış.
Tüm hüzünlerine
Parmak uçlarım.
Titreyen titreyen çenesinde
Derin bir nefes verdim.
Solmuş yüzüne
Lanet olsun.
Tüm söylentilere
Sevmeliyim.
Bu kadını hem de delicesine

Gülsüm Hicran Çaçur- 02/10/2014
www.kafiye.net


Tarih 4 Eki 2014 Kategori: Gülsüm Hicran ÇAÇUR

ZİNDAN


ZİNDAN

Kara zindanlarda bembeyaz ışıklar
Huzur veren mavilik insanın hayalimi
Özlememek münkunmü çocukça bayramlardaki şekerleri
Gezilip dolaşılacak kaç kapı var
Poşet dolmuş mu bin bir çeşit şekerle
Zaman ne kadar çok
Ne çok oyunlar oynanmış sokaklard
Zindan mı olmuş şimdi bu sokaklar
Oyun oynadığım sokak mı bomboş kimsesiz kalmış
Eski oyunlarımızın acı çığlıklarımı bu sesler..?
Kaldırım taşlarında çimenler mi çıkmıyor?
Her birimiz ne kadar özel olduğumuzu
Çaresiz kelimeler sırtımızı vurmadan anlayamadık mı?
kara zindanlarda bembeyaz ışıklar
Görmeden sevilmeden sevebilmek gibi
Konya’da Mevlana’m hala gel diye mi seslenir
Manevi sevgiler maddiyatla silinmiş
Beraberliğin anlamını sözlükten mi bakmak gerek
Şimdi yalnızlık tercih şık mı?
Zindan olmuş sevilecek bu yürekler
Duymaz kimse seni Mevlana’m
Beyaz gecelerde sevilmeyi öğrenmiş bu insan
Duvar mı olmuş komşu kapıları
Nereye adım atsan hep zindan
Rüzgarlara salınmıyor artık uçurtmalar
Şimal yıldızı güz ayazı
Yer gök zindan mı? Olmuş
Kara zindanlarda beyaz ışıklar mı sönmüş?
Mevlana’m ayakta mı kalmış?

26/06/2014 Gülsüm Hicran Çaçur
www.kafiye.net


Tarih 4 Eki 2014 Kategori: Işın ANDAÇ

BAYRAM-2


BAYRAM-2

Herkes bayram diye mutluluk diler
Mutlumuyum bilmem içim kin biler
Gelirse yüreğim, kinimi siler
Sevincimden bile bak yağmur çiler

Gözyaşlarım inan onunla akar
Benim yanımdaysa sevgiyle bakar
Gelemez bilirim kafaya takar
Gurbetliğin adı içini yakar

Bu bayram son olsun yalnızlık bitsin
Kötü talihimde inşallah gitsin
Onu sevdiğimi her zaman bilsin
Ömür boyu o da beni hep sevsin

İşın Andaç 2.10.2014
www.kafiye.net


Tarih 4 Eki 2014 Kategori: Işın ANDAÇ

OLMADI


OLMADI

Olmadı böyle inan, düşünürken ben seni
Hayallerim yıkıldı, kırdın bilerek beni
Sevgiside her zaman, ilk günki gibi yeni
Özlerim bak yinede, mis kokan güzel teni

Sitem ederken sana göremedin de kaçtın
İçim acıdı hepden üzülerek çok baktın
Beni bırakıp gittin buralarda bak yaktın
Anlamadın sen inan gülecekmi o bahtın

Git yolun açık olsun için huzurla dolsun
Başkalarıyla eğlen neşen de daim olsun
Benim için değilde onlara elin bolsun
Orda beni düşünme yüreğin hesap sorsun

Işın Andaç 3.10.2014
www.kafiye.net


Tarih 4 Eki 2014 Kategori: Elvan USUL

AN AN AŞK


AN AN AŞK

Güzel bir kaç söz ile gönül alsan,
Gülümsesen gozlerinle yar dediğine.
Sevdayı süzsen kirpiklerinden sonra,
Avuçlarına üç beş huzur damlası biraksan…

Desen ki; sevgim sevginle evleneli,
Sessiz solan gönül yuvam şenlendi.
Desen ki; ey yar ne olursa olsun sendeyim,
Gel de şu dertleri birlikte çiğneyelim.
Desen ki; gökten aşk yağsa dönüp bakmam,
Ben senin aşkını aşka bile bırakmam…

Işte o zaman sen an an;
Aşk ile kurulan mevsimlik dünyadan,
Aşkın en sağlam iklimiyle göçersin.
Bırak toz pembe olsun hayallerin,
Gerçeklere ancak hayalle gidersin…

Elvan Usul
www.kafiye.net


Tarih 4 Eki 2014 Kategori: Elvan USUL

MEVLAM NE ETTİĞİNE BAKAR


MEVLAM NE ETTİĞİNE BAKAR

Istila etse de tüm dertler gönül çehreni,
Yüzsüzce silip süpürse hergün neşeni,
Elbet yola revan olur sayılıdir günü;
O günlerde sarar yâr dediğin yareni.

Aşın ekşi, cebin delik, dost vefasız
Terse dönse işler olsa hayırsız,
Sen hoş tutabilirsen gonlundekini,
Mevlam bırakır mı seni yardımsız!

Kalem doğru yazıyorsa artıyı eksiyi,
Şaşmıyorsa dil söylerken kelimeyi,
Ne ezilip üzülürsün gamdan kederden,
Mevlam demedi mi ımtihan edeceğini!

Seni avucuna alırsa isyan körüklenir,
Kalbini ateşler de fikrin zehirlenir.
Şer de Haktan değil mi hayır gibi,
Mevlam sevdiği kuluna bela getirir.

Tabi olma kederin esaretine ey yâr!
Vurma kendine kelepçe, üşütür kar.
Kim gitmiş ahirete gamıyla kederiyle,
Mevlam edilene değil ne ettiğine bakar.

Elvan Usul
www.kafiye.net


Tarih 4 Eki 2014 Kategori: Elvan USUL

DUY BENİ DE NOLUR


DUY BENİ DE NOLUR

Sen hala o toprakları tutuyorsun avucunda,
Bense toprağa yürüyorum adım adım…
Sen dertlerinle uzaklaştın fersah fersah,
Bense ölüme biraz daha yaklasıyorum.
Sen yanımdasın her an her zorlukta,
Bense sadece aklında olmak istiyorum.
Sen elemin pencesinde yaslı bir tutsak,
Bense sende can arayan bi et bi kemik.

Sen duymadikça içimde titreyen o kızı,
Ben daha çok sükun agliyorum.


Elvan Usul
www.kafiye.net


Tarih 4 Eki 2014 Kategori: Rabia Saylam TAŞDEMİR

VEDA

VEDA

Yaşadığım hayata veda edip giderken
Eşimle dostlarımda ağlayacak öz mü var
Değmezlerin uğruna ömrü heba ederken
Kadir kıymet bilmeze söylenecek söz mü var

Derimki çeken bilir bedendeki sancıyı
Söküp de atamadım içimden yabancıyı
Unutmak kolaymıdır yaşadığım acıyı
can yorgun beden yorgun taşıyacak diz mi var

Baskın gelen efkarım ruhumu pek yoruyor
Dost diye sardıklarım şakağımdan vuruyor
Kızıllaşmış kor ateş benliğimi sarıyor
Daha canım yakacak bundan sıcak köz mü var

Denize düşen mazlum yılana sarılmaz mı
Kadere küsen garip kendine darılmazmı
Başına dert gelen kul hüzünle karılmaz mı
Kapıldığım dalgayı sürükleyen hız mı var

Gözden akan yaşımı dudaklarım içiyor
Rabia nın bağrına derin yara açıyor
Öcü değilim ama herkes benden kaçıyor
Düştüğüm çıkmazları görmeyecek göz mü var

Rabia taşdemir 14/09/2014
www.kafiye.net