Kategoriler

Arşivler


Tarih 3 Eki 2014 Kategori: Ali ANAR

YÜREĞİN YANSIN


YÜREĞİN YANSIN

Her, iki cihanda, yoktur hiç yerin.
Gönlümde açtığın, yaram çok derin.
Sen, derinden yaktın, yaktı gözlerin.
Taşa dönmüş kalbin, dil nasıl ansın.
Ömrümü tükettin, yüreğin yansın..

Boşa geçmiş ömrüm, olanlar oldu.
Severken, saçlarda beyazlar doldu.
Hep, karalar giydim, güllerim soldu.
Yaktın yüreğimden, dil nasıl ansın.
Kan ağlıyor içim, yüreğin yansın..

Merhametin yoktur görmüyor gözün.
Ne desen, bir sonra, tutmuyor sözün.
Gözün hep ağlasın, gülmesin yüzün.
Taşa dönmüş kalbin, dil nasıl ansın.
Ömrümü tükettin, yüreğin yansın..

Ellerim hep boşta, hep boşta kaldı.
Kara sevdan, benim ömrümden aldı.
Mecnun gibi sevdim, yüreğim yandı.
Yaktın yüreğimden, dil nasıl ansın.
Kan ağlıyor içim, yüreğin yansın..

08.02.2013
ALİ ANAR
www.kafiye.net


Tarih 3 Eki 2014 Kategori: Bekir AKBULUT

VERMEK LAZIM


VERMEK LAZIM

Edep ağlar namus kızar
Bence ayar vermek lazım
Hep olanlar azar azar
Anca ayar vermek lazım

Dışarıdan zehir almış
Bedavadan vatan bulmuş
Milli ruhtan yoksun kalmış
Gence ayar vermek lazım

El dolması bak artığa
Yüzü gözü kör yırtığa
Aymaz duymaz yaratığa
Günce ayar vermek lazım

Ayyaş berduş yaşam tarzı
Yaratan var göğü arzı
Bilmiyorsa sünnet farzı
Dince ayar vermek lazım

Bilinmeze kefillere
Köle gezen sefillere
Gayyadaki gafillere
İnce ayar vermek lazım

Boş hayalci sürüsüne
Yorak çekin gerisine
Bir’i bilmez birisine
Bince ayar vermek lazım

Mazbatalı şeriflere
Aklı cüce heriflere
Diplomalı ariflere
Tonca ayar vermek lazım

BEKİR hedef büyük çatı
Kuzey güney doğu batı
Pusulaya Turan hattı
Yönce ayar vermek lazım

Bekir Akbulut
17.05.2013
www.kafiye.net


Tarih 3 Eki 2014 Kategori: Bekir AKBULUT

BU CAN BENDEN GİTSİN


BU CAN BENDEN GİTSİN

Dedim ki o yar’a sen her şeyimsin
Bu can benden gitsin sen gitme benden
Dostlarım dışlasın felek kahretsin
İçimden kan gitsin sen gitme benden

Gök çöksün üstüme dünyam yıkılsın
Bu can benden gitsin sen gitme benden
Güneşim sönsün de gönlüm yıkılsın
Solumdan han gitsin sen gitme benden

Göz nurum sönsün de gözüm kanasın
Bu can benden gitsin sen gitme benden
Geceler kin kussun özüm kanasın
Yanımdan yan gitsin sen gitme benden

Ne bir kul acısın ne Tanrı bana
Bu can benden gitsin sen gitme benden
Ne baharım olsun ne de bir yazım
BEKİR’den şan gitsin sen gitme benden

Bekir AKBULUT
28.12.2012
www.kafiye.net


Tarih 3 Eki 2014 Kategori: Bekir AKBULUT

Ne Desem


Ne Desem

Bu nasıl acıydı aman yarabbi
Yüreğimi sızı aldı ne desem
Kara haber beni deldi yarabbi
Her acı bizleri buldu ne desem

Babam bizi sana etti emanet
Bu gidişin emanete hıyanet
Bizi koydun nere gittin muhannet
Bekir dal sız kolsuz kaldı ne desem

Kandilde arayıp soracaktım ben
Bayramda gelip de saracaktım ben
Yanında birkaç gün duracaktım ben
Felek benden gizli çaldı ne desem

Telefonum acı acı çalarken
Bacıların saçlarını yolarken
Cesedin de torbalara dolarken
Beni yalnızlığa saldı ne desem

Kahpe kamyon yolda seni eziyor
Haberlerde gardaş adın yazıyor
Al kanların asfalt yola sızıyor
Rüyamda bir garip haldı ne desem

Akşamüstü biraz hava karamış
Sezgin ile sezer baba ararmış
Yakını kim diye polis sorarmış
Sonsuz bir uykuya daldı ne desem

Uçağa bindimde gökte geziyor
İçim kan ağlıyor gözüm süzüyor
Sordum komşulara mezar kazıyor
Gardaşım gencecik soldu ne desem

Önce gurbet şimdi felek ayırdı
Sala verdi öldüğünü duyurdu
Boş kaldı şimdi o baba yurdu
Ömrümü kökünden yoldu ne desem

Emmi diye sezere sarıldı bana
Şaşırdım ne deyim şimdi ben ona
Bekir bu acıya nasıl dayana
Her zaman çileli kuldu ne desem

Bekir Akbulut
06.07.2012
www.kafiye.net


Tarih 29 Eyl 2014 Kategori: Melek KIRICI

AY GÜNEŞE TESLİMDİ 7. BÖLÜM


AY GÜNEŞE TESLİMDİ 7. BÖLÜM

 

Suya ilk atlayan ben oldum. Buz gibiydi deniz suyu. Dupduru çeşme suyu idi sanki… Kıvrılan vücudumu yukarı doğru çevirdiğimde, Mustafa’nın yüzü ile karşı karşıyaydım. Değdim değecektim, öldüm ölecektim… “Su çok güzel!” diye bağırdım, havayı ciğerlerime çektiğim anda.

 

-Biliyordum burayı seveceğini. Bak daha nerelere getireceğim… Seni sevdiğin her yerde görmek ve hep yanında olmak istiyorum.

 

Sustum… Sustuk…

 

Kahvaltıya geçtik kamaraya. Masamız harikaydı. Köyden taze toplanmış domates, salatalık, biber, beyaz peynir, üzerinde halis zeytinyağı gezdirilip kenarında zeytin yaprağıyla zenginleştirilmiş, oraya özel siyah yeşil zeytin… Taze demlenmiş çay ve simitlerimiz ve ekmeğimiz de eksik değildi. Harika bir kahvaltıydı. Gerçi öğlen olmuştu; ama olsun.

 

Teknenin kaptanı bize tüm sahili gezdiriyordu. Ara ara atlayıp, yüzüp, kaldığımız yerden devam ettik. Akşamüstü olduğunda sordu:

 

-Geceye devam edelim mi teknede?

 

-Evet!

 

Ah daha neler söylemek istemiştim. Kaptanın yanına gidip siparişler verdi; taze balık başta olmak üzere. Birçok yiyecek içecek almıştık tekneye.

 

Akşamın kızılında balıkları mangal için hazırlarken Mustafa, ben yüzmeye başladım. Onun beni izleyen gözleri hep vardı. Çocukken de vardı; ama benim gözlerim neden onu izlemeye başlamıştı? Dalıp çıkıyordum serin sulara, taklalar atıyordum. Kulaç atmayı yeni öğrenen çocuklar gibi bir ters, bir düz suyun sabrını zorluyordum. Mustafa seslendi:

 

-Hadi! Balıklar olmak üzere. Üstünü değiştir ve gel lütfen.

 

Masada yerimi almıştım. Her şey hazırdı. Servis açılmış, salata masanın tam ortasında yerini almıştı ve kadehler vardı. Hem de rakı kadehleri… Ama sadece onun tabağının önündeydi kadehler. Ben daha önce hiç alkol kullanmamıştım. Bu akşam ben de içmek istiyordum.

 

-Ben de içmek istiyorum rakı…

 

-Olur tabi… Nasıl istersen.

 

Bana da rakı kadehi koydu iki tane. Balıklarımız lüfer ve çipuraydı. Taze ve mis gibi, tabaklarımızda yerlerini aldılar.

 

Rakıları doldurdu Mustafa. Buz attı sonra.

 

-Hadi lütfen başlayalım…

 

-Servis tabaklarının yanında duran çatal ve bıçakları, balık yerken kullanmamı beklemiyorsun değil mi?

 

Gülümsedi…

 

-Tabiî ki beklemiyorum.

 

Parmakları lüferle buluşmuştu bile. Aman Allah’ım böyle bir lezzet var mıydı dünyada? Denizin ortasında, gün batımında taze balık ızgara ve Mustafa… Rakı kadehini kaldırdı ve o derin bakışlarıyla yüreğime dalarak:

 

-Sen güzel kız! Sen her zaman benim hayatımda olmalısın. Şerefine, güzelliğine kaldırıyorum kadehimi.

 

Elimde bardağım gülümsedim ve bir yudum aldım. Biraz acı gibiydi boğazımdan içeri süzülürken; ama kokusu tanıdıktı sanki. Deniz gibi, balık gibi, aşk gibi…

 

Kadehlerimiz bitmişti. “İkinci kadehi ister misin? Derken, bana o kadar yakındı ki; tenlerin değmeden de buluşabileceğine o an inanmıştım. “Evet” dedim, “İçmek istiyorum.”.

 

Güneşin kızılı çoktan terk etmişti tan yerini. Ay yusyuvarlak aydınlatıyordu masamızı, yüzümüzü, içimizi. Ne güzel bir geceydi. Susarak bu kadar çok şey konuşulur muydu? Ne güzel bir sohbeti bölüşüyorduk biz bu gece…

 

7. BÖLÜM SONU
DEVAM EDECEK

Melek KIRICI
www.kafiye.net


Tarih 29 Eyl 2014 Kategori: Melek KIRICI

AY GÜNEŞE TESLİM6


AY GÜNEŞE TESLİM6

Başımı kaldırdım ve aynı anda birbirimize aynı soruyu sorduk:

-Ne işin var burada?

Ben hemen ilk cevabı vermek istedim ve heyecanla tatil için geldiğimi söyledim. Sonra o bana bakarak “Bende” dedi “Bende…”.

-Nasıl bir tesadüftür bu? Seni gördüğüme sevindim; hem de çok sevindim.

-Hadi gel bir yerde oturalım sohbet edelim.

“Olur” anlamında başımı salladım ve yol boyu yürüyüşümüz devam etti. Bana subay okulunu başarıyla bitirip Ankara’da göreve başladığını, işini sevdiğini, babası ve annesinin de iyi olduğunu anlattı. Sesinin tonu ne kadar hoş geliyordu kulağıma ve ne kadar rahattı konuşurken. Son gördüğüm halinden bu zamana, çok olumlu değişiklikler olmuştu Mustafa’da. Hala oturmamıştık ve yürüyorduk. Yorgunluktan adım atacak halim kalmamıştı. Sahile doğru birkaç adım atıp, ikimizde ayakkabılarımızı çıkarttık. Sular alıyordu bu gece bedenimi saran tüm elektriği…

Bir hayli geç olmuştu. Ertesi gün ne yapacağımı sordu. Tekne turunu hatırladım ve “İstersen beraber gideriz.” dedim. Yarın erkenden almaya geleceğini söyleyerek beni otelime bıraktı. Yatağıma uzandığımdan sonrasını hatırlamıyorum. Ağlayan bir çocuğun sesiyle fırladım yataktan. Yan odadan geliyordu ses. Çocuk; “Gitmek istemiyorum anne; daha kalalım lütfen!” diye ağlıyordu. belli ki otelden ayrılıyorlardı.

Telefonun sesiyle irkildim. Ahizeyi kaldırdığımda, resepsiyonda ziyaretçim olduğunu söylüyordu bir ses. Hemen Mustafa geldi aklıma… Acele ederek, bir deniz çantası hazırladım. Yüzümü yıkayarak, saçlarımı tepede topladım ve aşağı indim. Mustafa “Günaydın, hadi gidiyoruz.” dedi ve telaşlı bir şekilde elimden beni çekiştirmeye başladı. “Dur! Dur! Yavaş ol lütfen!” diyordum; ama çok da hoşuma gitmişti bu çocukça koşuşturma. Sonra durdu, yüzüme baktı.

-Tekne kiraladım. İçinde yiyecek, içecek, her ihtiyacımız var ve biz nereye istersek oraya götürecek bizi; ne kadar istersek o kadar kalacağız; canımız istediği kadar yüzüp, canımızın çektiğini yiyeceğiz. Bugün dünyanın en güzel gününü geçireceğiz. Var mısın?

Bir çırpıda dünyayı sermişti önüme. “Hayır” demek ne mümkün? “Evet!” diye bağırdım ve birkaç dakika sonra teknedeydik. Çok centilmendi ve dikkati gözümden kaçmıyordu. Çok da etkileyiciydi ayrıca… Birden, benden küçük olduğu geldi aklıma.

Masmavi sulardaydık. Bir gün öncesinden haşlanmış olan tenim, güneşin yakan yüzünü görünce gölge bir yer aradı. Mustafa, yumuşak minderlerin atıldığı kaptan köşkünün altında, gölge bir yeri işaret ederek, elindeki meyve suyunu bana uzatıyordu.

-En çok vişne suyunu severdin sen değil mi?

-Evet; ama sen nereden biliyorsun?

-Bir gün annene söylerken duymuştum bahçe kapısından.

Bu çocuk cevaplarıyla beni şaşırtmayı hep başarmıştı ve bu başarısını da sürdürüyordu.

-Az ilerde bir koy var; Afrodit Koyu diye biliniyor. Orada durup yüzelim; çok güzel.

-Olur tabii.

Gözleriyle karşılaştığımda, içimden geçenlerin adını koyamıyordum. Yaklaşıp öpmek, hatta sarılıp oracıkta kalmak istiyordum. Daha da fazlası; onun omzunda uyumayı istiyordum. Tövbe tövbe… Neler geçiyordu aklımdan…

6. BÖLÜM SONU
DEVAM EDECEK

Melek KIRICI
www.kafiye.net


Tarih 29 Eyl 2014 Kategori: Şule AKAR

Pendik Anılarım

Şule Akar

Pendik Anılarım

Biz 1974 yılında geldik Pendik balıkçı köyüne.. O tarihe kadar doğduğum Şişli-Çağlayanda yaşıyorduk.Babam kağıthanedeki benimde yıllar sonra ilk iş tecrübem olarak 5 yıl çalıştığım firmada çalışıyordu.İşi Pendiğe taşındığı için bizde Pendiğe taşınmıştık. İlkokul 5.sınıfı Pendik Merkez okulunda okuyup bitirmiştim.

Pendik balıkçı köyü…Evet o zamanlar ilçe değildi. Küçük bir balıkçı köyü idi. Hoş biz geldiğimiz zaman bile modern bir yer olmuştu. Ama yinede denizi, kumsalı ve balıkçı barınakları ile harika bir balıkçı köyü idi.Ve o zamanlar deniz tertemizdi. Pek çok plajımız nefis kumsalımız sahilimiz vardı.Ihlamur kokularının sardığı bahçe içinde evlerin arasından yürürdük Yazın deniz kenarındaki dizili çay bahçelerinde otururduk keyifle..Güzelim sahilimizde dolaşır, çekirdek çıtlatır, dondurma yerdik. O zamanlar sahilimize metrelerce beton atılıp denizimizi metrelerce uzağa da taşımamışlardı. Yosunun kokusunu duyardık buram buram, her lodos estiğinde..Akrabalarımız hafta sonları denize girmek için bizim evimize akın ederdi. Annem canım benim, aniden gelen misafirlere yemekler hazırlardı. Onları hakkı ile ağırlamak için.

Evimizin karşısında Palmiye plajı vardı. Misafirlerimiz oraya denize giderdi. Annem öğle saatlerinde pişirdiği yemekleri kaplara doldurur, plajın kapısına gelirdi. Plaj kantininden dünyanın parasını verip abur cubur yemesinler ağız tadı ile ev yemeği yesinler diye. Plajın sahibi İsmet abi annemden giriş parası almazdı. Hatta mayonu giyde gel, geldiğinde gir denize serinle biraz derdi. Annem misafirlerimizi doyurur, bazen denize girer biraz serinler boş yemek kaplarını tabaklarını alıp eve dönerdi..

Pendiğimizin denizi kirlenip kumsallarımız artık kalmadığında hafta sonu misafirlerimizde azaldı. Pendiğimizin denizi gibi oda bitti gitti işte..

Ama bugün televizyonda seyrettiğim bir dizi bana bunları ve o günleri hatırlattı yeniden.

Lösemiye yakalanmış kızı ile bir baba deniz kabukları toplamıştı sahilde. Kızına tek tek o kabukların ne olduğunu anlatmıştı..Ve kızına mikrop bulaşmasın diye çamaşır suları ile yıkamıştı o kabukları..Bir fanusa doldurmuştu evinde.

Her bir deniz kabuğu önce bana çocukluğumu ve babamı hatırlattı..Canım babamı….

Sonra….

Yıllar önce kuzenim Atilla ile kumsaldan tek tek topladığımız deniz kabuklarını aklıma getirdi. Evimizin koca bir balkonu vardı. Leğenlere sular doldurup o deniz kabuklarını yıkardık. Hatta çocukluk aklı işte canlımı cansızmı anlamadan her bir kabuğu toplayıp gelmişiz eve. Leğene suyun içine koyduğumuzda o kabukların birinin içinden kırmızı bir canlı çıktı ortaya. Ben korktum. Atilla o canlıyı kabuktan ayırıp balkondan aşağı attı. Şimdi olsa o canlıya zarar vermez, o deniz kabuğu ile birlikte kumsala geri götürürdük eminim.

Yıllar geçti üstünden..Ve ben o kabukları neden topladığımızı hatırlayamadım işte..Hemen telefona sarılıp kuzenime sordum..Onca kabuğu zevk için toplamış olamayız dedim. Eminim bir sebebi olmalı..Önce oda hatırlayamadı..Sonra düşündü..düşündü.. Eniştem akvaryum hazırlıyordu. Balık besliyordu..Eminim akvaryuma koymak için, eniştem için toplamışızdır dedi..Bunu söylediği an içim burkuldu, hüzünlendim..Ve babamın akvaryumu balıkları ve ellerimizle beslediğimiz melek ve Japon balıklarını hatırladım..

Babam için toplamıştık o kabukları…Babamın akvaryumu için…

Canım babam…Balık besleyen, köpek besleyen hayvansever melek babam..

Hala bir kutu içinde o deniz kabuklarını saklıyorum evimde..Geçmişin hatıraları ile birlikte..

Ve senin içimde hiç bitmeyecek sevginle….

Şule AKAR
04.03.2008
Saat:21:45
www.kafiye.net

Pendik Anılarım

Tarih 28 Eyl 2014 Kategori: Nesrin Önem

KABUSUM OLMA


KABUSUM OLMA

Tozpembe rüyamı bozmaya gücün yeter mi ?
Kabusum olursun , azapların hiç bitmez mi ?
Kovarım gitmezsin, canını hiç acıtmaz mı ?
Dünyamı kararttın, aydınlık günüm olmaz mı ?

Her şeye susarım, benden daha ne istersin
Sabrımı zorlarsın, azraildende betersin
Kaderin cilvesine, hep boyun eğdirirsin
Kabusum olmaktan vazgeç, beni öldürürsün

Karanlık olunca, uyku tutmaz gözlerimi
Söylerim dinlemez, kavle almaz sözlerimi
Kabusa döndürdün, acımadan düşlerimi
Sıkmaktan döktürdün, ağzımdaki dişlerimi

Kabuslar korkutup , sabaha kadar sürer mi ?
Kaderim acımaz , kabuslarım hiç bitmez mi ?
Benimde herkesin gibi yüzüm hiç gülmez mi ?
İşkence bitsin Allah’ım, yoruldum kabustan

NESRİN ÖNEM DEMİR
27 . 09 2014
BURSA


Tarih 28 Eyl 2014 Kategori: Nesrin Önem

DUYUR SESİNİ


DUYUR SESİNİ

Yolları aşmak zordur, sonunu görmeden
Engeller ortadan kalkmaz, sorunu bilmeden
Yıllara hesabın bitmemiş, sorup durduğun
Aklında planlar vardır, durup düşündüğün
Kaçışlar olamaz, mağlup olup yenilmeden
Çizdiğin yoldan yürü, ezilip büzülmeden

Kendinle savaşmak, durumunda kalacaksın
Korktuğun yargıdan, hesabını sormalısın
Mutluluk katmalı ki yaşamın, zevk almalısın
Kazanmış olup ta , hayata hep gülmelisin
Vazgeçmek imkansız olmaz , ilerlemelisin
Kendine sitemler edip, ezilmemelisin

Sesini duyurman lazım, suskun kabuğundan
Yankı veren tepelere çık bağır sesinden
Duysunlar çığlığını ,anlasınlar derinden
Anlasın ibret alsın ,kendine güvendiğinden
Cesurluk görsünler,kalpleri oynat yerinden
Zaferi kutla, temiz sayfa aç en başından

NESRİN ÖNEM DEMİR
26. 09 2014
BURSA
www.kafiye.net


Tarih 28 Eyl 2014 Kategori: Nesrin Önem

YOLLAR GÖZLER OLDUM


YOLLAR GÖZLER OLDUM

Dağların ardından gelip ,beni buldun
Yaralı ceylandım ,geldin kalpten vurdun
Boynumu büküpte , çaresiz mi koydun
Yanarım halime,yollar gözler oldum

Dağlarda çiçekler açar, solar harman
Olmazlar gariban derdime hiç derman
Zor muydu ? gelip yaralarımı sarman
Gözlerim derinde ,yollar gözler oldum

Dağlara gelenin hali harap olur
Derdinden ,kederden sonu şarap olur
Ömrünce beklemek yazık,harap olur
Çaresiz dağlarda ,yollar gözler oldum

Dağların karları erimez ,hep kalır
Buzları dondurur,beni benden alır
Çekmekle bitmez ki, hep izlere salır
İçimi ürperten ,yollar gözler oldum

Dağlara sitemler ettin de,yoruldum
Kardelen çiçektim, ezildim yoğruldum
Geceler bitmedi,ağladım kahroldum
Gelmedin sevdiğim,yollar gözler oldum

NESRİN ÖNEM DEMİR
27 . 09 2014
BURSA
www.kafiye.net